KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın PKKye ilişkin açıklamaların hiçbir temelinin olmadıðını kaydederek, hiç kimsenin Ýmralıyı sollayarak herhangi bir yumuşatıcı adım atamayacaðını belirtti. Ortadoðuda sistemin çökmekte olduðunu ifade eden Karayılan, Biz Kürtler de bu süreçte statü alarak Türkiye ile birlikte yer almak istiyoruz dedi. Karayılan ayrıca devam eden tutuklamalara işaret ederek, Fethullah Gülenin birçok adamının bölgelerde legal kurumlara sızdırıldıðını, polisin de onların verdiði raporları esas alarak operasyon yürüttüðünü söyledi. Karayılan'ın açıklamalarında öldürülen 3 Çeçen militana ilişkin de çarpıcı bilgiler yer alıyor.
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, gündemdeki yerini koruyan konular ile güncel siyasi gelişmelere ilişkin ANFnin sorularını yanıtladı.
*Öncelikle, bir yandan 320 gündür dış dünya ile baðlantısı tamamen kesilen PKK lideri Öcalan üzerindeki tecrit sürerken, paralel olarak tutuklamalar devam ediyor. Bu süreç nere kadar gidecek?AKP önderliðindeki Türk devletinin 2011 Temmuz ayından bu yana Ýmralıda yürürlüðe koymuş olduðu aðırlaştırılmış tecrit ve psikolojik işkence sistemi, AKPnin Hareketimize ve tüm Kürt halkına karşı başlatmış olduðu bir savaş ilanıdır. Nitekim Ýmralıdaki bu işkence sisteminin yürürlüðe konulmasıyla birlikte Başbakan bizzat kendisi Kürdistan Özgürlük Hareketini yok edeceðini ve artık eskisi gibi yaklaşmayacaðını açıkça ifade ederek topyekun bir yönelimin gelişeceðini beyan edip süreci başlatmıştır. O dönemden bu yana Kürt toplumuna karşı çok yoðunlaştırılmış-kapsamlı bir savaş durumu gündemdedir. Kürt halkı ve Kürt demokratik kurum ve kuruluşları, yine siyasal çevreleri defalarca Ýmralıya yaklaşım bizlere yaklaşımdır diye beyanda bulunmuşlardır. Buna karşın AKP devleti de Ýmralıdaki tecrit ve aðırlaştırılmış işkence sistemiyle Kürt halkına nasıl yaklaştıðını ortaya koymakta ve bu çerçevede yaygınlaştırılmış bir sindirme, teslim alma, geri adım attırma ve tasfiye sürecini yaygın bir biçimde geliştirmektedir.
ÝMRALIDAKÝ UYGULAMANIN NE YASAL, NE DE AHLAKÝ TEMELÝ YOK
Her şeyden önce, Ýmralıdaki mevcut uygulamaların ne ulusal ne de uluslararası düzeyde yasal bir zemini yoktur. Ahlaki bir temeli ise hiç yoktur. Tarih boyunca birbirine karşı savaşan güçler arasındaki savaşlara bakıldıðında çoðu zaman bir tarafın diðer tarafı esir aldıðına tanık olunacaktır. Ama esir alan taraf esaret altındaki karşıtına saygılı yaklaşmayı bir insanlık erdemliliði olarak ele almışlardır. Ancak bugün AKP devletinin mevcut uygulamalarına baktıðımızda bu erdemliliðin olmadıðı açık görülmektedir. Eðer Başbakan Erdoðanda bu erdemlilik olsaydı, 11 ay boyunca Kürt Halk Önderliðine dönük böylesine alçakça ve ahlaksızca bir uygulama yapmazdı. AKP hükümeti, psikolojik harp yöntemlerini kullanarak Önderlik iradesi üzerinde etki yaratmak ve ona geri adım attırmak istemektedir. Gayrı insani bir yöntemle sonuç almak istemektedir. Bir kere bu, AKP devletinin niyetini açıða vuran en çarpıcı pratiktir.
Yine Kürtler zulme hiçbir zaman boyun eðmemiş, direnmiş bir halktır. Tarih boyunca Kürtlerin isyanları hep yaşanmıştır. Cumhuriyet dönemindeki tüm isyan önderleri Cumhuriyet yönetimi tarafından idam edilmiştir. Bugün, Kürdistan halkının son isyanı olan Hareketimizin geliştirdiði özgürlük mücadelesinin önderliði uluslararası komplo sonucu Türk devletinin esareti altındadır. Türk devleti, Önder Apoyu diðer Kürt isyan önderlikleri gibi, bir Şêx Sait, yine bir Seyit Rıza gibi idam etme deðil de canlı canlı çürütme yöntemiyle aynı sonuca gitmek istemektedir. Daha önce bir general de biz onu direk öldürmeyeceðiz ama onu yavaş yavaş eriterek öldüreceðiz demişti. Şimdi AKPnin yaptıðı da budur. Zaten Başbakan gayrı ahlaki bir biçimde ikide bir milliyetçilikte ve ırkçılıkta MHPden daha keskin oluðunu göstermek ve MHPnin tabanını etkilemek için Öcalanın idamını durduran sen deðil misin? diyerek yüklenmektedir. Geçmişte de ben olsaydım idam ederdim demişti. Şimdi gösterdikleri yaklaşım ise çürüterek yok etme yaklaşımıdır. Politikaları budur.
KOCA BÝR DEVLET HER GÜN YALAN SÖYLÜYOR
Koskoca bir devlet kamuoyunun gözlerinin içine baka baka resmen yalan söylüyor. Her hafta iki kez koster bozuk diyerek resmen yalan söylüyor. Geçen 11 ayın içerisinde 44 hafta vardır. 44 hafta boyunca Türk devleti 88 kez koster bozuk diyerek resmen yalan söylemiştir. Devletin bu yalanına karşılık en iyi cevabı ise birkaç gün önce basına yansıyan deðerli bir anne bozuk olan koster deðil, devletin kafasıdır diyerek vermiştir. Yani bir devletin bir ciddiyeti olur, bir resmiyeti olur. 11 aydır Ýmralıda sürdürülen bu uygulamanın yasal temeli nedir? Bu uygulama kimin kararıdır? Açık ki sadece ve sadece Erdoðanın almış olduðu bir karar sonucu orada Önderlikle birlikte 6 kişinin hiçbir hakkı tanınmamaktadır, kendilerinden haber bile alınmamaktadır. Yaşıyorlar mı, yaşamıyorlar mı haber bile yoktur. Bu nasıl devlettir? Bu nasıl hukuk yaklaşımıdır? Bu nasıl anlayıştır? Açık ki bu, bir savaş ilanı sonucu geliştirilen bir uygulamadır.
Öbür yandan aynı şey Kürt siyasetine karşı da geliştirilmektedir. Şimdi bakın, bu ülke tarihinde en yaygın gözaltı ve tutuklamalar 12 Eylül cunta döneminde geliştirildi. O dönem belki gözaltılar fazla olmuş olabilir ama tutuklanan Kürt siyasetçisi ve militan sayısı hiçbir zaman 6-7 bini geçmedi. Ama şimdi tamı tamına 10 bin Kürt siyasetçisi ve özgürlük militanı zindanlardadır. Bunun 2-3 bini PKK davası nedeniyle yakalanan insanlar olurken, diðer 7-8 bini de TC yasalarına göre siyaset yürütmüş olan Kürt siyasetçilerinin rehin alınarak zindanlara atılması sonucu tutuklanan insanlardır. Peki, bu zulüm deðil de nedir? Bu insanlar ne suç işlemişlerdir? Bu insanlar Kürt halkı tarafından teveccüh görmüş, seçilmiş insanlardır. 32 tanesi belediye başkanıdır, 6 tanesi milletvekilidir. Toplam 190ı seçilmiş kişilerdir; yani belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri, vs toplam 190 kişi seçilmiş insanlardır. Diðerleri de Kürt halkının demokratik-siyasal kurumlarının temsilcileridir.
Bu halkın siyasetçilerini hedefliyorsunuz, hukukçularını hedefliyorsunuz, sendikacılarını hedefliyorsunuz, öðrencilerini hedefliyorsunuz, kadın hareketini hedefliyorsunuz. En son tıp öðrencilerini, basıncılarını hedefliyorsunuz ve saðlık emekçilerini hedeflediniz. Yani toplumsal yaşamdaki iş kollarına göre hedeflemediðiniz kimse kalmadı. Sanatçılarını, basın mensuplarını, siyasi çevrelerini, hukuk çevrelerini, bütün toplumun ileri gelen kesimlerinin hepsini tutuklayıp içeri atıyorsunuz. Neymiş KCKliymişler. KCK diye bir örgüt yoktur. Olmayan bir örgütü varmış gibi göstererek tamamen senaryoyla bu kadar insanı içeri atıp Kürt siyasetini tasfiye etme ve toplumu teslim alma projesini uyguluyorsunuz. Bu kadar insanın KCK örgütlenmesi içerisinde yer almayla ne alakası var? Kaldı ki KCK örgütlenmesi diye bir örgütlenme nerede? Bu konuda nerede bir tespitiniz var? Açık ki bu, Kürt siyasetini tasfiye etme senaryosudur. Bu bir yalandır, bir tiyatrodur. Bu, Kürt halkına karşı yapılmış bir haksızlık, bir zulüm deðil de nedir? Hangi Kürt bunu yutar? Bu, tüm onurlu Kürtlerin onuruna derinliðine etki eden vahşi bir saldırıdır.
