Güney Kürdistan’da yapısal kriz ve çözüm olarak Rojava modeli-Cihan Özgür

Bir süredir Güney Kürdistan’ın sistemine yönelik yoğun tartışmalar var. 20 Ağustos’ta Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin görev süresi doluyor...

Bir süredir Güney Kürdistan’ın sistemine yönelik yoğun tartışmalar var. 20 Ağustos’ta Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin görev süresi doluyor. Ancak seçimin yapılıp yapılmayacağı henüz belli değil. Güney Kürdistan Federal Parlamentosu’nun başkanlık seçimi konusunda görevlendirdiği komisyon henüz bir takvim belirlemedi çünkü siyasi partiler hem başkanlık seçiminin yöntemi konusunda hem de başkanın yetkileri konusunda hemfikir değil.

Güney Kürdistan’da iktidarda olan partilerin Beyaz Saray’la yaptığı görüşmede de bu konuda bir sonuç çıkmadığı parlamento kulislerinde tartışılan bir husus. ABD ziyareti sonrası KDP yönetimi mecliste grubu bulunan partilerle bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin KDP Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla ve bir grup KDP’li yöneticiyle gerçekleştirdiği görüşmelerde ilerleme kaydedilemedi. Güney Kürdistan’ın en etkili partilerinden olan Celal Talabani’nin YNK’si, Nuşirvan Mustafa liderliğindeki Goran Hareketi ve 2013 seçimlerinden 4. Parti olarak çıkan Yekgırtu İslami Partisi birbirlerine görece daha birbirlerine daha yakın duruyorlar.

Güney Kürdistan’da yaşanan yapısal sorunlar lanse ettirildiği gibi ne siyasi ne de ekonomik. Güney Kürdistan’da yaşanan sorun ve yol açtığı askeri, siyasi ve ekonomik kriz, çok daha köklü ve sistemsel bir boyuta işaret ediyor.

GÜNEY’İN YAPISAL SORUNLARI

Başkanlık seçimlerine bir ay kaldı ve Güney Kürdistan’da başkanlık seçimi konusunda ciddi bir kriz yaşanıyor. Bu krizin ‘uzlaşmayla mı yoksa köklü bir sistemsel değişimle mi sonuçlanacağı’ henüz belli değil. Güney Kürdistan’da yaşanan kriz, her ne kadar siyasi boyutları bağlamında öne çıksa da aslında sistemsel ve yapısal...

Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, bölgesel aktörlerin pozisyonu ve ABD başta olmak üzere batılı güçlerin bölge siyaseti yani yeni konjonktür, Güney Kürdistan’da yürürlükte olan sistemin/sistemsizliğin sürdürülemezliğini gözler önüne serdi.

‘Sürdürülemezlik’ noktasına gelen sistemin krizinin çıkış yollarına bakmadan önce yaşanan krizin nedenlerini incelemekte fayda var.

SİSTEMSEL KRİZİN NEDENLERİ

Güney Kürdistan’da yaşanan ekonomik, siyasi ve askeri krizin altında yatan temel etken Federe Hükümetin ilan edilme biçimi ve uygulanan sistemdir. Dolayısıyla sorunların çözümü için sistemsel bir yeniden yapılanma, yeniden kurgulama başka bir ifadeyle yeniden inşa gerekiyor.

Bölgesel Başkan’ın yetkilerinin azaltılması, parlamentonun yetkilerinin arttırılması, ortak peşmerge gücünün oluşamaması sorunu, iktidar-muhalefet dengesine dayalı parlamenter rejimin hayat bulmaması, yasama-yürütme-yargı mekanizmasının oluşmayışı, ekonomik bir sistemin olmaması, yerel ve genel mülki amirliklerde keyfi uygulama sorunları, benzin krizi, yolsuzluk, toplumun güvenlik sorunları ve toplumsal huzursuzluk gibi bir dizi sorunun kaynağında sistemin yanlış kurgulanması ve keyfi idare biçimi yatıyor.

