Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Salı günü geleneksel muhtarlar konuşmasında 'Türkiye sınırları içindeki bir kesimle değil, teröristlerle mücadele ediyoruz' dediği saatlerde Amed'in Bismil ilçesinde polisin katlettiği 12 yaşındaki Berat Güzel yerde kanlar içerisinde yatıyordu. Erdoğan'ın dediği gibi gerçekten 'teröristlerle' mi mücadele ediliyor?
Yaşananlar bunun tam tersini söylüyor oysa. Evet bir savaş var Kuzey Kürdistan'da. Ve bu savaş başta çocuklar olmak üzere Kürt toplumunun her kesimine karşı yürütülüyor. Kürtler yıllardır çocuklarına özgür, demokratik bir ülke bırakmak için mücadele ediyor.
Amaçları ise çocuklarına bırakacakları ülkede; çocuklarının da kendileri gibi dilinden, Kürtlüğünden utanmayacağı, kimliğini saklamak zorunda kalmayacağı bir ülke inşa etmek. Kürt çocuklarının kendi dilinden oyunlar oynaması, aşağılanmaması, hakarete uğramaması ve linç edilmemesi adına büyük bedeller ödediler ve halen de ödüyorlar.
Sadece doğuştan gelen hakların verilmesi bile bu sorunun önemli oranda çözülmesi anlamına gelir. Ancak devletin tekçi zihniyeti Türkiye'de yaşayan halkları yok saydığından her dönem bir halk Türk devlet baskısı altında ya katledildi, ya sürüldü, ya da her ikisi birden uygulanarak sindirildi.
Türk devletinin sürdürdüğü savaş, Kürtler şahsında yok sayılan haklara karşı yürütülüyor.
Ve bu halkların önce çocukları vuruluyor...
Ve Fırat'ın doğusunda çocuklar öldürülüyor her gün...
Fırat'ın batısı; yani Kürdistan coğrafyası ve Kürt çocukları...
Devletin rutinleşen çocuk katliamı politikası karşısında ki tepkilere baktığımızda da bir normalleşme çabası görülüyor. Bu çocukların, sokağa çıkma yasağının uygulandığı yerlerde katledilmesi işi normalleştiren bir diğer faktör.
Çocuk katliamı savaş ortamlarında en büyük suç kapsamına girer. Çünkü çocuklar insan topluluğunun en savunmasız, korumaya muhtaç kesimidir. Çocuklar bir toplumun geleceğini ifade eder. Anne ve babaların hayallerini barındırır minicik bedenlerinde. Ve tabii çocuklar yaşamın en masum, temiz yanıdır. Çocuk dünyası savaşı anlamaz, sokağa çıkmaya yasağı belleğinde yer edinmemiştir. Devletin kocaman kurulları, yasaları, politikaları çocukları ilgilendirmez. Çocuklar her dilden çocuktur ve ortak yaşamı en çok onlar bilir. Çocuk olmak yeterlidir her dilden, dinden, ırktan çocukla oynamak için.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde çocukların hakları için kabul edilen genel norm "Irk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeden eşit davranılması gerektiğini" içermektedir.
Ancak savaşın hüküm sürdüğü coğrafyalarda bu sözleşmelerin hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur. Çünkü bu coğrafyalarda çocuklar sadece çocuk değildir. Onlar 'düşman' diye tanımlanan toplumun varisleri olduğundan potansiyel düşmandır. Ve namlunun ucundadır yaşamları. Halen devam eden İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü işgal ve savaşta çocuklar ilk hedeflerden biridir. Cumhurbaşkanı Erdoğan 'siz çocuk öldürmeyi iyi bilirsiniz' diyerek İsrail'in çocuklara dönük saldırılarına tepkisini dile getirmişti. Ancak aynı Erdoğan 2006 yılında 'çocukta olsa kadın da olsa gereği yapılacaktır' diyerek Kürt çocuklarının katledilmesinin önünü açtı. Nitekim bu tarihten sonra devlet terörü ile katledilen çocuk sayısı her yıl artış gösterdi.
TİHV'den Evren Özer'in hazırladığı 2011 raporuna göre, cezaevlerinde 20, faili meçhul cinayetlerde 18, gözaltında 3, kara mayınları nedeniyle 128, yargısız infazda, gösterilerde ve "dur ihtarına uymadığı" gerekçesiyle 72 çocuk yaşamını yitirdi. Toplam 241 çocuk yaşamını yitirdi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Çocuk Komisyonu 2012 raporuna göre; 2002 yılında 18, 2003 yılında 12, 2004 yılında 12, 2005 12, 2006 yılında 23, 2007'de 9, 2008'de 17, 2009'da 21, 2010'da 16, 2011'de yine 33 çocuk katledilmiştir.
2011'de Roboski'de öldürülen 34 kişiden 22'si çocuktur. 2012'nin ilk altı ayında 10 çocuk katledilmiştir. 2013-2014 yıllarında tespit edilen 5 çocuk ve 29 Eylül 2015'te dahil 2015 yılında 23 çocuk öldürüldü.
2015'te devlet terörüyle öldürülen çocuklar:
Ümit Kurt (14), Cizre, Şırnak
Nihat Kazanhan (12), Cizre, Şırnak
Serhat Savaş (17), Gaziosmanpaşa, İstanbul
26 Temmuz: Beytullah Aydın (11), Diyarbakır
27 Temmuz: Hasan Nerse (17), Şırnak
7 Ağustos: Mehmet Hıdır Tanboğa (17), Silopi, Şırnak
13 Ağustos: Emrah Muhammed Aydemir (15), Diyadin, Ağrı
12 Ağustos: Orhan Aslan (16), Diyadin, Ağrı
19 Ağustos: Fırat Elma (16), Esenler, İstanbul
27 Ağustos: Baran Çağlı (7), Cizre, Şırnak
27 Ağustos: Emin Yanaş (10), Cizre, Şırnak
27 Ağustos: Adem İrtegün (16), Şırnak
28 Ağustos: Mazlum Turan (16), Mardin, Kızıltepe
30 Ağustos: Fırat Simpil (13), Silvan, Diyarbakır
5 Eylül: Muhammed Tahir Yaramış (35 Gün), Cizre, Şırnak
6 Eylül: Cemile Çağırga (13), Cizre, Şırnak
10 Eylül: Sait Nayici (16), Cizre, Şırnak
10 Eylül: Zeynep Taşkın (17), Cizre, Şırnak
10 Eylül: Selman Ağar (10), Cizre, Şırnak
10 Eylül: Bünyamin İrci (14), Cizre, Şırnak
13 Eylül: Tahsin Uray (13), Mardin
27 Eylül: Elif Şimşek (8) Bismil, Diyarbakır
29 Eylül: Berat Güzel (9), Bismil, Diyarbakır
Devletin çocuklara dönük politikasını sadece AKP iktidarı ile sınırlamak tablonun tümünü yansıtmaz. 'Ya asimilasyon, ya katliam' politikası 1925 Şex Sait isyanı sonrası uygulanan Şark Islahat planının (24 Eylül 1925) özel bir bölümünü oluşturmaktadır.
Daha sonra gelişen Ağrı, Dersim isyanlarında da bu politikalar çok yönlü uygulandı. İsyanlarda katledemediklerini sürgünlerle, yatılı bölge okullarıyla asimilasyona maruz bıraktılar.
Ortaya çıkan veriler bu gün itibariyle çocuklara özel politikaların devam ettiğini gösteriyor. Son olarak 40 yıla yakındır süren savaş; çocuklara dönük politikanın sadece bir AKP ile sınırlı olmadığını, bir devlet politikası olduğunu göstermiştir.
Frasksiyon.org'un İHD Raporlarına ve alternatif medya organlarına dayanarak hazırladığı AKP öncesi çocuk ölümlerine ilişkin bilançosuna göre 2001 yılına kadar 380 çocuk katledildi. Artan çocuk katliamları bu devlet politikasını AKP'nin de devam ettirmekten çekinmediğini göstermektedir.
1990'larda köyleri yakılan- yıkılan, göçe zorlanan, annesi, babası, kardeşi gözleri önünde katledilen çocuklar, bugünün gençleri olarak daha bilenmiş bir durumda. 'Faili meçhul'lerde yakınını kaybetmiş bir çok çocuk dağın yolunu tutmuştu. Taş atan çocuklara yapılan işkencelerin, tecavüzlerin toplumda yarattığı etki ise daha ayrı bir konu.
Demem o ki bunca katliam insanların özgür yaşam arayışını engellemedi. Dil ve kimlik talebinden vazgeçirmedi. Aksine demokrasi talebi her geçen gün daha da arttı.
Özcesi bu politikalar sonuç vermedi ve de vermeyecek. O halde çocukları öldürmekten vazgeçin. Her öldürdüğünüz çocuk toplumda büyüyen bir öfkeye dönüşüyor sadece.