GÜLENÝN BÝRÇOK ADAMI LEGAL KURUMLARA SIZDIRILMIŞ, RAPOR HAZIRLIYORLAR
Toplum içerisinde kim bilinçliyse, kim onurlu bir duruşa sahipse, kim kimlikli bir Kürt olmayı savunuyorsa onları alıp içeri atıyorsunuz. Formül budur. Ýşte, Gülenin birçok adamı bölgelerde legal kurumlara sızdırılmış, polis onların verdiði raporları esas alıp izleyerek kim aktif ise, kim oradaki Kürt toplumunu toparlamada rol oynuyorsa, bu belediye başkanı mı, il başkanı mı, mahalle komisyonu başkanı mı, il encümeni mi, her kimse, onları belirleyip tutukluyorsunuz. Bunlar tamamen Fethullahçıların toplum içerisinde oluşturmuş oldukları işbirlikçi ajan yapıların bilgilendirmeleri sonucu polisin takip ederek ve sıradan konuşmaları örgüt konuşmaları gibi gösterip devreye koyduðu tutuklama senaryolarıdır. Burada hukuk diye bir şey yoktur. Sömürgeci savaş hukuku vardır. Zaten Van belediye başkanı ve beraberindekiler operasyondan çok önce cezaevinde yerlerini hazırlamış oldukları açıða çıktı. Tamamen siyasi kararlar sonucu Kürt siyasetçileri tutuklanmaktadır. Bunlarla Kürt siyasetinin çökertilmesi ve bitirilmesi hedeflenmektedir. Siyasetsiz kalmış, öncüsüz kalmış bir toplumu istedikleri gibi yönetmeyi düşünüyorlar. Bu, bir savaştır. Bu, Kürt halkına ve Kürt siyasetine karşı geliştirilmiş bir soykırımdır.
KAPSAMLI BÝR SAVAŞ VAR
Bu soykırıma karşı direnen, sokaða çıkıp demokratik tepkisini gösteren insanlara karşı biber gazı başta olmak üzere bütün silahları kullanıyorsunuz. Yeri geldiðinde ise silah kullanıp öldürüyorsunuz. Özgür Taşar; 15 yaşındaki bir Kürt çocuðu! Ne suçu vardı? Peki, bunu vuran herhangi bir yargılanmaya, soruşturmaya veya tahkikata tabii tutuldu mu? Hayır. Şimdiye kadar yüzlerce Kürt çocuðu ve Kürt genci bu biçimde sokaklarda, şurada burada katledildi, hiç birisinin de hesabı sorulmadı. Yani topluma karşı da bir savaş başlatılmış; toplum sindirilmek, düşürülmek isteniyor. Toplum, korkutulmak ve teslim alınmak isteniyor. Önderliði tecrit altında, siyaseti rehin altında, direnenlere karşı ise büyük bir faşizan saldırı var.
Gerillaya karşı zaten yüksek teknolojiye dayalı yoðun bir imha hareketi söz konusu. Şu anda Dersimde, Amedde, Şırnakta, Hakkaride, Serhatta, her yerde operasyon var mı? Var. Ýşte bu kapsamlı bir savaştır. Ama bu savaş bir özel savaştır; bu savaş özenle kamuoyuna yansıtılmayan bir savaştır.
BASIN SUSTURULDU, HERKES KORKUTULDU
Dikkat edin, önce basın susturuldu. Herkes korkutuldu, herkese gözdaðı verildi. Sadece Kürt halkı deðil, Türkiyede bu faşizan sisteme karşı ses çıkaran herkes susturuldu. Birçok basın mensubu işsiz bırakıldı. Ýşte bir genç puşi taktıðı için 11 yıl hapis cezası alıyor, 2 genç Parasız eðitim istiyoruz! diye pankart açtıðı için 8,5 yıl ceza alıyor. Bunlarla toplumun en dinamik gücü olan gençliði bastırmak istiyorlar. Gençliði bastırıyorsun; en son havayollarında olduðu gibi işçiyi bastırıyorsun, işten atıyorsun; basın mensubunu işten atıyorsun, işsiz bırakıyorsun! Yani herkesi bir biçimde bastırma suretiyle sonuca gitmek istiyor ve Kürdistanda yürütülen savaş topluma yansıtılmıyor. Ýşte en son bir siyasetçi, CHPli Gürsel Tekin ne dedi? Son 3 ayda 168 askerimiz öldü dedi. Doðru söylüyor. Yani savaşı halktan gizleyen yansıtmayan bir tarz söz konusu. Kürdistanda bir savaş var. Kürt halkını güçsüzleştirme, gerillasıyla, Önderliðiyle, siyasetiyle, gençliðiyle, kadınıyla çökertme, tasfiye etme savaşı var.
* AKPnin bu savaştaki amacı ve yöntemleri nelerdir?Evet. Bu 1925teki Şark Islahat Planının güncelleştirilerek uygulanmasından başka bir şey deðildir. Kürt toplumunu iradesiz kılma ve teslim alma faaliyetinin esas kaynaðı, o dönemin geliştirilen çeşitli raporlarında ve devlet kararlarında da mevcuttur. Bugünse AKP bunları kısmi üslup ve taktik deðişikliði yaparak uyguluyor. Mesela; Ýttihatçı-Kemalist siyaset döneminde -şimdiki MHP gibi- Kürtler yoktur, Kürt sorunu yoktur, Kürtler yoktur diyerek herkes Türktür diyerek zorla Türkleşme dayatıldı. Şimdi bunlar, hayır, Kürtler yok demekle Kürt yok olmuyor, Kürtler vardır, kardeşlerimizdir ama onlarda Türk milletidir diyerek başka bir yoldan aynı kapıya çıkmaktadır. Yani bir üslup deðişikliði var. Ýşte, Kürtler var, dilini kullanabilir, TV de açabilir, isterse kendi diliyle seçmeli ders de görebilir ama nihayetinde herkes Türk milletidir diyorlar. Erdoðan, Tek millet, tek devlet, tek din, tek dil, tek bayrak, tek, tek, tek
diyerek Hitler döneminin o tekçi-milliyetçi-ırkçı söylemini ikide bir tekrarlamasının nedeni de budur.
Kısaca, daha önce kaba bir biçimde dayatılan asimilasyon ve yok etme sonuçsuz bırakıldıðı ve Türk devletinin sömürgecilik politikası iflas ettiði için AKP adeta sömürgeciliðin imdadına koşarak, sizin yapamadıðınızı ben yaparım, hem de daha ustaca yaparım, işte dini kullanırım (Fethullah Gülen dedi ya din tutkaldır diye), işte parayı kullanırım, işte Kürt kardeşliðini de kullanırım (Osmanlı dönemine benzer bir espriyle), böylece Kürdistan Özgürlük Hareketini tasfiye eder, Kürtleri de o meşhur deyimle kendime mal ederim diyor. Zaten benim Kürtlerim diyor. Kürtleri kendimize mal etme sözü taa Sultan Abdulhamide ait bir sözdür. O da şimdi benim Kürt kökenli vatandaşlarım diyerek kendine mal etme politikası güdüyor. Bu, sömürgeciliðin derinleştirilmiş bir biçimidir. AKP bunu faşist uygulamalarla toplumu sindirerek, iradesizleştirerek gerçekleştirmek istemektedir. Ýşte bu savaşın esas amacı budur.
KILIÇDAROÐLUNUN NÝYETÝ KONUSUNDA BÝR ŞEY BELÝRTMEK ÝSTEMÝYORUM
* Son günlerde CHP lideri Kemal Kılıçdaroðlunun Kürt sorununa ilişkin girişimiyle birlikte siyasette de farklı bir hava yansıtılmak isteniliyor. Bir nevi bir çözüm olabilecekmiş gibi bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Sizce, Erdoðan niçin bu randevuyu kabul etti ve birlikte çalışalım dedi?AKP hükümeti Türkiyede iktidar olmayı önemli oranda istihbarat ve psikolojik savaş yöntemlerine dayanarak gerçekleştirmek istiyor. Bunda medyayı çok iyi ve yaygın bir tarzda kullanıyor. Enformasyonu iyi kullanıyor. Yani bir taraftan en keskin şiddet ve savaşı yaparken öbür taraftan barış demokrasi, özgürlük, vb. söylemleri gündeme hakim kıldırmaya çalışıyor. Bunlar genel anlamda bakıldıðında birbirine tezatmış gibi gözüküyor ama esasında tezat deðildir; özünde hepsi bir amaca hizmet etmektedir. Şimdi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroðlunun hangi amaçla bu girişimi başlatmış olduðu konusunda ben şimdilik bir şey söylemek istemiyorum. Niyeti hakkında herhangi bir şey belirtmek istemiyorum; Ama bunu AKPnin hareketimize ve Kürt halkına karşı geliştirdiði bu topyekun savaş çerçevesinde kullanacaðı kesindir.