PARTİ EGEMENLİĞİNE DAYALI SİSTEM

1940’lı yıllardan 1965’e kadar tek parti hükümranlığında ve BAAS rejiminin zulmü altında bulunan Güney Kürdistan siyaseti bağımsız bir çizgi tutturamadı. ‘Aş- Betal’ olayı olarak adlandırılan süreçte YNK, İran’a dayanarak kopuş sağladı ve Güney Kürdistan’ın ikinci en büyük siyasi gücü olarak sahneye çıktı. Türkiye destekli KDP ile İran destekli YNK’nin ilişkileri ve çelişkileri dış güçlerin de etkisi ve yönlendirmesi sonucu inişli çıkışlı, kavgalı ve gergin bir seyir izledi.

Güney Kürdistan’ın siyasi hayatında belirgin olan olaylardan birisi 1992’deki 1. Körfez Savaşı oldu. Saddam Hüseyin rejiminin Kuveyt’i işgal etmesinden sonra ABD’nin Irak’a müdahalesi Güney Kürdistan’ı ve siyasetini doğrudan etkiledi. ABD’nin desteğini alan Kürt güçleri güney Kürdistan’da de fakto bir otorite kurdu ve meclis ilanına gitti.

SİSTEM YOK PARTİLER VAR

Hali hazırda yürürlükte olan Güney Kürdistan’daki sistem inşası 1. Körfez savaşı sonrası döneme dayanıyor. Bu dönemde merkezi Irak rejiminin zayıflamasıyla de facto olarak oluşturulan ve KDP-YNK’nin etkili olduğu alanlarda parti hakimiyetine dayalı olarak şekillenen sistem, 2003’te Saddam rejiminin yıkılmasıyla yeni bir aşama kaydetti. 2004’te federal meclis resmen kuruldu. Ancak bu gelişme sistemsel bir yenilik olmadı. De- facto rejimin Irak Anayasası’nın federasyonu resmen tanıması sonucunda Güney Kürdistan’ın bir federasyon olarak resmen tanınmasının ötesine geçmedi. Irak merkezi hükümeti Güney Kürdistan’ı ekonomik, siyasi ve askeri bir güç olarak tanıdı ancak bu tanıma Güney Kürdistan’ın ekonomik, siyasi ve askeri yapısında ciddi bir değişikliğe yol açmadı.

YNK ile KDP, ABD’nin hamiliğinde ve özellikle Almanya ve İngiltere’den aldıkları uluslararası destekle mevki paylaşımına dayalı bir sistemi oluşturdu. Parlamentodaki koltuklar her iki parti arasında paylaşıldı. Uzlaşma sonucunda Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle boşalan Irak Cuhurbaşkanlığı koltuğuna YNK Lideri Celal Talabani ve sonrasında ise yine YNK’li Fuat Mahsum, Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanlığına ise KDP Lideri Mesut Barzani getirildi. Güney Kürdistan Başbakanlığı koltuğu ise dönüşümlü olarak ilk dönem YNK’de (Berhem Salih), sonrasında ise KDP’nin etkinlik alanını genişletmesi ve YNK’nin gerilemesi sonucunda KDP’de (Neçirvan Barzani) kaldı.

STATÜKONUN SAC AYAKLARI

Son iki yasama döneminde mecliste temsil edilen Goran Hareketi, YNK’den kopan bir grup olarak çıkışta büyük beklentiler yaratsa da sistem içi dengeleri aşmayı başaramadı. Gorran (Değişim), değişim rüzgarını estirdi ve toplumun statükodan kurtulma talebine hitap etti. Son seçimlerde bu siyasetin karşılığı olarak YNK’yi geride bıraktı ve parlamentoda ikinci parti pozisyonuna yükseldi. Ancak Goran hareketi, toplumun demokratikleşme taleplerine ve ihtiyaçlarına cevap olmayı değil sisteme entegre olmayı tercih etti. Goran, bu siyasetiyle seçmenine “hayal kırıklığı” yaşattı.

Goran, hükümetin üç ortağından birisi olarak var olan güç dengelerinde kendisine manevra alanı yaratmak istiyor. Güney Kürdistanlı siyasi gözlemcilere göre Goran hareketi ‘sistemiçileşerek’ sahip olduğu avantajları kaybetti ve böylece var olan statükonun bir parçası oldu.

STATÜKOCULUK YIKILIYOR

Güney Kürdistan’da yaşanan siyasi tartışmalar statükonun artık aşılmak zorunda olduğunu gösteriyor. Son dönemlerde Güney Kürdistan’da demokratik tepki gösterme, eyleme kalkma, alışkın olduğumuz bir durum değil. Bu yeni bir durum. Halkın bu denli sindirilmiş olmasının çeşitli nedenleri var. En önemli etken, güneyin siyasal hayata bakışı. Her bölge hatta şehir, kendisini bir “alt kimlik” ile ve bu alt kimlikleri siyasetin merkezine koyan partilerle ifade ediyor. Siyasal iklim içinde parsellenmiş alanlar var. Soran bölgesi, Behdinan bölgesi gibi. Neredeyse her kent bir partiyle anılıyor. Duhok, Zaxo, Hewler KDP’nin etkisi altında; Soran bölgesi YNK’nin etkili olduğu alanlar. Goran son seçimlerde Süleymaniye’de birinci parti olmasına rağmen, Süleymaniye’nin idaresi gelenek olduğu üzere YNK’de bulunuyor.

Var olan partiler, iktidar çekişmesi içinde olsalar da güç dengelerinin bozulmasını istemedikleri anlaşılıyor. 2013 seçimlerinden sonra aylarca hükümetin kurulamaması bu dengelerin bir sonucuydu. Hükümetin her üç partiden oluşması, bu uzlaşı ve çıkar birlikteliğinin somut kanıtı oluyor. Örneğin Goran-KDP ya da KDP-YNK koalisyon hükümeti için yeterli sandalye avantajı olmasına rağmen; üçlü bir iktidar işbaşında bulunuyor. Kubat Talabani’nin başbakan yardımcılığına getirilmesi, Meclis başkanlığının Goran’a verilmesi, olası bir muhalefet gücünün oluşmasını engellemekten başka bir anlam ifade etmiyor. Kaldı ki ikinci ve üçüncü büyük partiler de mutlaka hükümette olmayı direkt muhalefette kalmaya tercih ediyorlar. Böylece her üç parti, kendileri dışında iktidar ya da olası muhalefet alternatif çıkışları barajlıyorlar.

KDP STATÜKOCULUĞU AŞILMAK ZORUNDA

Bir diğer önemli etken ise, egemen partilerin kitleleri ekonomik olarak kendilerine bağlamış olması. Bu siyasetle özellikle KDP, toplumun siyasi iradesini “ipotek” altına alıyor. Ekonomiyi şantaj, kendisine bağlama aracı olarak kullanıyor. Örneğin Şengalli parlamenterlerin, KDP’nin Şengal politikasına rağmen hala KDP’de siyaset yapmayı sürdürmeleri ekonomik ilişkilerden ve “otorite” arzusundan ileri geliyor. Bu sadece günlük ya da konjokntörel bir tercih olmaktan öte, içselleşmiş bir bağımlılık durumunu da ifade ediyor.

KRİZDEN ÇIKIŞ MÜMKÜN MÜ?

Var olan partilerden hiçbirisi verili siyaseti aşabilecek kapasitede, siyasal anlayışta değil. DAİŞ’e karşı önemli oranda direnen YNK eğer doğru bir siyaset tarzı izlemiş olsaydı; KDP’nin otoriter yapısında esnemeye yol açabilirdi. PKK ile ilişkileri iyi olan YNK, güney siyasetinin demokratikleşmesinde önemli bir aktör olabilirdi. Ancak bu şansı kaybetti. YNK kendi içerisinde parçalı duruşu hala aşamadığı gibi, daha otoriter ve tekçi bir yapıya doğru meyletti. YNK mevcut politikasıyla güney Kürdistan'ın demokratikleşmesinin motoru olma rolünden oldukça uzaktır.

Her üç partinin çıkarları, var olan siyasal iklimde birleşiyor. Madalyonun farklı yüzleri olarak, statükonun sürdürücüleri özelliği taşıyorlar.

GÜNEY KÜRDİSTAN HALKI DEĞİŞİM İSTİYOR

Güney Kürdistan’da demokratik siyaseti esas alan bir alternatif bakışa ihtiyaç var. Aslında Güney Kürdistan’da yaşanan gerçeklik tam da böylesi bir arayışı ve ihtiyacı ortaya koyuyor. Demokratik bir sistemi öngören bir parti ihtiyacı var güney siyasetinde. Böylesi bir vizyonla ve programatik olarak halkın demokratikleşme ihtiyacını karşılamayı öngören bir parti güney siyasetinin çehresini değiştirebilir, var olan dengeleri tuzla buz edebilir. Tekelci siyasetten demokratik siyasete geçiş, güney Kürdistan siyasetinin temel sorunu oluyor.

Aslında PKK’nin halkta yarattığı bir dinamizm var. halkta sorgulama düzeyi ve arayışlar yok demek yanlış. Eksik olan, bu arayışı somut bir programa dönüştürecek bir parti. Güney toplumunda var olan değişim istemini karşılayabilecek tek güç ise PKK.

DEĞİŞİM DİNAMİĞİ PKK

PKK, güney siyasetinde belirleyici olan etkenleri ortadan kaldırdı. Öyle ki alt kimliklerle ifade bulan particilik anlayışı çözülüyor. Ulusal karakterde olan, dar particiliği aşan ve eşit, adil dağılımı esas alan bir siyaset istiyor güney Kürdistanlılar. PKK, böylesi bir çıkış için çok önemli bir zemin oluşturdu.

Halk, PKK’de güveni, tutarlı siyaseti görüyor. Diğer partilere oranla maddi olanakları sınırlı olsa da PKK’nin vaat ettiği eşitlik, özgürlük ve demokrasi söylemi güneylilerde karşılık buluyor. Var olan elitist, aşiretçi siyasetten bıkmış olan güney halkı, PKK’nin halkçı siyasine rağbet gösteriyor. PKK’nin güney Kürdistan’da önemli bir kitle tabanı oluşuyor.

Güney Kürdistanlılar, güney hükümetinin söylediğinin aksine PKK’yi kendilerine daha yakın görüyorlar. PKK, Güney Kürdistan halkını önemli derecede etkiliyor. Egemen güçlerin PKK’yi “misafir güç”, “dışarıdan gelenler” tarzında lanse etme çabaları bu gerçekten kaynağını alıyor. Güney Kürdistanlı güçlerin PKK’den bu denli rahatsız oluşunun arka planında, maddi ve siyasi çıkarlarını kaybetme korkusu yatıyor.

YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI

60 yıllık süre zarfında siyasi partilerin sayısı arttı ancak güney Kürdistan’ın siyasi çehresi hep aynı kaldı.

Bu durum yönetim erkinde ve yasamada yaşanan tıkanmanın temel sebebi oldu. Anayasal düzenlemelerde ulusal çıkarlar değil partisel çıkarlar öne çıktı. Son dönemde anayasa üzerinden yapılan tartışmalar, eski anayasanın toplumsal dokuya uygun olmaması veya toplumsal sorunların çözümü konusundaki yetersizlikten kaynağını almıyor. Anayasa tartışmaları, yeni oluşan siyasi dengeleri karşılamaktan uzak olma durumundan dolayı ve bazı partilerin var olan durumdan rahatsızlığının sonucu gelişiyor. Özcesi kavga pastaya ortak olma, pastadan parça koparma kavgası...

ANAYASA İŞLEMİYOR SİYASET ÇIKMAZDA

Kağıt üzerinde demokratik olan rejim; askeri ve siyasi güç dengelerine göre şekillenen ekonomik güç odaklarına yol açarken, ulusal değil parti çıkarlarına dayalı bir ekonomik politika uygulanıyor.

Anayasa’ya göre Güney Kürdistan’da iktidar seçimle işbaşına geliyor. Bölgesel yönetimin başkanını halk seçiyor. Valileri hükümet atamıyor, halk seçiyor. Yerel peşmerge güçleri ve polis, Valilere bağlı. Güney Kürdistan’da yaşayan bütün azınlıklar (etnik ve dini) kendilerine ayrılan kotalar sayesinde mecliste temsil ediliyor. Ancak uygulamada durum hiç de böyle değil. Örneğin son seçimlerde Süleymani’ye valilik seçimlerini Goran kazandı ama YNK seçim sonuçlarını hiçe sayarak koltuğu devretmeyi ret etti. Anayasa’da Başkanın görev süresi üç dönemle sınırlı ancak bu kural siyasi dengelerden kaynaklı işletilemiyor.

Mesut Barzani’nin görev süresi dolmasına rağmen Başkanlık koltuğunda oturmaya devam ediyor, ‘’23 yıllık’’ başkan Barzani, yeni dönemde de başkanlık için en güçlü aday durumunda.

Yasama-yürütme-yargı, yani kuvvetler ayrılığı ilkesi uygulanmıyor. Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı aynı zamanda yürütmenin başı sayılıyor. Başkan istediği zaman meclisi feshedebiliyor ve Başbakanı görevden alabiliyor. Başkan, son derece geniş yetkilerle donatılmış durumda. Güney Kürdistan siyasetinin bir çıkmazı ve çelişki noktası da bu...

PKK’Yİ YOK SAYAN SİYASET

Güney Kürdistanlı partilerin uzlaşamadıkları bir konu da Kürtler arası ilişki konusu. KDP’nin PKK karşıtı siyaseti YNK ve Goran başta olmak üzere güney Kürdistanlı siyasi çevreleri, aydınları ve Tevgerê Azadi gibi hareketlerle STK’ları rahatsız ediyor. Ayrıca Kürdistan’da DAİŞ’e karşı verilen mücadelede KDP’nin beklenen duruşu göstermemesi büyük tepkiye yol açıyor. Türkiye ile KDP’nin ekonomik ilişkileri bir çok defa yolsuzluk iddialarına konu oldu. Bütün bu etkenler yalnız güney Kürdistan halkı ve güneyli siyasi güçlerin dikkatini çekmiyor. Güney Kürdistan parlamentosunun kulislerinde ABD’nin de özellikle KDP-Türkiye-DAİŞ ilişkilerinden rahatsız olduğu hatta KDP’ye ültimatom verildiği konuşuluyor.

Bütün bu gelişmeler, Güney Kürdistan siyasetinin bir altüst oluşun arifesinde olduğuna işaret ediyor.

EKONOMİ ÜZERİNDEKİ PARTİ TEKELİ

İçeride gelir dağılımında yaşanan adaletsizliğe paralel olarak dışarıda KDP’nin ekonomik hükümranlığı söz konusu. Petrol anlaşmaları, petrol geliri bölgesel yönetimin her hangi bir mekanizmasının denetimine açık değil. Bütün anlaşmaları KDP yapıyor. Bu durum diğer partilerde tepkiyle karşılanıyor.

BU KOŞULLARDA EKONOMİK BAĞIMSIZLIK MÜMKÜN MÜ?

Bütün bu çelişkilerin yaşandığı bir dönemde Neçirvan Barzani’nin başbakanlığındaki hükümet, Irak Merkezi Hükümeti’ne karşı ekonomik bağımsızlığını ilan etti. Gerekçe ise merkezi hükümetin anayasayla belirlenmiş olan Irak merkezi bütçesinden güney federe bölgesine verilmesi gereken yüzde 17’lik bütçe oranını vermeyi ret etmesi...

Güney Kürdistan hükümetinin aldığı bu kararın yaklaşan başkanlık seçimlerine yönelik siyasi bir hamle olduğu açık.

BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN TALEBİ GERÇEKÇİ Mİ?

KDP’nin asıl en önemli kozu ise bağımsız devlet argümanı. Son dönemlerde bu talep çokça dillendiriliyor. Bağımsız devlet olunması durumunda silah ve petrol anlaşmaları yapabilecekleri ifade ediliyor. Bu söylemleri Barzani ailesinin bütün mensupları son dönemde dillendirmeye başladı. Mesrur Barzani, Neçirvan Barzani ve Ethem Barzani’nin söylemlerinde başkanlık ve bağımsızlık, dış destek, silah gibi konular birbirleriyle bağlantılandırılarak ele alınıyor. Öyle anlaşılıyor ki KDP, başkanlık seçimlerine bu argümanla gidecek.

‘Ekonomik bağımsızlık’ ve ‘bağımsız devlet’ talepleri birbiriyle çelişen ve gerçekçi talepler değil. Çelişiyor çünkü bağımsız olan bir ülkenin zaten ekonomisi de bağımsız olur. Yani her iki talebi aynı zaman diliminde dillendirmek çelişkili.

