Güneybatı Kürdistan'da PKK öncesi kimlik bunalımı (II)

Maraş ve Malatya katliamları somut örneklerdir. Her iki katliamda da iktidarda CHP olmasına rağmen yüzlerce Alevi katledilmiş fakat tüm bunlara rağmen Aleviler CHP’den yüz çevirmemiştir

Maraş ve Malatya katliamları somut örneklerdir. Her iki katliamda da iktidarda CHP olmasına rağmen yüzlerce Alevi katledilmiş fakat tüm bunlara rağmen Aleviler CHP’den yüz çevirmemiştir. Her seferinde devlet ‘ben şeriatçılar karşısında sizi koruyorum, koruyacağım’ demiş ve bu şekilde Alevi toplumunu kandırmak isteyerek yoluna devam etmek istemiştir. Maraş Katliamı yaşandığında Başbakan Ecevit'ti, Meclis'te birinci parti CHP’ydi ve Meclis'in yüzde kırkı elindeydi. Olaylara dört gün sonra müdahale edildi ve CHP her zaman katliamın üzerini örten bir siyaset izledi.

Benzeri bir siyaset 1980 Darbesi sonrası geliştirilen 'Yeşil Kuşak' projesinde de hayata geçirildi. Yeşil Kuşak Projesi devlet ile muhafazakâr dini kesimleri barıştırma siyasetinin bir parçası olarak devreye konulmuş ve bu uygulamanın bir parçası olarak da Alevi kesimin sürekli korkutularak devlete bağlı kalması hedeflenmiştir.

BEYAZ SOYKIRIM: TÜRKLEŞTİRME POLİTİKASI

Tabii bu siyaset sadece Alevi ayağı üzerinden yürürlüğe konulmamış, güçlü bir Türkleştirme politikası da daima devrede tutulmuştur. Bu siyasetin sonucu olarak bugün Maraş, Malatya, Adıyaman ve Antep şehir merkezlerinde 'ben Türküm' diyenlerin oranı, 'Kürdüm' diyenlerin oranını geçmiştir. Hâlbuki çok uzağa gitmeden yüz yıl öncesine dahi bakılırsa buralarda nüfusun yoğunluklu olarak Kürt olduğu açıkça görülmektedir. Yani gerek etnik açıdan gerek de inanç kimliği üzerinden yürütülen siyaset önemli oranda başarıya ulaşmış ve bir toplum için en geri ve yaşanmaz bir hal ortaya çıkmıştır.

TİP İLE BAŞLAYAN SOLA EĞİLİM

Kuşkusuz var olan durumdan kurtulmak için çeşitli arayışlar oldu. 1960’larda Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile birlikte Alevilerin sosyalizm ile tanışması söz konusuydu. Ve bu tarihten itibaren Alevi gençlerinin sol fraksiyonlar içinde aktif yer aldığına tanık oluyoruz. KCK Edebiyat Komitesi Üyesi Cafer Engizek, "Türkiye İşçi Partisi eğer önü alınmasaydı daha büyük bir güç olabilirdi. Mahirler'in, Denizler'in direnişi Kürdistan'da ve Alevilerde önemli bir aydınlanmaya yol açtı. Aleviler bu tür hareketlere destek verdi. Alevilerin o zamanki tercihleri doğruydu’ değerlendirmesini yapıyor.

Her ne kadar sol-sosyalist hareketler içinde bir mücadele durumu olsa da bunun sorunları çözmediği, yer yer daha da ağırlaştırdığı- Alevilerin inanç kimliğinin gericilik adına reddi, manevi boşluk- görülmüştür. Yine Türkiye Birlik Partisi, Demokratik Barış Hareketi ve Barış Partisi deneyimleri de bu arayışların somutlaşmış halleri olmaktadırlar. Tüm bunlar belli bir uyanışa vesile olsa da ciddi bir çözüm gücü olamamış ve kısır kalmıştır.

PKK İLE YENİDEN DOĞUŞ

Kürt Alevilerin kendi kimliklerinin farkına varmaları, bunu serbestçe dile getirmeleri PKK’nin ortaya çıkışı ile olmuştur. PKK’nin kuruluş sürecinde özellikle Güneybatı Kürdistanı’nı esas alması, çalışmalarını burada yoğunlaştırması hem bölge insanını PKK ile buluşturmuş hem de kendi kimliklerinin farkına varmalarını ve ona uygun hareket etmelerini beraberinde getirmiştir. KCK Kültür Komitesi Üyesi Delil Dılpet, "Devletin katliam siyaseti PKK hareketinin etkin eylemlilik ve yaklaşımlarıyla engellendi. PKK kadrosal yapısını özellikle bu alanlarda yarattı. PKK’nin ilk şehadetinin de burada yaşanması, bu anlamda önemlidir. Haki Karer’in 18 Mayıs 1977’de Antep’te şehit düşmesi, bu açıdan önemlidir" diyor.

PKK‘nin çıkışının nasıl bir etki yarattığını değerlendiren Engizek ise, şunları ifade ediyor: "PKK’nin ilk geliştiği alan Antep merkez olmak üzere Maraş ve Adıyaman’dı. Devletin buna cevabı Maraş Katliamı ve 12 Eylül Darbesi'ydi. Umut sanki ülke dışındaymış gibi bir hava yaratıldı. Bunun için filmler dahi yapıldı. Yurtdışına çıkış için tüm imkânlar sunuldu. Şeker-kamçı politikası devreye konuldu. Fakat bu tümüyle başarılı olmadı. PKK engel oldu ve oralarda bir set oluşturdu."

'90'LI YILLAR: PKK'NİN TOPLUMLA BAĞINI KESME GİRİŞİMLERİ

Kürdistan Özgürlük Hareketi her alanda olduğu gibi Güneybatı Kürdistan’da da '90’lı yılların başında atağa geçmiş ve önemli bir toplumsal kesimin desteğini almıştır. Giderek toplum içinde kök salan PKK’yi zayıflatmak için bir yandan halkın korkutularak örgütten uzaklaştırılması ve gerillanın katledilmesi siyaseti izlenirken, diğer yandan Cem Vakfı eliyle yürütülen siyaset çerçevesinde aleviler kendi öz değerlerinden, inancından kopartılmaya çalışılmıştır. Devlet eliyle kurulduğu gün gibi ortada olan Cem Vakfı'nın kurucusu İzzettin Doğan Malatyalıdır. Ve cumhuriyetin kuruluş yıllarına kadar dayanan devletle ailesel ilişkileri mevcuttur. Bu kişi eliyle kurulan cem evleri Kürt Alevilerini devlete yeniden bağlama kurumları olmuşlardır. Bu vakfın Güneybatı Kürdistanı pilot bölge olarak ele aldığı ve öyle çalıştığı görülmüştür. Cem evleri eliyle toplum hem doğal inanç merkezlerinden koparılmış hem de tekleştirme politikalarına maruz kalarak öz değerlerinden bir uzaklaşmayı yaşamıştır. Dılpet, uygulanan bu politikaları, "Bektaşilik ve belli kişiler üzerinden Alevileri devletin istediği tarzda kullandılar. Hala da bu politika devam ediyor. Bugün AKP cem evlerini ibadethane olarak kabul etmiyorsa nedeni var olan politikaların değişmemesidir" diye yorumluyor.

Uzun yıllar devleti yönetmiş ve devletleşmiş CHP’nin bugün 'ben Alevilerin sorunlarını çözeceğim' yaklaşımını ise Dılpet, şöyle değerlendiriyor: "Dersim, Maraş, Çorum, Sivas ve Malatya katliamlarının hepsi CHP zamanında gerçekleşti. Bunlar toplumsal hafızamızda tazedir. Dolayısıyla Güneybatı'daki ve tüm Alevi halkımızın şunu iyi bilmesi gerekiyor; CHP’nin Alevi sorununu çözebilme gücü yoktur. Geçmiş dönemdeki tecrübelerine bile bakarak insan bu gerçekliği görebilir. Kürdistan Özgürlük Hareketi Alevi sorununa çözüm perspektifi ortaya koyduğu için bugün Alevilerden söz ediyorlar."

HDP HEYECANI

Yaklaşan genel seçimler tüm ülkede olduğu gibi Güneybatı Kürdistan’da da gündemin birinci maddesi olmuş durumda. Tabii ki bu noktada seçimlere heyecan katan HDP oluyor. HDP uzun zamandır Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da gelişmeyen umudu geliştiriyor. Farklı kesimleri bir araya getiriyor. Güçlendikçe güç veriyor ve alternatif oluyor. Güneybatı Kürdistan ise yıllardır devletin asimilasyon politikaları altında yaşıyor ve devletin biraz da kafasının rahat olduğu bir bölge profili çiziyor. Fakat son dönemde bölgede yaşanan gelişmeler, HDP’nin ittifakları, son Cumhurbaşkanlığı Seçimleri alttan alta kaynayan kazanın artık görünür olmasına işaret ediyor ve bu durum devleti korkutuyor. Düzen partilerini huzursuz ediyor. Halkın nabzını tutan belli kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları HDP’ye yoğun bir akışın olduğunu ve bu seçimin Güneybatı Kürdistan açısından bir dönüm noktası olacağını söylüyor. Yani artık Güneybatı Kürdistan’da ayağa kalkıyor. Dersim, Amed, Botan, Serhat ve Colemerg ile yürümeye başlıyor

MELETİ (MALATYA):

Güneybatı Kürdistan dediğimiz coğrafyada ilk katliamların yapıldığı ve ilk şekil verilmek istenen merkez Malatya oluyor. Osmanlı döneminde sancak rolü oynayan şehir cumhuriyetin kuruluş yıllarından başlayarak sistemli bir şekilde soykırım ve asimilasyon politikalarına uğradı. 1800’lü yılların sonuna kadar giden katliam gerçeği adeta Malatya’nın altını üstüne getirmiş gibidir. Tarihte Kürt kimliği ile bilinen önemli bir alevi nüfusun yaşadığı Malatya yürütülen politikaların neticesinde bu iki kimliğinde silikleştiği ve adeta görünmez olduğu bir durumu yaşamıştır.

'KATLİAMLARIN FİTİLİ BURADA ATEŞLENDİ'

Bölgeye yönelik geliştirilen devlet politikalarına ilişkin görüşlerini aktaran Dılpet, DILPET "Türkiye’deki devletin 12 Eylül faşist cuntasına doğru giderken oluşturmak istediği ortam ve merkezlerden bir tanesi burası, diyebiliriz. Tarihin çok fazla geçmişlerine gitmemize gerek duymuyorum. 1978’de Hamit Fendoğlu’na yönelik bombalı saldırının gerçekleşmiş olması, ardından Alevi halkının yaşamış olduğu evlere ve dükkanlara saldırıların gerçekleşmiş olması katliamların yapılması ve Alevi nüfusun dışarıya taşırılması, diyebiliriz ki Güneybatı Kürdistan’daki katliamlarda adeta bir fitil ateşlemesi gibi rol oynamıştır" diyor.

ZORA KARŞI DİRENİŞİN ZAFERİ

Türk Özel Harp Dairesinin bizzat üzerinde durduğu, kendine göre şekillendirmek istediği Malatya özellikle 1980 Askeri Darbesi'nden sonra daha katmerli saldırılara maruz kalmıştır. Yaratılan kaos ortamı nüfusun önemli bir kısmının göç etmesine, büyük bir erime sürecinin gelişmesine neden olmuştur. Çelişkinin yoğun yaşanması toplumun bir kısmında tamamen Türkleştirme politikalarına boyun eğme tarzında kendisini dışa vurmuş fakat karşısında da belki nicelik olarak az ama çok kararlı, çok direngen bir potansiyelin açığa çıkmasını da doğurmuştur. PKK nin önder kadrolarından Zeynep Kınacı ( Zilan) bu zeminde yetişmiş ve 1996’da Dersim’de yaptığı fedai eylemiyle devlete tarihinde unutmayacağı bir tokat indirmiştir.

SİSTEMİN YEREL AYAĞI: DOĞANLAR

Devlet, Malatya özelinde bölgede geliştirmek istediği politikalarda kuşkusuz her zaman olduğu gibi yerel işbirlikçiler yaratmış ve onları kullanmıştır. Bunların başında Lütfü Doğan, yani bugünkü Cem Vakfı başkanı izzettin Doğan’ın babası gelir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarından başlayarak bu ailenin bölgedeki Alevi nüfusun devlete entegre edilmesinde büyük bir rol oynadığı ve bugün bu rolün devam ettirildiğini görmek gerekir. İzzettin Doğan’ın pozisyonuna ilişkin Dılpet'in belirlemesi şöyle: "Günümüzde devlet Aleviliğinin öncülüğünü yapan İzzettin Doğan'dır. Amacı, Alevileri devletin güdümüne sokmaktır. Tamamen Güneybatı Kürdistan’daki Alevi toplumuna hitap etmek üzere ortaya çıkarılan bir şahsiyettir.  Eğer devletin Aleviler üzerinde bir etkinliği varsa biraz da bu aile ve dedelik kurumunun kullanılmasıyla olmuştur. Bugün Alevilerin önemli bir kesimi bu şahsiyetleri ve devletin amacını farkındadır."

Malatya’ya yönelik siyasal ve sosyal alanda yürütülen politikaların bir benzeri ekonomik alanda da hayata geçirilmiş, özellikle Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığı döneminde bu politikaya ağırlık verilmiştir. Esas amacı Türkiye-Kürdistan sınır illerinde ekonomik olarak bir rahatlamayı yaratma ve bunun üzerinden de toplumu devlete bağlamak olan bu siyasetin belli sonuçlar doğurduğunu ve şehrin kendi kimliğinden daha da uzaklaştırıldığını söyleyebiliriz.

'HDP GÜCÜNE GÜÇ KATACAK'

Son yıllarda yapılan seçim grafiklerine bakıldığında HDP ve içinden geldiği geleneğin oylarında sürekli bir artış olduğu görülmektedir. Son Cumhurbaşkanlığı Seçimi bu konuda önemli bir veri oluşturmaktadır. Her ne kadar belli kesimler HDP’ nin Güneybatı hattında aldığı oyların değerini düşürmek için bilinçli olarak ‘dönemsel bir durumdu’ propagandası yapsa da Malatya başta olmak üzere bölgede ciddi bir biçimde halkın HDP ve içinden geldiği geleneğe yöneldiği görülüyor. Oluşan durum yılların mücadelesi, ödenen bedeller ve devlet güdümündeki partilerin deşifre olması ile bağlantılı gelişiyor. Malatya’daki son durumu değerlendiren Dılpet, "HDP yükselen ivme ve başarısıyla devlete en büyük darbelerinden bir tanesini de Malatya’da vuracaktır. Güneybatı çerçevesinde de değerlendirirsek bu seçimlerde en belirleyici rolü oynayabilecek alanlardan bir tanesidir. Bu halk; Antep, Adıyaman, Maraş ve Dersim'e kadar uzanan hat seçimlerde HDP açısından kader tayin edici alanlardan bir tanesi olacak ve HDP’nin gücüne güç katacaktır" diyerek, Malatya başta olmak üzere seçimlerde bölgenin nasıl bir öneme sahip olduğunu ifade ediyor.

DİLOK (ANTEP):

Antep tarihte kültür kenti olarak bilinir. Zeugma antik kentinin kalıntıları bile tek başına Antep’in nasıl zengin bir kültür mirasına sahip olduğunu gösterir.

Antep Kuzey Kürdistan'da devlet eliyle endüstriyalizmin geliştirildiği yegâne şehirdir. Neoliberal politikalar çerçevesinde Kürdistan’ı kapitalizme açma ve sömürgeleştirme siyasetinin başlangıç noktası olarak ele alınmıştır. Bu kapsamda şehire büyük yatırımlar yapılmış, adeta pilot bölge olarak seçilmiştir. Bu durum kendisiyle beraber şehrin toplumsal yapısında büyük değişikliklere yol açmış ve ciddi bir işçi nüfusunun oluşmasını beraberinde getirmiştir. Antep’in neden bu kapsamda ele alındığına dair değerlendirmelerde bulunan Engizek, şöyle diyor: "Türkiye’de kapitalizm devlet eliyle gelişti. Türkiye'de cumhuriyet kurulduğunda Türk uluslaşması ekonomik olarak çok zayıftı. Gayrimüslimlerin mal varlıklarına el koyarak devlet palazlandı... Belli bir palazlanmayı yaşadıktan sonra kendi sömürgesi olan Kürdistan’a da en yakın olan yerden giriş yapmıştır. En uygun şehir Antep’ti, Suriye hudududur. Eskiden de Halep-Antep ticaret merkezidir. Bu nedenle, orada ürettiğin malları pazarlayabiliyorsun."

Meselenin bununa sınırlı olmadığını ifade eden Engizek, şöyle ekliyor: "Diğer nedeni ise asimilasyon ile ilgilidir. Kapitalizmi ne kadar çok geliştirirsen o kadar çok Türkleştirme gelişir. İşçi sınıfı gelişiyor ama Kürt işçi sınıfı gelişmiyor. Devlet eliyle asimilasyona uğratıyor. Seni kimliğinden ülkenden vazgeçirtiyor."

PKK'NİN İLK GELİŞTİĞİ ŞEHİR

PKK’nin önder kadrolarından Haki Karar'in çalışma yaptığı ve şehit edildiği yer olarak bilinen Antep, Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin sürekli mücadele ettiği, devletinde sürekli saldırdığı bir alan oldu.  Devletin bu politikalarıyla ilgili Engizek, "Antep ilk olarak PKK’nin geliştiği, ulusal uyanışın ve ulusal demokratik bilincin geliştiği bir alandı. Bundan dolayı da devlet PKK'den intikam alıyor" diyor.

'MÜLTECİLERİN SORUNU DEMOKRATİK ÖZERKLİK İLE ÇÖZÜLÜR'

Suriye’de yaşanan iç savaş sonrası büyük göç alan Antep’te hemen hemen her gün toplumsal olaylar yaşanmakta ve şehir adeta patlama noktasına gelmiş bulunmaktadır. Her ne kadar sorunların kaynağı olarak Suriyeliler gösterilse de esas sorunun hükümet politikaları olduğu görülmektedir. AKP’nin politikasının savaş politikası olduğunu söyleyen Engizek, şunları belirtiyor: "Suriye sorunu savaşla çözülemez. Kürtlerin kurdukları demokratik özerklik modeli Suriye’nin birliği içinde diğer halklara ve inançlara da çözüm olur. Demokratik Suriye çözümü mültecilerin sorununu da çözer. Türkiye bunu çözemez. Gelen mülteciler üzerine ucuz iş gücü üzerinden ticaret yapılmaktadır."

Gerek Antep gerekse Rojava için en güçlü siyaset üreten güçlerin HDP ve PYD olduğuna vurgu yapan Engizek'e göre; 'HDP'nin ve PYD’nin politikaları Suriye için bir çıkış olur. Demokratik bir Suriye’de herkes kendisini yönetecektir. Kürtlerin de diğer halkların da kendi hakları olacaktır. Sorunlarını komünal bir tarzda çözeceklerdir.'

DENİZ'İN YOL ARKADAŞI CELAL DOĞAN

15 yıl Antep’te belediye başkanlığı yapmış olan Celal Doğan'ı aday listesinin başına yerleştiren HDP Antep’te seçimlere güçlü hazırlanıyor. Antep’te uzun süre belediye başkanlığı yapmış Doğan'ın HDP'den aday gösterilmesi kuşkusuz partinin kapsayıcılığına işaret ediyor ve etki alanını gösteriyor. HDP’nin Antep’te Doğan'ı birinci sıradan göstermesinin nasıl bir anlam ifade ettiği ve ne gibi sonuçlar doğuracağına yönelik sorumuz üzerine Engizek, şunları söylüyor: "Sayın Celal Doğan üç dönem belediye başkanlığı yapmıştır. Bu üç dönemde Antep’e önemli hizmetleri olmuştur. Antep önemli oranda imar edilmiştir. Bundan daha önemlisi Deniz Gezmişler'in arkadaşlığını yapan, onlarla birlikte mücadeleye atılan biridir. Sol gelenekten gelen bir şahsiyettir. Katkısı büyük olacaktır. Antep’te gelişen uyanışa denk gelen, destek verecek bir kişidir."

ANTEP ÖZÜYLE BULUŞUYOR

Görünen o ki, hem AKP hükümetinin yanlış politikaları- özellikle Antep’i çetelerin üssü ve geçiş hattı haline getirmesi-  hem de HDP’nin yarattığı büyük çözüm umudu Antep’teki seçim sonuçlarını doğrudan etkileyecek. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde önemli bir oy oranı alarak Antep'te iddiasını ortaya koyan HDP, bu seçimde gücüne güç katmak istemekte, içinden geldiği geleneğe sahip çıkmaya çalışmaktadır. Engizek, "Antep’in geleneğinde sürekli direniş vardır. Gerici faşist çetelere yer yoktur, DAİŞ'e karşı Antep’in bir üs olarak kullanılması halkta büyük bir öfkeye yol açıyor. Büyük direnişlerin olduğu Antep bu süreçte kendi özüne dönüyor. Buna en iyi örnek olarak, 6-8 Ekim serhildanlarına katılımını gösterebiliriz. Yaşanan bu gelişmeler oyların HDP'ye verileceğini gösteriyor" diye kaydediyor.

SEMSUR (ADIYAMAN):

‘Dünya mülkü halkındır’ diyor, Baba İlyas ve onun en etkin kolu Baba İshak İsyanı bugünkü Adıyaman’da oluyor ve isyan en vahşi şekilde bastırılıyor. Gerek Osmanlı gerekse cumhuriyet tarihi boyunca baskı ve zor politikalarına maruz kalan Adıyaman’da bugün bir dinginlik hâkim. Dılpet, bugünkü kuşağın yüz yıl önceki yaşananlardan tamamen bağımsız olmadığına işaret ederek, ekliyor: "Onların etkilerini üzerinde taşıyor. Bugünkü var olan kuşakların bu yaşanan bastırma ve katliamdan geçmediklerini ve yaşamadıklarını söylemek mümkün değildir. Böylesi bir etkisinin olduğunu söyleyebilirim."

Adıyaman tarihteki renkli sosyal dokusunu bugünde önemli oranda koruyor. Dılpet, "Adıyaman, Kürt ve Türk nüfusunun iç içe geçmiş olduğu bir yer, yine nüfusun önemli bir kısmı Alevi iken diğer önemli bir kısmı da Sünnidir. Asuri, Süryani ve Ermeniler de var" hatırlatmasında bulunuyor.

FARKLILIKLARIN REDDİ ÜZERİNE MUHAFAZAKAR KİMLİK İNŞASI

Demokratik özerkliğin inşa edilebileceği merkezlerden biri olan Adıyaman’da son yıllarda özellikle belli tarikatlar üzerinden muhafazakar bir kimlik inşasının olduğu göze çarpıyor. Kamuoyunun yakından bildiği tarikatların yanında birçok İslami tarikat ve çevrenin Adıyaman ile uğraştığı ve var olan toplumsal yapıyı değiştirmeye çalıştığı görülüyor. Dılpek, yapılmak isteneni şöyle yorumluyor: "Devletin  bu alana çelişkiler üzerinden müdahale etme durumu vardır. Özellikle bağnaz muhafazakarlık geliştirilmiştir. Bir taraftan Asuri-Süryanilere ve Ermenilere karşı, bir taraftan da Alevilere karşı toplumun o diğer sağcı ve muhafazakar Hanefi kesimine dayanan Sünni kesimler bir örgütlülük içerisinde tutulmuşlardır."

ADIYAMAN'DA HDP'NİN ÇIKIŞI

Genelde iki parti -CHP ve AKP- arasında tercih yapan Adıyamanlı seçmenin son yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP’ye büyük bir oy oranıyla destek sunması halktaki arayışın sonucu olarak yorumlandı. Öyle ki, seçim sonuçlarına göre CHP’nin Adıyaman’da milletvekili çıkarması tehlikede. HDP’nin çıkarmasına garanti gözüyle bakılıyor. Dılpet'in bu tabloya ilişkin yorumu da şöyle: "HDP parti yerine bağımsız adaylarla seçime girince o alanda çok fazla etkili olamadı. Belediye seçimlerinde de öyle olmuştu. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy oranında ciddi bir artış gözledik. Aşiretlerin HDP’ye geçişleri, yakınlaşmaları ve bütünleşmeleri var. AKP’nin ciddi oranda kan kaybına uğradığını söyleyebiliriz. Onların gerçek yüzleri Adıyaman halkının gözünde teşhir olmuş ve açığa çıkmıştır. Dolayısıyla aynı başarıyı göstermeleri AKP için mümkün değildir. AKP’nin bu seçimde eminim ki en fazla oy kaybedebileceği yerlerden bir tanesi de Adıyaman’dır. Bu HDP’nin başarısıyla ortaya çıkacaktır. HDP’ye gidecek oylar AKP’den ve CHP’den kanalize olan oylar olacaktır. HDP’nin başarısı AKP’nin ve CHP’nin yenilgisi anlamına gelecektir. Çok yüksek bir oy düzeyi olmasa bile oran itibariyle değerlendirdiğimizde Adıyaman bu konuda diyebilirim ki oyunu yüzde olarak en fazla artırabilecek yerdir. Adıyaman Kürdü, Türkü, Süryanisi, Asurisi, Alevisi ve Sünnisiyle iç içe ve tarihsel bütünlüğüyle bir yapı oluşturmuştur. Bu toplumsal kesimlerin mevcut hükümetten yana olmaları zaten yanlıştır ve şimdiki eğilimleri bunun tam tersidir. Beraberce yaşayabilecekleri bir sistemi ve projeyi sunan HDP’yi görüyorlar ve buna doğru yürüyorlar."

GURGUM (MARAŞ):

Bölgenin kozmopolit illerinden biridir. Kürtler, Türkler ve Ermeniler başta olmak üzere farklı etnik yapılardan insanların; Sünni, Alevi ve farklı inançlardan insanların beraber yaşadığı il, özellikle cumhuriyetin kuruluş döneminde İslami kimliği ile öne çıkarılmıştır. Sütçü İmam kişiliği üzerinden yaratılan kahramanlık destanı esas olarak bu kimliği beslemeye dair bilinçli bir algı oluşturma faaliyeti olarak görülüyor.  Sütçü İmam’ın gösterdiği doğal bir toplumsal davranış, din referans gösterilerek işlenmeye başlanmış, şehirde muhafazakâr kimlik inşasına hız verilmiştir. Türk-İslam anlayışı temelinde şekillendirilmeye çalışılan Maraş’ta, gerek Kürt kimliği gerek alevi kimliği sistemli bir şekilde yok sayılmış, şehirde tekleştirme (Türk-İslam kimliği) siyaseti kararlı bir şekilde uygulamaya konulmuştur. Tüm bunların sonuç vermemesi, Maraş’taki sisteme muhalif toplumsal zeminin kendisini koruması devletin farklı saldırıları devreye koymasını beraberinde getirmiş, bunun sonucu olarak Maraş’ta katliam yapılmıştır.

MARAŞ KATLİAMI: HEDEF

Katliam ile Maraş’taki toplumsal zeminin değiştirilmeye çalışıldığı, bunun amaçlandığı aşikâr. Katliamda hayatını kaybedenler meselenin bir yanı iken, esasta hedeflenen şehrin demografik yapısını değiştirmeydi. Bu büyük oranda başarıldı. Resmi rakamlara göre 200’ ü aşkın Alevinin ölümü ile binlerce insanın yaralanması ile sonuçlanan olayların ardından Maraş’ta büyük bir göç dalgası başladı. Kürt Aleviler Maraş’ın merkezini neredeyse boşalttı. Köylerden ve ilçelerden yoğun bir şekilde gerek Türkiye’nin batısına gerek Avrupa’ya bir göç başladı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Maraş Katliamı sonrası yaptığı değerlendirmede, şunları ifade ediyor: "1978 sonlarındaki Maraş Katliamı o yörede hızla gelişen gruba karşı Gladio'nun ikinci büyük eylemi olarak değerlendirilebilir. Maraş eskiden beri Kürtlerin tasfiyesinin dolaylı ve direkt yöntemlerle planlandığı bir merkezdir. Aynı husus Fırat’ın batısındaki tüm Kürtler için geçerlidir. 1925’deki Şark Islahat Planı’nda Fırat’ın batı yöresinde Kürtçe konuşan tek bir Kürdün bırakılmaması, hepsinin asimilasyon başta olmak üzere çeşitli yöntemlerle tasfiye edilmesi öngörülmektedir. Maraş Katliamı’nı halen yürürlükte olan bu plan çerçevesinde düşünmek gerekir. Özellikle Malatya, Adıyaman, Elazığ, Dersim, Sivas, Erzincan ve Antep yöresindeki Kürtlere yönelik olarak sistematik biçimde uygulanan asimilasyon ve Gladio eylemleri bu bağlamda düşünülmek durumundadır."

37 YIL SONRA: ANMA HALA YASAK

Maraş’ta bugün dahi katliam anmaları yapılamıyor. Her yıl katliamın yıl dönümünde başta Aleviler olmak üzere demokrasi güçleri Maraş’a gidip şehitlerini anmak istemekte, giden halkın Maraş’a girişine dahi izin verilmemektedir. Engizek, bu katliamları devletin gerçekleştirdiğine değinerek, şöyle devam ediyor: "Maraş Katliamı'nın birinci dereceden sorumlusu Ökkeş Kenger’di ve milletvekiliydi. Devlet elinden geldiğince bu tür olayların üstünü örtmeye çalışır. Yavuz Selim zihniyeti var, Kuyucu Murat Paşa 40 bin Aleviyi kuyulara atıp katletmiş, onun zihniyeti var. Şimdi böyle bir zihniyete sahip olan devlet, bu gelenekten gelen bir devlet Maraş Katliamı'nın anmasının yapılmasını ister mi? İstemez elbette. Kendisinin kirli, katliamcı ve tekçi yüzünün deşifre olması anlamına gelir ki; bu da devletin ölümüdür."

Maraş’ta yürütülen Türkleştirme siyasetinin bir sonucu olarak önemli oranda bir Kürt nüfusun kimliğini kaybettiği, kimlik bunalımı yaşadığı söylenebilir. 'Aleviyim' şeklinde ifadesini bulan kimlik tanımlamaları bunun göstergesi oluyor. Yer yer inanç kimliğinin etnik kimlik gibi ifade bulması bu gerçeklikle alakalıdır. Engizek, "Bu hem kızıl katliamların hem de beyaz katliamların sonucudur. Kürttürler ama Alevilik ön plana çıkartılıyor. CHP’ye oy gitmesinin bir nedeni de budur" tespitini yapıyor.

'EN İYİ CEVAP TOPRAKLARIMIZA DÖNMEK'

Alevilerin bugün CHP’den kopup HDP’ye geçmelerinin nedenine ilişkin olarak da Engizek, şunları söylüyor: "Aleviler devlet dışı bir halk kesimidir. Bir inançtır. Devlet partisine oy verdikleri zaman kendilerine hiçbir şey vermeyen ve kendi cellatlarına oy vermiş oluyorlar. Bugün ise herkes kendi kimliğiyle, kendi inancıyla yaşamak istediği için HDP’ye oy veriyor. ‘Katliam siyasetine en iyi cevap kendi topraklarımıza dönmektir. Umut Avrupa’da, Amerika’da, İngiltere’de veya Kanada’da değil. Doğup büyüdüğümüz topraklardadır. Katliama cevap vermenin birinci koşulu budur. İkinci koşulu ise geleneğimize göre yaşamadır. Bizim geleneğimiz, alevilerin geleneği devletsiz yaşamadır. Devletsiz kendi inançlarını yaşatma, devam ettirmedir, bunun yeri de HDP’dir."

GÖÇERTME POLİTİKALARI DEVAM EDİYOR

Peki, bu politikalara son mu verildi? Hayır, devam ediyor. Yakın zamanda Pazarcık’a bağlı Narlı beldesinin hemen yanı başında iki tane devasa çimento fabrikası (Sanko ve Kipaş) inşa edildi. Fabrikalardan doğaya savrulan zararlı gazların kansere neden olduğu, hastanelere yapılan yoğun başvurularla kesinlik kazandı. Fabrikaların neden başka bir tarafa değil de Kürt Alevilerinin yoğunlukta bulunduğu bu alana yapıldığı çokça değerlendirme konusu oldu. Yöredeki sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleri başta olmak üzere halk tarafından bu durum göçertme politikalarının bir parçası olarak ele alındı. Açıktan fabrikaların insan sağlığını tehdit ettiği haberlerinin yapılması, insan ömrünü kısalttığı propagandasının devlet yetkililerince yoğunca dile getirilmesi de bu politikaların devamı olarak gösterildi.  Pazarcık’ta kurulan ‘ovama dokunma’ hareketi bu fabrikaların kapanması için yaptığı eylemlerde ilginç ve bir o kadar da manalı bulunan bir ayrıntı verdi. Fabrikaları kuran şirketler, halkın tepkisini dindirmek için Cem evine yardımda bulunmayı teklif ettiler. Büyük bir cem evi yapmayı önerdiler. Belli ki bu şekilde toplumda oluşan tepkiyi frenlemek, ortadan kaldırmak istediler.

DEVRİMCİLERİN MİRASI: NURHAK

'70’ler Türkiyesi'nin hareketli illerinden Maraş’ta Nurhak’ın yeri hep başka oldu. Muhalif kimliği ile öne çıkan ilçede devletin baskıları eksik olmadı. Türkiye devrimci sol hareketinin önderlerinden Sinan Cemgil’in şehit olduğu Nurhak bu anlamıyla daima devrimcilerin, sosyalistlerin ve yurtseverlerin sırtını dayadıkları önemli bir merkez oldu. Nurhak’ın devrimci mücadele içindeki yerine vurgu yapan Engizek, "O dönemde Nurhak bir semboldür. Nurhak’ın seçilmesi önemlidir; orta Toroslar'a düşüyor ve Türkiye ile Güneybatı Kürdistan’ı birleştiren hattır. Sinan Cemgiller'le irtibatta olan milisler '90’lı yıllarda gerilla Güneybatıda iken Denizlerin ruhunun PKK gerillalarında yaşadığını söylüyorlardı ve o yaşlı halleriyle bize her türlü desteği sunuyorlardı. Böyle bir gelenek oluşturuldu" değerlendirmesinde bulunuyor.

