9 Ocak 2013'te üç devrimci Kürt kadının Paris’te katledilişinin üçüncü yıldönümünde bulunuyoruz. Bu vahşi katliamın dördüncü yılına giriliyor. Her yerde Kürt halkı ve özellikle de Kürt kadınları bu alçakça katliamı protesto ediyor ve arkasındaki sır perdesi aydınlatılarak tüm katillerden hesap sorulmasını istiyor. Üç yıldır süren bu isteğin dördüncü yılda ne kadar gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmiyor. Fakat dördüncü yılında da Paris Katliamı'na karşı mücadelenin eksilmeden süreceği açıkça görülüyor.
Biz öncelikle üç yıl önce Paris’te planlı ve örgütlü bir biçimde ve alçakça katledilen kadın devrimcileri, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i saygı ve minnetle anıyoruz. Yaşamlarıyla olduğu kadar şehadetleriyle de kadın özgürlük mücadelesine ve Kürdistan devrimine ne denli büyük güç verdiklerini açıkça görüyoruz. Son üç yılda yaşanan özgürlükçü ve demokratik gelişmeler bunu açıkça gösteriyor. Üç yıl içerisinde yüzlerce ve binlerce Sakine, Fidan ve Leyla ya da Sara, Rojbin ve Ronahi doğmuş bulunuyor.
Hiç kuşkusuz 9 Ocak Paris Katliamı bize göre açık ve aydınlıktır. Katil Ömer Güney yakalanmıştır. İdeolojik-siyasi eğilimi ve örgütsel bağlantıları açığa çıkmıştır. Bu kişinin Türk İstihbarat Örgütü MİT’ten emir aldığı belgeleriyle ortaya konmuştur. Dönemin AKP hükümetinin başbakanı ve bakanlarının yaptıkları açıklamalar en azından bu işin suç ortağı olduklarını açıkça göstermiştir. O dönemde iktidar yanlısı basının yayınladığı "Öldürülecekler listesi" bu gerçeği açıkça ifade etmiştir.
Dolayısıyla söz konusu katliamın Ankara’daki iktidarla bağlantısı kesindir. Burada tartışmalı olan, o zaman iktidarda ortak bulunan AKP ile Fethullah Gülen Cemaati'nden hangisinin bu katliamı yaptığıdır. Daha doğrusu AKP yönetimi, o dönemlerde yapılan tüm kirli işleri Fethullah Gülen Cemaati'ne yükleyerek kendini temize çıkarmaya çalışmaktadır. 9 Ocak Paris Katliamı'na dönük de böyle bir tutum göstermektedir.
Şimdi farz edelim ki, 9 Ocak Paris Katliamı'nı devlet içerisine sızmış ve AKP ile iktidarı paylaşmış olan Fethullah Gülen Cemaati örgütleyip yaptırmış olsun! Peki bu denli kapsamlı ve karmaşık bir işi AKP hükümetinin bilgisi dışında ve devletin istihbarat kurumlarını kullanmadan yapabilir mi? Bunun mümkün olamayacağı gün gibi açıktır. Kaldı ki olayda MİT bağlantısı belgeleriyle kanıtlanmıştır. MİT’in de AKP hükümetinin elinde olduğu ve bizzat Tayyip Erdoğan’a bağlı çalıştığı ortadadır. Dolayısıyla 9 Ocak Paris Katliamı'nın AKP’nin bir marifeti olduğu veya en azından suç ortağı olduğu açıktır.
Demek ki 9 Ocak Paris Katliamı AKP’nin katliamcı gerçeğinin bir parçasıdır. Bu katliamın önünde 28 Aralık 2011 günü gerçekleştirilen Roboskî Katliamı, devamında ise Suruç ve Ankara katliamları, Cizre ve Sur katliamları vardır. AKP’nin iktidarını şiddet ve katliam üzerine bina ettiği açıktır. Paris’in göbeğinde devrimci-yurtsever kadınları alçakça kurşunlamaktan çekinmeyen bir zihniyet ve politikanın halk üzerinde her türlü faşist teröre ve soykırıma başvurabileceği açıktır. Nitekim bugün Kürdistan kent ve kasabalarında yaşanan gerçeklik budur.
Burada önemli olan başka bir husus ise gerçekler bu kadar açıkken, mevcut Fransa yönetiminin bu gerçeği bir türlü açıkça söyleyememesi ve itiraf edememesidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile AKP hükümetinin 9 Ocak Paris Katliamı'ndaki belirleyici payı bir türlü ortaya konamamıştır. Dahası, gerçekler bu biçimde bir türlü ortaya konamadığı gibi, böyle vahşi bir katliam üzerinde çok çeşitli çıkar pazarlıkları yapılmıştır. Bu da mevcut Fransa hükümetinin bir gerçeğidir. Adeta katliamcılarla suç ortaklığı içinde gibi bir görüntü vermektedir.
Paris Katliamı'nda AKP hükümetinin ve TC devletinin payının görülmemesi ve yargılanarak gereken cezaya çarptırılmaması bugünkü Kürt katliam ve soykırımını doğurmuştur. Bugün Cizre, Silopi, Nusaybin, Kerboran ve Sur başta olmak üzere Kürt kent ve kasabalarında yaşanan katliam ve soykırımdan Paris katliamını şimdiye kadar yargılayamamış olanlar da sorumludur. Dolayısıyla Kuzey Kürtlerine böyle yaklaşan Fransa yönetiminin Rojava Kürtlerine "dost" görünmesi güven verici değildir. Burada basit çıkarcılık söz konusudur.
