Kaytan: PKK Türkiye devrimci gençlik hareketinin mirasını devraldı
PKK’nin öncü kadrolarından Haki Karer, Diyarbakır Zindanı’nda bedenini ateşe veren Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin, Necmi Öner, Türkiyeli devrimci önderler Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkalar gerilla alanlarında düzenlenen tören ile anıldı.
JİYAN AMARGİ
BEHDİNAN / ANF
Pazartesi, 18 Mayıs 2015, 07:01
Medya Savunma Alanları’nda PKK’nin öncü kadrolarından Haki Karer, Diyarbakır Zindanı’nda bedenini ateşe veren Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin, Necmi Öner, Türkiyeli devrimci önderler Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkalar gerilla alanlarında düzenlenen tören ile anıldı. Onlarca gerilla ve komutanın katıldığı askeri bir törende KCK Genel Başkanlık Konseyi üyesi Ali Haydar Kaytan konuşma yaptı.
Gerilla alanlarında “Mayıs ayı şehitleri” anıldı. Düzenlenen askeri törene KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Ali Haydar Kaytan, Halk Savunma Merkez Karargah Komutanlarından İrfan Amed, YJA-STAR Komutanlarından Koçerin Saman’ın yanı sıra onlarca gerilla katıldı.
Devrim şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşuyla ardından bir konuşma yapan Kaytan, “Tüm dünyanın yok saydığı bir halkın adını, darağacında son nefeslerinde haykırmak, bu halkın gerçekliklerine dikkat çekmek, Türkiye koşullarında Türk-Kürt halklarının özgür birlikteliklerini talep etmek, böylesi günlerin inancını yüksek sesle haykırmak, son derece değerli, anlamlı, soylu bir davranıştır” dedi.
Mayıs ayında yaşamını yitiren devrimcileri anan Kaytan, geçtiğimiz süreçte Rojava’daki çatışmalarda yaşamını yitiren YPG komutanı Rubar Qamışlo’yu da anan Kaytan şunları söyledi: “Bundan 38 yıl önce şehitler ayı olarak ilan ettiğimiz Mayıs ayında, hareketimizin önderlerinden Haki Karer yoldaşı, yine Amed Zindanında sömürgeciliğe ve inkar imha rejimine geçit vermeyen bu uğurda bedenlerini ateşe vererek özgür yaşamın meşaleleri olan dörtleri, yine 43 yıl önce Türk devletinin dar ağaçlarına götürdüğü, Türkiye devriminin üç ölümsüz fidanı; Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslanı, aynı şekilde 18 Mayıs 1972’de Amed’de işkence tezgahlarında, ölümüne direnen, can veren ama sır vermeyen büyük insan TİKKO, TKP-ML lideri olan İbrahim Kaypakkaya’yı ve bugünlerde Rojava’da Mayıs ayı şehitler kervanına katılan büyük devrimci Rubar Qamışlo ve şehit düşen mücadele arkadaşlarının hepsinin şahsında rahmetle ve minnetle anıyoruz.”
‘DENİZLER DARAĞAÇLARINDA KÜRT HALKININ ADINI HAYKIRDILAR’
18 Mayıs’ın “şehitler günü” olarak anılmaya layık bir gün olduğunu belirten Kaytan, Deniz Gezmişlerin darağacına götürülürken Kürt halkının adını haykırdıklarına dikkat çekti. Tüm dünyanın yok saydığı bir halkın adını, darağacında son nefeslerinde haykırmak bu halkın gerçekliklerine dikkat çekmek, Türkiye koşullarında Türk-Kürt halklarının özgür birlikteliklerini talep etmek, böylesi günlerin inancını yüksek sesle haykırmak, son derece değerli, anlamlı, soylu bir davranıştır diyen Kaytan sözlerine şöyle devam etti: “Bu devrimcilerin darağacına giderken son nefeslerinde henüz PKK hareketi ortada yokken, Türkiye devriminin büyük önderlerinden, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de darağaçlarında kahramanca direnerek can verdiler. Yine Diyarbakır zindanlarında İbrahim Kaypakkaya; tüm insanlığa örnek olacak, tüm devrimcilerin, mücadele eden tüm devrim güçlerinin örnek alacağı bir direniş sergiledi. Onlar mücadeleye atıldıklarında belki de hiç kimse Kürt olgusundan ve o olgudan kaynaklanan bir sorundan bahsetmiyorlardı. Kürtler; adları anılmayan, esamesi bile okunmayan, bir halk durumundalardı. İnkar-imha sistemi Kürtleri gerçekten de yok olmanın eşiğine getirmişti. Onlar hem şahadete ulaştıkları anda hem de sonrasında Kürt sorunu ile çok yakından ilgilendiler.
Onların değerlendirmeleri Kürt sorununa ilişkin çözümlemeleri ve özellikle idam sehpalarında ve işkence tazgahlarında Türk ve Kürt halklarının özgürlüğü için haykırmaları, PKK hareketinin öncü kadroları için bir vasiyet değerindeydi. PKK ve onun kurucusu olan Önder Apo bu vasiyetin sahiplenen öncü önder gücü olarak, tarih sahnesine çıktı. Onların mirasını devraldı. Biz hareket olarak onlarında bağrından çıkan Dev-Genç hareketini, PKK hareketini de en çok etkileyen bu hareketin önder kadroları idi.”
PKK’nin ilk şehidi olarak kabul edilen Haki Karer’in katılımından bahseden Kaytan, Karer’in Türkiye devrimci gençlik geleneğinden geldiğini belirtti:
“Bu gelenek olmasaydı belki de bu mücadele bu düzeye uluşamayacaktı” diyen Kaytan, şunları söyledi: “Onların başını çektikleri devrimci hareketler yani Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) ve TKP-ML gençlik hareketinin bağrından çıkmışlardır. Önderliğimizle birlikte mücadele eden ve en yakın arkadaşı olan Haki Karer de bu hareketin içindeydi. Bu mirasın sahibiydi. Haki Karer aynı şekilde diğer bir hareket olan THKP-C taraftarlarıydı. Şimdi şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Eğer gerçekten bu büyük devrimciler ve onların içinden çıktıkları Türkiye devrimci gençlik hareketi olmasaydı, belki de Kürdistan’da bu boyutta bir özgürlük hareketinin olması ve mücadelesini zaferin eşiğine getirmesi mümkün olmayacaktı.”
‘KARER ÖNDERLİĞİN RUH İKİZİYDİ’’
Kaytan, 18 Mayıs 1978’de Karer’in hedef alınıp yaşamını yitirdiği olayın tesadüf olmadığını, bilinçli seçildiğini belirtti. Öcalan’ın Haki Karer’e ‘gizli ruhum’ dediğini belirten Kaytan devamla şöyle dedi: “Sistem inkar ve imha güçleri, uluslar arası gericilik, onun bu gerçekliğinin, kimliğinin ve karakterinin bilincindeydi. Onun hedeflenmesi tesadüfü değildi. Önder Apo’nun onu kendisinin ‘gizli ruhu’ olarak tanımlaması tümüyle gerçekleri yansıtıyordu. O gerçekten de Öndeliğimizin ruh ikizi gibiydi. Resmi olarak Kürdistan’a dönmeye karar verdiğimiz andan, şehit düştüğü güne kadar Haki Karer yoldaş Önderliğin resmi ve fili yardımcısı oldu. Önderliğin yardımcısı olarak can verdi. Bu topraklara kan akıttı. Onun soyluluğunun kanıtları boldu.
Kürdistan’da o koşullarda bırakın bu halkın özgürlüğü için insanlığı yaşatan kök kültürün gerçek temsilcisi olan ve bu kültürün kalıntı niteliğinde de olsa sürdüren Kürt halkının özgürlüğü için can vermeyi, bir damla ter dökmeye bile yanaşan kimse yoktu. Ama o bu koşullarda, adını ve dilini bilmediği bu halkın, kurtuluşu ve özgürlüğü adına kanını döktü, canını verdi. Onun anısı son derece değerliydi. Onun anısı bizi partileşmeye taşıdı. PKK’nin kuruluşu ve mücadelede sürekliliği sağlayan bir öncü örgüt olarak, mücadele arenasına atılışı, onun anısına bağlılığın ürünü oldu.
