KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan, PKK’yi bitireceklerine inandırmaya çalışan AKP hükümetinin PKK karşısında yenildiðini ve istifa etmesi gerektiðini söyleyerek, bundan böyle “askeri çözüm sürecinde” olduklarını belirtti. “PKK AKP’yi silahla yenilgiye uðratamaz” diyenler için “avuçlarını yalasınlar” diyen Kalkan, Kürtlerin artık kendi kendisini yönetmesi, başka hiçbir yönetimi tanımaması gerektiðini vurguladı.
ANF’ye konuşan Duran Kalkan, önemli deðerlendirmelerde bulundu. Kalkan, “AKP yönetiminin istifa etmesi gerekiyor. Çünkü yenilmiştir, başarısız kalmıştır” derken diðer bazı satır başlıkları şöyle:
-Artık AKP’den bir şey beklenmemeli. Faşist celladı saldırgan kılacak, umutlu kılacak söz ve davranışlardan herkes kaçınmalı.
-PKK AKP’yi silahla yenilgiye uðratamaz, böyle diyenler avuçlarını yalasınlar. Onlar kendi niyetlerini gerçekmiş gibi ortaya koyuyor. PKK niye AKP’yi yenilgiye uðratamaz? Ýşte geçen bir yıl içerisinde bal gibi yenilgiye uðrattı. Şimdi AKP tam bir çıkmaz ve çözümsüzlük içine girdi.
-AKP yöneticileri 21 Haziran 2011 genel seçimlerinde aldıkları yüzde elli bir oy oranını doðru deðerlendirememişlerdir.
-Geçen bir yıl içerisinde Kürtlere, Kürt özgürlük hareketine karşı yürüttüðü savaşta AKP hükümeti yenilmiştir.
-Öyle PKK silah bıraksınla veya çift yanlı ateşkes yapalımla böyle bir çözüm süreci gelişmez. Bunların zamanı geçti artık.
-Çözüm isteyenler her şeyden önce çözüm projelerini ortaya koyarlar. Bu konuda ciddi, tutarlı, samimi olduklarını gösterirler. Bunun için Öcalan’ın hazırladıðı protokollere önem verirler.
-Biz şimdi devrimci halk savaşı çizgisinde Kürt sorunun çözümünü gerçekleştirmek istiyoruz.
PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinde bir yıla yakındır süren tecrit durumu nasıl aşılacak? Neler oluyor orada?Ben öncelikle tarihin ten büyük özgürlük duruşu olan Ýmralı direnişini selamlıyorum. Ýmralı direnişiyle ruhunu, duygusunu, yaşamını bütünleştiren her türlü tutum ve davranışı özgürlük mücadelesi açısından çok anlamlı ve deðerli buluyorum. Abdullah Öcalan’a Özgürlük Komitelerinin yürüttüðü bütün çalışmaların, ülke içinde ve dışında geliştirilen direnişlerin hepsinin tarihin en anlamlı ve güçlü direnişleri oldukları netçe ifade ediyorum. Önder Apo’nun özgürlüðü ve Kürt sorununun çözümü için ben insanım diyen, bilinç ve vicdan sahibi olan, özgür yaşam tutkusuna sahip olan herkesin gücü neye yetiyorsa, elinden ne geliyorsa bulunduðu her yerde gerekeni yapması gerektiðini düşünüyorum. Yani bütün gönüller Ýmralı direnişiyle birlikte Önder Apo’nun ruhu ve duygularıyla birlikte olmalıdır diyorum. Hiçbir şey yapamayan gönül birliði etmeli; istekte bulunmalı, dua etmeli. Gücü yeten Ýmralı sistemini ve buna karşı Önder Apo’nun yürüttüðü direnişi kamuoyuna taşırmak için propaganda yapmalı. Yine miting, gösteri yapabilenler, Ýmralı’daki baskı ve tecridi kınama gücüne, direnicine sahip olanlar gece gündüz demeden bu eylemliliklerini sürdürmeli. Bu anlamda gönlünü ve çabasını Ýmralı direnişiyle birleştiren, Önder Apo’ya özgürlük ve Kürt sorununun çözümü uðruna elinden gelen bütün çabayı harcayan, her türlü zorluða karşı mücadele eden herkesi, Kürt halkını, gençlerini, kadınlarını, emekçilerini, demokratik Türkiye çevrelerini, özgürlük ve demokrasiden yana olan tüm dostları bu büyük çabalarından dolayı kutluyorum, selamlıyorum. Özgürlük mücadelelerinden üstün başarılar diliyorum.
