İran’ın Kürt politikası saldırganlaşıyor-RAHMİ YAĞMUR

İran’ın Doğu ve Güney Kürdistan’a yönelik askeri operasyon ve saldırıları devam ediyor. Sadece Güney Kürdistan’daki gerilla alanlarına yönelik keşif ve tacizlerde bulunmuyor; aynı zamanda Doğu Kürdistan’da askeri ve polisiye operasyonlar düzenliyor.

İran’ın Doğu ve Güney Kürdistan’a yönelik askeri operasyon ve saldırıları  devam ediyor. Sadece Güney Kürdistan’daki gerilla alanlarına yönelik keşif ve tacizlerde bulunmuyor; aynı zamanda Doğu Kürdistan’da askeri ve polisiye operasyonlar düzenliyor. Bir süre önce Merîwan ve Dalaho bölgelerin yeni askeri operasyonlar başlattı. Buradaki yerel halka İran Devrim Muhafızları’nın yasadışı kolu olan Besic milislerine katılmaları yönünde baskı uyguluyor. Besic’ı İran’da gayriresmi bir kontra ve korucu ordusu olduğu ve bu güne kadar birçok cinayet, katliam ve yasadışı eyleme bulaştığı biliniyor. İran rejimi Kürdistan antik kültürünün merkezler olan Merîwan ve Mükriyan bölgelerine zırhlı araçlar eşliğinde askeri birlikler sevk ettikleri biliniyor. İran’ın kontraları gerilla giysileri giyerek Mûkriyan ve Mako alanlarında kontra faaliyetleri yürüttü. Kürtler için askeri önemi olan Şaho dağlarına yönelik yol yapım çalışmaları askeri amaçlı olup yukarıdaki operasyonların bir parçası olarak gelişiyor. İran rejimi, Doğu ve Güney Kürdistan arasındaki askeri karakollarına askeri takviyeler de yaptı.

BİR DEVLET POLİTİKASI

Doğu Kürdistan’ın Mahabad kentinde Ferinaz Xoswanî isimli Kürt kadını İran istihbarat İtlaat elemanlarınca tecavüz edilmek istenmesi üzerine çalıştığı otelin 4’üncü katından kendisini atarak yaşamına son verdi.  

Başta Doğu Kürdistan’ın, Mahabad kenti olmak Merîwan, Sine, Kamyaran, Bokan ve Pîranşarê’de protesto haberleri geliyor.

İran rejimi birçok kentte sokağa çıkma yasağı getiriyor.

Şüphesiz devletin en temel kurumları arasında yer alan istihbarat içinde yer alan kişilerin Kürt halkının kadınlarına el uzatmaları da devlet politikalarının yarattığı zemin üzerinde gelişiyor. Ve onun bir parçası olarak devam ediyor.

Kürdistan özgürlük hareketinin önemli merkezlerinden biri olan Kandil alanına yönelik askeri saldırı ve keşif faaliyetlerinde de bulunuyor.

Bütün bunlar İran’ın Kürtlere yönelik politikalarındaki sertleşmeye işaret ediyor. Şüphesiz bunun iç ve dış nedenleri var.

KÜRTLERİ BÖLGESEL HEDEFLERİ ÖNÜNDE ENGEL GÖRÜYOR

İran’ın yıllarda bölgesel politikasının esasını dış kaynaklı ya da yerel çatışma ve huzursuzlukları yeniden üreterek daha kanlı hale getirdikten sonra siyasi düzenlemelere müdahaleci güçlerle birlikte katılmayı hedefliyor.

ABD, Afganistan’a yönelik müdahalesinde İran önce El Kaide’ye silah sağlayıp destek vermiş daha sonra Washington ile birlikte yeni hükümetlerin kurulması sürecine katılmıştı.

Aynı süreç daha görünür biçimde Irak’ta da yaşandı. Suriye’ye yönelik dış müdahalede de Lübnan’daki yedek ordusu Hizbullah ve Devrim Muhafızlarıyla katılarak kanlı iç savaşın taraflarından biri oldu.

DAİŞ’ın ortaya çıkmasıyla birlikte Irak’ın askeri ve siyasi yapısına biraz egemen olmaya başladı.

Şimdi Sudan’daki toplumsal rahatsızlıkları da yerinden ederek mezhepsel iç savaşlardaki jeopolitik etkilerini güçlendirdi.

Böylece Türkiye Suudi Arabistan’a karşı bölgesel liderlik iddiasını güçlendirdi. 

Ancak Ortadoğu’daki çatışmalar Sadece İran için değil Kürtler için de yeni bir durum ortaya çıkardı.

PKK bölgedeki Kürtlerin ve halkların güvenliği için geniş bir askeri manevralar düzenledi. Bu PKK’nin sadece askeri değil uluslararası alanda da prestijini artırdı. Kürt sorununun biraz daha bölgeselleşmesine yol açtı.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin ideolojik, politik ve askeri etkisinin bölgede daha da genişlemesi İran’ı endişelendirmeye başladı.

Tabi ki PKK Türkiye’ye karşı büyük bir mücadele verse de Doğu Kürdistan üzerindeki etkisi durdurulamaz biçimdedir. Yine KODAR ve PJAK’ın Doğu Kürdistan’daki etkisi artıyor. Kürtler arası dayanışma ulusal duyguların gelişmesi Tahran rejimini yeni hesaplar yapmaya ve kendine göre “önlemler almaya” götürüyor.

Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın Tahran ziyareti ardından saldırıların artması Kürtlere yönelik saldırılarda görüş birliğinin ortaya çıktığını gösteriyor. PKK’ye karşı İran ile Türkiye arasında Aralık 1992 den beri anlaşmalar olduğu biliniyor. Her iki ülke PKK üzerine sürekli ve düzenli toplantılar yapıyor. Bu liderlerin ziyaretleri sırasında biraz daha artarak ortak saldırılara dönüşüyor.