‘DÖRTLER MÜCADELEMİZDE ÖLÜMSÜZLEŞMİŞTİR’
Ali Haytar Kaytan konuşmasının bir bölümünü de Amed Zindanında askeri faşist cuntanın cezaevlerinde yarattığı uygulamaları bedenlerini ateşe vererek protesto eden dörtlere ayırdı. Dörtlerin bedenlerini ateşe verirken geliştirdikleri ‘direnmek yaşamaktır’ sloganının bu güne de ışık tuttuğunu belirten Kaytan; “Dörtler bedenlerini ateşe vermek için gerekli malzemeyi her gün en ağır işkencelerden geçerek, aylar temelinde yaptıkları çalışma sonucunda biriktirdiler. Her gün küçücük bir parça tiner getiriyorlar. Tiner getirebilmek için her gün saatlerce işkence görüyorlar. İşkence görerek o malzemeyi getirmek o kadar kolay değil yani. Bir eylem yapmak için büyük bir hazırlık yapılıyor. Gizlilik içinde. Eylemin başarısı için her şeyi, tüm hazırlıkları tam sonuçlandırdıklarında eyleme geçiyorlar. Sömürgeciliği yakmak, imha ve inkar sistemini ateşe vermek. Onlarla birlikte teslimiyeti ve ihaneti o ateşin içinde boğmak böylesine soylu hazırlıklarla mümkün olabilir.
PKK, cezaevi direnişleri boyutunda, Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin, Necmi Öner yoldaşları mücadelemizde ölümsüzleştirdi. Artık bu değerlerle Mayıs ayını şehitler ayı olarak değerlendirebiliyoruz” dedi
‘ŞEHİTLER HALKLARIN BAHARLAŞMASININ İFADESİDİR’
PKK’nin doğuşunun bir 18 Mayıs kararlaşması olduğunu dile getiren Kaytan bugün bu kararlaşmanın PKK’yi zaferin eşiğine getirdiğini vurguladı. Seçim süreci temelinde yürütülen mücadeleye ve HDP şahsında Türkiye de ortaya çıkan devrimci dayanışmaya ortaklaşmaya dikkat çeken Kaytan “Biz varsak onların sayesinde varız” dedi.
Bugünün demokratik Türkiye ve özgür Kürdistan’ın inşasının içinde bulunulduğunu vurgulayan Kaytan, şöyle konuştu: “Böylesine soylu bir çalışmanın içinde bulunuyoruz. Gerçekleşenler onlarında özlemi olan Türk ve Kürt halklarının şahsında bu topraklarda yaşayan bütün kimlikler ve kültürlerin kendi varlıklarını koruyarak, kendilerini özgürce ifade ederek, bir araya geldikleri bir gerçekliğin ifadesidir. Bu açıdan onlar gerçekten de bahar kişilikleridir. Şehitler halkların baharlaşmasının ifadesidir. Bu baharlaşmanın sürekliliğinin asla kesintiye uğramamasının ifadesidir. Bugün Türkiye ve Kürdistan başta olmak üzere tüm Ortadoğu’da bir kimlikler ve baharlar yaşanıyor. Kim ne derse desin, saldırılar ne kadar fazla olursa olsun, ne kadar şehit verirsek verelim, bu gerçek asla değiştirilemez. Biz bugün bu yiğit insanları bir kez daha büyük bir rahmetle, şükran duyguları ile minnetle, saygıyla anıyoruz. Onlar ebedi olarak mücadelemizde, halkların özgürlük mücadelesinde, somut olarak demokratik ulusun inşasında en büyük gücümüz olacaklardır. Bizlere ışık tutan onlar olacaktır. Yolumuzu aydınlatacak olan onlar olacaktır. Bu uğurda, bu yolda, yürüttüğümüz bu mücadelede bizim gerçek komutanlarımız, gerçek önderlerimiz onlar olacaktır.”