Bu temelde gittikçe artan bir direnişin geliştiðini görmek, Önder Apo’ya özgürlük direnişinin ülke sınırlarını aşarak dünyanın dört bir yanına gittikçe daha fazla yayılmakta olduðunu gözlemek insana büyük bir güç veriyor, heyecan veriyor, mutluluk ve coşku veriyor. Demek ki insanlık ölmemiş, diyor insan. Özgür yaşam tutkusundan vazgeçmemiş, direncini kaybetmemiş, ruhunu, varlıðını bir tas çorba için cellatlara, hainlere, emperyalist sömürgecilere satmamış. Bu insanı mutlu eden, güç veren bir durumdur. Bu mücadelenin Önder Apo’ya özgürlük mücadelesi etrafında birleşiyor olması tabii ki büyük anlam ifade etmektedir. Çünkü gerçekten de insanlıðın kalbi Ýmralı’da atıyor. Özgürlük direnci Ýmralı’da yaşıyor ve gelişiyor. Özgürlük arayışı teorik ve pratik olarak kendini en yetkin biçimde Ýmralı’da ortaya koyuyor. Ýmralı direnişi gencin, kadının, emekçinin, bütün ezilen ve sömürülenlerin ruhu oluyor, kalbi oluyor, nabız atışı oluyor. Bu kadar Kürt halk gerçekliðiyle ve özgür insanlıkla kendini birleştirmiş bir gerçeklik Ýmralı’da bulunuyor. Orada kendisini halklaştırmış, toplumsallaştırmış, insanlık haline getirmiş bir gerçek var. Ýşte Önder Apo gerçeði günümüzde tam da bunu ifade ediyor. Böyle bir karaktere sahip olduðu için de herkes bu gerçeði az-çok görüyor, anlıyor. Dolayısıyla sahip çıkıyor. Bilinci olanlar bilinçleriyle anlıyorlar. Duygusu olanlar hislerle, duygularla görüyorlar. Eylemciler oradaki büyük duruşu ve direnişi fark ediyorlar. Kısaca özgür olmak ve yaşamak isteyen herkes Ýmralı gerçeðinde kendine ait bir şey buluyor, kendi gerçekliðini görüyor ve direnişe geçiyor. Bu temelde özgür insanlık yürüyüşünün kalbinin Ýmralı’da atıyor olması, Ýmralı merkezli olarak gerçekleşiyor olması tesadüf olmadıðı gibi büyük anlam da ifade ediyor. Bu anlamda da Ýmralı direnişiyle kenetlenen ve özgürlük için mücadele eden herkesi bir kere daha selamlıyorum. Avrupa’da geliştirilen süresiz özgürlük eylemini kutluyor ve başarılar diliyorum. Eylemcilere selam ve saygılarımı sunuyorum. Büyük bir tutum içinde olduklarını, bu çabalarının asla boşa gitmeyeceðini, özgür insanlık geleceðinin yaratılmasının buradan geçtiðini açıkça belirtmek istiyorum. Bu kadar çok gücü içine alan, çok yoðun eylemlilikle gelişen ve dünyanın her tarafına yayılan bir direniş nerden gelişiyor. Ýşte herkes gerçekten de insanlıðın Ýmralı’da katledilmeye çalışıldıðını, buna karşıysa Önder Apo’nun insanlıðı var etme ve özgür kılma direnişini her türlü baskı ve zulme karşı büyük bir duyarlılıkla, hisle ve iradeyle geliştirdiklerini görüyorlar. Dolayısıyla kendilerini Ýmralı’da görüyorlar. Özgür duruşlarını ve geleceklerinin Ýmralı’da yaşadıðını hissediyorlar. Gerçekten Ýmralı’da tarihin en büyük baskı ve zulmünün yaşandıðını, insanlıðın katledilmek istendiðini görüyorlar, anlıyorlar. Bunun için karşı duruyorlar, mücadele ediyorlar. Gönüllerini ve çabalarını Önder Apo ile artan oranda kılıyorlar.
ÝMRALI’DA ÝNSANLIK KATLEDÝLMEK ÝSTENÝYOR
Ýmralı’da bir tecrit uygulanmıyor. Ýmralı’da aslında insanlık katledilmek isteniyor, toplumsallık katledilmek isteniyor, özgür yaşam katledilmek isteniyor, özgür kişilik katledilmek isteniyor. Dünyada eşi bulunmayan, tarihte benzeri olmayan bir baskı, izolasyon ve zulüm sistemi Ýmralı sistemi olarak yaratılmış ve Önder Apo üzerinde uygulanıyor. Bunun başka bir örneði yoktur. Hiç kimseye bu tarz bir psikolojik zulüm uygulanmamıştır. On dört yıldır gerçekten de her türlü şeyden kopartılmaya, adeta yaşam unutturmaya çalışılıyor. Bunu sadece dar bir tecrit olarak tanımlamak da artık yeterli deðildir. Dün iyiydi de şimdi Ýmralı’daki durum kötü olmuş da deðildir. Öyle yaklaşmak da yetersiz kalıyor. Zaman dilimlerini ayırıyor. Bir dönemdeki baskı ve zulmü hafifletiyor. Öyle düşünmemek gerekli, on dört yıldır kesintisiz uygulanan baskı ve zulüm düzeni var. En aðır tecrit ve izolasyon burada yaşanıyor. Adeta insan düşünemez, çalışamaz, yaşayamaz, kırılmak isteniyor. Sadece basit şantaj politikalarından taviz koparmaktan öteye adeta özgür insanlıktan ve özgürlük mücadelesinden intikam alınmak isteniyor. Ýmralı zulüm düzeninin karakteri ve amacı budur. Ýşte bütün bunları çok iyi bildiði için, derinden anlayıp hissettiði için de Önder Apo baskı ve zulüm ne kadar arttırılıyorsa, bilincini, duyarlılıðını ve direncini o oranda daha fazla geliştirerek her türlü baskı ve zulmü boşa çıkartacak, yenilgiye uðratacak bir insanlık direnişini Ýmralı’da sergiliyor. Ýşte kutsal insanlık duruşu bu, büyük insanlık duruşu bu, özgür insan duruşu bu. Bu herkes için bir örnektir, öncülüktür, önderlik duruşudur. Bu gerçeði herkesin böyle görmesi gerekli.