ERDOÐAN, CHPYÝ YEDEÐÝNE ALMAK ÝSTÝYOR
Kılıçdaroðlunun bu teklifi adeta imdadına koşmuştur. Bunun için Erdoðan kabul etmiştir. Bunu da psikolojik harp çerçevesinde kullanacaktır. Topluma sorunu biz çözeceðiz umudunu verme tarzını hep uyguluyor. Hatta sorunu çözdüm bile dedi. Zaten şimdi, Kürt sorunu yok, PKK sorunu var diyor. Yani dikkat edelim, Kılıçdaroðlunun teklif götürmesini neye baðladı? MHP şartına baðladı. MHPnin kabul etmeyeceði baştan belli, bunu herkes biliyor. Ama o bunun üzerine ikimiz birlikte yürütelim diyerek BDPyi ve Kürtleri de hedefleyen merkezileşmiş bir siyaseti egemen kıldıracak bir politikaya işaret etti. Açık ki devletin amaçladıðı politikası çerçevesinde CHPyi de yedeðine almak istiyor.
Bana göre Erdoðanın kabul etmesi ve o tarz bir üslubu kullanmasının esas amacı kendi konseptinin hizmetine sokmak içindir. Konsepti ise Kürtleri tamamen iradesizleştirme, tasfiye etmedir. Dikkat edelim, uygulamalarda herhangi bir gevşeme var mı? Yoktur. Hatta görüşmelerinin gerçekleştiði gün Vanda en kapsamlı operasyon başladı. Bu, tezat gibi gözükebilir ama tezat deðildir. Bu da AKP devletinin geliştirdiði, savaşı perdeleyen, örten bir psikolojik savaş projesine entegre edilmiş olmaktadır.
* Peki, siz yapılan öneriler ve bu çerçevede yürütülen tartışmaları nasıl görüyorsunuz?Biz, gerçek anlamdaki bir çözüme kapalı deðiliz. Eðer gerçekten sorunu çözmek için TC devletinin tüm organları bir araya gelip tartışsa bundan biz gocunmayız. Kürt sorunu Türkiyenin en temel sorunudur. Elbette ki esas olarak Meclisin sorunudur. Bunu daha önce Başkan Apo da defalarca ifade etti. Sorun TBMMnin ve TC hükümetinin sorunudur. Sorunu Meclis çözmelidir ama bu konuda samimi yaklaşmadıkları izlenimi aðır basmaktadır. Bize herhangi bir ikna edici, samimi gelen bir tarafı gözükmemektedir. Daha çok tırmanan savaşın amaçlarına ulaşması için yedek bir kuvvet olarak kullanma hesabı var diye düşünüyoruz. Eðer böyle deðil de samimi bir tartışma ve çözüm projesi oluşmuş olsaydı o ayrı bir konuydu ama proje nedir, ortada bir proje var mı? Hayır. Laf kalabalıðı vardır. Zaten daha önce de aynı parti 3 yıl boyunca Demokratik Açılım diye laf kalabalıðını hep gündemde tutup içi boş bir söylemle Türkiye kamuoyunu oyalamadı mı? Demokratik açılım projesi neydi, üzerinden bu kadar zaman geçmiş, kimse içeriði hakkında bir şey biliyor mu? Hayır, bilmiyor. Bunlar zaten bu konuda ustalaşmışlar. Toplumu oyalama, beklentiye sokma ama esas amaçlarına da farklı araçlarla gitme yöntemini hep uygulamaktadırlar. Şimdi onlar başlattıðı bu savaşla sonuç almayı önüne koymuşlar. Bu açıdan bizim bu tür görüşmelerden herhangi bir beklentimiz yoktur ama gerçekçi bir yaklaşım söz konusu olursa o ayrı bir şeydir.
* Gerçekçi yaklaşım nasıl olabilir?Şimdi bakın. 4 kolda saldırı ve savaş var. Bir, Ýmralıda; iki, siyasi alanda; üç, Kürt halkına karşı her gün gaz, cop ve öldürme; dört, gerillaya karşı. Bu dört cephede hükümet politikasını deðiştirir ve bu yürüttüðü savaşın verdiði zararı telafi etme yöntemine giderse biz o zaman inanırız. Bu dört cephede de savaş yürüyecek ama öbür taraftan da çözüm geliştireceðiz diyecekler. Halkımız buna inanmaz. Çünkü Kürdistanda her şey açık, ayan beyandır. Bir de bu konuda öncelikle pratik adımlara ihtiyaç vardır. Bizim lafa karnımız tok. Kürt halkı tarih boyunca hep oyalanmış, söz verilmiş, sözler yerine getirilmemiş bir halktır. Hep kalleşlikle karşılanmış. Dolayısıyla biz söyleme deðil pratiðe bakarız. Pratikte de bakıyoruz şimdi savaş var. Dikkat edin, savaş da son hafta içerisinde tırmandırılmıştır; son hafta içerisinde 267 kişi gözaltına alınmış ve bunların 111i tutuklanmıştır. Şimdi bu büyük saldırının tozu, dumanı içerisinde bir de çözüm söylemleri ortaya atılıyor. Bunlar ne yazar ki? Önemli olan pratiktir.
ATALAY DEMOGOJÝ USTASI, SÖYLEDÝKLERÝNÝN TEMELÝ YOK
* Bu durumda Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın, Kuzey Irakta tartışmalar var, hatta silahsızlandırmaya kadar gidecek bir tartışma var, ABD de işin içinde şeklindeki söylemi de aynı şeye mi hizmet ediyor?Gayet tabii. Beşir Atalay bu konularda ustalaşmış bir kişidir. Demagoji ustası denilebilir ona. Yani olmayan bir şeyi oluyormuş gibi göstermede, gerçekçi bir şeymiş gibi bir ifadeye kavuşturmada çok usta bir kişilik. Söylediði sözlerin hiçbir temeli yoktur. Biz Güney Kürdistanda ABD ile birlikte neyi tartıştıklarını bilmiyoruz. Bu, bizim dışımızda bir şey. Bizim dışımızda zaten öteden beri çok çeşitli senaryolar tartışılmıştı. Şimdi de neyi tartıştıklarını bilemeyiz ama sanki gerçekten böyle bir şey olacakmış gibi yansıtması, tamamen demin belirttiðim gibi Kürt Özgürlük Hareketini ve Kürt toplumunun iradesini kırarak tasfiye etme konseptinin farklı bir versiyonla besleme, toplumda çözüyoruz beklentisini yaratmaya dönük bir psikolojik harp uygulamasıdır. Gerçekte böyle bir durum yok. Kürt halkının ve Özgürlük Hareketinin saldırı altında olduðu böylesi bir dönemde yumuşatıcı herhangi bir gündemin sözle ya da bilmem farklı zeminlerde tartışmayla gelişmesinin mümkünatı yoktur.
ÝMRALI SOLLANARAK HERHANGÝ BÝR YUMUŞATICI ADIM ATILAMAZ
Her şeyden önce herkes şunu çok iyi bilmeli: En başta Başbakan Erdoðan çok iyi bilmeli, Başkan Apo Ýmralıda tecrit ve psikolojik işkence altında bulunduðu müddetçe hiç kimse, hiçbir Kürt siyasetçisi, ne ben ve PKK olarak biz, ne Sayın Mesut Barzani, ne Sayın Celal Talabani, ne de başka bir kimse kalkıp da Ýmralıyı sollayarak herhangi bir yumuşatıcı adım atamaz. Bu konuda kesin ve net bir biçimde belirtiyorum: Biz sorunu barışçıl yöntemlerle çözmek için yapılması gereken şeyleri yaptık. Top bizde deðildir, top AKPdedir. Erdoðan ise topa vurarak savaş sahasına atmıştır. Biz geçen yıl bu ayda Başbakanın gündemine sunulan protokollerle yapılması gerekeni yaptık. Onların cevabı ise bize savaş olmuştur ve eðer AKP Kürt sorununu gerçekten çözmek istiyorsa AKP veya CHP, TC devleti ve kurumları gerçekten sorunu çözmek istiyorlarsa bu sorunu Türkiyenin de hassasiyetlerini dikkate alma temelinde çözme gücüne sahip tek kişi Başkan Apodur. Başkan Apoyu tecride almışlarsa başka kim çözebilir ki? Hiç kimse çözemez. Başkan Aponun sunmuş olduðu çözüm protokolleri, TC devletini demokratikleştirecek ve Kürt sorununu çözecek en makul ve en gerçekçi çözüm projesidir. Kimse onu aşan herhangi bir proje geliştiremez. Bunun böyle bilinmesi lazım.