BAĞIMLI İLİŞKİ AĞINDA NE EKONOMİK NE DE SİYASİ BAĞIMSIZLIK MÜMKÜN DEĞİL

Öte yandan bağımsız devlet söyleminin ne ekonomik ne de siyasi açıdan bir zemini bulunmuyor. Bu hedef realist değil. Çünkü Güney Kürdistan’da ekonomik bir kalkınma söz konusu değil. Ekonomik işletmeleri yok. Ham maddeleri ve en önemli gelir kaynağı olan petrolü işletebileceği rafinerilere sahip değil. On yıllardır uygulanan ekonomik politikalar hayvancılığı bitirme noktasına getirmiş durumda. Tarım ise neredeyse yok denecek kadar az. Gıda ve tarım ihtiyacını Türkiye ve İran’dan ithal ediyor. Gelirinin %99.9’u petrol ihracatına dayanıyor. İthalatın %99’u petrol ihraç edilen ülkelerden sağlanıyor. Dolayısıyla ekonomik olarak bu ülkelere bağımlı durumda. Her iki ülkenin ihracatı veya ithalatı durdurması, güney için kabus demektir. Var olan siyasi konjonktürde ne Türkiye ne de İran bağımsız bir Kürt devletini çıkarlarına görmüyor. Dolayısıyla ilan edilecek bir devlet her şeyden önce ekonomik yaptırımlara tabi tutulacak ve halk açlıkla karşı karşıya kalacaktır.

Türkiye ve İran’ın sınır kapılarını güney Kürdistan’a kapatması, güney devletinin iflas bayrağını çekmesi anlamına geliyor.

Dolayısıyla bağımsız devlet talebi günübirlik siyasi çıkarlar için öne sürülen hayali bir talep olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor.

ROJAVA GÜNEY KÜRDİSTAN İÇİN MODEL OLABİLİR

Güney Kürdistan’ın var olan yapısının toplumsal sorunları çözmek bir yana bu sorunlara yenilerini eklediği ve var olan sorunları daha da derinleştirdiği açık. O halde yapılması gereken bir restorasyon veya pastayı bölüştürmeye dayalı tekelci siyaset olamaz. Güney Kürdistan’da yaşanan sistemsel kriz, çok köklü bir ele alışla yaklaşıldığı takdirde çözülebilir. Aksi durumda kriz daha fazla derinleşecektir.

Güney Kürdistan’da sürdürülemez noktaya gelen, SOS çağrısı veren yapısal krizin çözümü yeniden yapılanmayı, yeniden inşayı gerektiriyor. Partilerin sistemin yapısında bu denli belirleyici olması krizin temel nedeni olduğuna göre buradan başlamak gerekiyor. İster devlet, ister federasyon veya demokratik özerklik biçiminde olsun partiler üstü bir sistem ve bu sistemin uygulama gücü olacak mekanizmalar oluşturulmak durumunda.

Dolayısıyla Güney Kürdistan’da yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç vardır. Yeni bir siyasi partiler kanunu ilan edilerek partilerin sistem üstü pozisyonlarına son verilmeden bir sistemden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Var olan partilerin sistem oluşumu sürecinde geri çekilmeleri daha sonra siyasi bir güç olarak bu sistem ve anayasal sınırlar çerçevesinde bir pozisyon almaları gerekiyor. Kuvvetler ayrılığını ve bağımsızlığını tanımlayan bir anayasaya ihtiyaç var. Güney Kürdistan’ın yapısal sorunlarını siyasi dengeler kurmada aramak, kanser hastasına tabletle tedavi aramaya benziyor. Ameliyatlık hastanın çözümü köklü bir çözüm yani ameliyat masasına yatırmaktır. Güney Kürdistan’da var olan ve işlemez duruma gelen sistem, ameliyatlık hastadan da öte durumdadır. Dolayısıyla güney Kürdistan sisteminin yeniden ve köklü bir biçimde masaya yatırılmaya ihtiyacı var.

3. yılını geride bırakan ve böylesi kısa bir sürede demokratik bir sistemi inşa ederek demokratik uygarlığın rol model sistemi olan demokratik özerk Rojava yönetiminin demokratik toplumsal inşa süreci hayli öğretici sonuçlar açığa çıkardı. Dolayısıyla güney Kürdistan’ın çok uzaklarda sistem arayışı içerisinde olmasına veya yeniden bazı şeyleri deneyimleyerek çözüm arayışı içerisinde olmasına gerek de yok. Çözüm yanı başında, Rojava’da geliştiriliyor. Yeter ki doğru okunabilsin.