TAM BÝR ZULÜM GERÇEÐÝ ORTADA
Dolayısıyla da tabii ki Ýmralı zulüm sistemini kuranlar ve bugün de sözde ileri demokrasi adına bunu daha da farklı yöntemlerle aðırlaştırarak sürdürmeye çalışanlar tarihin en büyük zalimleri, insanlık katilleri oluyorlar. AKP gerçeðini böyle anlamak ve deðerlendirmek lazım. Tam bir yalan, demogoji. Zulüm gerçeði ortada. Kendini hangi görüntüyle ortaya koyarsa koysun, nasıl pazarlamaya çalışırsa çalışsın Kürt halkı, özgür insanlık bu faşist duruşu, zulmü çok iyi görüyor, anlıyor. Çünkü tarihte örneklerini, benzerlerini biliyor. Hitlerleri, Saddamları, Evrenleri çok gördü. Tayyipleri de şimdi görüyor ve tanıyor. Hiçbir yalan ve demagoji insanlıðın bu bilinç hazinesini karartamıyor, saptıramıyor. Onun için de bu bilinçte olan herkes Önder Apo etrafında birleşerek, AKP’de temsiliyetini bulan günümüzün baskı ve zulüm düzenine karşı direnç geliştiriyor. Özgürlük için mücadele ediyor, demokrasi için mücadele ediyor, kurtuluş için mücadele ediyor. Kürt halkının ve insanlıðın kurtuluş mücadelesi burada yürütülüyor. Bunu öyle gelip geçici bir olgu olarak görmemek lazım. Bir yanılgı ya da basit bir baskı ve onun karşısındaki direniş olarak algılamamak lazım. Bu gerçekten de bir tarihsel hesaplaşma, köklü bir mücadele. Tarih boyunca baskı ve zulüm güçlerinin en katmerli toplamının saldırganlıðına karşı tarihin özgürlük bilinç ve direncini Önder Apo gerçeðinde somutlaşarak güçlü bir direniş eylemine dönüşmesi yaşanıyor. Tarihin büyük özgürlük direnişçileri varlıklarını şimdi Ýmralı’da Önder Apo gerçeðinde yaşatıyorlar, sürdürüyorlar. Gerçeklik bu kadar açıktır. Dolayısıyla da bu durumun çok iyi kavranmasına, anlaşılmasına ihtiyaç var. Baskı ve zulmün insanlık dışı katliam ve faşist karakterini görmek kadar buna karşı Önder Apo karşısında geliştirilen direnişin de özgürlükçü karakterin yüceliðini görmek, dolayısıyla bu direnişle daha güçlü, daha derinden birleşmek büyük önem taşıyor. Ben bilinçliyim, özgür yaşamak istiyorum, gericiliðe, emperyalizme karşıyım diyen herkesin yapması gereken bu. Bu yapıldıðı ölçüde de tarihin bu en gerici faşist baskı sisteminin kırılacaðı, Kürt soykırımının yok edileceði, buna karşı Kürdistan’da özgür insanlık filizlenmesinin yeşererek Ortadoðu ve dünyaya yayılacaðı rahatlıkla söylenebilir. Günümüzde gelişmelerin bu yönde olduðu açıktır. Mevcut bilinç, duyarlılık ve birlikte direniş sürdükçe de geleceðin özgür toplum ve özgür insandan yana olacaðı tartışmasızdır. Bu şimdiden Ýmralı’da zafer üstüne zafer kazanan direniş gerçeðiyle kendini kanıtlıyor. Bu da insanı geleceðe dönük daha umutlu, daha bilinçli kılıyor. Dolayısıyla daha fazla direnmeye, mücadele etmeye daha çok örgütlenmeye sevk ediyor. Bütün bunlar pratikleştiði oranda da geleceðin özgürlük yönünde olacaðı da özgür insanın her geçen gün ortaya çıkacaðı da daha şimdiden açık bir biçimde görülüyor. Bu temelde bir kere daha baskı ve zulüm düzenini ve onun temsilcilerini lanetlerken aynı zamanda bu baskıya karşı en büyük insanlık direnişini gösteren Önder Apo’nun özgürlük duruşunu, direnişini selamlıyor, onun etrafında gönül birliði edinerek, amaç birliði ederek yoldaşça kavga birliði ederek özgürlük için direnen herkese bu büyük çabalarından dolayı bir kez daha başarılar diliyorum.
AKP TAM BÝR ALDATICILIK ÝÇÝNDE
*AKP hükümetinin “Kürt sorununu çözdük ya da PKK’yi bitirdik” yönünde yarattıðı algılar, aðır suçlamalar, hareketinizle görüşmelerin olduðu yönündeki iddialar sürüyor. Bir yandan CHP’nin akil adamlar önerisi ve bazı ateşkes çaðrıları yapılırken operasyonlarda görülmemiş bir yoðunlukta sürmesinden neyi anlamak gerekiyor?Biz hareket olarak Kürt sorunun demokratik çözümü yönünde harcanan her türlü çabaya, atılan her adıma büyük deðer ve önem veriyoruz. Bu konuda yürütülen çabalarla birlikte olduðumuzu, atılan her adımı kayıtsız desteklediðimizi birçok kez ifade ettik. Bunun hayat bulması için de defalarca ateşkes ilan etmiş, eylemsizlik içine girmiş, bu temelde çözüm zeminini oluşturmuş bir hareketiz. Fakat geçen tarihsel süreç içerisinde attıðımız bütün adımlar, bu temelde yürüttüðümüz bütün çabalar bize gösterdi ki, aslında birçok güç hile yapıyor, oyun yapıyor, yalan dolan peşinde, tam bir aldatıcılık içinde. Kendilerine göre sözde bizi yanıltmaya, kandırmaya dolayısıyla da zaman kazanmaya, hareketimizi bu temelde sürece yayılmış bir plan doðrultusunda tasfiyeye uðratmaya çalışıyorlar. Bunu pratik tecrübe ile çok iyi gördük ve anladık.
ÇOK DEFA HAYAL KIRIKLIÐI YAŞANDI
Dolayısıyla da bu tür söylemlere, adımlara karşı çok fazla umutlu, beklentili ve inançlı deðiliz. Gerçekten ciddiyet görsek, tutarlılık görsek elbette yine sahip çıkarız ama geçmiş bu konuda bizi çok defa hayal kırıklıðına uðrattı. Herkesi kendimiz gibi safça ele aldıðımızı gördük. Oysa siyaset adına gerçekten de kurtlar sofrasındaki gibi bir kavganın yaşandıðını pratikte iyice gördük ve anladık. Şimdi son çabalar da bu bakımdan çok inandırıcı gelmiyor. CHP’nin çabaları da bazı basın yayın çevrelerinin çabaları da çeşitli siyasetçilerin açıklamaları da bize çok tutarlı, inandırıcı gözükmüyor. Neden? Çünkü sahtelik okunuyor sözlerden, sözü söyleyen yüzlerden, aðızlardan. Ýleri sürülen ifadelerden bir ciddiyet yok. Ciddi bir demokratik tutum, özgürlükten yana tavır yok. Hep şartlı, kayıtlı, Kürdü ahmak yerine koymaya ve aldatmaya çalışan bir tutum içinde olunduðu her yerinde gözüküyor. Dolayısıyla da bu tür yüzeysel, aldatıcı, özden yoksun, sadece zaman kazanmaya ve Kürt halkını oyalamaya dönük girişimlere artık itibar edecek durumda deðiliz. Bunu herkesin bilmesi gerekir.
CHP’NÝN PROJESÝ AKP’YÝ YENÝLGÝNÝN EŞÝÐÝNDEN KURTARMA ÇABASI
CHP’nin birden bire “ben proje hazırladım, projem insancıldır, Kürt sorunun çözeceðim” diyerek hükümetin karşısına çıkması da benzer bir durum ifade ediyor. Bazıları bunu, CHP’nin oy kazanma çabaları olarak tanımladı. Bir boyutu o olabilir ama aslına CHP’nin hazırladıðı bir proje olarak da gözükmüyor. Çünkü bu projeye CHP’lilerden daha çok AKP’liler sahip çıktılar. Demek ki AKP’yi yöneten, AKP politikalarını oluşturan çevreler aslında CHP’yi de böyle bir sözde Kürt projesine yönelttiler. Aslında dikkat edelim, Kürt halkına bir hitabı yok, çaðrısı yok, Kürtlerle sorunu çözme çabası yok. Sadece AKP’ye, MHP’ye çaðrıları var, onlarla görüşmeleri var. Onun ötesine geçmiyor. Dolayısıyla Kürt sorununu çözme projesinden çok içinde bulunduðumuz süreçte Kürt halk direnişi karşısında zorlanan,yenilginin eşiðine gelen AKP’yi kurtarma projesine daha fazla benziyor. Onun için adını doðru koymak lazım. Gerçekten de Kürt sorununu çözüm projesi olsaydı, demokratik bir öz içerseydi bizim başımız üzerinde yeri vardı. Fakat öyle gözükmüyor, tersine daha çok AKP’yi içine girdiði çıkmazdan, çözümsüzlükten kurtarma, yenilginin eşiðinden kurtarma çabası oluyor. Böyle olunca da aslında AKP’nin suç ortaklıðından öteye bir deðer taşımıyor.
SANAL BÝR PKK YARATILIYOR
Bununla birlikte gerçekten de aldatıcı bir ifade tarzı, propaganda yöntemi geliştiriliyor. Psikolojik savaşta Türkiye rejiminin çok fazla uzmanlaştıðını netçe görüyoruz. Öyle ki sanal bir PKK yaratılıyor. Gerçekten PKK yönetimi, sorumluları, temsilcileri ne demişler, ne açıklamışlar, pratikte yaşananlar neler, ne anlama geliyor, buna hiç bakılmıyor. Bunlar elinin tersiyle itiliyor, görmezden geliniyor ve de üstü kapatılıyor. Bunun dışında sanal bir PKK gerçeði üretiliyor. PKK adına açıklamalar yaptırılıyor, PKK adına görüşmeler yaptırılıyor, PKK adına neredeyse silah bırakma kararı çıkartılıyor ve böylece kendi kendine sonuca gidilen bir ortam yaratılıyor ve bu topluma empoze ediliyor. Toplum bu biçimde yanıltılıyor, toplum belliði bu biçimde çarpıtılmaya çalışılıyor. Psikolojik savaş Türkiye’de bu düzeye geldi. Dünyada var olduðundan çok daha incelmiş, topluma çok daha zarar veren bir saldırı durumu kazanmış bulunuyor. Bunu herkes çok net bir biçimde görmeli. Öyle ki nerdeyse herkes buna inandırılmaya çalışılıyor. Bunu yapanların belli ki söyledikleri yalanlara kendileri de inanıyorlar. Sonunda sanal bir ortam yaratılarak insanların AKP faşist politikaları temelinden yaşadıkları bunalımdan, çöküşten kurtarılmaları, bunların insanlara, topluma unutturulması saðlanmak isteniyor. Bütün bunların hepsi amaçlı, çok maksatlı, planlı yürütülüyor. Toplum yaşanan savaş ortamını kaldıracak durumda deðil. AKP’nin faşist politikalarının ortaya çıkardıðı bedeli ödeyecek durumda deðil. Adeta bunalım noktasında. Dikkat ederseniz genelkurmay, hükümet cenaze töreni yapamıyor. Hangi ideolojik eðilimden olursa olsun insanlar gençlerini bu kirli, haksız savaşı yürüten yönetimlerin üzerine yürüyorlar. Toplumun artık dayanmaya, olup bitenleri kaldırma gücü, bilinci, duygusu kalmamış durumda. Ýşte bu durumu örtbas etmeye, toplumu yalan-dolanla, psikolojik savaşla, sanal PKK gerçeði yaratılarak aldatmaya çalışıyorlar. Bir yanıltma ve uyutma biçimidir.
AKP HÜKÜMETÝ YENÝLDÝ
Peki, buna neden bu kadar ihtiyaç duyuluyor? Çünkü AKP politikaları artık işlemiyor, boşa çıktı, yenilgiye uðradı. Bu gerçeði net olarak görmek gerekiyor. Bu noktada şu iki tespiti ben özellikle yapmak isterim: Birincisi; AKP yöneticileri 21 Haziran 2011 genel seçimlerinde aldıkları yüzde elli bir oy oranını doðru deðerlendirememişlerdir. Ýkincisi; geçen bir yıl içerisinde Kürtlere, Kürt özgürlük hareketine karşı yürüttüðü savaşta AKP hükümeti yenilmiştir. Bu iki gerçeði herkesin çok iyi görmesi, anlaması gerekiyor. Mevcut durumda sanal ortamların neden yaratıldıðı, CHP’ninki gibi sahte çözüm projelerine neden ihtiyaç duyulduðunu doðru anlamakta buna baðlı. O bakımdan da ancak geçen bir yılı doðru anlamak, doðru analiz etmek lazım.
Herkes şunu bilmeli: AKP 12 Haziran 2011 seçiminde yüzde elli bir oy alınca aslında büyük başarı elde ettiðini, seçim zaferi kazandıðını sandı. Gerçekte AKP yöneticileri böyle sanmadılar. Aslında başta Tayyip Erdoðan olmak üzere AKP yöneticileri 12 Haziran seçimlerinin galibi deðil de maðlubu olduklarını, planladıkları, hesapladıkları hedefi tutturamadıklarını çok iyi biliyorlardı. Dolayısıyla seçim akşamı bunun baskısı ve burukluðunu yaşıyorlardı. Fakat AKP iktidarından beslenen, yemlenen o kadar geniş bir yardakçı kesimi oluşmuş ki bunlar AKP yönetimini bile yanılttılar. AKP’nin büyük zafer kazandıðını, seçimin tek galibi olduðunu, Tayyip Erdoðan’ını büyük bir usta olduðunu o kadar çok propaganda ettiler ki AKP yöneticileri bu propagandanın altında ezildi, boðuldular. Durup gerçek öyle deðil diyemediler. Kendilerini pohpohlayan propagandalar karşısında “ya öyle mi, demek ki biz büyük bir başarı kazanmışız” diyerek Saddamvari bir tutumla kendilerini kaybettiler. Madem öyleyse biz büyük bir başarı kazanmışsak, toplumu da bu propaganda ediliyorsa, o halde bu başarıyı bir padişahlık iktidarına dönüştürelim havası içine girdiler. Bu temelde iktidarlarını tekleştirmek, muhalefeti tümden yok etmek üzere çok planlı ve bilinçli bir saldırıya giriştiler. Siyasi muhalefetin tümden sesini, soluðunu kesmeye, iradesini kırmaya çalıştılar. Bir yıl geçti hala halkın seçtiði milletvekilleri cezaevinde tutuklu bulunuyor. Peki, Tayip Erdoðan kendisi cezaevindeyken niye yasalara sıðınmıyordu, böyle bir tutum öngörülüyordu? Yasaların deðiştirilip cezaevinden çıkartılması, dahası seçimlere girip de başbakan olması için her şeyi yapmıyor muydu? Yapıyordu ama dikkat edelim bu konuda yapmadı. Ondan da öteye CHP’yi, MHP’yi, BDP’yi tahkir edebilmek için her türlü hakaretvari bir üslup ve tutum içine girdi. Söylemedik söz bırakmadı. Neredeyse CHP ve BDP’yi tepkisellik içine sokarak meclis dışına itmeye çalıştı. Bunların hepsi bir irade kırma savaşıydı. Muhalefetini siyasi iradesini kırıp teslim alabilmek için geliştirilmiş bir siyasi saldırıydı. Bu temelde siyaseti etkisiz kılarsa, bunun oluşturduðu ortamda ABD’den de aldıðı desteðe dayanarak esas muhalefet olan Kürt özgürlük hareketini tasfiye edeceði umut ve hesabına kapıldı. Libya saldırısı ortamında NATO’dan ve Amerika’dan aldıðı desteðe çok güvendi. Buna dayanarak orduyla bastıracaðını, yargıyla denetim altına alacaðını, PKK’yi de ezip imha edebileceðini sandı. Böyle saldırgan bir politikayı herkese karşı yürüttü. Örneðin PKK’nin kökünün kazınacaðı, “terör”ün tümden yok edileceði, imha ve tasfiyenin gerçekleştirileceði yönünde sayısız açıklama yaptılar.
Bu temelde de bir yandan siyasi muhalefeti etkisizleştirirken diðer yandan PKK’yi de ezip, imha edebilmek için de kapsamlı bir siyasi-askeri saldırı içine girdiler. Kürt demokratik siyasetine dönük siyasal soykırım operasyonları daha da arttırılarak sürdürüldü. Dahası gerillaya dönük askeri operasyonlar en üst düzeye çıkarıldı. AKP’nin hesabı şuydu: Bu siyasi ve askeri saldırılarla PKK’ye etkili darbe vurursam bunu kaldıramazlar, mevsim ilerler kışa doðru da gelinirse daha fazla zarar göreceklerini deðerlendirerek kış süreci için bir ateşkes ya da eylemsizlik kararına giderler. Eðer böyle bir duruma giderlerse bu bir kırılma olur, ciddi bir siyasi kırılma yaşanır. Çünkü AKP baskısıyla ortaya çıkan bir karar olacaktı, dolayısıyla böyle bir karar aslında PKK’nin ciddi bir siyasi kırılma yaşadıðını ortaya koyar ve böylece tasfiyenin başlangıcı olur. Üzerine giderim, operasyonları, baskıları arttırırım, dahası Suriye’de gelişecek savaşı körükler dolayısıyla bir ABD-PKK çatışması yaratırım, bu temelde PKK’yi ezip yok ederim. Ýşte AKP’nin hesabı buydu. Planlaması bu çerçevede oluşmuştu.
YANILDILAR
Bu temelde de seçim sonuçlarını pratikleştirmek üzere 2011 yaz ve güzünde kapsamlı siyasi ve askeri saldırılar yürüttü. Kışın da bir ateşkes beklentisindeydi. Fakat hareketimiz böyle bir tutum içine girmedi. Umut ediyorlardı, Ýmralı’da yeni bir ateşkes çaðrısı gelir PKK’de bunu kabul eder. Ama Önder Apo saðlık, güvenlik ve özgürlük temelinde hazırladıðı protokolleri müzakere edebilmek için kendine şans tanınmadıkça artık siyasi aktivite göstermeyeceði konusundaki kararlı tutumunu bir milim bile gerilemeden sürdürdü. AKP gördü ki Ýmralı’da ateşkes çaðrısı gelmiyor. Önder Apo özgürlük için direnişte, sonuna kadar kararlı, ısrarlı. Ýşte bunun üzerine önder Apo’ya dönük kapsamlı ve planlı bir saldırı başlattı. Avukatlarını tutukladılar, kitaplarını yasakladılar, dergi yazılarını engellediler. Ýş o noktaya kadar gitti ki doðum günü kutlaması bile yasaklandı. Geçmişte “sayın” sözü üzerine açılan davaları sonuca götürüp cezalar verdiler. Güya Önder Apo’da intikam alıyorlardı. Bu baskı ve zulüm hareketiyle Önder Apo’yu korkutup, ürkütüp geri çekilmeye, taviz vermeye zorlayacaklarını sanıyorlardı. Fakat tabii yanıldılar.
Saldırılar ne kadar büyükse direnişçi tutum da o kadar görkemli gelişti. Yönetimimizde benzer bir politikayı da kararlılıkla izledi. Zorluklar ne kadar çok olursa olsun, bedel ne kadar aðır olursa olsun kış boyunca devrimci halk savaşı stratejisinden yürümekten bir an bile duraksamadı, geri çekilmedi. Bir yandan güvenliðini saðlayıp, savunma sistemini geliştirirken diðer yandan kış boyu devrimci halk savaşı temelinde özgürlük mücadelesinin gelişmesini saðlamaya çalıştı. Ýşte bu tutum AKP’nin bütün hesaplarını bozdu, umutlarını kırdı, planlarını yerle bir etti. AKP aslında yaptıðı bu hesabın bozulmasıyla yenilgiye uðradı. Bütün umut ve hesapları kırılmıştı. Bunun üzerine nasıl darbe vururum da marjinal kılarım diye kış boyu askeri operasyonlarını sürdürdü. Her türlü hain ihaneti tırmandırmaya çalıştı. Birçok haini ortaya çıkartarak, propaganda ettirip güya PKK’nin halk üzerindeki itibarını sarsmaya çalıştı. Fakat görüldü ki bunlar sonuç vermiyor, çözüm deðildir. Baharda sonuçları araştırdı, MÝT’le ilgili çevrelere irdeletti, kendisine gelen cevapların hepsi PKK’nin gücünün koruduðunu, daha fazla bir mücadele ve direnişin baharda ve yazın gelişeceðini gösteriyordu. Nitekim MHP başkanı Bahçeli bile Tayyip Erdoðan’a şunu söylemekten geri durmadı: “Ýşte bahar geldi, PKK saldırırsa sen ne yapacaksın.” Gerçekten de AKP’yi bir bahar ve yaz sendromu tutmuştu.
ERDOÐAN’IN BDP, KDP, ABD NEZDÝNDEKÝ GÝRÝŞÝMLERÝ…
Bu durumu önleyebilmek için önce BDP’ye sıðınmak istedi. “Terörle mücadele, siyasetle müzakere” sloganı böyle ortaya çıktı. Aslında tutarlı bir slogan ve Kürt demokratik siyasetiyle gerçekten müzakereyi öngören bir siyaset deðildi. Öyle olsaydı Kürt demokratik siyasetini tutuklar mıydı, siyasi soykırım operasyonlarını sürdürür müydü? Oysa BDP’ye” gel müzakere edelim” durumunda en fazla BDP’liyi tutuklayıp zindana koydu. Siyasi soykırım operasyonlarını en çok öyle bir dönemde geliştirdi. Bu biçimde hiç müzakere çaðrısı olur mu? Karşı tarafa bir çaðrı mıdır yoksa teslim ol çaðrısı mıdır? Besbelli ki ortada müzakere çaðrısı deðil, teslim ol çaðrısı vardı ve BDP’de teslim olmadı, direnişte karar kıldı. Böylece BDP’ye dayanarak PKK’yi aktif mücadeleden, silahlı direnişten vazgeçirip pasif bir konuma çekme, umudu, çabası kırıldı.
BDP’den umduðunu bulamayınca bu sefer KDP’i devreye koydu, Amerika’yı devreye koydu. KDP başkanı Mesut Barzani’yi Amerika’ya davet ettirdiler. Oradan Ankara’ya davet ettiler, saatlerce görüşme yaptılar. KDP eliyle acaba PKK’yi aktif savaş konumundan geriye çekemez miyiz diye çaba harcadılar. Bu da olmadı, zaten KDP kendilerine verebilecek desteði veriyordu. Daha fazla destek vermesi yani PKK ile savaşması mümkün deðildi. Nitekim ne savaşı göze alabildiler ne de PKK üzerinde öyle bir etkide bulunabildiler.
Tayyip Erdoðan KDP’den de umduðunu bulamayınca bu seferde bazı basın çevrelerini devreye koydu. Avni Özgürel gibi bazı kişileri sadece gazeteci deðil bir arabulucu gibi Kandil’e gönderdi, görüşmeler yaptırdı, nabız yoklamasında bulunmaya çalıştı. Oradan da umduðunu bulamayınca “Kandil savaş baronları durmuyor” diyerek bu sefer yeni arayışlara girdi. Ýşte yenisi CHP’nin sözde Kürt sorununa çözüm projesiydi. CHP projesi bütün bunların sonucunda geldi. Nasıl ki BDP’den, KDP’den, bazı basın çevrelerinden umut edip fakat sonuç alamamışsa, benzer bir biçimde AKP CHP’den böyle bir umutta bulundu. CHP eliyle acaba bu yenilgiden kurtulamam mı, PKK’yi aktif savaş konumundan pasif savaş konumuna çekemem mi diye bir çaba içine girdi. Bunu AKP’liler planlayıp yürütmediler. Ama AKP politikalarını örgütleyenler yürüttüler.
HAKKARÝ EYLEMÝ AKP ÝÇÝN YENÝLGÝDÝR
Ýşte CHP projesi böyle ortaya çıktı. Leyla Zana’nın konuşmaları bu temelde gündeme geldi. Çeşitli psikolojik savaş çevrelerinin sanal bir PKK yaratma gayretleri böyle bir ortamda gündeme geldi. Öyle ki kendi niyetlerini gerçekmiş gibi topluma yansıtmaya çalıştılar. Çaba harcayıp da başaramadıkları politikaları başarılmış gibi topluma yansıtarak gündeme bu temelde oluşturarak PKK’yi etkisiz kılmak, buna mecbur etmek istediler. Ama bütün bu çabalar Zagros direnişle, Oramar-Şiteza eylemiyle yerle bir olup gitti, buz gibi eridi. KCK Yürütme Konseyi Başkanlıðının “bu yazılıp çizilenlerle hiçbir ilişkimiz yok” açıklamasını görmezden gelen, yok sayanlar Oramar-Şiteza eylemiyle yüz yüze gelince artık hiçbir şeyi gizleyemez duruma geldiler. Bu psikolojik savaş, yalan makinası yerle bir oldu. Dolayısıyla AKP’nin PKK’yi imha ve tasfiye edeceði politikaları kış sürecinde devam eden savaş ve baharda yükselen direnişle boşa çıkınca bu sefer PKK’yi aktif mücadeleden vazgeçirip yeniden bir pasif konuma çekerek oyalama sürecine sokma çabaları da boşa çıkmış oldu. Yani kış için ateşkes umudu kırıldıðı gibi baharda da PKK’yi aktif direnişte pasif konuma çekme umut ve hesapları Oramar-Şiteza direnişiyle tümden kırılmış oldu. Bu AKP için bir yenilgidir.
AKP SEÇÝMLERÝ DE KAZANMADI, KAYBETTÝ
Gerçektende geçen bir yıl içerisinde AKP politikaları PKK karşısında bir kez daha yenilmiş durumdadır. Çünkü seçimler ardından PKK tasfiye edilecek diye hem Tayyip Erdoðan hem de Beşir Atalay kaç defa açıklamalarda bulundu. Ýşte bir yıl geçti. Hani nerde PKK’nin imha ve tasfiyesi. PKK’mi imha ve tasfiye oldu yoksa AKP’mi. AKP tam bir çözümsüzlük ve çıkmaz içerisine girdi. Görülen sonuçlar ortadadır. AKP’nin içine düştüðü durum gözler önündedir. Dolayısıyla AKP geçen bir yılda PKK karşısında ciddi bir yenilgi daha yaşamıştır. Bunun temel nedeni de 12 Haziran 2011 seçim sonuçlarının yanlış deðerlendirilmesidir. AKP bu seçimleri kazanamamış, kaybetmiştir. Seçimin kazananı demokratik siyaset, BDP olurken kaybedeni ise AKP’ydi. Bunu o zaman da deðerlendirmiştik. Fakat bu gerçek görülmek istenmedi. Psikolojik savaş uzmanları propaganda ederek gerçeði deðiştirtebileceklerini sandılar. AKP’yi yanlış bir siyasete sürüklediler. Sonuçta bu siyaset de yenildi, bu siyasetin sahipleri de yenilgiye uðradılar. Aslında şimdi AKP yönetiminin istifa etmesi gerekiyor. Çünkü yenilmiştir, başarısız kalmıştır.” PKK’yi imha ve tasfiye edeceðim” demesine ve bunun taahhüdünden bulunmasına raðmen bu kararını hayata geçirememiş. Verdiði bu sözün gereðini pratikte yapamamıştır. Yenilmiştir, başarısız kalmıştır. O halde istifa etmek, çekilmek, siyasetin önünü açmak, siyaset yapmak görevini başkalarına bırakmak zorundadır.
BÝR ÇÖZÜM SÜRECÝNDEYÝZ, ANCAK BU ASKERÝ ÇÖZÜM SÜRECÝDÝR
Tecridin, tutuklamaların ve askeri operasyonların sürdüðü bir ortamda çözüm imkanı var mı? Sizce çözümün gelişebilmesi için gerekli koşullar nelerdir?Kuşkusuz içinde bulunduðumuz süreç bir çözüm sürecidir. Fakat geçmişte olduðu gibi siyasi çözüm süreci deðil, askeri çözüm sürecidir. Biz iki yıl önce stratejik deðişiklik yaptık. Artık mevcut AKP yönetimi devam ettikçe Kürt sorununun siyasi çözümünün gerçekleşemeyeceði kanaatine vardık. Dolayısıyla da AKP’yi siyasi yenilgiye uðratacak aktif bir mücadele konumuna geçtik, strateji deðiştirdik. Devrimci halk savaşıyla AKP siyasetini yenilgiye uðratıp Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü böyle bir direniş temelinde gerçekleştirmeyi öngördük. Şimdi bu temelde mücadele ediyoruz. Bazıları diyor ki, PKK AKP’yi silahla yenilgiye uðratamaz, böyle diyenler avuçlarını yalasınlar. Onlar kendi niyetlerini gerçekmiş gibi ortaya koyuyor. PKK niye AKP’yi yenilgiye uðratamaz? Ýşte geçen bir yıl içerisinde bal gibi yenilgiye uðrattı. Şimdi AKP tam bir çıkmaz ve çözümsüzlük içine girdi. Yine bazı çevreler geçmişte bazı PKK temsilcilerinin silahla sonuç alınamayacaðını belirtiyorlar. O doðru, yapıldı ama o açıklamalar geçmişteydi. Bugünkü koşullar ayrı koşullardır, bugün için geçerli deðildir. Evet, PKK önemli bir paradigmasal deðişim yaşadı. Kürt sorununun çözümünü devlet kurmaya baðlı olmaktan çıkardı. Demokratik çözümü öngördü, esas aldı. Demokratik toplum çözümünü temel bir çözüm olarak esas aldı. Dolayısıyla devlete karşı devlet kurma biçiminden bir arayışı yoktur.
DEMOKRATÝK SÝYASET ANKARA’DA ZAFER KAZANABÝLÝR
Diðer yandan 15 Aðustos atılımı temelinde gelişen savaşla Ankara’yı askeri yenilgiye uðratıp Türkiye’de bir silahlı devrim yapmayı hedefliyordu. Şimdi bunda da deðişikliðe gitti. Ankara’yı askeri olarak yenilgiye uðratamazsa da siyasi olarak yenilgiyi hedefleyen bir mücadele anlayışını esas aldı, öngördü. Şimdi bu temelde mücadele ediyor. Belki Ankara’da askeri gücü, devleti tümden yenilgiye uðratamaz ama AKP siyasetlerini geliştirdiði direnişle yenilgiye uðratabilir. Ankara’da bir siyasi deðişime yol açabilir. Faşist AKP siyasetini yenerek demokratik siyasetin Ankara’da zafer kazanmasını saðlayabilir. Bu gayet mümkün ve gerçekçi bir durumdur. Bu çerçevede de Kürt sorununun demokratik çözümünü gerçekleştirebilir. Bu da bir çözümdür ve PKK’nin şimdi mücadelede esas aldıðı, hedeflediði bir çözüm tarzıdır.
ARTIK ATEŞKES ÇAÐRILARI ÝLE OLMAZ, ÇÖZÜM PROJESÝ LAZIM
Bunun dışında bir çözüm olabilir mi? Önder Apo’nun üzerinde durduðu ve çözmeye çalıştıðı bir çözüm çizgisi var. Bu da siyasi çözümdür. Önder Apo hala “eðer taraflar kabul ederse ben bu çözümde aracı olurum” diyor ve bu sözü üzerinde duruyor. Bu temelde bu talebi kabul görmediði için geri çekildiðini ifade etti. Eðer ilgili taraflar kabul ederlerse böyle bir çözüm gerçekleşebilir. Fakat bunun için TC yönetiminin, AKP yönetiminin tutarlı, ciddi bir yaklaşımının; Kürt sorununun, Kürt halkının demokratik haklarını kabul etme temelinde çözmeyi öngören bir çözüm programının olması gerekir. Öyle PKK silah bıraksınla veya çift yanlı ateşkes yapalımla böyle bir çözüm süreci gelişmez. Bunların zamanı geçti artık. Çünkü geçmişteydi. Bunların olduðu dönemde yoðun çaba harcandı. Süreç bunları çok aştı. Siyasi çözüm için müzakerede zemin olacak protokoller hazırlandı, hükümete sunuldu. Şimdi devrede bunlar var. Yoksa ateşkes ilan et tartışalım, konuşalım bunlar üç-dört yıl öncenin yaklaşımlarıydı. Süreç şimdi çok deðişmiştir, çok aşılmıştır. Önder Apo’nun öngördüðü strateji temelinde çözüm isteyenler her şeyden önce çözüm projelerini ortaya koyarlar. Bu konuda ciddi, tutarlı, samimi olduklarını gösterirler. Bunun için Önder Apo’nun hazırladıðı protokollere önem verirler. Önder Apo’nun arabulucu olabilmesi için saðlık, güvenlik, özgürlük konusundaki taleplerini kabul ederler. O zaman öyle bir çözüm sürecinin önü açılabilir. Ateşkes de müzakere de ancak bunların garantilendiði bir ortamda gerçekleşebilir. Onun dışında süreç aktif mücadeleyle, direnişle çözme sürecidir.
BÝZ DEVRÝMCÝ HALK SAVAŞI ÇÝZGÝSÝNDE ÇÖZÜM ÝSTÝYORUZ
Biz şimdi devrimci halk savaşı çizgisinde Kürt sorunun çözümünü gerçekleştirmek istiyoruz. Bunun mümkün olduðuna ve gerçekleşeceðine inanıyoruz. Bir yıldır yürüttüðümüz mücadeleyle önemli bir sonuca ulaştıðımızı görüyoruz. Çabamız, dikkatimiz, programımız, strateji ve taktiklerimiz bu yönlüdür. Bu çerçevede neler yapılması gerektiði de açıktır. Aktif mücadele yürütüyoruz. Gerilla direniyor, halk serhildanları gelişiyor, daha fazla gelişmesi gerekiyor. Özellikle halkın bilinçlendiði, yurtsever birliðinin yaratıldıðı yerlerde, halkın kendi demokratik öz yönetimini ortaya çıkarması, onun etrafında birleşmesi, artık bu faşist soykırımcı devlet yönetimiyle kendini yönetmekten çıkartması gerekiyor. Kendi çözümünü, kendi kendisini örgütleyerek demokratik yönetimini, demokratik toplum örgütlülüðünü, demokratik konfederalizmini geliştirerek saðlaması lazım. Bunun için de mücadeleye ihtiyaç var, örgütlenmeye ihtiyaç var, birliðe ihtiyaç var, saldırılar karşısında kendini savunmaya ihtiyaç var. Aktif bir konumda direnmeye ihtiyaç var.
ARTIK AKP’DEN BÝR ŞEY BEKLENMEMELÝ, FAŞÝST CELLADA UMUT VERMEMELÝ
Yani artık AKP’den bir şey beklenmemeli. AKP’yle çözüm nasıl olacak diye düşünülmemeli. AKP’nin Kürt sorununu çözeceðini, Tayyip Erdoðan’ın hala sorunu çözecek lider olduðunu söyleyenler geçmiş on yılı bir çırpıda yok sayıyorlar, üstünü çiziyorlar. Neye dayanarak bunu söylüyorlar, kanıtlarını göstersinler. Niye on yıldan bu yana çözülemedi hep oyalandı, yalanla dolanla Kürt halkı aldatıldı, binlerce evladı katledildi, on binlercesi tutuklandı işkence altına alındı. Görülmüyor mu bunlar? Bunları yapan AKP deðil mi, başka bir kuvvet mi yapıyor? Bu konuda gerçekçi olmak lazım, doðru düşünmek gerekli. Bazı basit yaklaşımlar, çıkarlar uðruna gerçekler göz ardı edilmemeli. Herkes bu konuda ciddi olmalı, gerçekçi olmalı, tutarlı olmalı. Faşist celladı saldırgan kılacak, umutlu kılacak söz ve davranışlardan herkes kaçınmalı. Asgari yurtseverlik ölçütü özgürlük için direnişten yana olmak, ona destek vermek, ona asla zarar vermemektir. Herkes bunu bilmeli ve bunun gereklerine uygun davranmalıdır. Bu da mücadele etmekten geçiyor.
KÜRTLER KENDÝ YÖNETÝMÝNÝ KURMALI
Devrimci halk savaşı çizgisinden; gerilla direnişinden serhildana, demokratik toplum örgütlülüðünden demokratik öz yönetiminin gerçekleşmesine kadar toplumun tüm kesimleri; gençleri, kadınları, emekçileri, yaşlıları, çocukları herkes hayatta olan ve yaşamak isteyen herkes bilinçlenip, örgütlenip birleşerek kendi demokratik öz yönetimini kurmalı. O yönetim altında kendi kendini yönetmeli, başka hiçbir yönetimi tanımamalı, kabul etmemeli. Bunun dışındaki her türlü yönetimi yasa dışı, faşist soykırımcı, sömürgeci sayarak onu ret etmeli, ona karşı bir isyan ve direniş içinde olmalı. Tek olarak kendi demokratik öz yönetimini meşru görmeli, doðru görmeli, sadece o yönetimi dinlemeli, öyle bir yönetim altında yönetilmeyi esas almalıdır. Şimdi görev bu, bütün topluma bu görev düşüyor. Böyle bir öz yönetimin gelişmesi için herkesin çalışması lazım. Bunun eðitimini kurması, savunmasını geliştirmesi, gençlerini, çocuklarını sömürgeci orduda askere deðil, asimilasyon kurumları olan okullara deðil, kendi demokratik toplum örgütlülüðü içerisinde yurtseverlik eðitimleri gören yerlere, toplumun, halkın savunulduðu yerlere göndermelidir. Sistemden, düzenden bu temelde demokratik kopuşu ve örgütlenişi mutlaka saðlamalıdır. Bu olursa günümüzün çözüm yöntemi hayata geçirilmiş ve çözüm de adım adım gerçekleşmiş olur.
Devamı yarın….