10 BÝN KÝŞÝ ÝÇERDEYKEN, TECRÝT SÜRERKEN NE DÝYEBÝLÝRÝZ KÝ?
Eðer çözmek istiyorsanız (ki birçok çevre geliyor bize de başvuruyor, yumuşatmak lazım, yumuşatıcı yaklaşımlar geliştirmek gerekiyor diyorlar, biz çözmek isteyen bütün çevrelere saygı duyuyoruz) biz PKK olarak sorunun elbette ki barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözümünden yanayız. Ama hiçbir biçimde biz baskıya boyun eðemeyiz. Eðer sorun çözülmek isteniyorsa bu konuda adım atması gereken biz deðil Türk devleti ve hükümetidir. Onlar savaşı bize karşı başlatmış, her yerde bize karşı saldırı vardır. Yani 10 bin kişi içerdeyken, Başkan Apo 11 aydır aðır bir işkence altındayken biz ne diyebiliriz? Biz sadece direnebiliriz. Bu açıdan eðer çözüm istiyorlarsa bizim temsilcimiz -ki tüm Kürtler, ilgili kurumlar da bunu ifade etmişlerdir- Başkan Abdullah Öcalandır. Başkan Abdullah Öcalanın da üç şartı vardır. Bu şartlar da saðlık, güvenlik ve özgür hareket etme koşullarının yaratılmasıdır. Bunlar temin edildikten sonra kendisi görüşme yapabilir.
Artık Ýmralı koşullarında görüşmelerin de sonuç vermeyeceði anlaşılmıştır. Ýmralı koşullarında yapılacak olan görüşmenin de eskinin bir tekrarı olacaðı açıktır. Koşullar deðişmiştir, dolayısıyla artık Ýmralı koşullarının dışında Kürt Halk Temsilcisi olarak Başkan Apo görüşmeleri sürdürebilir, bu sorunu çözebilir. Çözüm yolu budur. Ben birden bire bu kararı alın demiyorum; düşünün, tartışın. Görüşme mi yapıyorsunuz, mecliste ortak platform mu oluşturuyorsunuz, Akil Adamlar Komisyonu mu oluşturuyorsunuz; her ne yapacaksanız yapın. Yapmazsanız o zaman biz de başımızın çaresine bakabiliriz.
STATÜ ALARAK TÜRKÝYE ÝLE BÝRLÝKTE YER ALMAK ÝSTÝYORUZ
Bugün herkesin malumudur, Ortadoðu kaynıyor, Ortadoðuda sistem çöküyor ve bir yeniden yapılanma süreci gündemdedir. Biz Kürtler de bu süreçte statü alarak Türkiye ile birlikte yer almak istiyoruz. Ama Türkiye bunu kabul etmez ve reddederse biz o zaman farklı yol ve yöntemlerde tabii ki derinleşmeyi esas alacaðız.
Bakın, açık konuşuyoruz, samimi konuşuyoruz; içinde siyaset yoktur, net koyuyorum: Bunun imkanları vardır. Öbür yandan, PKKyi zayıflatacaðız, PKKnin bilmem Kuzey Irakta zemini daralmıştır, yok uluslararası koşullarda daralmıştır gibi senaryolarla kimse kendisini yanıltmasın. PKKnin imkanları ve olanakları şimdi daha fazladır, yüksek düzeyde savaşabilecek direnebilecek bir güçtedir. Kürt halkı gencinden yaşlısına kadar bir bütün olarak öyle AKPnin bu zulmüne karşı boyun eðecek durumda deðildir. Kürt halkı kararını vermiştir, PKK de buna öncülük edecek güç ve kudrete sahiptir. Mevcut durumda bu geliştirilen insanlık dışı uygulamalara, bu saldırılara karşı direnmek bizim boynumuzun borcudur. Siz zaten bunun dışında bir yol bırakmadınız. Kürt halkı sizin bu faşizminize, bu zulmünüze boyun eðemez. Hiç kimse saldırıların bu kadar pervasızlaştıðı bu ortamda PKKden cevap verme hakkını kullanmamasını isteyemez. Bizim bu saldırılara karşı cevap verme hakkımız meşrudur. Biz saldıran taraf deðiliz. Kürdistan gerillası saldıran taraf deðildir; gelişen yok etme operasyonlarına karşı direnme hakkını kullanmaktadır ve kullanacaktır. Ve biz gerilla olarak, halk olarak, Kürdistan kadını, gençliði, bütün toplumsal kesimlerinin bu direnişi etrafında kenetlenerek zafer kazanacaðına her zamankinden fazla inanıyoruz.
ARTIK FÝNAL SÜRECÝNÝ YAŞIYORUZ
Artık mücadelemiz 4. stratejik mücadele aşamasına gelmiş bulunuyor, final sürecini yaşıyor. Artık başarıya kilitlenerek kendi öz gücümüze dayanarak çözüme gidebilecek mücadele biçimini ortaya koymak durumundayız. Bu açıdan saldırılara karşı bizim direnişimiz sadece direnmekle kalmayacak, aynı zamanda başarıyı getirecek bir direniş olarak gereken cevabı verecek durumdadır. Bu konuda işte gerillanın yaşadıðı bazı yetersizliklere dayanıp da kış boyu noktaların tespit edilmesi temelinde bazı darbeleri vurmayla kendilerine zafer senaryolarını oluşturan bütün o savaş teorisyenleri boşa çıkacaktır. Kürdistan gerillasının 30 yıllık tecrübesi vardır ve tüm Kürdistan coðrafyasında hareket olanaðı ve hakimiyeti vardır. Hiçbir güç, hiçbir ordu düzeni ve hiçbir kontrgerilla faaliyeti Kürdistandaki gerillayı yenemez.
KÝM BU GERÝLLAYI DURDURABÝLÝR?
Şimdi AKP kontrgerillaya bel baðlıyor. Yani daha çok istihbarata, yüksek teknolojiye ve psikolojik harp yöntemlerine dayanan kontrgerillanın sonuç alacaðını düşünüyor. Bunun için özel ordu kurmuş, özel harekat polisi var, özel mahkemeler var. Yani özellerle özel bir savaş yürütüyor. Bu özel savaşla Kürt halkının direnişini kıracaðını hesaplıyor. Ancak tarih bu hesabın tutmayacaðını bir kez daha gösterecektir. Onlar kendilerini bir ölçüde yenilemiş olabilirler biz daha fazla kendini yenileyebilme yeteneðine sahip bir hareketiz. Gerillanın 30 yıllık tecrübesi vardır, yoðunlaşması vardır ve bir de kararlılıðı ve amaca kilitlenmiş fedai ruhu vardır. Kim bu gerillayı durdurabilir. Kısaca biz köklü ciddi bir çözüme açıðız. Çözüm koşulları az önce belirttiðim gibidir ama biz saldırılara karşı da meşru müdafaa hakkımızı kullanma temelinde sonuna kadar direneceðiz ve bu direnişi başarıya taşıma noktasında hedefe kilitlenerek sonuca gitmeyi başaracaðız.
Bizim bu konuda propaganda yaptıðımızı, işte bilmem fazladan şeyler söylediðimizi düşünenler varsa uygulamalarla sonuçları görürler. Başka bir şey belirtmek istemiyoruz. Biz hep barış dedik, çözüm dedik; bunun için Önderliðimiz çok yönlü çabalar gösterdi. En büyük çabayı Başkan Apo gösterdi, ancak şimdi Başkan Apoya reva görülen uygulamayı görüyoruz. Daha ne diyebiliriz ki! Bütün halkımız, bütün yurtseverler, bütün samimi dostlar, çözümden yana olan bütün kesimler şunu çok iyi bilmeli; biz çözüm istiyoruz. Biz Türkiyenin birliði çerçevesinde Türkiyenin demokratikleşmesi ekseninde Demokratik Özerklik perspektifini esas alıyoruz. Ancak Türkiye buna gelmezse biz direnen bir halk olarak başımızın çaresine bakmak zorundayız. Dolayısıyla bizi öyle kendine mahkum kılmaya çalışan, bize köleleşmeyi dayatan sömürgeci uygulamalardan vazgeçilmelidir. Vururum, hizaya getiririm, sopayla yola getiririm uygulamalarından vazgeçilmelidir. Ne Ýmralıdaki zorba uygulama, ne Kürdistan caddelerinde polisin yürüttüðü zorbalık, ne Kürt siyasetinin haksız hukuksuz yere alınıp rehin tutulması, ne de gerillaya karşı geliştirilen imha operasyonları sonuç almayacaktır. Kürt halkı her yerde direnecek ve bu direnişi de zafer kazanacaktır.
VAN ADETA ÝKÝNCÝ AMED OLMA DÜZEYÝNE GELDÝ
* Peki, Van merkez ve ilçelerindeki belediye başkanları ile BDP yöneticilerine böyle bir yönelimin özel bir amacı var mı?
Evet, bizce özel bir amacı vardır. Biliyorsunuz, bugün de hem Hakkaride, hem Doðubayazıtta hem de Bursada siyasi soykırım saldırısı devam etti 30dan fazla kişi gözaltına alındı. Birçok insanımızı haksız yere tekrardan gözaltına aldılar. Çok ciddi, boðaz boðaza bir hesaplaşma ve bir savaş durumu siyasal alanda sürdürülmektedir.
Şimdi Vana yönelimleri planlı bir yönelimdir. Her şeyden önce Erdoðan, Van Belediyesinin AKPden alınmış olmasını hiçbir zaman hazmedemedi. Bunu sanırım 1-2 kez konuşmalarında da ifade etti. Bunun için Van her zaman AKPnin hedefleri arasında. Genelde ise Van Serhatın kapısıdır. Serhatın kitlesi yurtsever siyasete dönük bir tırmanış içerisindedir. Ben Serhat kitlesinin yurtseverlik mücadelesinin giderek tırmanacaðını düşünüyorum. Van bu konuda bir merkez rolünü oynuyor. Van işte adeta ikinci bir Amed olma düzeyine geldi. Devlet bundan ciddi kaygılar duymaktadır. Çünkü devletin politikası Kürt yurtseverliðini Karacdaðın ötesine geçirmemek. Bunun için başta Urfa olmak üzere birçok şehre dönük çok özel uygulamalarda bulundular. Ýşte GAP projesi, vb. şeylerle, bir barajlama hattını Urfa, Adıyaman, Elazıð, Bingöl, böyle Serhattan hatlar oluşturup Kürt yurtseverliðini Amed, Mardin ve Botanla sınırlama politikası doðrultusunda bu kenar alanlara yönelme durumu vardır. Aynı özel politika Dersime dönük de sürdürülmektedir. Yine Serhat vilayetlerine dönük çok özel bir uygulaması vardır. Bu konuda Serhat halkının son yıllarda göstermiş olduðu kalkış ve direniş bu politikayı yırttı. Bunda Vanın önemli rolü var. Bir bu yanı var.
AKP DEPREMÝ FIRSAT BÝLÝP VANI BOŞALTMAK ÝSTEDÝ
Ýkincisi ise Vanda bildiðiniz gibi geçen yıl acı bir olay yaşandı; bir deprem yaşandı. AKP bunu fırsat bilip Vanı boşaltmak istedi. Van halkını adeta yaşamından bezdirmek istedi. Aç bırakarak o kış ortasında soðuk içinde bırakarak teslim almak istedi. Yurtsever Van halkı buna karşı direndi. Bu direnişte Van Belediyesinin ve Bekir Kayanın belli bir rolü olması gerekir ki onu da hedeflediler. Sadece onu deðil Vanda Kürt siyasetinin direnen kadrolarını, yine çevre belediyelerin kimlikli duruşunu hedefleyen topyekun bir yönelim durumu söz konusudur. Aslında bunun amacı adeta Vanda ikinci bir depremle Vanı düşürmektir, Van yurtseverliðini tasfiye etmektir. Van halkı daha depremin yaralarını sararken, -ki bu yaraları sararken Van belediye başkanının belli bir rolü ve işlevi vardır. Bunu AKP de dahil olmak üzere herkes biliyor- darbeleyerek, bu insanları tutuklayarak Van halkını acılarıyla baş başa bırakmaya ve onlara tek yol olarak gelip AKPe ye teslim olmaya, ya da Vanı terk etmeye, Serhatta yükselen yurtseverlik direnişini böylece darbelemeye dönük bir konsepttir bu. Bu, çok ölçülmüş, biçilmiş ve ardından uygulamaya konulmuş bir konsepttir. Bu, çok hayinane, çok alçakça bir şekilde Kürt yurtseverliðini tasfiye etme politikasıdır.
Ýşte basında Vanı istiyorum, Amedi istiyorum diyen Başbakanın sözleri de var ama esasında daha derin bir sömürgeci amaç taşıyan bir politikanın sonucu bu insanlar tutuklanmışlardır. Neymiş? KCK üyesiymiş. Ne alakası var? Kim demiş orada KCK var. Varsa bizim bilgimiz yok, o zaman onlar biliyorlarsa nerede nasıl oluşmuş bu KCK, açıklasınlar? Tamamen safsata. Amaç bu insanları alıkoymak ve toplumu sindirmektir. Biliyorsunuz aynı çerçevede bugün Doðubeyazıtta da yönelim oldu, zaten daha önce Karsta yönelim olmuştu, bugün Hakkaride de oldu. Mesela Hakkariye yönelim onlarca kez gelişmektedir.
ERDOÐAN KENDÝSÝ NE YAPIYORSA KARŞITINI ONUNLA SUÇLUYOR
* Başbakan, Hakkari ve Amed halkının AKP kongrelerine ilgisizliði ve tepkisini de eleştiri konusu yaptı
Elbette ki ciddi rahatsızlıðı vardır. Şimdi şöyle bir şey var. Başbakan bir taktik yürütüyor. Kendisi neyi yapıyorsa karşıtını onunla suçluyor. Yaptıðı uygulamadan başkasını sorumlu gösteriyor. Örneðin; zulümle abad olunmaz diye bir sözü vardır. Tamam da zulüm yapan kendisidir. Şimdi Allah aşkına Kürdistanda yaptıðı zulüm deðil de nedir? Zulüm siyasetini yürütüyor ve zulümle abad olmak istiyor. Ýşte sürekli Hakkariyi gündeme getiriyor. Yurtsever Hakkari halkının aldıðı demokratik tutumu görmek istemiyor. Hakkari halkı dayattıðı tekçi anlayışı kabul etmiyor. Bu yüzden kimse AKPnin kongresine katılmamıştır. Şimdi orada Hakkari halkının vurduðu bir tokat var bunu farklı gösteriyor. Orada PKKnin BDPnin baskısı olmuş, insanlar perde arkasından beni seyretmiş diyor. Yani orada kendi siyasi gerçeðini göreceðine baskıyla izah edip işin içinden çıkıyor. Amed halkının verdiði bir ders vardır. Hatta AKP tabanının dahi katılım göstermeyerek verdiði bir mesaj vardır. Bu mesajı doðru okuyacaðına BDPnin, PKKnin baskısı olmuştur diyerek işin içinden çıkmaktadır.
ÝNSANLAR HER GÜN 650 BÝN POLÝSLE TEHDÝT EDÝLÝYOR
Elinde 650 bin polis var. Bu polis Kürdistanda her gün cinayet işliyor, her gün insan dövüyor, her gün terör estiriyor, her gün insan tutukluyor. Elinde yargısı var, 10 bin kişiyi tutuklamış, herkesi korkutmuş. Demin de belirttiðimiz gibi Türkiye de basın organlarına, iş çevrelerine, işçi sınıfına, öðrenci kesimine, kadın kesimine, herkese yönelmiş, herkesi ürkütüyor, korkutuyor, şimdi kalkıp diyor ki, PKK tehdit ederek, toplumu ürküterek, korkutarak oy toplamış. Bu kadar çarpıtma olamaz. El insaf. Senin de elinde bu kadar imkanın var, gücün var; her gün milletin başında cop sallıyorsun. Nasıl oldu da PKK bu kadar baskıyı aşacak bir baskı uyguluyor da kimse görmüyor. Açık ki kendisi baskı uyguluyor, bizleri baskı uygulamakla suçluyor.
Kendisi zulüm yapıyor, faşizm uyguluyor, tutup komşu ülkeleri, bilmem Ýsraili, bilmem Suriyeyi zulüm yapmakla, katliam yapmakla suçluyor. Sen kendin de ülkende zulüm uyguluyorsun, katliam yapıyorsun. Bu kadar Kürt genci öldürüldü, hiçbirisinin faili yargılandı mı? Hayır. Yani kendi yaptıklarını başkasına yükleme. Yavuz hırsız misali denilene en iyi örnek herhalde budur. Türk devletinin Kürt halkına karşı yapmadıðı kalleşlik kalmamıştır, kalkıp bizi kalleşlikle suçluyor. Yani taktiði odur; neyi yapmışsa karşıdakini onunla suçlama taktiðidir. Kürdistandaki sömürgeciliði böylece örtmeyi hedefleyen bir taktik girişimidir. Kısaca aslında Amed ve Hakkari halkının verdiði cevap açık ortadadır. Onu göreceðine onu farklı yorumlayarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Hayır. Kürt toplumu artık bir tavır alıyor. Bunun görülmesi gerekiyor. Bu Kürt halkının iradesidir. Bu iradeye saygısızca yaklaşıp baskı altında bunu yapıyorlar diyerek bu iradeyi görmemek sizi bir yere götüremez.
KOMŞULARLA SIFIR PROBLEM, TÜMDEN PROBLEME DÖNÜŞTÜ
Şimdi nihayetinde Türk devletinin yaptıðı bu zulme karşı Kürdistan Özgürlük Hareketi elbette ki direnecektir. Bu direnişi başarıya taşımak için bölgesel, uluslararası ve yine örgütsel koşullarımız müsaittir. Halkımız güvenle bu sürece yaklaşmalı. Bu süreç bizim kazanacaðımız bir süreçtir. AKPnin yaşadıðı telaşın kaynaðı da budur. AKP bölge için komşularla sıfır problem dedi, o sıfır problem tümden probleme dönüştü. Politikasında başarısızdır. Mevcut bölgede yaşanan gelişmeler ve ülkemizdeki bu faşizan zulme karşı halkımızın mevcut duruşu Kürdistan halkının geleceðinin parlak olduðunu göstermektedir.
ZULÜM DÝZ BOYU AMA DÝŞÝMÝZÝ SIKALIM
Biliyorum, zulüm diz boyudur. Birçok insanımız bugün zindana atılmıştır, onların aileleri ve çocukları vardır, perişan da olabilirler. Ama dişimizi sıkalım, direnişi daha da yükseltelim. AKP faşizmine karşı Türk sömürgeciliðine karşı sadece gerilla direnişi deðil her yerde ve her zeminde direniş göstererek bu faşizan uygulamaları geriletmeyi hedeflemeliyiz. Biz bunu geriletebiliriz. Çaðımızda yeryüzünde hiçbir yerde 40 milyon insanın anadilde eðitim hakkı yasaklanmamıştır. Hiçbir yerde 40 milyonluk bir toplum statüsüz deðildir. Bizim istediðimiz meşru haktır. Halk olmaktan kaynaklı olan doðal haklarımızı istemekteyiz. Kimseden fazla bir şey istemiyoruz. Haklıyız ve kazanacaðız. Buna güvenmeliyiz, buna inanmalıyız. Halkımız her yerde direnmeli. Yurtsever direnişçi Kürt kadını, sevgili yurtsever anneler, yurtsever-demokratik Kürt gençliði, bütün toplumsal kesimler bu dönem direnişle kazanılacak bir dönemdir. Direnişin sonuca gideceði bir dönemdir ve direnmek bir onurdur. Onurlu duruşu bu dönemde mutlaka göstermeliyiz. Bugün Vanda yapılan zulme, yapılan büyük hakarete, başta Van belediye başkanı ve diðer belediye başkanları ile Kürt siyasetçilerinin tutuklanmasına karşı Van halkının 3 günden beri sergilediði direniş çok anlamlıdır. Bu direnişi selamlıyorum. Bu direnişi destekleyelim, etrafında kenetlenelim, Van Belediyesinin önündeki direnişi güçlendirerek, süreklileştirerek genelleştirelim. Biz Kürt halkı olarak bu zulme Êdî Bes e! diyelim. Benim bütün Kürt yurtseverlerine çaðrım budur; direnerek kazanacaðımız bir döneme gelmiş bulunuyoruz. Van halkının gösterdiði direnişi yalnız bırakmayalım bu direnişe sahip çıkarak güçlendirelim.
DÝRENÝŞ ÝÇÝNDE OMUZ OMUZA VEREREK KARDEŞLÝÐÝ PEKÝŞTÝREBÝLÝRÝZ
Yine AKPnin tek yanlı bir biçimde geliştirdiði faşizan uygulamaların tüm Türkiye emekçi sınıfları ve demokrasi güçleri üzerinde kendisini hangi düzeyde hissettirdiðini iyi biliyorum. Ama Türkiyedeki demokrasi güçlerinin ve emekçi kesimlerin şunu iyi bilmesi gerekir; Kürt halkının bugün AKPnin bu faşizan uygulamalarına karşı göstermiş olduðu direniş Kürt halkı açısından çok onurlu ve şerefli bir direniş olurken aynı zamanda Türkiye demokrasisini temsil eden bir direniştir. Bunun için Kürt halkının bu zulme karşı geliştirmiş olduðu direnişi Türkiye cephesinde de katılım göstererek genelleştirelim ve demokratik ortak özgür vatan inşasında omuz omuza mücadele yürütelim. Türkiyede demokrasiden yana olan bütün samimi dindarların, samimi solcuların, samimi demokratların, Kürt halkının bu özlü, onurlu, şerefli direnişiyle ortaklaşarak güzel günlere doðru giden bir Türkiyeyi yaratma görevi vardır. Biz bu anlamda Türkiyedeki tüm barış ve demokrasi yanlısı kesimleri Kürt halkının yürüttüðü direniş mücadelesiyle dayanışmaya çaðırıyoruz. Kardeşlik ancak bu platformda olabilir. Yani direniş içerisinde omuz omuza vererek kardeşliði pekiştirebiliriz. Yoksa sömürgeci temsilcilerin kardeşlik naraları biz biliyoruz ki bize mermi, top ve uçak olarak dönmektedir. Kürt halkı bunu onyıllardan beri biliyor ama temiz-sade kardeşliði arıyor. Bu konuda umudunu yitirmemişse ne ala. Bugün ortak mücadele koşulları her zamankinden daha fazla gelişmiş bulunuyor. Bu açıdan hem Türkiye demokrasi güçlerini hem de demokratik-yurtsever tüm Kürt kesimlerini AKPnin halkımıza karşı geliştirmiş olduðu bu topyekun savaş saldırılarına karşı direnmeye, boyun eðmemeye ve direnişi sürdüren Kürt siyasetçilerini yalnız bırakmamaya çaðırıyorum.
KÜRT SÝYASETÝNÝN ERKENDEN ÇÖZÜLECEÐÝNÝ SANIYORLARDI
* Kürt siyasetçilerinin direnişinden bahsettiniz. Bu direnişin geldiði boyutu açar mısınız? Bugün gerçekler çok daha netleşmiş bulunuyor. 3 yıldan bu yana Kürt siyasal demokratik sivil siyasetine karşı AKPnin geliştirdiði bir rehin alma operasyonu, siyasal soykırım operasyonu söz konusudur. Bugün 8 bine yakın Kürt siyasetçisi zindana atılmış ve rehin olarak tutulmaktadır. Gerek zindanda bulunan tüm Kürt siyasetçilerinin bugüne kadar sergilemiş oldukları onurlu tutum, gerekse de dışarıda bulunan parlamenterlerin, belediye başkanlarının ve yine deðişik düzeyde rol üstlenen Kürt siyasi aktivistlerin ve kadroların sergilediði direniş gerçekten çok anlamlı bir direniş olmuştur. Bugün Kürt siyaseti BDP şahsında kendisini kanıtlayan bir pratik sergilemiştir. Hakkını vermek gerekiyor. Bu insanlar bizler gibi, belki militan koşullara imkanlara sahip olmamasına raðmen Türk devletinin siyasal soykırım uygulamalarına karşı boyun eðmeden yurtseverlik çizgisinde bir duruşu geliştirmişlerdir. Bu siyasal soykırımı yürüten odaklar, yani Gülen ve AKP koalisyonu, esas olarak Kürt siyasetinin erkenden çözüleceðini, daðılacaðını, birbirine gireceðini bekliyordu. Hesapları buydu. Ancak gerek cezaevindeki gerekse de dışarıdaki Kürt siyasetçilerinin yürütülen bu faşizan uygulamalara karşı göðüs germesi, cesaretli ve kararlı bir direnişi sergilemesi, kendi halkının yanında yer alması, deðerleriyle baðlarını güçlendirmesi ve şehitlerine sahip çıkması çok anlamlıdır.
VANDA KÜRT SÝYASETÇÝLERÝ DÝRENÝŞTEKÝ KARARLILIKLARINI ORTAYA KOYDU
Ýşte en son Vanda gördük, Kürt siyasetçilerinin yaptıkları konuşmalar ve sergiledikleri tutum var. Gerek Aysel Tuðlukun, gerekse de Osman Baydemirin, Özdal Üçerin, yine Esat Cananın basına yansıyan konuşmaları var. Direnişte ne kadar kararlı olduklarını ortaya koyuyorlar. O zaman halkımız da siyasetçilerini yalnız bırakmamalı, sahip çıkmalı, etrafında kenetlenmeli. Kürt halkının kazanması ancak böyle gelişebilir. Bu anlamda Kürt siyasetçilerinin özellikle de bu dönemde gerek cezaevinde sergiledikleri duruş, gerek Kürtçe anadil savunma hakkı konusunda sergiledikleri tutum ve gerekse de faşizan uygulamalara karşı cesaretlice aldıkları tavır çok anlamlıdır. Tarihte ilk kez olan bir şeydir.
Kenetlenme, birlik olma, birbirini sahiplenme olduðu müddetçe biz hiçbir zaman gerilemeyiz; ilerler ve kazanırız. Kürt halkı bunu bilmeli. Artık Önder Aponun çizgisinde Kürt siyaseti de yasal siyaseti, sivil siyaseti, genel siyaseti ve gerillası sivili bir eksende birleşmişse bu başarının işaretidir. Bu eksen Önder Apo eksenidir. Biz bununla zafere gideriz, başarıya gideriz. Onların çılgınlıðı başarısızlıklarının verdiði bir çılgınlıktır. AKP başarısız kalacaktır. Başarı kesinlikle onurlu ve şerefli direnişi gerçekleştiren Kürt halkının ve bu halkın öz evlatlarının sergiledikleri kahramanlık direnişinin olacaktır. Kısaca Kürt siyasetinin sergilediði tutum çok anlamlıdır.
CEZAEVLERÝNDEKÝ BARIŞ GRUBU ÜYELERÝNÝ SELAMLIYORUM
Ben buradan şunu da söylemek istiyorum; barış gruplarını buradan bizzat ben örgütleyip gönderdim. Şimdi barış gruplarında gönderdiðimiz o arkadaşlar ceza aldılar ve davalarına yüksek bir kararlılıkla olan baðlılıklarını mahkeme salonlarında da gösterdiler. Bu çok anlamlı ve deðerli bir tutumdur. Barış grubu olarak gidip şu anda cezaevinde olan tüm devrimci-demokratları selamlıyorum, onların duruşunu takdir ediyorum.
Dikkat edilirse, Kürt halkı her cepheden çok güzel örnekler sergilemektedir. Bütün bunlar Kürt davasının artık sonuca doðru gittiðinin işaretleridir. Eðer sömürgecilik bugün bu kadar telaşa düşmüşse onun nedeni de budur. Zafer artık mutlak bir biçimde Kürt halkının olacaktır. Kürt halkının davası haklıdır, çizgisi ve yolu doðrudur. Bu nedenle bu dava başarıya da gidecek, hiçbir güç bu başarılı yürüyüşün önüne geçemeyecektir.
KÜRT SÝYASETÝ BU DÖNEMDE HÝÇBÝR FÝRE VERMEDÝ, BU BÝR BAŞARIDIR
* Erdoðanın Kürt siyasetine karşı bu kadar öfkeli açıklamalar yapmasının esas nedeninin de bundan kaynaklı olduðunu mu anlamak gerekiyor? Erdoðan en son BDP ile MHPyi bir kefeye koyarak morg önünde nöbet tutmayı bırakın diyerek aðır saldırılar yaptı. Bütün bunların nedeni sözünü ettiðiniz direnişin sergilenmesinden midir? Elbette ki öyle. Onlar kendi halkının yanında yer aldıkça sömürgeciliðin temsilcileri tabi ki onlara karşı öfkelenmektedir. Kürt siyasetinin bu dönemde başardıðı en önemli şey halkının yanında yer alarak direniş sergilemesi ve birliðini muhafaza etmesidir. Dikkat edin hiç fire vermemesi önemli bir başarıdır. Demek ki, bu mevcut direniş süreci ve Kürt halkının Önder Apo etrafında kenetlenerek yürüttüðü yol, doðru bir yoldur. Herkesin tam kenetlendiði bir yoldur ve Kürt siyaseti de bu eksende ilk kez güçlü bir direniş ve birlik ruhuyla mücadelede yerini almış bulunmaktadır. Gerektiði yerde öncülük yapabilmeyi önüne koymuş bulunmaktadır. Bu açıdan bu önemli bir duruştur ve bu duruştan dolayı da tabi ki sömürgecilik tarafından tepki ile karşılanmakta ve çeşitli saldırılara maruz kalmaktadırlar.
O MORGLARIN CENAZE DOLMASINA YOL AÇAN KÝM?
Şimdi morg nöbetini bırakın demek de ayrı bir şeydir. Peki, o morgların cenaze dolmasına yol açan kim? Kimin talimatı ile bu savaş oluyor? Kim morgların Kürt ve Türk gençlerinin cenazeleriyle dolmasını kendi talimatı ile yol açıyor? Erdoðan deðil mi? Bakınız, Kürt sorununun çözüm zirvesi tam da geçen yıl bu ayda -ki yarın 12 Haziran seçimlerinin yıldönümüdür- 15 Haziran önemli bir tarihti. Niye önemli bir tarihti? Çünkü Erdoðanın protokollere cevap vermesi gereken bir tarihti. Ama 12 Haziran Seçimlerinden aldıðı sonuçla sarhoş olarak cevap vermeyi bir yana bırak, bize karşı savaş ilan etti. Yani eðer bugün morglar doluyorsa, bu tamamen Erdoðanın kararı ve duruşu sonucu gerçekleşmektedir. Bu konuda deðişik zamanlarda bizi de suçlayan davranış ve tutumları olmaktadır. Yine birçok Türk basın kuruluşu aynı yönde çeşitli teraneler yazmaktadır ama gerçek öyle deðildir. Biz barış ve çözüm istedik. Biz çözüm için çıtaları en olması gereken noktalara çektik. Bunun için ciddi çabalar sergiledik. Önder Apo yıllardır bunun için çaba sergiliyor. Türk-Kürt birliðini teorileştiren, bunun teorisini kuran, demokratik cumhuriyet eksenini bir teorik bilince dönüştüren Başkan Apodur ve biz bunu samimice uygulamak istedik.
BU SORUN SENÝN YÜZDE 50 OY ALMANLA ÇÖZÜLMEZ!
Ama neyle karşılaştık? Saldırıyla karşılaştık. Bir kere bu KCK Operasyonları adı altındaki operasyonlar durmadı. Kürt halkına karşı yapılan zulüm durmadı. Yani AKP kendini aşırı abarttı. Erdoðan, artık gücünün her şeye kadir olduðunu sandı. Ama Kürt sorunu toplumsal bir sorundur. Cumhuriyetten önce de Osmanlı döneminin son yüzyılında gündemdeydi ve Cumhuriyetten bu yana da Kürt sorunu çözülmemiş bir sorun olarak Türkiyenin gündemindedir. Bu sorun senin %50den fazla oy almanla çözülmez. Bu toplumsal bir sorundur. Ciddi bir sorundur. Ciddiyet istiyor. Ama Erdoðan tek başına her şeyi çözebileceði kanaatine vardı. Kimseyi tanımaz oldu, kimseyi ciddiye almaz oldu. Her önüne geleni tehdit etti, her önüne gelene laf çattı. Her önüne gelene saldırı yaptı. Tüm Türkiyede bu açıkça görülüyor. Herkes önünde diz çöktü ve bize de diz çökerteceðini sandı. Biz diz çökmeyiz. Biz bir halkız ilkeleri uðruna her şeyi feda etmeyi göze alan bir hareketiz. Çözüm istiyorsanız Kürt halkını siyasal irade olarak tanıyın ve öz yönetim hakkını tanıyın. Kürt halkının yürüttüðü mücadele haklıdır. Öyle terörizm ile suçlayarak bir kenara atamazsınız.
Bu haklı davada hareket içerisinde ve Kürt gençliðinde gözünü kırpmadan canını feda edecek binlerce fedai vardır. Buna en çarpıcı örnek, en son fedai eylemi gerçekleştiren ve engel tanımaz bir tutumla sonuca gitmeyi hedefleyen Andok (Ramazan Yılmaz) ve Êrîş (Cengiz Özek) arkadaşlardır. Bu arkadaşların cenaze töreninin Gever ve Farqînde görkemli bir biçimde yapılmasına tahammül edemeyen AKP polisi törene saldırdı ve Özgür Taşar isimli 15 yaşındaki gencimizi de şehit etti. Ama Kürt gençliðinde fedai tarz sadece gerilla içinde deðil toplum içinde de gelişmiştir. Her ne kadar tasvip etmediðimiz bir yöntem de olsa M. Şerif Saklı adında 25 yaşındaki Kürt gencinin Önderlik üzerindeki işkence uygulamasını protesto etmek amacıyla bedenini ateşe vermesi herkesi düşündürtmesi gereken bir çıkış deðil midir? Biz bu gencimizin ailesine başsaðlıðı diliyor, onun fedai ruhunun mücadelede yaşatılacaðını belirtmek istiyoruz. Şimdi bu dönemde biz bu tür kendini yakma çıkışlarını doðru görmüyoruz ama Türk devletinin ve AKPnin, Kürdistan gençliðinin içinde bulunduðu kararlı mücadele tutumunu görmesi açısından bu çıkışlar çarpıcı örneklerdir.
