Kayıp yakınları Amed ve Batman'da buluştu

Kayıp yakınları ve İHD üyeleri, Amed ve Batman’da adalet arayışını sürdürdü.

Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 716’ncı haftasında Amed'in Bağlar ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Aileler, Lice Katliamı'nda yaşamını yitiren 17 kişiyi andı.
İHD Amed Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Ercan Yılmaz, “Şebnem Korur Fincancı’nın, yaptığı bir röportajda tamamen uzmanlık alanıyla ilgili bilimsel açıdan olayı değerlendirmiş. Bu açıklamasından hemen sonra siyasi iktidar ve yandaş medyası Şebnem Hocayı hedef haline getirdiler. Ve hakkında soruşturma açılarak tutuklama talebi verildi. Aynı zamanda kendi çalışma faaliyetlerini yürüten Mezopotamya Ajansı (MA) ve JINNEWS çalışanlarına yönelik Ankara merkezli bir soruşturma yürütüldü ve dün akşam 9 gazeteci tutuklandı. Bu durum Türkiye’nin düşünce ve basın özgürlüğünün ne durumda olduğunu açık bir şekilde gösteriyor. Siyasi iktidar tıpkı aktivistlere, insan hakları savunucularına, basın çalışanlarına da kendi çizdiği sınırlar dışına çıktıklarında yargıyı bir tehdit aracı olarak kullanıyor. Tutuklanan basın çalışanları ve Şebnem Hocanın bir an önce serbest bırakılmalarını talep ediyoruz” dedi.  

İHD Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Yusuf Erdoğan da Lice Katliamı’nın hikâyesini okudu. Erdoğan, şunları söyledi:

“Kamuoyunca ‘Lice Katliamı’ olarak bilinen olay Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesince davaya dönüştüğünü ve dava dosyasındaki iddianameye, görgü tanıklarının ve yakınlarının şubemize yaptığı başvurulara göre;  ‘Birçok PKK’linin ilçeye girdiği iddia edilerek, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın Lice’ye yönlendirilir. Helikopterle Lice’ye giden Aydın, olağandışı hiçbir durum olmaması rahatlığı içerisinde İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı bahçesinde yaveri ile sohbet ederken ‘Kanas’ tipi suikast silahıyla vurulur. Aydın’ın vurulması bahane edilerek sokağa çıkma yasağı ilan edilir. 3 gün 3 gece boyunca ilçe güvenlik güçlerince taranır. Bazı görgü tanıklarına göre; taramanın başlatılmasıyla birlikte bir asker halka seslenerek, ‘Biz bir generali öldürdük siz kimsiniz, hepinizi geberteceğiz’ diye bağırmış. 

Olayın hemen ardından ilçeye giriş çıkışlar yasaklanır. Olaylarda 3’ü güvenlik görevlisi 17 sivil olmak üzere 20 kişi yaşamını yitirir. Onlarca insan ateşli silahla yaralanır. Bazı ev ve işyeri güvenlik güçlerince yakılır. 401 ev ve 241 işyeri hasar görür. İlçe 4 gün boyunca, parlamenterlerin, siyasetçilerin, STO temsilcilerinin ve halkın giriş çıkışına kapatılır. Dönemin Başbakan Yardımcısı Deniz Baykal dahi ilçeye sokulmaz. 3 ay içinde ilçenin nüfusu beşte bir oranında düşer. Lice katliamı gerçeği, kendi komutanını, silah arkadaşını öldürecek kadar gözü dönmüş bir devlet anlayışının, bir güvenlik konseptinin Kürtlere, Kürt halkının haklarına nasıl yaklaştığını gösteren, tarih boyunca hatırlanması ve nefretle kınanması gereken bir olay olmuştur. Aradan 20 yıl geçiyor ve bugün yine bu devletin savcısının hazırladığı iddianamede aslında o gün ilçeye PKK’nin herhangi bir eylemi olmadığı itiraf ediliyor.

O kadar aleni, o kadar pervasız ve o kadar vahşice yapılan bir katliam neticesinde davada bir ya da iki rütbeliyi yargılanmasının yetersiz kaldı.  Lice halkına ve özünde de devletin Kürt halkına yaşattığı acıların bedeli olarak bununla sınırlı tutulması tatmin edici ya da inandırıcı olmayacaktır. Bir daha bu tür acıların yaşanmaması ve yaşatılmaması için bu olayların arkasındaki güçleri açığa çıkarmak yargılamak ve devletin Kürt halkından özür dilemesi gerekmektedir.” 

Katledilenlerin isimleri şöyle: "Tütiye Talan (66),  Tahir Kozat (70), Zana Mercan (16), Suna Cantürk (4), Dilbirin Cantürk (2,5 ), Hüseyin Cantürk (13), Ali Canpolat (25), Hüseyin Boğa (34), Salih Boğa (29), M. Rezzak Yıldırım (65), Abdullah İzgi (40),  Mehmet Kaya (32), Mustafa Çakır (40), Zana Çakır (18), Halil Doğan (70), İmam Mehdin Güler (47), Öğretmen Nurettin Soyer."

  BATMAN

Batman’da da kayıp yakınları ve İHD Şubesi, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 552’nci haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde açıklama yaptı. Eylemde, 29 Ekim 1995 tarihinde Mardin Dargeçit ilçesi Ulaş köyünde evinden alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Abdurrahman Coşkun’un akıbeti soruldu. İHD Batman Şube Yöneticisi Ercan Başer, kayıpların akıbetini sormaya devam edeceklerini belirterek kayıp hikâyesini okudu.
Başer, şöyle devam etti: “01.04.1974 de Mardin ili Dargeçit ilçesine bağlı Ulaş köyünde doğan Abdurrahman Coşkun hem çobanlık yapıyordu, hem de okuyordu.  Ortaokul öğrencisiydi. 1993 yılıydı. Bir grup asker Abdurrahman ve 2 arkadaşını alarak bir mağaraya götürdü, ‘gidin içine bir bakın, ne var orda’ dediler. Mağaranın kapısına mayın döşenmişti. PKK militanlarına tuzak kurulmuştu. Abdurrahman ve arkadaşları kendilerine kurulan tuzaktan habersiz içeri girdiler ve içeri girer girmez mayın patladı. Patlama sonucu Abdurrahman bir gözünü kaybetti, vücudunun birçok yerinde derin yaralanmalar oluştu. İki arkadaşı ise yaşamını yitirdi. Vücudunun birçok yeri parçalanan Abdurrahman, 4 ay hastanede tedavi gördü.  Abdurrahman okuluna devam etti. Lise 1. sınıftaydı.  29.10.1995 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında askerler evlerine baskın düzenleyerek Abdurrahman’ı gözaltına aldılar. Bu arada aynı köyden 6 kişi daha gözaltına alınmıştı. Ertesi günü aile, Dargeçit savcılığına ve askeri tabura Abdurrahman’ı sordu. ‘Abdurrahman biz de’ dediler. İkinci günü ailesi hem savcıya hem de taburdakilere Abdurrahman’ı tekrar sordu. ‘5 kişiyi bıraktık, iki öğrenciyi de Mardin’e gönderdik’ dediler.

Aile 9 gün boyunca hep aynı cevabı aldı. Abdurrahman’ın hayatından iyice endişe etmeye başladı. Mardin’e gidip tekrar Abdurrahman’ı savcıya sordu. Savcı, ‘Sizin Dargeçit’te savcınız var, niye buraya geliyorsunuz’ dedi ve bağırarak tersledi. Tekrar Dargeçit savcısına gelen aile, savcıya Abdurrahman’ı sordu.  Bu kez Dargeçit savcısı ‘Bana kâğıt geldi, serbest bırakmışlar sizinkileri’ dedi. Abdurrahman’ın yakınları “Daha ilk günden 5 kişiyi serbest bıraktığınızı söylediniz, 9 gündür hiçbirini göremedik. Şimdi de iki kişiyi bıraktığınızı söylüyorsunuz, peki bu çocuklarımız neredeler’ diye ısrarla sordular.

Ailelerin çoğu yaşlı ve Türkçe bilmiyorlardı. Biraz Türkçe bilen içlerinden biri.  Savcının Dargeçit savcısını arayarak  ‘Siz niye bana tekrar gönderdiniz bunları’ diye bir süre tartıştığına tanıklık etti.  Başvurular hep sonuçsuz kaldı. Ve babası da köy ortasında işkence edilerek öldürülen Abdurrahman Coşkun’dan bir daha haber alınamadı.”