HACİ AHMEDİ: İRAN KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜLMESİNDEN KORKUYOr

PJAK’ın liderlerinden Abdul Rahman Haci Ahmedi ile yaptığım telefon konuşmasında İran’ın saldırılarının çok yönlü sebepleri olduğunu belirtiyor.

İran’ın hem Kürtlerin ilerlemesini durdurmak hem de Türkiye ile içine girdikleri ateşkes sürecini provoke etmek için çaba sarf ettiğini belirtiyor.

 Ahmedi, sözlerini şöyle sürdürüyor: “İran böylece Türkiye Kürt sorununu birlikte yok edebiliriz diyor. Erdoğan’da diyor ki, Kürt sorunu herkesin sorunudur. Bu aralarındaki işbirliğinin mantığını ortaya koyuyor.

İran’ın en büyük kâbusu Türkiye’de bir anlaşma olmasıdır. Yine Suriye’de Kürt sorununun çözülmesinden korkuyor. Hasekê’de Kürtlere saldırdı. Olanlar Kürtlere yönelik bir komplodur ve Irak hükümetiyle de bağlantılıdır. Geçmişte olduğu gibi Kürtler gelişme kaydettiğinde işgalci güçler anlaşıyor. Ama Kürtlerin durumu farklı kendi savunma gücü var ve daha bilinçliler. 

İran 2011 yılında Kandil savaşında PJAK’ın gücünün ne olduğunu öğrendi. Bizzat Talabani ve Barzani’den yardım isteyerek ateşkes istedi. Oysa daha sonra ateşkese uymadı bir çok provokasyon geliştirdi ama biz basına yansıtmadık. PJAK’ın bütün Doğu Kürdistan’da eylem gücü var. Ama biz bunun çözüm olacağını düşünmüyoruz bize ve İran’a zarar vereceğini düşünüyoruz. Ama İran hükümeti bunu anlamak istemiyor.

Kendileri de diyor eğer Kürt sorunu ağırlaşırsa Yugoslavya gibi olur. Kürtlerin dışında birkaç halk var onlarda haklarını istiyor. Ekonomik, kültürel,  sosyal ve inançlarını yaşama açısından eşitlik istiyorlar.”

Kendisinin fikirlerine başvurduğumuz Finlandiya Dış İşleri Bakanlığı’na bağlı Milli Savunma Üniversitesi Stratejik ve Savunma Etütleri çalışanlarından Doğu Kürdistanlı Alan Salehzadeh İran’ın geniş bir jeopolitik çaba içerisinde olduğunu belirtiyor.

İran Şiilerin liderlik politikasının Suriye, Irak, Sudan ve birçok yerde sürdürdüğünü hatırlatıyor. Bu operasyonlarda bir yandan Şiileri bulundukları ülkelerde egemen kılmayı hedeflediğini belirtiyor. Böylece bölgedeki statüsünü artırmak ve güçlendirmek isteğini aktarıyor.

Salehzadeh,  İran’ın Kürtlere yönelimini ise şöyle değerlendiriyor: “Kürtlerin Ortadoğu’daki pozisyonu çok güçlendi, özellikle Kobanê’den sonra pozisyonları dünyada da güçlendi. Rojava’da sorunları enternasyonalleşti.

KÜRTLER FUNDAMENTALİST GRUPLARA KARŞI EN GÜÇLÜ HAREKET

Kürtler bölgede fundamentalist ve radikal gruplara karşı en güçlü hareket haline geldi.

Bu yüzden İslami ve milli değil insani ve demokratik bir hareket olarak görülüyor.

Yine kadın hareketleri hakları ve özgürlükler konusunda gelişme sağlıyor.

İran demokratik güçleri kendini rejimi için tehdit olarak görüyor.

Ayrıca Kürtler DAİŞ’e karşı dayanışma içine girdi. Kuzey ve Doğu Kürdistan’daki Kürtler de Rojava ile dayanışma içine girdi.

Güney Kürdistan’da da Şiilerin öne çıkmasını istiyor ama Kürtler burada da güçleniyor.

Rojava’daki güçler enternasyonal güçlere, sol ve özgürlük isteyen gruplara yakındır.

Rojava devrimi PJAK ile de yakınlığı var. Burada gelişen dayanışma PJAK içinde gündeme gelebilir. Bu Doğu Kürdistan içinde gelişebilir.

Ayrıca Doğu Kürdistan’ın gelişmelerden direk etkilendiğini şu sözlerle ifade ediyor;

Rojava’daki gelişmeler Doğu Kürdistan’daki Kürtleri direk etkiledi. Onları destekliyorlar, Onlara para ve yardım gönderdiler. Onlar başarı elde ettiklerinde müzik çalıp kutlamalar yaptılar. Bu Tahran hükümetini korkutuyor.”

İran’ın politik tavırlarını etkileyen diğer bir hususun da Batılı ülkelerle olan politik ilişkileri olduğunu aktarıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“İran Batılılarla arası iyi olunca kendi halkı ve azınlıklar üzerindeki baskılarını artırıyor. Halklara ne kadar baskı uygularsa onların talepleri o kadar azalacağını düşünüyor.

Uluslar arası ilişkiler değişiyor ama rejim değişmiyor. İslam rejimi ve demokrasi bir birine terstir bu önemlidir. 

Kürtler bölgede demokrasinin sembolü haline gelmiş durumdalar. Bakın HDP Türkiye’deki değişim alternatifi olması İran’ın gözünden kaçmıyor.”