ROBOSKÝ ÝÇÝN YARGILAMA YOK ÇÜNKÜ KATLÝAMI KENDÝLERÝ YAPTI
* Roboskî, kanayan bir yara olarak gündemde olmasına raðmen hükümet yetkilileri konunun esasına ilişkin açıklama yapmadıðı gibi, her konuştuklarında bu yarayı daha da derinleştiriyorlar. Katliamın üzerinden 6 ay geçmesine raðmen niye hiçbir sonuç alınamıyor?Çünkü bu, devletin organize ettiði bir uygulamadır. Komisyon kurmuşlar, soruşturma açmışlar. Burada askeri sistem var. Soruşturma bir gün içerisinde de kimin talimat verdiðini, hangi pilotların hangi uçakları kullandıðını tespit edebilir. Bu bir günlük bir iştir. Eðer gerçekten yargılamak istiyorlarsa, onları mahkemenin karşısına hemen çıkarabilirlerdi. 6 aydır niye oyalıyorlar? Çünkü bu katliamı kendileri yapmıştır. Bilinçli yapılmış bir katliam faaliyetidir. Hatta Roboskî Köyü bilinçli hedeflenmiştir. Bu Türk devletinin yaptıðı ilk bir katliam deðildir. Tarih sayfalarına bakın, bunun gibi onlarca katliam var. Mustafa Muðlalının 33 Kurşun diye anılan 33 kişiyi kurşuna dizmesi olayı var. Onlar da güya kaçakçı adıyla kurşuna dizilmişti. Şimdi Roboskîde 34 insanımızın kurşuna dizilmiş olması Türk devletinin öteden beri uyguladıðı bir icraatıdır. Bu bizzat Erdoðan talimatı veya inisiyatifi altında yapılmıştır.
Dikkat edin, Erdoðanın son Roboskî ile ilgili konuşmaları aslında onların bilinçli bir şekilde bunu yaptıðını gösteriyor. Hatırlayın, herkes özür dilemesini beklerken, bu uygulamayı yapan komuta kademesi ile Genelkurmayı kutladı ve sandı ki Kürtler öyle onursuzdur, para gönderirlerse, karınları doyarsa ses çıkarmaz. Kürtlere de para verdiðini söyledi. Bakınız, o şehit aileleri devletin paralarını reddetti. Şimdi onurlu bir duruş sergiliyorlar. Oraya giden bir kaymakama birkaç tokat vuruldu diye köy halkının gözünü korkutmak için birçok kişi tutukladılar. Niye kaymakama tokat vuran insanları tutukluyor da, 34 kişiyi öldüren kişileri tutuklayamıyorlar? Bu Kürt halkına karşı yapılmış iradi bir katliamdır. Yani Kürt halkının iradesine karşı yapılmıştır. Bunun için Erdoðan bunlar sadece kaçakçı deðiller, aynı zamanda PKK ile de ilişkilidirler anlamına gelen sözler sarf etmektedir. Yani hak ettiler anlamına getiren sözler sarf etmektedirler. Sadece Ýçişleri Bakanı deðil, bizzat Erdoðanın kendi konuşmaları aslında bunu ele veriyor. Onların mevcut konuşmaları aslında onların icraatlarının bir sonucu olarak geliştiðini gösteriyor ve bunun için oyalıyorlar ve hiç kimseyi yargılamayacaklar. Çünkü bu katliamı yapanlar kendileridir, sömürgeci uygulamalarıdır.
Şimdi Türk devletinin Van depreminde Van halkına karşı geliştirdiði o çifte standart, depremi küçük gösterme, depremin ilk haftasında uluslar arası güçlerin yardımını engelleme, küçük gösterme, sonra da bölgeyi afet bölgesi ilan etmeyip Vanı boşaltma taktiði ile Roboskî Katliamında sergilediði bu tutum, Kürt halkı açısından ciddidir. Sömürgeci uygulamalar olarak görülmek durumundadır. Biz çok iyi biliyoruz. Biz Vanda yapılanı ve şimdi yaptıklarını unutamayız. Biz Roboskîde 19u çocuk yaşta gençlerimizin açık açık katletmelerini hiçbir zaman unutamayız. Bu Kürt halkına karşı yapılmış bir saldırıdır. Bu açıdan sömürgeciliðin uygulamaları açık ortadadır. Şimdi ABDnin de, Avrupanın da, tüm dünyanın da artık görmesi gereken şey şudur; Kürt halkı burada büyük bir eziyet ve zulüm altındadır. Saldırılar vardır. Kürt insanları öldürülüyor, kimse yargılanmıyor. Her gün sınırlarda, her gün şu caddede bu caddede çeşitli vesilelerle Kürt insanları öldürülüyor. Ýşte biz uluslararası güçlerin buna ortak olmamalarını belirtiyoruz. Bakın, ABD Roboskî Katliamına ortak mıdır, deðil midir? ABDde yayın yapan bir gazetede, kendileri biz istihbarat verdik dedi. Demek ki ortaktır. Biz diyoruz ki, Katliama ortak olmayın. Çünkü tarih karşısında Kürt halkına karşı sömürgeci amaçlarla bir insanlık dışı uygulama var, sömürgeci bir siyaset var, sömürgeci bir hukuk uygulanmaktadır. Buna hiç kimse ortak olmamalıdır. Çaðımızda bu tür çirkef politika sahipleri kendilerini fazla gizleyemez, er ya da geç açıða çıkacak ve uluslararası kamuoyu önünde gereken hesabı vereceklerdir. Bu gerçekliði dikkate alarak Kürt halkının meşru, demokratik taleplerinin yerini bulması gerekmektedir.
PKK hareketi Kürt halkının meşru taleplerini savunan bir harekettir ve gelişen saldırılar karşısında savaşı deðil, savunmayı yürüten bir harekettir. PKK bir saldırı savaşını geliştirmiyor; bir savunma savaşını yürütüyor. Devrimci halk savaşı özünde bir savunma savaşıdır. Neden? Çünkü deðerlerine, ülkesine, siyasi alanına bir saldırı vardır. Bu saldırı karşısında var olabilmek için halk olarak direnmeyi ve savunma savaşını geliştirmeyi bir görev olarak bilmektedir. Bunun tüm uluslararası güçler tarafından doðru görülmesi gerekmektedir.
3 ÇEÇEN MÝLÝTANI VURUYORLAR, SONRA RUSYA ÝLE PKK KONUSUNDA PAZARLIK YAPIYORLAR
Şimdi farklı yolları deneyerek Kürt sorununda çözüme gideceðini sanmak yanlıştır. Özellikle tüccar mantıðıyla kar olsun diye her türlü yöntemi denemek ahlaki deðildir. Bakın size bir şey söyleyeyim; Türkiyede Çeçenler var AKP onlarla dostluk kuruyor ama gidip Rusya ile Çeçenler üzerinde pazarlık yapıyorlar. 3 tane Çeçen militan Ýstanbulun göbeðinde vuruluyor, karşılıðında Rusyadan bizden bir kişinin teslim edilmesini istiyor. Bu tür kirli pazarlıklarla toplumsal sorunlar çözülemez. Yanına aldıðına ihanet et, karşına aldıðını komplolarla ele geçir. AKP bu mantıkla sorunu nasıl çözecek? Şimdi Rusyadan istediði bir Kürt siyasetçisi var. Sözüm ona Rusya verecek. Putin böyle bir politikaya gelir mi gelmez mi bilemem. Umarım Rusya böyle kirli bir hesaplaşmanın ortaðı olmaz. Çünkü bu gerçekten çok kirli bir şey. Ýşte ben senin karşıtlarını şöyle yapacaðım, sen de şöyle yap gibisinden pazarlıklar çirkef pazarlıklardır. Rusyanın böyle bir pazarlık temelinde herhangi bir Kürt siyasetçisini vermesi Rus-Kürt dostluðuna vurulacak en büyük bir darbe olur ve Rusyanın mevcut imajına ve geleneksel yapısına ters bir yaklaşım olur. Bu nedenle Rusya tarafından yani Rusya devleti erkanında onaylanacaðını pek zannetmiyorum.
Ýşte böyle kirli bir pazarlık yapıyorlar. Bunun üzerinden hesap yapıyorlar, bize karşı kullanıyorlar. Bunun üzerinden gidip Amerika ve farklı ülkelerle pazarlıklar yapıyor. Yani bize karşı sonuç elde etmek için, geriletmek için bu AKP elinden gelen her şeyi yapıyor, her türlü oyununda aleti olabiliyor. Ýlke, gurur, onur bunlara bakmıyor. Ölçüsünde bunlar yok, tüccar mantıðı vardır. Salt tüccar olup da ilkeler olmayınca tabi ki her türlü rezil siyaset anlayışı da uygulanabiliniyor.