2012 yılından bu yana Rojava’da yaşanan savaşı adım adım takip eden Gazeteci Seyit Evran, savaş koşullarından kaynaklı ambargonun gazetecilik açısından yarattığı sıkıntıları değerlendirdi.
Rojava’da savaşın sıcak yüzü tüm toplumları sararken ve toplumsal dengeleri alt üst ederken, demokratik sistemin oluşması ve kurumsallaşması tüm toplumsal kesimlerde büyük heyecan yaratıyor. O nedenle farklı halklar da Cizre ve Afrin Kantonu’na akıyor. Gazeteci Seyit Evran, Suriye’deki diğer halkların da bu kantonları tercih etmesinin sebebinin demokratik ve kapsayıcı sistem anlayışı olduğunu belirtti. Evran, “Demokratik sistem ekonomik ve ekolojik toplum modeli tüm toplumsal kesimlerde büyük umut ve moral yarattığını” belirtti.
‘GAZETECİLİK OLAY YERİNDE HABER YAPMAKTIR’
25 yıl boyunca Kürdistan’ın dört parçası, yurtdışı ve Medya Savunma Alanları’nın farklı bölgelerinde soluk soluğa gazetecilik yapmış deneyimli bir gazeteci Evran, en son Rojava’nın Afrin Kantonu’nda bu çalışmasını yürüttü. Gazetecilik mesleğinin sınır tanımazlık olduğunu belirten Evran, Afrin üzerinde devam eden ambargonun engel oluşturduğunu ve bazı yerlere zamanında ulaşımı etkilediğini söyledi.
“Afrin üzerinden devam eden ambargodan dolayı bazen kendi alanımla sınırlı kalabiliyordum. Suriye ve Rojava’da yaşanan olaylar hakkında bilgi alma imkanım kısıtlanıyordu. Gazetecilik olay yerinde haber yapmaktır, ancak bu imkanları elde edemediğimiz zamanlar da oluyordu” diyen Evran, yaşanan savaş ve karşısındaki gücün bu kadar gaddar ve insanlıktan anlamaz bir güç olduğunu belirtti. DAİŞ çetelerinin insanlık dışı yöntemler kullanarak, farklı din ve halktan olanları öldürdüğünü kaydeden Evran, savaşta birçok yerli ve yabancı gazetecinin katledildiğini de hatırlattı. Evran, bunun nedeni ise, karşısındaki güçten taviz koparmak ve korku salmak olduğunu aktardı.
DEVLET GAZETECİLİĞİNDEN, HALK GAZETECİLİĞİ DÖNEMİ
Suriye ve Rojava’da devrim öncesi gazeteciliğin sadece devlet gazeteciliği biçiminde yürütüldüğüne dikkat çeken Evran, halklar adına yapılan gazeteciliğin devlet tarafından yasaklandığını vurguladı. Gazeteciliğin resmi-devlet gazeteciliği olduğunu söyleyen Evran, “Halklar adına yaşananları yazmaya kalkışmak, haber ve görüntü çekmek gibi bir koşul ve imkan yoktu. Bu nedenle de gazetecilik geleneği ve kültürü diye bir şey Rojava devrimi öncesi gelişmemişti. Devrim sonrası nasıl ki, birçok alanda Kürt halkı diğer halklarla birlikte kendini örgütlediyse, basın yayın alanında da büyük kurumlaşmalar ortaya çıktı. Habercilik bir kültür ve hareketlilik istiyor, ama koşulların sınırlı oluşu, yer yer sıkıntılara yol açabiliyordu. Gelinen aşamada haber yapma refleksinin geliştiği, görüntü ve fotoğraf yakalama refleksi gazetecilikte önemli bir düzey kazandı” dedi.
ROJAVA’DA GAZETE VE HABER AJANSI DÖNEMİ BAŞLADI
Rojava’da devrim öncesin basın geleneğinin dergicilik tarzında olduğunu kaydeden Evran, günlük ve güncele ilişkin basın çalışmalarının son üç-dört yılda yasakların kalkması ve özgürlük sisteminin kurumlaşmasından sonra geliştiğine vurgu yaptı.
Rojava’da gazetecilik ve ajans haberciliği açısından önemli bir düzey yakalandığını söyleyen Evran şunlara dikkat çekti: “Örneğin, Hawar Haber Ajansı (ANHA) Rojava, Suriye ve Ortadoğu’da bir referans olarak görülüyor. Bir hafta gazete çıkmadığında halk arayıp, gazetenin neden çıkmadığını soruyor. Çünkü tek güvenilir haber kaynakları kendi gazete ve ajanslarıdır. Habercilik öyle bir düzeye geldi ki, insanlar artık bir haber için çatışma mevzilerine kadar, canları pahasına haber yapma gayreti içerisine giriyor. Rojava’da güncel basın geleneği pratik savaş koşularından doğdu ve devasa bir gelişme ortaya çıkarttı. Saldırılar savaşa dönüşünce, savaş muhabirliği bir ihtiyaç olarak doğdu gelişti ve toplum artık anında savaş mevzilerinden bilgi alma imkanına kavuştu.”
Afrin Kantonu’nda ambargo koşullarından dolayı diğer yerler hakkında anında bilgi alma ve hızlı habercilik yapmanın yer yer etkilediğini ifade eden Evran, “Çünkü savaş sadece Rojava’da değildi, aynı zamanda Suriye’de de kızışmıştı. Rojava’yı hiçbir zaman Suriye’den kopuk ele almamak gerektiğini düşünüyorum. Savaş ilk etapta Suriye’de başladı ve tüm alanları kapsadı. Suriye’yi Der’a dan tut, Humus, Konetrê ve Dêrezor alanlarına kadar devam eden çok ciddi bir savaş durumu vardı. Bunları yansıtmakta eksiklikler yaşandı. Hem savaşın çok kirli bir boyut kazanmasından kaynaklıydı hem de yaşanan ambargodan kaynaklı ulaşmak oldukça zordu. O alanlarda çeşitli dönemlerde bir takım basın örgütlenmesini yaptık, fakat savaş öyle bir hal almıştı ki, artık verilen bilgilerin ne kadar yönlendirme amaçlı olduğu, ne kadar doğru bilgi olduğu yönünde tespit edemiyorduk, birçok bilgiyi teyit etme imkanımız olmadığı için, gazetecilik etiği açısından veremiyordum. Bu yüzden de Suriye genelini yansıtmada çok eksik kaldığımızı belirtebiliriz. Oysaki çok korkunç katliam ve yıkım yaşanıyordu. Savaşın kendisi zaten yıkım getiriyor. Hele bu bir iç savaş ve mezhep savaşıysa on kat daha fazla yıkım getiriyor. Belki de gazeteci olarak zorlanmalarımızın bir nedeni ve kaynağı da bu olabilir. Çünkü sadece Rojava’yı yansıtmak, sadece Rojava’da savaş varmış gibi bir yansımada bulunmak yanlış ve yetersiz bir yaklaşımdır” diye konuştu.
‘BAZI SİVİLLER AĞAÇ YAPRAKLARINI YİYEREK AYAKTA KALABİLİYORDU’
Yaşamın temel ihtiyaçları olan su, ekmek ve elektrik üzerinde ambargo uygulandığını vurgulayan Evran şöyle devam etti: “Halep’te açlıktan ölen insanlar olduğunu, bazı sivillerin de günlerce ve aylarca kuşatmada kaldıkları bilgisine ulaşıldı. Humus’ta Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bazı yerleri aldı ve sekiz ay boyunca orada bulunan grupları kuşattı. Erzak imkanı kalmayınca oradaki insanlar ağaç yapraklarını tüketerek ayakta kalmışlardı. Biz bu bilgiyi veremedik, çünkü o insanlara ulaşamadık ve birebir haber takibini yapamadık. ÖSO 8 ay sonra, Suriye Rejimi ile anlaşarak oradan sadece silahlarını alarak çıkabildi. Bu durumları yansıtmamamızın bir nedeni ambargo olurken, bir nedeni de iletişim sisteminin çökmüş olmasıydı. Telefon sistemi çökmüştü, internet zaten öncesinden yoktu. Yine elektrik sorunu, diğer tüm ulaşım sorunlarını beraberinde getirmişti. Bunların tümü birebir etkenlerdi. Şunu da eklemek gerekiyor ki, şuanda Rojava’da bir sistem oturtulmuş ve kendi çapında da bir iletişim ağına sahiptir. Eskiden yaşanan sorunlar önemli oranda giderilmiş, şimdi ulaşım imkânları geçmişe oranla daha fazladır. Basın örgütümüz ve çalışanlarımız bazı kanallar üzerinden çalışmalarını yürütüp bir bütünselliğe varılmaya çalışarak, bu iletişim kopukluğunu gidermeye dönük uğraşıyor.”
‘BASIN ÖRGÜTLENDİĞİ ORANDA YARATILAN DEĞERLER GÖRÜNÜR KILINIR’
“Basın Rojava’da örgütlendiği oranda yaratılan sistemin değeri de o oranda ortaya çıkacaktır” diyen Gazeteci Evran, yeni sistemin getirdiği eşitlik, özgürlük, adalet ve ekonomik değeri de o denli ortaya çıkacağını söyledi. Kızgın savaş ortamında bu değerlerin ortaya çıkarılmasının, halkta büyük umut, moral ve heyecan yarattığını da sözlerine ekleyen Evran, “Rojava’da geliştirilen sistemin daha fazla tanıtılmasına ihtiyaç var. Çünkü devrimin ilk yıllarında ekmek bulamayan Afrinliler şu anda şehir merkezinde 300 dikiş atölyesi kurdular. Lübnan’a, Şam ve Bazı Arap Emirliklerine kadar dikiş ürünleri ihraç ediliyor. Bu gelişme bir yıl içerisinde oldu. Afrin çevresini de düşünürsek, beş yüz altı yüz dikiş atölyesi alanda bulunuyor. Her bir atölyede ortalama otuz kişi çalışıyor. Artık düşünelim kaç bin işsiz işe kavuşmuş oldu. İlk dönemlerde rejim güçleri Afrin’i boşaltma amaçlı yaydığı iş yok, ekmek ve su yok propagandaları, iş sahalarının gelişmesi ile artık tutmuyor ve Afrin bir istihdam alanına dönüştüğünü” diye devam etti.
‘REJİM GÖÇERTTİ, DEMOKRATİK SİSTEM VE EKOLOJİK TARIM HALKLARI BULUŞTURDU’
Afrin’in genel nüfusunun savaşın başlamasıyla rejimin özel politikalarıyla 150 bine kadar düşmüş olduğunu da hatırlatan Evran, şimdi durumun tam tersine çevrildiğini vurguladı. Devrim sonrası Afrin’in nüfusunun bir buçuk milyona ulaştığını söyleyen Evran, şunları belirtti: “Yani yaklaşık on katına çıkmış. Üstelik gelenlerin hepsi de Kürt değil Hemedan, Humus, Dêrazor, Şam ve Idlıb’tan farklı etnik kimliğe sahip insanlar göçüp bu alana yerleşiyorlar. Geliş nedenleri demokratik sistem ve tarımsal üretimdir. Yine Afrin pazarına, haftada bir Halep, Idlıb ve Şam’dan gelip alışveriş yapan yüzlerce insan var. Afrin’e günlük olarak Drezê, Tıl Rıfett, Idlıb ve Cereblus’a kadar yüzlerce insan giriş çıkış yapıyor. Bir de sadece Afrin Kantonu değil, tüm kantonlar göç aldı. Çünkü tüm halklar kendi geleceğini demokratik sistemde gördü ve demokratik sistemde yaşamak diğer halklar içinde bir tercih oldu. Biz basın yayın organları olarak bunları ne kadar işletebildik, ne kadarını anlatıp yansıttık, bu konuda yaşadığımız sorun ve sıkıntılar vardı. Çünkü ambargo sorunundan kaynaklı daha çok kendi alanımızla sınırlı kaldım.”
‘AFRİN ÜRÜNLERİ PATENT OLUŞTURUYOR’
Afrin’de tarımsal ve ekolojik üretim alanında bazı girişimler olduğunu ve bunun artık ürün vermeye başladığını belirten Evran “Çünkü sistemin oturtulması komünal-ekonomik ekolojik sistem üzerinden kurgulanmıştı ve bu adım adım gelişip ete kemiğe büründü. Yine Afrin’in doğal kaynaklarının değerlendirilmesine dönük girişimler de çoktur. Örneğin, su ve rüzgar doğal kaynaktır. Bunlardan yararlanılmaya çalışılıyor. Afrin çevresinden E’zaz’dan Tıl Rıfet’e kadar alana su Afrinden gidiyor. Yine Afrin’in meyveleri ve zeytinleri çoktur. 36 milyon zeytin ağacından söz ediliyor. Artık Afrin Ürünleri diye bir patent oluşmuş. Bunun yağından, sofralık zeytininden sabununa kadar yöre ve çevre halkı yararlanıyor. Ve bu konuda patent oluşturulmuş durumda. Afrin ve Rojava’da halklarla görüştüğümüzde bu sistemi tercih etmelerinin temel nedeninin demokratik bir sistem anlayışı olduğunu, savunma, barınma ve ekonomik sorunların demokratik ve eşitlikçi anlayışla çözebildiklerini gördük” dedi.