9 Ocak 2013 Paris Katliamı'nın şimdiye kadar esas suçlularıyla açığa çıkarılıp yargılanamamasının acı pratik sonuçları sadece Kürdistan’daki olaylarda da görülmemektedir. 2015 yılının Ocak ve Kasım aylarında Paris’te yaşanan dehşet verici katliamların da bununla bağlantısı vardır. Eğer 9 Ocak Paris Katliamı doğru ve yeterli bir biçimde ele alınarak gereken yargılamalara tabi tutulabilseydi, o zaman 2015 Ocak ayındaki El Kaide katliamı ile Kasım ayındaki DAİŞ katliamı olmayabilirdi. Bunlar tümden önlenemese de, en azından bu kadar tahripkâr olamazlardı.
Demek ki hem Türkiye ve hem de Fransa’da yaşanan güncel gelişmeler üzerinde 9 Ocak Paris Katliamı'na yaklaşımın etkisi vardır. Eğer Paris katliamı Türkiye’de ciddi ele alınıp üzerine gidilebilseydi, şimdi Türkiye’de Kürt katliamı ve soykırımı üzerinden bir faşist diktatörlüğün inşa edilmesi değil, Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü üzerinden bir demokratik cumhuriyetin inşası yaşanacaktı. O halde günümüzdeki çözümsüzlük ve vahşetten 9 Ocak Paris Katliamı'na doğru yaklaşmayan politikalar sorumludur. Bu da AKP kadar mevcut Fransa yönetimini de içine almaktadır.
Yine eğer 9 Ocak Paris Katliamı Fransa’da ciddi ele alınıp olayın arkasındaki güçler üzerine cesaretle gidilebilseydi, şimdi Fransa’da El Kaide ve DAİŞ saldırıları karşısında bir olağanüstü durumun yaşanması değil, başta Kürt sorunu olmak üzere Ortadoğu’daki tüm sorunlara demokratik siyasal çözüm yaklaşımı üzerinden Fransa demokrasinin daha da derinleştirilmesi yaşanacaktı. Ne var ki El Kaide, DAİŞ ve AKP kendi anlayışlarındaki bir siyasal yönetimi neredeyse Fransa’ya da ihraç etmiş oldu. Elbette bunu Fransa’da yaşayan herkesin görmesi ve doğru değerlendirmesi gerekir.
Bu konuda AKP gerçeğinin ve geliştirmeye çalıştığı mezhepsel bloğun doğru anlaşılması gerekiyor. Nitekim son dönemlerde yapılan "Riyad toplantısı" ve burada ortaya çıkarılan "Teröre karşı İslam Bloğu" adındaki çabalar önem taşıyor. Otuzun üzerindeki devletin imzasını taşıyan Blok, neredeyse Ortadoğu’da DAİŞ’e karşı çıkan ve savaşan herkesi "Terör örgütü" olarak ilan ediyor. Besbelli ki eğer korkmasalar AB’yi ve ABD’yi de terörist ilan edecekler.
AKP ve yandaşları öncülüğünde Ortadoğu’da işte bu denli açık DAİŞ savunuculuğu yapılıyor. Hem de bunlar Suriye ve Irak’ta yaşanan bu denli şiddetli çatışmalar ortamında oluyor. DAİŞ çetelerinin Paris sokaklarını kana bulamasının ardından yapılıyor. Türk askerlerinin Irak’taki Başika alanına yerleşmesini takiben gerçekleşiyor. Tüm bunlar 9 Ocak Paris Katliamı ile başlayan faşist terör sürecinin birer parçası olarak gelişiyor. Ortadoğu’da faşist terör bloğu kendisini bu kadar açık bir biçimde örgütlüyor.
Fakat ne yazık ki buna karşı ciddi bir tutum ve bütünlüklü bir mücadele bulunmuyor. Riyad’taki faşist terör toplantısı başta Fransa ve ABD olmak üzere DAİŞ’e karşı mücadele ettiğini söyleyen güçler nezdinde ciddi bir tepki görmüyor. Faşist DAİŞ çetelerine karşı kahramanca mücadele eden Kürt halkı üzerinde AKP’nin uyguladığı soykırımı adeta herkes görmezden geliyor. Ondan sonra da "DAİŞ’e karşı mücadele" edebiyatı yapılıyor. Öyle ki, tüm devletler ordularını ve savaş gemilerini Doğu Akdeniz’e yığmış bulunuyor. Peki niçin? Sözde "DAİŞ’e karşı savaş" için! Tabi gerçekte ise Suriye’nin ve Ortadoğu’nun yeniden yapılanmasından pay elde edebilmek için.
Eğer bugün El Kaide ve DAİŞ gibi faşist çeteler bu güce ulaşmışsa, işte izlenen bu politikalar nedeniyledir. Eğer AKP gibi bir güç Türkiye’de açık bir faşist diktatörlük kurmaya yöneliyorsa, yine izlenen bu politikalar yüzündendir. Tüm bunların da 9 Ocak Paris Katliamı'na ahlaki ve hukuki bakımdan adil yaklaşmamakla bağı vardır. Dördüncü yılına girerken Paris Katliam gerçeği işte bunları düşündürmektedir.
Burada insanı teselli eden, cesaret ve umut veren şey, geçen üç yıl boyunca Kürt kadınlarının ve gençlerinin yaşadığı derin bilinçlenme ve örgütlenme ile her türlü faşist güruha karşı geliştirdiği kahramanca mücadele ve bu mücadelenin 2015 yılında kazandığı tarihi zaferlerdir. Kuşkusuz tüm bu gelişmelerde de Şehit Sara, Rojbin ve Ronahi’lerin payı belirleyicidir. Bu temelde Paris şehitlerini bir kez daha saygıyla anıyor ve yürüttükleri özgürlük mücadelesinin dördüncü yılda çok daha büyütüleceğini belirtiyoruz!
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA