Türk devlet ulusçu AKP’nin faşist saldırılarına karşı Kürtler tarihe iz bırakan bir özgürlük mücadelesi yürütüyor. Cizre’den Gever’e kadar onlarca Kürt kasabası özgürlüğün ilk adımı olan demokratik özyönetim ilanını gerçekleştirmiş bulunuyor. "Kendimizi de kentimizi de biz yöneteceğiz" sloganıyla atılan bu tarihi demokratik adıma karşı AKP faşizminin yönelttiği vahşi saldırılar karşısında ise Kürt halkı yediden yetmişe direniyor. Bazı ilçelerden başlayan bu adımın diğer tüm ilçelere, köylere ve şehirlere doğru yayılacağı anlaşılıyor. Aynı zamanda demokratik özyönetim adımının demokratik ulusun tüm boyutlarında toplumun örgütlenmesi temelinde geliştirileceği ve derinleştirileceği görülüyor. Böylece demokratik ulus çizgisinde yeni bir Kürt toplumu doğuyor.
Bütün bunların Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın düşünceleri temelinde ve önderliğinde yürütülen kırk üç yıllık büyük mücadelenin sonucu olarak gerçekleştiği herkes tarafından biliniyor. Bu tarihi mücadelenin hikayesi gerçekten de araştırılmaya ve öğrenilmeye değerdir. Daha yirmi dört yaşında bir genç iken ve 12 Mart faşist-askeri darbesi her tarafı kasıp kavururken, çok sınırlı bir bilinç dışında hiçbir şeye sahip olmayan Önder Abdullah Öcalan 1973 Newrozu'nda Kürt özgürlük mücadelesini yürütmek üzere bir örgütün ilk çekirdeğini nasıl oluşturmuştur?
Kürt ve Kürdistan adının ağza alınmasının bile katledilmek için yettiği bir devlet terörü ortamında söz konusu bu çekirdeği büyüterek önce bir ideolojik grup, ardından da PKK adıyla ve aktif direniş yürüten bir parti haline nasıl getirmiştir? Kendini ve çevresini ulus-devletçi faşizmin azgın saldırıları karşısında yutulmaktan ve yok edilmekten nasıl korumuştur? Daha da önemlisi, faşist saldırganlığı en üst düzeye çıkaran ve tüm toplumu ezerek devleti faşist-askeri temelde yeniden yapılandıran Kenan Evren Cuntası karşısında bu korumayı ve var olmayı nasıl sağlamıştır?
Yine 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı 15 Ağustos 1984’te başlayan gerilla direniş adımını nasıl ve neye dayanarak atmıştır? Dıştan sırtını NATO’ya dayayan faşist-sömürgeci rejimin saldırılarına karşı, içten ise her türlü çeteci ve geri çekici eğilimlerin bozguncu dayatmalarına karşı gerillanın varlığını ve sürekliliğini nasıl sağlamıştır? Bunları gerçekleştiren beyin işleyişi ve yürek çarpışı nasıl olmuş ve bu tarihi maraton koşusu nefes nefese nasıl başarılmıştır?
Kuşkusuz benzer sorular daha da çoğaltılabilir ve ayrıntılandırılabilir. Nitekim benzer sorular birçokları tarafından ortaya atılmakta ve tartışılmaktadır. Çünkü bugünkü Kürt özgürlüğünü ifade eden demokratik özyönetim ilanlarının arkasında bu soruların cevabı olan gelişmeler vardır. Söz konusu bu tarihi sürece bakılmadan ve büyük bir mücadele temelinde sağlanmış olan bu gelişmeler görülmeden bugünkü Kürt özgürlük adımlarını doğru ve yeterli anlamak mümkün değildir.
Böyle bir tarih bilinci PKK yandaşları ve Kürt halkının özgürlüğünden yana olanlar kadar, Kürt karşıtı ve PKK düşmanı olanlar için de geçerlidir. Çünkü doğru ve başarılı PKK yandaşlığı da, gerçekçi ve sonuç alıcı PKK karşıtlığı da ancak böyle gerçekleşir. Nitekim işte bu noktada ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Tarihsel olarak şekillenen özgürlük mücadelesi gerçeğini doğru ve yeterli anlayamayanlar bugünkü özgürlük adımlarını da başarılı bir biçimde ve sağlam adımlara dayalı olarak yürütemezken, bu gerçeğe ciddi ve küfürden uzak yaklaşamayan karşıtlar da Kürt özgürlük mücadelesi karşısında başarılı ve sonuç alıcı olamamaktadır.
Yukarda sıraladığımız soruların cevabı olan büyük mücadeleyi 1970’li ve 1980’li yılların alacakaranlık ortamında yürütmeyi başaran PKK’nin, 1990’ların başında Kürt ulusal diriliş devrimini gerçekleştirdiği bilinmektedir. Cizre’den ve Nusaybin’den başlayıp bütün Kuzey Kürdistan’a yayılan halk serihildanları bunu ifade etmektedir. Nitekim Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 1994 yazında "Diriliş tamamlandı, sıra kurtuluşta" diyerek toplumun önüne özgürlüğü elde etme hedefini koymuştur.
"Ulusal diriliş" kavramı büyük ölçüde Kürtlere özgü ve PKK tarafından kullanılan bir kavramdır. Burada ulusun dirilişi büyük bir tarihsel devrim olarak görüldüğüne göre, öncesinde de ulusun ölümü süreci söz konusu olmak durumundadır. Zaten PKK de kendisinden önceki tarihsel süreci "Kürtlüğün ölüm ve yok oluş süreci" olarak tanımlamaktadır. İşte 1990’ların başında gerçekleşen ulusal diriliş devrimi, önceki ulusal yok oluş sürecini sona erdirerek Kürdün dirilişini ve var oluşunu sağlamıştır.
Kürt ulusal diriliş devrimi, Kürt halkının ve bireyinin ulusal bilinç edinerek demokratik örgütlülük kazanması, kendi diline, kültürüne ve kimliğine sahip çıkarak onları yaşar hale gelmesi, bunlardan utanmayı ve kaçmayı aşıp her türlü baskı ve zulüm karşısında bu değerleri savunur ve yaşar bir bilince ve cesarete ulaşması ve bu temelde örgütlü ve eylemli hale gelmesi demektir. Nitekim 1990’ların başından itibaren Kürt toplumu böyle bir yapı kazanmıştır ve yirmi altı yıldır kesintisiz olarak bu devrimin etkisini yaşamaktadır. Güney Kürdistan’daki gelişmeler söz konusu devrimin dolaylı bir sonucu olurken, Rojava Kürdistan Devrimi dirilişin özgürlüğe evrilmesi sürecini başlatmıştır.
Şimdi Kuzey Kürdistan halkı gerçekleştirdiği demokratik özyönetim ilanlarıyla, 1990’ların başından itibaren gerçekleşmiş olan ulusal diriliş devrimini ulusal özgürlüğe taşımak istemekte ve bunun büyük mücadelesini vermektedir. Bunu da tekçi Türk devlet ulusunun çok yönlü saldırılarına karşı direniş içinde ve Türkiye demokratik ulusu çizgisinde yapmaktadır. Nitekim 7 Haziran genel seçiminde HDP’nin elde ettiği ciddi başarı bu konuda önemli bir adım olmasına rağmen, bu gelişme Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ikilisinin ortak çaba ve saldırıları sonucunda tasfiye edilmiş durumdadır. Yasal demokratik siyasetin işlemez kılınmış olması nedeniyledir ki, Kürt halkı kendi özgürlüğünü ifade eden demokratik öz yönetim adımlarını yerelden atmak zorunda kalmıştır.
Kürt halkının ilçe ve mahallelerde ilan ettiği demokratik özyönetim, onun yirmi altı yıldır mücadelesini verdiği özgürlüğüne ulaşmasının ciddi ve sağlam bir adımı olmaktadır. Böylece küresel kapitalist sistemin ve bölge ulus-devletlerinin yarattığı Kürt sorununun, kendi öz gücü ve mücadelesiyle çözümünü gerçekleştirmektedir. Bu mücadele aynı zamanda Türkiye’nin demokratik dönüşümünü de sağlamaktadır. İşte AKP’nin dayattığı savaş ve gündemleştirdiği seçim, Kürt halkının kendi öz gücüyle gerçekleştirmekte olduğu Kürt sorununun çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini engellemek içindir.
Ancak AKP’nin, MHP’nin ve bilcümle faşistlerin çabaları ve saldırganlıkları boşunadır. Kürtler demokratik özyönetim oluşturma ve ilan etme adımını atmış ve özgürlüğü elde etme sürecine artık girmiştir. Artık Kürtleri bu yoldan döndürmeye ve attıkları adımlar temelinde elde ettikleri kazanımları yok etmeye hiç kimsenin gücü yetmez. DAİŞ faşizminin saldırganlığına karşı insanlığı koruma savaşını yürütmekte olan Kürtleri, başka hiçbir saldırganlık (ne kadar vahşi ve katliamcı olursa olsun) demokratik özyönetim temelinde özgürleşmekten ve bunun için direnmekten uzak tutamaz.
Kürt halkı açısından gün, demokratik özyönetim temelinde özgürleşme ve bunun için direnme günüdür. Türk devlet ulusçu AKP faşizminin her türlü saldırısına karşı özgürlük devrimi temelinde direnme günüdür. Söz konusu bu direnişi demokratik özerklik çizgisinde ve demokratik özyönetim temelinde gerçekleştirme günüdür. Demokratik özyönetim etrafında demokratik ulusa ulaşabilmek için tüm boyutlarda demokratik toplum örgütlülüğünü her yerde gerçekleştirme günüdür.
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA