Karasu: Gelinen noktayı 14 Temmuz ruhuna borçluyuz
Karasu: Gelinen noktayı 14 Temmuz ruhuna borçluyuz
Karasu: Gelinen noktayı 14 Temmuz ruhuna borçluyuz
KCK Genel Başkanlık Konseyi üyesi Mustafa Karasu, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucunun 31. yıl dönümü dolayısıyla yaptığı değerlendirmede, Kürt Özgürlük hareketinin geldiği noktayı 14 Temmuz ruhuna borçlu olduğunu söyledi.
KCK Genel Başkanlık Konseyi üyesi Mustafa Karasu, ANF’ye verdiği mülakatta 14 Temmuz 1982’de Amed zindanlarındaki insanlık dışılığa karşı PKK öncü kadroları Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz’ın başlattığı açlık grevinin yıldönümü dolayısıyla değerlendirmelerde bulundu.
-14 Temmuz direnişi nasıl bir süreçte başladı?
1982 Büyük Ölüm Orucu eylemi başladığında 12 Eylül askeri faşist darbesi 2. yılındaydı. O süreçte Türkiye’de tamamen toplum susturulmuştu, devrimci hareketler susturulmuştu, devletin hakimiyeti tam sağlanmıştı. Bu yönüyle 12 Eylül askeri darbesi kendi önünde siyasi bir engelin kalmadığını düşünüyordu. Tam bu dönemde yani 12 Eylülün kendisini başarıya gittiğini, önünde herhangi bir engelin kalmadığını, özgürlük hareketinin etkisizleştiğini düşündüğü bir süreçte olduğunu düşünmekteydi. Böyle bir süreçte 14 Temmuz direnişi gerçekleşti. Bu direniş bir yönüyle 12 Eylül askeri darbesine bir cevap niteliğindeydi. O günün koşullarında sadece dışarıda bir suskunluk yaratılmamıştı içeride de gerçekten çok ağır baskı altında insanlar susturulmuştu mahkemelerde konuşturulmuyordu, birçok insan itirafçılığa zorlanmıştı. İtirafçılar mahkemelerde harekete ve Önderliğe ağır sözler kullanarak Kürt ve Kürdistan’ın olmadığını söylediği bir dönemde 14 Temmuz direnişçileri Türk devletinin Kürt tutsaklar yani PKK tutsakları şahsında Kürt halkının özgürleşebileceği umudunun Diyarbakır Zindanında betona gömmek istediğini gördüler.
Amed zindanında teslimiyeti sağlayarak ve oradan pasifikasyona başlayarak bütün pasifikasyonu ve yılgınlığı tüm Kürdistan’a yaymak istediler. Amaçları buydu 14 temmuz direnişçileri Türk devletinin bu uğursuz amacını yani kendi şahıslarında Kürt halkının özgürlük umudunu Diyarbakır zindanın betonlarına gömmek istediklerinin gördüklerinden buna karşı bir direnişe girdiler. Türk devletinin bu amaca ulaşamayacağını PKK’nin verdiği söze uygun davranabileceğini göstermek için 14 Temmuz 1982’de Büyük Ölüm Orucuna başladılar. Bu direniş aslında Türk devletinin hiç beklemediği bir direnişti gerçekten koşulları zordu. Ama 14 Temmuz direnişini yapan PKK’nin öncü kadroları tarihsel rollerini görerek kendilerinin duruşu sadece 80’li yılları değil gelecek 10 yılları 100 yılları etkileyecek bir tutum olduğunu görerek ölüm orucunu başlattılar ve kararlılık yürüttüler. En zor koşullarda dilenilebileceğini Kürdistan’a sahip çıkacaklarını ortaya koydular. Bu önemli bir duruştu bu toplumu çok etkiledi. Toplum şunu gördü; PKK’liler, PKK’nin önder kadroları koşullar ne olursa olsun en zor koşullarda direniyorlar, zorluklara boyun eğmiyorlar verdikleri sözün gerekliliklerini yerine getiriyorlar. Zindan koşullarında PKK önderlerinin direnişi görülünce tabi bu halka önemli bir moral verdi.
-1982’de bitirilmeye çalışılan Kürt özgürlük hareketinin geldiği aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
1982’de Kürdistan’da suskunluk vardı PKK’nin geleceği ne olacak, hareketimiz yurt dışına çıkmış geleceği ne olacak bunlar gerçekten kuşkulu konulardı. Şu andaki gibi milyonlar yoktu, şu andaki gibi büyük bir savaş yoktu, büyük değerler ve kazanımlar yoktu. O dönemde hiçbir kazanım olmadığı gibi 12 Eylül askeri faşist darbesi hakim olmuş, PKK’nin geleceği, Kürt halkının geleceği belirlenmeye çalışılıyordu. Böyle bir düşüncenin duygunun hakim olduğu koşullarda bir direniş gerçekleşti. Tabi şunu böyle anlamak lazım; belki bugün insanlar moralli, gerilla var, halk var tabi o dönemde hiçbir şey yok. Öyle bir süreçte, zindan koşullarında PKK’ye inanmak, Önder Apo’ya inanmak Kürt halkının geleceğine inanmak bu hareketin mutlaka başarılı olacağına inanmak tabi ki büyük bir inanç istiyordu. Bir ideolojik bir duruştu, bir siyasal duruştu herhangi bir maddi zemine, gerillaya, paraya herhangi bir siyasi güce veyahut dediğimiz gibi 40 yıllık bir tarihe dayanan bir inanç değildi. Bu yüzden tabi ki bu koşullarda direniş göstermek çok anlamlıdır, çok değerlidir. Bugün hepimiz, herkes daha inançlı olabilir, mücadele edebilir, geleceğe inancının güçlü tutabilir ama o koşullarda Türkiye’de Kürdistan’da suskunluk olmuş, cezaevinde zaten büyük bir baskı var burada umudu korumak umutlu olarak tabi ki onların devrimci kişiliğini gerçekten ideolojik duruşunu Kürt halkının özgürlüğe olan inancının ne kadar güçlü olduğunu ortaya koymaktadır.
Kuşkusuz o günden bugüne çok büyük gelişmeler oldu. Daha o gün Kemal Pir geleceğin böyle olacağını biliyordu. Ölüm orucu içerisinde şunu söyledi: “ Dün 6 kişiydik, bugün 16 kişi olduk, yarın milyonlar olacağız” diyordu. Ölüme doğru giderken böyle bir ortamda PKK’nin yürüttüğü özgürlük mücadelesinin mutlaka başarıya gideceğine inanıyordu. Tabi o günden bu güne büyük gelişmeler oldu. Büyük gelişmeleri yaratanın 14 Temmuz direnişi ruhu olduğunu bilmek lazım. Çünkü onlar zor koşullarda başarmanın tarzını, duygusunu yarattılar. Bu nedenle 14 Temmuz direnişinden sonra da bütün kadrolar ve halk zor koşullara dayanma gücü edindi. Zor koşullara dayanarak, zor koşulları mücadele gerekçesi yaparak, 14 Temmuz direnişine bakarak gerilla da, halk ta ve Kürt Özgürlük Hareketi de zor koşullarda mücadele etti ve bugünlere geldi. Eğer Kürt halkının mücadelesi bütün zorluklara rağmen bugünlere gelmişse, zorluklar mücadeleyi engellememişse, aksine zorluklar rağmen bir gerilla ve halk gerçekliği varsa tabiî ki bunu 14 Temmuz direnişçilerinin o zor koşullardaki direnme azmine dayanmaktadır.
12 EYLÜL DARBESİ 1982’DE YENİLDİ
Bizim açımızdan 14 Temmuz direnişi 12 Eylül darbesini yenmiştir. 12 Eylül 1982’de yenildi, Kenan Evren 1982’de yenildi. Eğer bugün 90 yaşında mahkemelere götürülme durumuna düşmüşse bir zamanlar 12 Eylül darbesinde yer alan bütün generaller bugün gerçekten etkisiz hale gelmişlerse bunda 80’li yıllardaki mücadele çok etkilidir. Ama o mücadelenin ruhunu yaratan da 14 Temmuz direnişi, Kemal Pir’in, Hayri Durmuş’un, Akif Yılmaz’ın ve Ali Çiçeğin o zor koşullarda direnme duruşunu göstermesidir. Bugün geldiğimiz süreçte yani 82’den günümüze gelindiğinde binlerce Kemal çıkmıştır, binlerce Hayri çıkmıştır artık Kürtler için kendini feda etmek gerçekten kolay bir şey olmuştur. Yaşam anlamlı hale gelmiştir. Artık basit yaşam Kürdistan’da öldürülmüştür. Kemal Pir’in “yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz” sözü yaşama geçmişti. Yani yaşamı basit anlamından gerçekten özgürlüğü, demokrasiyi, sosyalizmi yaşayan derin anlamını ortaya çıkardılar. Önceden yaşam Kürtler için gerçekten bir anlamı yoktu köle gibi de yaşanılabilinirdi ama yaşam anlamı değerli kılındığı için yaşam ancak özgür ve demokratik olduğunda anlamlı olabildiği için şu anda bütün Kürt gençleri dağlarda, şehirlerde, ovalarda demokrasi için özgürlük için rahatça yaşamlarını vermekteler bunu da yaratan tabi ki 14 Temmuz ölüm orucu direnişi ve bu direnişte şehit düşen yoldaşlarıımızın tutumudur.
-Geçtiğimiz günlerde 9. Kongra-Gel Genel Kurul’unu gerçekleştirdiniz. 14 Temmuz’un ruhu bu kurula nasıl yansıdı?
9. Genel Kurul Önder Apo’nun 2013 newrozunda somutlaştırdığı Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa hamlesinin geliştiği süreçte gerçekleşti. 7 aydır başlamış bir süreç var. Gerillalar sınır dışına çekildi, esir askerler serbest bırakıldı, şu anda gerillaların büyük bir kısmı çekildi ve geri kalanı hareket halindedir. Böyle bir süreç kendiliğinden başlamadı ya da hiçbir değeri ve mücadelesi yokken kendiliğinden birden ortaya çıkmış bir süreç değildir. Bu tabiî ki PKK’nin 40 yıllık mücadelesinin sonucudur. Özellikle de Kemal’lerin, Hayri’lerin ortaya çıkardığı Kürdistan devriminin tarzını yürüten gerillalarımızın ve hareketimizin yürüttüğü onlarca mücadelesi sonucu direnen bir halk gerçekliği ortaya çıktı. Hiçbir baskı karşısında yenilmeyen bir halk gerçekliği ortaya çıktı. Orta Doğu’da durumlar değişti, Türkiye’nin siyasal ortamı değişti, Türkiye bütün bastırmalara rağmen Kürt Özgürlük Hareketini yenilgiye uğratamadı bütün bu gerçeklikler tabi ki Rojava devrimini de buna eklenince Türk devleti sıkışınca Önder Apo’yla görüşmeler yapma Kürt sorunun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda tartışmalar yaptılar.
Yani bu süreci bu şehitlerimize borçluyuz. Bu şehitlerimizin onlarca yıllık yürüttüğü mücadele tabi özelliklede 14 Temmuz ruhunun yarattığı tarzı, onların ruhunun yarattığı bir halk gerçekliği böyle bir siyasal zemini ortaya çıkardı. Yoksa Türk devleti Kürtleri ciddiye alır mıydı? Kürtlere her türlü hakareti yapan, Kürtleri yok sayan bir devlet, Kürtleri tarihten silmek isteyen bir devlet Önder Apo’yla İmralı’da görüşür müydü? Bugün BDP heyeti arabulucu oluyor böyle bir durum ortaya çıkabilir miydi? Oslo görüşmeleri olabilir miydi? Bugün demokratik çözüm süreci adı verilen AKP’nin ve devletin niyeti ne olursa olsun Kürt sorununu bu düzeyde tartışmaya koyabilir miydi? Olamazdı. Bu yüzden Genel Kurulumuz 40 yıllık mücadelenin sonucu Önder Apo’nun buna dayanarak yaptığı Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa hamlesi süreci gerçekleşti. Tabi ki Kongremizde bu sürecin başarılacağı umudu vardı.
KÜRT HALKI YORULMAMIŞTIR
AKP’nin politikaları ne olursa olsun, devletin politikaları ne olursa olsun Önder Apo’nun bu yaklaşımı ne olursa olsun başarıya ulaşacağına inanç vardı. Bu inanç 40 yıllık mücadelemizden geliyor, 14 Temmuz ruhundan geliyor. 14 Temmuz ruhunun zorluklardan başarıya gidilen ruh olduğunu tüm delegeler bildiği için Genel Kurulumuzda başlatılan sürecin başarıya ulaşacağı inancı vardı. Tabi eğer hükümet adım atmadığı takdirde de Kürt halkının Kürt Özgürlük Hareketinin 14 Temmuz ruhuna dayanarak 10 yıl değil 100 yıl daha direnebileceğini de ortaya koydu. Tabi ki biz bu demokratik çözüm sürecinin başarıya ulaşması için çaba gösteriyoruz ama gerekirse 14 Temmuz ruhuyla Kemallerin, Hayrilerin, Akiflerin, Alilerin izinde 100 yıl daha direnip bu mücadeleyi başarıya götürecek inancı, umudu biz 9. Genel Kurulda gördük. 9. Genel Kurulda şöyle bir şey yoktu; gelecek ne olacak, AKP adım atmazda ne olacak, devlet adım atmazsa ne olacak gibi bir umutsuzluk bir kaygı görmedik. Çünkü delegelerimizde biliyor ki bu süreç mücadeleye dayanıyor, Önder Apo’nun politik dehasına dayanıyor bu konuda bu süreç ilerletilecek başarılı olması sağlanacak. Olmazsa bile, adım atılmasa bile devlet hiçbir şey yapmadığı takdirde ise yine bu hareketin bir 14 Temmuz ruhu var özgür yaşam sağlana kadar mücadele ruhu var. Bu mücadele 100 yıl değil 1000 yılda sürse devam edecek. Halkımız yorulmamıştır. Görüyorsunuz Türk basını yazıp çiziyorlar Kürt halkı yoruldu diye. Kürt halkında bir yorgunluk görüyor musunuz? Hatta nerdeyse bırakalım yorgunluk görmeyi savaşarak kazanalım, mücadele ederek kazanalım, görüşmelere gerek yok gibi bir eğilim var halkta. Halk bu konuda gerçekten hazırdır. Yani yılmamıştır, coşkuludur, yorulmamıştır. Aynı ruh hali Kongre-Gel Genel Kurulunda da vardı, şehitlerin etkileri görünüyordu. 2012 yılının büyük şehitleri, Şehit Sara arkadaşın yarattığı ruh görünüyordu. Zaten Kongre büyük fedai Zilan’ın şahadet gününde gerçekleşti o yönüyle kongrenin direnme gücünde, kararlılığında, geleceğe inancında hiçbir zayıflık yoktu aksine her an savaşa harız, her an mücadeleye hazır bir Kongra- Gel gerçekliği vardı. Bu yönüyle 9. Genel Kuruldaki delegelerin bu duruşu bize gelecek açısından büyük bir güven verdi.
-14 Temmuz direnişinde Türk solunun devrimci dayanışma gereği direnişe katılımı vardı. Bugünkü devrimci dayanışma ruhu ne düzeydedir, sizce yeterli midir?
Amed zindanında 1982’lerde Türk solundan da katılımlar oldu. Özellikle büyük şehidimiz Orhan Keskin saygı ve minnetle anıyorum. O da 14 Temmuz direnişinde şehit düştü. Yine 1982 ve 1984 yılarındaki ölüm orucu direnişlerine TIKKO’cu arkadaşlar katılmıştı. Onlarda gerçekten ölüm orucunun 40. ve 50 günlerine kadar götürmüşlerdi. Bu yönüyle de ölüm orucunda sağlık hasarlarına uğrayanlar da oldu. Tabiî ki onları yine saygıyla anıyorum. Onlarında bu mücadeleye emekleri olmuştur. Kuşkusun Amed zindanındaki tutsakların büyük yüzde 90’ı Kürt’tü, Kürt olanların çoğu PKK’liydi bu yönüyle de tabi ki Amed zindanına damgasını vuran PKK kadroları oldu.
14 Temmuzda şehit düşen büyük yoldaşımız Kemal Pir hep şunu söyledi “ Ben Kürdistan devriminde Türkiye’nin özgülüğünü, Türkiye’nin kurtuluşunu gördüğüm için bu mücadeleye katıldım” diyen bir devrimciydi. Bu yönüyle Türkiye devrimini ve Kürdistan devrimini iç içe görüyordu. Kürdistan’da mücadele gelişmeden Türkiye’de özgürlük mücadelesinin gelişmeyeceğini görüyordu. Bu nedenle Kürt Özgürlük Mücadelesinde yer almıştı. Ve nitekim bu ispatlandı. Eğer bugün Türkiye’de demokratikleşme gerçekleşiyorsa biraz özgürlük ve demokrasi mücadelesinde gelişme varsa bu kesinlikle Kürt Özgürlük Hareketinin geliştirdiği mücadeleydi. Eğer bazı değişimler olduysa Kürt Özgürlük Hareketinin yarattığı değişimdir. Yani Kemallerin, Hayrilerin mücadelesi bugün Türkiye’yi belli düzeyde değiştirmiştir. Oların izinde yürüyen yoldaşları, militanları, onların izinde yürüyen halk gerçekliği onları değiştirmiştir bu yönüyle tabi ki Türkiye’nin demokratikleşmesiyle Kürt halkının mücadelesi arasında çok sıkı bir bağ var. Biz Türkiye’nin özgürleşmesiyle, Kürt halkının özgürleşmesi iç içe geçmiştir. Kuşkusuz başka türlü çözüm yoları da düşünülebilinir. İşte bağımsızlıkta olabilir, sonuna kadar savaşta olabilir ama biz bunu esas almıyoruz.
Biz Türkiye halkları ve Türkiye demokratik güçleriyle birlikte Kürt sorunun çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini esas alıyoruz. Bu yönüyle Kemal Pir büyük bir örnektir, Hakki Karer büyük bir örnektir daha birçok arkadaşımız bu saflarda şehit düşmüştür. Hala içimizde mücadele eden Türk arkadaşlarımız vardır. Bu yönüyle biz tabi ki Türkiye’nin demokrasi güçleriyle Kürt demokrasi güçlerinin ortak hareket etmesinden yanayız. Ortak platformlarda bir araya gelerek mücadele birlikteliğinin yaratılmasından yanayız. Ama bu bizim için yetersizdir. Biz bunu yeterli görmüyoruz. Biz daha fazla Türkiye halkıyla, daha fazla demokrasi ve sol güçleriyle birlik olmak istiyoruz. Bu bizim samimi görüşlerimizdir. Biz bu devrimi Türkiye ve Kürdistan’da birlikte yapmak istiyoruz. Bu Hakki Karer’in de bize emridir, Kemal Pir’in de bize emridir. Türkiye’nin siyasal koşulları, Kürdistan’ın siyasal koşulları da bunu gerekmektedir. Bu açıdan bizim bu yaklaşımımıza Türkiye’de ki sol hareketlerin cevap vermesi gerekir. Kemal Pir ve Hakki bizler için bir köprüdür. Kemal ve Hakki hem biz, hem onlardır. Bu Türkiye’deki devrimci güçler ve demokratik özgürlük mücadelesine karşı sorumlu kılıyor. Biz sorumluluk duyuyoruz. Bu yönüyle Türkiye’deki her türlü ortak platforma destek veriyoruz, yer almak istiyoruz. Bu konuda hiçbir kaygımız ve önkoşulumuz yok. Yeter ki Türkiye’nin demokratikleşmesi hedefi olsun. Türkiye’nin demokratikleşmesi hedefi olan her eylemde, platformda biz varız ve Kürtler olmalıdır.
TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞMESİ KÜRTLER İÇİN ÖNEMLİ
Kürtleri özgürlüğü götürecek şu devletin bu devletin desteği değildir, ya da sonuna kadar savaşalım Ankara’yı alalım değildir. Kürtler böyle özgürleşsin biçiminde bir düşüncemiz yoktur. Biz Kürt sorunun en doğru çözümünün Türkiye’deki demokrasi güçleriyle birlikte Türkiye’nin demokratikleşmesinden geçtiğini biliyoruz. Bu vesileyle de Kemal ve Hakki’nin anısına bağlılığın gereği mevcut ilişkileri ve platformları daha da geliştirmemiz gerekir. Her kes bundan sorumluluk duymalı. HDK var, HDP var bunlar daha da geliştirilmeli, eksiklikler olabilir, yetersizlikler olabilir son zamanlarda Gezi Parkından dolayı bazı eleştiriler var. Yetersizlikler olabilir biz de eleştiriliyoruz olabilir. Bu sadece böyle pratikte ortaya çıkan durumlardır. Yoksa niyet olarak Kürt Özgürlük Hareketiyle Türkiye özgürlük güçlerinin birleşmesi önünde hiçbir engel yoktur. Bizim açımızdan yoktur. Biz kesinlikle Türkiye’deki demokrasi ve özgürlük güçleriyle bütünleşmek ve birleşmek istiyoruz. Bu açıdan HDK’yi ve HDP daha da geliştirebilir, daha başka platformlar oluşturabilir.
Çünkü demokrasi ve özgürlük hareketi böyle tekçi bir yaklaşım olamaz, tek bir yöntemle de olamaz, tek bir örgütle de olamaz. HDP olur, sivil toplum örgütleri olur, başka kurum ve kuruluşlar olur, Türkiye’nin önemli bir devrimci dinamiği olan Aleviler var, farklı etnik ve dinsel topluluklar var. Bunların hepsinin bir araya getirileceği bir demokrasi hareketiyle Türkiye’yi demokratikleştirebilir, Kürdistan’ı özgürleştirebiliriz. 14 Temmuz direnişçilerinin özlemi de buydu, duyguları da buydu. 14 Temmuz vesilesiyle sadece Kürt halkına değil Türkiye halklarına da halkların demokrasi mücadelesini ortaklaştırıp bu mücadeleyi Türkiye’nin demokratikleştirilip Kürt sorunun çözümü doğrultusunda geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Herkesi böyle bir mücadeleye çağırıyoruz. Bu vesileyle şehitlerimiz bir daha saygı ve minnetle anıyoruz.