Engizek'in değerlendirmesi Paris’te şehit edilen PKK kadrolarından Fidan Doğan’ın naaşının Nurhak ilçe merkezinden geçerken Türkmen Alevi analarının gözyaşlarını ve Nurhak gençliğinin zafer işaretlerini hatırlatıyor. Ve o ruh canlılığını hissettiriyor.

Bu geleneğin bugün HDP tarafından yaşamsallaştırılmak istendiğini söyleyen Engizek "PKK dağda önemli oranda bu geleneğe sahip çıktı. HDP de bunu şehirde yapmak istiyor" diyor.

Elbistan ve Pazarcık sol kimliği ile bilinen şehirler olmalarına rağmen '80 Darbesi'nin ağır baskı ortamında en fazla göç veren ilçeler olmuşlar. Neredeyse, muhalif olan az ya da çok bir siyasal düşüncesi olan herkes göç etmiş, köylerde yaşlı anne ve babalar dışında genç kalmamış. Öyle ki yüzlerce, binlerce insanın yaşadığı köylerde bir elin parmak sayısına kadar inen insanların yaşadığı köyler oluşmuş. Acaşar, Sevdilli, Çiftlik, Miralı ve yine Çokyaşar, Pulyan köyleri bunlardan sadece birkaç tanesi.  Aynı durum Afşin, Göksün, Çağlayancerit ve  Ekinözü’ne bağlı birçok köy için de geçerli.

HDP'DE BÜYÜK İTTİFAK VE OLMASI GEREKEN

Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde diğer Güneybatı illerinde olduğu gibi Maraş’ta da HDP oylarını katladı. Belki yüzdelik olarak az ama genel seçimlere göre oldukça önemli bir oy oranı elde etti. Seçim sonuçları doğal olarak bir tartışma yarattı.  Avrupa ve metropollerde yer alan Alevilerin bu seçimlerde Maraş’a özel önem verdikleri söyleniyor. Özellikle AABF ve PSAKD gibi örgütlerle HDP’nin yaptığı ittifakın Maraş’ta ciddi sonuçlar doğuracağı kulislerin önemli bir gündem maddesi oluyor. Verili durumda HDP ve ittifak yaptığı güçler halka iner, kendilerini anlatabilirlerse Maraş’tan bir vekil çıkarmak olmaz iş değil hatta bu zeminde çıkarmamak olacak iş değil.

SONUÇ YERİNE:

Genel seçimler Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan tüm halklar ve inançlardan toplulukların kendisini ifade etmesi ve geleceğini kendi elleriyle örmesi açısından önemli bir fırsat sunuyor. Yıllarca CHP ve onun şahsında devlet politikalarından bizar olmuş bölge halkı görünen o ki, bu seçimlerde HDP ile farklı bir çıkış yapacak, tarihi kökleriyle buluşacak ve geleceğe dair 'benim de sözüm var' diyecektir. Bölgedeki muhalif tüm yapıların -buna siyasal ve sosyal çevreler, inanç kesimleri dâhil- HDP'de buluşması bunun ifadesi oluyor. HDP’nin seçim beyannamesine ilişkin sorduğumuz soruya ise Dılpet, şöyle yanıt veriyor:

"HDP’nin seçim beyannamesi gerçekten önemliydi. Toplumun tüm kesimlerine hitap eden, özgürlüğü ve demokratik işleyişi esas alan bir beyannameydi. Bu beyannamenin Alevilere hitap eden kısmı da oldukça önemliydi. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ortadan kaldırılmasından tutalım eğitim özgürlüğünün eşit yürütülmesine kadar Alevi toplumumuzun kendi dini vecibelerini özgürce yerine getirebilecek bir yaklaşımı savunmasına kadar geniş çerçevede bir değerlendirme içeriyordu. Oluşan ittifakların etkilerinin seçime yansıyacağına canı gönülden inanıyorum.

Maraş, Adıyaman, Antep ve Malatya’da yaşayan Alevi halkımız seçimlerde kendi oylarını, kendi renklerini ve yaklaşımlarını HDP ile gerçekleştirecekler. Çünkü kendilerini en insani ve özgür olarak orada var edebilirler."

Engizek ise 'Aleviler neden HDP'ye oy vermeli' sorusuna, "Çünkü tüm farklılıklara eşit yaklaşıyor. Diğer partiler devlet partisidir. Bütün kötülüklerin kaynağı devletin kendisidir. Alevilerin, Kürtlerin ve diğer tüm halkların acı çekmesine neden olan devletin kendisidir. HDP seçim hesabıyla yaklaşmadığı için desteklenmelidir" diye yanıt veriyor.