14 Haziran 2006 günü avukatları ile görüşen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan şöyle diyordu; “Seçim için daha önce söylediğim geniş ittifak için çalışmalar devam etmelidir. İtalya’daki zeytin dalı örnek alınabilir. Kendi Prodilerini de çıkarırlar.”
Öcalan daha sonra da, içinde Kürt örgütlerin, Alevilerin, sol-sosyalist hareketlerin, inanç gruplarının, sivil inisiyatiflerin yer alacağı geniş bir ittifakı ısrarla önerdi. Demokratik Toplum Kongresi, Halkların Demokratik Kongresi ve daha sonrasında Halkların Demokratik Partisi hep bu ısrarın sonucuydu. 2015 seçimlerine katılan HDP, temel bir ihtiyacın ve böyle bir sürecin ürünüydü.
13 yıllık iktidarı döneminde, 12 Eylül faşizminin getirdiği %10’luk seçim barajını kaldırmayan Tayyip Erdoğan, “bu barajı biz mi getirdik ki biz kaldıralım. Kendilerine güveniyorlarsa parti olarak seçime girsinler ve aşsınlar” diyordu.
“Onlar bölge partisidir, samimi iseler Türkiye genelinde seçime girsinler” diyordu Yalçın Akdoğan.
Devlet Bakanı Egemen Bağış, havaalanında Kemal Burkay’ı övgüler eşliğinde karşılarken, “etnisite ve kan siyaseti yapanlar Kürtleri temsil edemez” diyordu.
Bülent Arınç HÜDA PAR’ı ziyaret ediyor, “Çözüm sürecinde HDP bölge halkının tek temsilcisi değildir” diyerek, Kürt siyasi hareketine şantaj yapıyordu.
“Oranın ismi Kobanê değil, Ayn el Arap’tır ve Arapların toprağıdır” dedikten sonra, “Kobane düştü düşecek” diyen Erdoğan, Türk milliyetçilerinin tabanına göz kırpıyordu.
Tayyip Erdoğan %51 oranı ile cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Türkiye’yi tek başına yönetebileceğine, Türkiye halkının da bu yolda “Başkanlık sistemi”ne onay vereceğinden emindi.
Erdoğan sadece Kürt siyasi hareketine değil; muhalefet partilerine, Türk medyasına, işverenlere, dinsel inançlara, aydınlara, sanatçılara hakaret ediyor, aşağılıyor ve ötekileştirmeyi politik bir çizgi haline getiriyordu.
Türkiye’de AKP’ye ve Erdoğan’a karşı mücadele edecek gerçek bir demokrasi hareketine ihtiyaç vardı. Gerçek bir demokrasiye ihtiyacı olan tüm kesimleri kapsayacak; farklılıkların kendi kimlikleri ve özgünlükleri ile içinde yer alacakları yeni bir çıkışın olanakları doğmuştu.
2015 seçimlerine gidilirken HDP, kolay ve garanti olan bağımsız adaylarla seçime katılma seçeneğini değil; “ya hep ya hiç” anlamına gelen parti olarak seçime girme ve % 10 barajını yıkma hedefi ile katıldı. Böylece HDP, parlamentoda etkisi zayıf bir temsil yerine, Türkiye’nin ana muhalefet gücü olma yolunu tercih etti.
HDP parti olarak katılma kararı verince AKP’ye ilk darbeyi vurmuş oldu. Çünkü parti olarak seçime girme tercihi, ya HDP’nin barajın altında kalması ya da AKP’nin elde edeceği 60-70 milletvekilini kazanması anlamına geliyordu.
AKP yöneticileri ve AKP yandaşı gazeteciler bu kararın, Kürt halk önderi Öcalan tarafından değiştirilebileceğini belirtiyorlar, hatta Öcalan’ın Erdoğan’ın başkanlığını destekleyeceğini iddia ediyorlardı.
Kürt Halk Önderi Öcalan HDP projesini oluşturan, hayata geçirilmesi için Kürt hareketi dışındaki çevrelere çağrı yapan kişiydi. Daha HDP kurulurken HDP potansiyelinin %15 -20 olduğunu belirtiyor, seçimlere parti olarak katılmayı teşvik ediyordu. Bu nedenle AKP hükümetinin bağımsız adaylarla seçimlere girme ve başkanlık sisteminin destekleme teklifini reddetti. Öcalan bu iki öneriyi de reddedince Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe mutabakatını ve çözüm sürecini reddederek “Kürt sorunu yoktur” noktasına geldi.
Tayyip Erdoğan ve AKP, bu nedenle HDP’ye karşı tam anlamıyla bir savaş yürüttüler. HDP’yi ve Demirtaş’ı hedef alan kampanya en çirkin iftiralarla sürdürüldü. İl ve ilçe binalarına, mitinglere, seçim araçlarına saldırılar; büroların bombalanması, HDP sempatizanlarının katledilmesi ve Amed mitingindeki katliam, Tayyip Erdoğan’ın, “bu seçim bir nevi kurtuluş savaşıdır” sözleri ile meşrulaştırılıyordu.
HDP seçim kampanyasını barış, eşitlik ve adalet ilkeleri üzerine inşa etti. Erdoğan ve AKP’nin tekçi, milliyetçi, dinci ve otokratik yönetim anlayışına karşı demokrasiyi savundu. Cumhurbaşkanlığı mevkisini bir diktatörlüğe dönüştürmek isteyen Erdoğan’a cesurca meydan okudu ve “seni başkan yaptırmayacağız” dedi. Kendisine “Popstar”, “bar sanatçısı” diyen Erdoğan’a, “ben sadece bağlama çalıyorum, sen de çaldıklarını söyle” diyerek yolsuzlukları hatırlattı.
HDP adaylarını kadınlardan, inanç birliklerinden, değişik siyasi eğilimlerden, akademisyen ve gençlerden oluşturdu. Seçim kampanyasını da zengin bileşimi ve halkla birlikte yürüttü. Bu örgütlülük ve özgüven başarıyı kaçınılmaz kıldı.
Seçimlerle birlikte Türkiye’de, yakın gelecekte iktidara aday güçlü bir muhalefet hareketi doğdu. HDP’nin aldığı % 13.11 oy oranı, 6.050.44 oy ve 80 milletvekili, Türkiye’de baskı altındaki tüm kesimlere nefes aldırmıştır. Bu seçim sonuçları ile Erdoğan ve AKP’nin 13 yıllık tek başına iktidar dönemi sona ermiştir. Erdoğan’ın tesis etmek istediği despotik hanedanlık anlayışı yenilgiye uğratılmıştır.
HDP’nin başarısı ve büyüme potansiyeli, AKP’nin dağılması ve bölünmesi anlamına gelmektedir. Abdullah Gül, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Ali Babacan ve Beşir Atalay, Erdoğansız AKP sürecini başlatacaktır.
Seçim sonuçları Erdoğan’ın, eski takım arkadaşlarına tercih ettiği Yalçın Akdoğan, Yiğit Bulut, Süleyman Soylu ve Mahir Ünal’ın yenilgisidir.
Seçimlerle birlikte HDP Kürdistan’da AKP’ye karşı ezici bir zafer elde ederken, Erzurum, Antep, Ardahan, Adıyaman, Bursa, İzmir, Ankara ve Antalya’da önemli oranda oy toplamış ve milletvekillikleri çıkarmıştır.
Rojava’daki savaşta DAİŞ çetesini destekleyen AKP, Kürt halkının HDP etrafında kenetlenmesine yardımcı olmuştur. Kürt halkı sadece AKP’yi değil; DAİŞ’i destekleyen HÜDA PAR adlı örgüte de dersini vermiştir. HÜDA PAR’ın Türkiye çapında aldığı toplam 44 bin 327 oy oranı bu örgütün halk nezdindeki kabul düzeyini ortaya çıkarmıştır.
“Doğan medyası HDP’ye hizmet ediyor” diyerek HDP’nin baraj altında kalması için çalışan Kemal Burkay’ın bu seçimlere hiçbir etkisi olmamıştır. Seçimlerde YNK ve Goran temsilcilerinin mitinglerine katılarak HDP’ye destek sunmaları ise Kürt seçmenler üzerinde çok olumlu bir etki yaratmıştır.
HDP, 12 Eylül faşizmine ve onu sürdürmek isteyen zihniyete ölümcül bir darbe vurdu, seçim barajını yıktı. HDP’yi son güne kadar % 9’un altında bırakan AKP yandaşı onlarca anket şirketinin hiçbir inandırıcılığı kalmadı.
Seçimin en önemli sonuçlarından biri de AKP’nin RTÜK üzerindeki egemenliğinin sona ermiş olmasıdır. Mevcut oy oranı ile AKP’nin RTÜK’teki çoğunluğu düşecek ve yeniden düzenlenecektir. 13 yıldır Erdoğan’a ve AKP’ye yağcılık yapan devşirmeler ve lümpen gazeteciler için yeni bir süreç başlayacaktır.
Türkiye’de demokrasi, özgürlük ve adalet isteyenler için yeni bir dönem başlıyor.