Bozan Tekin: Katliam sorumluları Lahey'de yargılanmalı

Bozan Tekin: Katliam sorumluları Lahey'de yargılanmalı

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Bozan Tekin, Roboski Katliamı sorumlularının Lahey Adalet Divanı’nda yargılanması gerektiðini ifade ederken, AKP’deki Kürt yetkililere de çaðrıda bulunarak “Eðer biraz Kürtlük, onur kalmışsa, içişleri bakanını istifaya çaðırma yerine kendilerinin AKP’den istifa etmesi gerekir” dedi. Tekin ayrıca Türk yetkililerin Kürt ulusal sembollerine hakaretlerinin devam etmesi halinde Kürtlerin de Türk bayraðına “paçavra” muamelesi yapacaðı uyarısında bulundu.

Roboski katliamı üzerinden 5 ay geçti ancak hükümet bu konuda tek bir iyi niyet belirtisi göstermekten uzak duruyor. Görgü tanıkları, belgeler ve görüntülere raðmen sorumlular korunuyor. ANF’ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Bozan Tekin Roboski katliamını şöyle deðerlendirdi:

“Roboski katliamı üzerine yürütülen tartışmalara geçmeden önce bir kez daha Roboski de Türk sömürgecileri tarafından katledilen 34 Kürt çocuðunu ve gencini saygıyla anıyor ve ailelerine bir kez daha başsaðlıðı diliyorum. Roboski katliamını Türk sömürgeciliðinin tarih boyunca Kürdistan'da uyguladıðı katliam, soykırım, korkutma, sindirme yani tedip-tenkil politikalarından ayrı olarak düşünülmemeli. Bu katliamlar zincirinin bir halkası olarak deðerlendirmek gerekir. Doðru ve gerçekçi deðerlendirme de budur. Roboski de katliamın gerçekleştirildiði gün, sömürgeci AKP hükümeti ve medyası hatırlanacaðı gibi bir gün boyunca sustu ve böyle bir katliamı görmezden geldi. Geçiştirerek, katliamın üstünü örtmeye çalıştı. Ardından hükümeti düşürmeye ve zorlamaya dönük bir provokasyon, bir tuzak olarak deðerlendirerek işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Hatta Kürdistan özgürlük hareketini suçlamaya varana kadar yavuz hırsız misali bir davranış ve tutum içerisine girdi. Ancak başta Roj TV olmak üzere yurtsever basın-yayın organlarının çabası ve Kürt halkının serhıldanlarına yol açan bu katliam belli bir gündem oluşturdu. Kimi protesto eylemleri ile Kürdistan halkı şehitlerine sahip çıktı. Yurtsever ve demokratik basın duyarlılıðını sürdürdü. Fakat AKP hükümeti katliamı unutturmaya, sorunu ekonomik gelişmemişlikle, kaçakçılık ve PKK'nin eylemleri nedeniyle bölgeye yatırım yapamamayla izah etmeye çalıştı. Bir süre sonrada gündemden düşürmeye dönük adımlar attı. Tazminat ödeme, bakan ziyaretleri ve Emine Erdoðan ziyareti ile olay küllendirilmeye bırakılmak istendi. Haklı olarak kaymakama gösterilen tepki sonucunda birçok insanın tutuklanmasına başvuran ve halen birçok insanımızı suçlu olarak arayan, her yurtsever Kürde iddianame üzerine iddianame hazırlayan, adeta suç imal eden AKP devleti, katliamın siyasetini oluşturan ve bu siyaseti pratik olarak uygulayan kesimler hakkında hiçbir işlem yapmamış “araştırılıyor, üzerinde titizlikle duruluyor” denilerek geçiştirilmeye çalışmıştır. Oysa ortada 34 Kürt gencinin, ki çoðu çocuktur, göz göre göre katledilmesi vardır. Uçakların hangi saatlerde kalktıkları ve vurdukları bellidir. Kimlerin emir verdiði de emir komuta düzeni içerisinde açıktır. En önemlisi de katliam siyaseti stratejisini oluşturan hükümetin kurmayları da bellidir. Sınır-ötesi operasyon tezkeresiyle bunun yetkisini elinde bulunduran hükümet bellidir. Gizlenecek saklanacak bir şey yoktur. Herşey apaçık ortadadır. Ortada belli olmayan, açık olmayan ve araştırılması gereken ne var?

LAHEY ADALET DÝVANINDA YARGILANMALILAR

Çünkü bu katliamın esas sorumlusu sömürgeci AKP hükümetidir, başbakan Tayyip Erdoðan’dır. Bunu da itiraf etmeleri halinde katliam, savaş suçu ile Miloseviç gibi Lahey Adalet divanında yargılanması gerekir. Elbette bunu kendi kendilerine yapacak deðiller. Kaldı ki, Roboski öne çıktı ancak, Roboski katliamından önce Kandil’de içinde Solin bebeðin de olduðu yedi kişilik bir aile de Tayyip Erdoðan’ın başında bulunduðu hükümetin izni ve onayıyla katledilmemiş miydi? Bu yedi kişilik ailenin sömürgeci Türk ordusuna ait uçaklarca vurulması nasıl gündemden düşürülüp olay sıradanlaştırıldıysa Roboski katliamı da öylece unutturulmak istenmiştir. Fakat başta Roboski halkının, Roboskili kadınların onurlu ve ısrarlı duruşları olmak üzere Kürdistan halkının katliamın peşini bırakmaması ve en son WSJ'nin katliamın oluş biçimine ilişkin ayrıntılı raporu yayınlaması sömürgeci Türk devletinin suçüstü pratiðini bir kez daha sıcak bir biçimde gündeme taşımıştır. Kürt çocuklarının kanına batan ellerini ne kadar gizlemeye çalışmışlarsa da bunu başaramamışlardır. Çünkü tepeden tırnaklarına kadar Kürt kanına batmışlardır.

KATLÝAM PLANLI VE KOORDÝNELÝ

Katliamın öyle istihbarat hatası sonucu yapıldıðı, bilmeden yapıldıðı şeklindeki deðerlendirmeler yapılsa da olayın oluş biçimi, görgü tanıkları, heron görüntüleri, predator görüntülerinin hepsi sömürgeci Türk devletinin bu katliamı planlı ve koordineli bir biçimde yaptıðını açık bir biçimde gözler önüne sermektedir. Ne tuzaða düşürülüyoruz diye ordu içinde bazı subaylarla sınırlı bir olay ne de yerel yöneticilerle açıklanacak bir olaydır. AKP sömürgeci devleti, askeri ve siyasi soykırım operasyonları ile ezmeye, kırmaya, sindirmeye çalıştıðı Kürt halk iradesini kırma siyasetini Roboski katliamı ile sonuca vardırmak istemiştir. Burada yayınlanan, sınırlı bir biçimde kamuoyuna yansıyan rapor ve tanıklıklara ilişkin ileri sürülen somut verileri tek tek deðerlendirme imkanı olmadıðından, bu kadarının yeterli olacaðını düşünüyorum. Olay nettir. Katliamın failleri hükümet ve ordudur. Ýstihbarat da ABD’dendir. Başta Kürt katili sömürgeci sistemin başbakanı T Erdoðan'ın, içişleri bakanı, genelkurmay ve diðer yetkililerin yaptıkları açıklamalar katliamı gerçekleştirdiklerini yeterince açıklamaktadır. Ancak, bizzat kendileri yaptıkları için de, açıkça üstlenme yerine, saða-sola çıkarak, işin içinden sıyrılmaya çalışmaktadırlar. Sorun alt düzeyde bir-iki kişiyi fail olarak göstermede deðil, onu yaptıran zihniyet önemlidir.

PLAN SAHÝPLERÝ AKP HÜKÜMETÝ, UYGULAYICILARI DA ORDUDUR

Katliamın üzerinden 5 ay geçmesine raðmen halen katliamla ilgili başta Roboski halkı olmak üzere Kürt ulusunu tatmin edecek bir açıklama ve tutum sergilenmemesi bunu ifade etmektedir. Çünkü AKP hükümetinin hepsi bir sistem olarak işin içerisindedirler. Siyasetiyle, ordusuyla ve istihbaratıyla hepsinin elleri bu katliamın içerisindedir. Katliam geçen yüzyıl içerisinde Koçgiri, Palu, Genç, Hani, Zilan, Dersim, 33 kurşun, 90’lı yıllardaki katliamlar ve köy boşaltmaları, Kendekolê, Kandil katliamları zincirinin bir halkasıdır. Dolayısıyla ne ilk nede sondur. Kürdü Türk ulus devleti içerisinde yok etme zihniyet ve politikasının bir sonucudur. Roboski katliamı da bu siyaset için gerçekleştirilen katliamlar zincirinin bir halkasıdır. Ýlk ve son deðildir. Ortada bir plan vardır, yani taamüden katletme vardır. Planın sahipleri AKP hükümeti ve uygulayıcıları da ordudur.

KATLÝAMLARI MEŞRU GÖRME VAR

Genelkurmay Başkanlıðı’nın "görev kusurunun bulunmadıðı, emir- komuta işleyişi içinde hareket edildiði" şeklindeki açıklamasını da deðerlendiren Tekin şunları söyledi:

“Genelkurmay açıklamaları aslında sömürgeci Türk ordusunun Kürdistan'a ve Kürt ulusuna nasıl yaklaştıðını ortaya koymaktadır. Yani bir emir verilmiş ve o emrin gereðini planlama, emir komuta zinciri içerisinde ifa etmede bir kusurlarının olmadıðını söylemektedirler. Bu Türk sömürgeci ordusunun Kürdistan'daki işgalci konumunu ve Kürtleri öldürme, katletme, sürme, esaret altına alma, işkence yapma ve her türlü hakareti yapma hakkını kendilerinde gördüklerini açıkça göstermektedir. Bu Kürt ulusunun Türkleştirilmesi esasına dayanan Türk ulus devlet oluşumunun zihniyeti, felsefesi ve siyasetidir. Yani Türkleştirme hakkı, Köleleştirme hakkı, Öldürme hakkı, katletme, soykırım hakkı…

Aslında sömürgeci Türk devletinin resmi söyleminde başından itibaren Kürdistan'ı ve Kürtleri yok sayma, Kürdistan coðrafyasını Türkiye'nin bir parçası, Kürt ulusunun bireylerini de kendi vatandaşları olarak görme olmakla birlikte gizli ibareli devlet erkânının iç yazışmalarında ve konuşmalarında Kürdistan’ı işgal, müstemleke muamelesi yapma ve denetim altında tutulması gereken bir alan, Kürtleri de devletin “tunç elinin” gösterilmek suretiyle korkutulup sindirilmek vardır. Öte yandan asimile edilmek koşulu ile Türkleştirilmek istenen bir topluluk olarak görme durumu söz konusudur. Bunu başta Şark Islahat Planı olmak üzere açıða çıkan tüm rapor ve yazışmalarda görmek mümkündür. Dolayısıyla katliamları meşru görme vardır. Bu bir alışkanlık olmuştur. Türk ordusu için rutin bir olaydır. Kürdü öldürme hakları vardır. Sadece belgeler deðil biz Kürtler bunu tüm yaşamımız boyunca yaşamın her karesinde görüyoruz. Nitekim T. Erdoðan Roboski katliamı için “hata ise hata olduðunu ifade ettik, tazminatsa tazminat.” demiştir. Daha önceki bir konuşmasında da “ ordumuz samimiyetle görevini yapmıştır” diyecek kadar insanlıktan, dinden ve ahlaktan ne derece uzak olduðunu ortaya koymuştur. Sadece Roboski katliamını gerçekleştirenlere bir madalya takmadıðı kalmıştır.”

KATLÝAM FERMANINI FETHULLAH GÜLEN VERMÝŞTÝ

Bozan Tekin, Ýçişleri Bakanı Ýdris Naim Şahin’in Roboski’de katledilenler için “terör örgütünün figüranı” ve "ölmeselerdi kaçakçılık suçundan yargılanacaklardı" şeklindeki açıklamalarını deðerlendirirken şöyle konuştu:

“Roboski katliamıyla ilgili olarak başta işgalci sömürgeci Türk devletinin başbakanı T. Erdoðan olmak üzere tüm yetkililerin gerek yaptıkları açıklamaları gerek imaları gerekse gösterdikleri tutum ve davranışları gözönüne getirildiðinde aslında rejimin içişleri bakanının sarf ettiði alçakça sözler ile özünde hiçbir farkın olmadıðını rahatlıkla görebiliriz. Çünkü hepsinin ortak zihniyeti bir ve aynıdır. “Bana arkadaşını söyle sana kim olduðunu söyleyeyim” sözündeki basit mantıktan hareket etsek bile bunların aslında hepsinin ortak bir zihniyet etrafında örgütlenmiş, insanlar olduðu rahatlıkla görülecektir. Ýçişleri bakanının eðer bir farkından söz edilecekse oda Mahmut Esat Bozkurt, Tevfik Rüştü Aras, Recep Peker, Ýsmet Ýnönü gibi yine Abidin Özmen, Abdulhalık Renda, Cemal Gürsel vb. “Türk büyükleri”nin izinden samimiyetle konuşuyor olmasıdır. Kürt halkına karşı izlenen siyaseti tam bir sömürgeci efendi kibriyle dile getirmektedir. MGK, Yeşil Ergenekon ve AKP mutfaðında konuşulanları dile getirmektedir. Yeşil faşizmin ideologu Fethullah Gülen’in geçen sonbahar da katliam fetvasını açıkça vermemiş miydi? Bazı yazarlar farkında yada deðil, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde Roboski katliamına karşı hükümetin esas politikası yerine olayı içişleri bakanının bazı ırkçı-faşist, ahlaksız açıklamaları üzerinden götürerek Tayyip Erdoðan’ı ve AKP’yi, dolayısıyla devleti kurtarmaya çalışıyorlar. Bu yanlış bir tutumdur. Çok sınırlı bazı yazar-çizer dışında kimse hala sömürgeci zihniyeti sorgulamıyor. Ýçişleri bakanının tutumu malumun ilanıdır. Özür dilenecek bir şey yok dedi, aslında Tayyip Erdoðan’ın açıklamalarına bakıldıðında da aynı şey görülmektedir. Bakanın yaptıðı ise, varolan sömürgeci AKP zihniyetini deşifre etmektir. Ýçişleri bakanı denilen faşistin açıklamaları herşeyi ele vermekte ve açıða çıkarmaktadır. Dikkat edilirse T. Erdoðan’ın ondan sonraki konuşmaları da deðerlendirmelerimizi doðrular niteliktedir. Hüseyin Çelik’in açıklamaları ise daha önce T. Erdoðan’ın “tek din” açıklamasını düzeltir niteliðindeki açıklaması gibi içişleri bakanını düzeltme açıklamasıdır. Böylece AKP siyasetinin daha fazla deşifre olmasının önüne geçerek, gerçek ve iðrenç yüzünün, Kürt ve Kürdistan düşmanı yüzünün teşhir olmasının önüne geçmek istemiştir.

GÜLERCE’NÝN DERDÝ KÜRTLERÝ BÝR KEZ DAHA KANDIRMAK

Özellikle Kürt katliamına fetva çıkaran Fethullah Gülen Cemaatinin kalemşörü Hüseyin Gülerce, her türlü dini, insani, ahlaki, vicdani ölçüleri ayaklar altına alarak soruna yaklaşmaktadır. Ortada bir katliam var, yaşanan acılar var. Öyle ki, kardeşlerinin acısına dayanamayan Roboskili bir kadının kendisini bıçaklaması vardır. Böyle bir katliamın faillerini ve zihniyetini açıða çıkarma isteði yerine, “BDP-PKK çizgisi bu olayı, "ölenler Kürt olduðu için böyle davranılıyor, Kürdistan'ı kurmadan çözüm olmaz provokasyonu için malzeme yapma çabasında. Bu çaba boşa çıkarılmalıdır. Hükümetin en acil işi bugün Uludere için yaralı yüreklere sahip çıkması…” gerekir demektedir. Yani Gülerce’nin derdi, gerçekten de, Kürtlere yapılanı katliamı ve katliamcı zihniyeti açıða çıkarmak deðildir. Onun derdi, Kürtleri bir kez daha aldatma ve “BDP-PKK çizgisi”dir. Herkesi kendisi gibi fırsatçı bilmektedir. Yine halkımızın, BDP ve hareketimizin hesap sorma mücadelesini provokasyon olarak niteleyecek kadar seviyesizleşmektedir. Yani o başbakanı ve hoca efendisi gibi sessiz kalmamızı istemektedir.”

BÝRAZ KÜRTLÜKLERÝ VARSA AKP’DEN ÝSTÝFA EDERLER

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Bakan Şahin'in sözlerine yönelik tepkisi konusunda Tekin, “Söyledikleri çok açık. Şahin’e büyük tepki var. Onun için ya istifa etmeli, ya da azledilmeli diyorlar. Onlar Kürdistan’da artık sokakta-köyde dolaşamayacaklarını görmüş anlamışlardır. Kürtlerde ulusal bilinç, duyarlılık ve refleks gelişmektedir. Dolayısıyla Kürdistan’da AKP den kopuşlar yaşanmaktadır. Bu daha da gelişecektir. Dolayısıyla onlar da AKP’yi ve kendilerini kurtarma çabasına girmişlerdir. Eðer biraz Kürtlük, onur kalmışsa, içişleri bakanını istifaya çaðırma yerine kendilerinin AKP’den istifa etmesi gerekir” şeklinde konuştu.

ERDOÐAN BÝR CANÝNÝN GÖSTEREBÝLECEÐÝ TUTUMU GÖSTERDÝ

Erdoðan’ın " tazminatsa misliyle ödedik, bunun ötesinde yapacak bir şey yoktur" şeklindeki açıklamasıyla kendi bakanının arkasında durduðunu ifade eden Tekin, Roboski katliamı ve Kürt sorununa çözüm arasında da paralellik kurdu:

“Belirttiðimiz gibi Tayyip Erdoðan kendi bakanının yapmış olduðu açıklamanın arkasında durmuştur. Olay şahsında tüm Kürtlere, Kürdistanlılara hakaretlerine devam etmiştir. Söylenen açıkça şudur "evet öldürdük, kan parasını verdik. Oturun oturduðunuz yede. Sesinizi kesin". "Hataysa hata, tazminatsa tazminat. TSK görevini samimiyetle yapmıştır" sözlerinin başka bir anlamı olamaz. Kaymakama bir-iki Kürt genci tokat attı diye kıyametleri koparan, tutuklama üstüne tutuklama yapan AKP devleti 34 insanın katledilmesine sebep olanlar açıða çıksın çaðrılarına dahi tahammül gösterememektedir. Bu sömürgeciliðin bir tarzıdır. Çünkü Kürtleri hem yönetme hem sömürme hem de öldürme hakkını kendisinde görmektedirler. Ýşte Roboski de çocuklarımız-gençlerimiz katledildi, ama Pozantı’da çocuklarımıza, hem de devlet korumasında tecavüz edildi. Buna karşı ne yapıldı? Onun için sorunu sadece bir vicdan sorunu, özür dileme dilememe sorunu olarak görmemek gerekir. Sorun köklüdür. Nitekim Dersim katliamı konusunda "evet illahi özür dilenecekse özür diliyorum" demiştir. Fakat halen Dersim hergün bombalanmaktadır. Ne deðişmiştir. Dersim sorunu çözüldü mü? Sorun çözümü demek tüm siyasal, hukuki gereklerini yapmak demektir.

Burada sorunu derinlemesine ele almak gerekir. Türk devletinin Kürdistan'ı işgal etme, sömürgeleştirme, soykırıma uðratıp tarihten silme zihniyeti olarak ele almak gerekir. Diðer türlüsü basit bir gönül alma olayıdır. Nitekim dünde T.Erdoðan Kürtler açısından Anayasanın sınırını çizerek son noktaya koymuştur. Açıkça bir kez daha herkesin anlayabileceði açıklıkta Kürtçe'nin resmi dil olamayacaðının altını çizmiştir ve resmi dilin Türkçe olarak kalmaya devam edeceðini belirtmiştir. Yine AKP kadın kolları kongresinde yaptıðı konuşmada, “Kürt sorunu yoktur, Kürt sorunu bitmiştir, Kürt vatandaşlarımın sorunu vardır” demiştir. Bunun anlamı şudur: " Ey Kürtler sizi Türkleştirmeye devam edeceðiz". Bir halkın katliamına bu kadar soðukkanlı, bir caninin gösterebileceði tutumu gösteren birisinden daha farklı bir tutum beklemek boş ve nafile bir beklentidir. Israrı kendini aldatmaktır. Gelinen aşamada hangi düşünceden, partiden olursa olsun hiçbir Kürdün böyle bir beklentiye girmemesi gerekmektedir.”

SORUN BÝR HALKIN KENDÝ KADERÝNÝ TAYÝN HAKKI MESELESÝDÝR

“Bu tartışmalar doðrultusunda Yeni Anayasa yazım süreci olarak ifade edilen süreci nasıl ele almak gerekir? Mevcut tartışma düzeyi ile yazılacak anayasanın toplumsal sorunlara ve Kürt sorununa çözüm üretmesi mümkün müdür? Veya yazılacak anayasanın önceki anayasalardan farkı olacak mı?” şeklindeki sorulara Tekin şöyle yanıt verdi:



“Türk devleti aslında Kürt ulusunun Türkleştirilmek suretiyle tarihten silinmesi üzerine oluşturulmuş bir devlettir. Lozan antlaşmasından sonra Ýngiltere’den beklediði destek ve onayı alan M. Kemal ve ekibi 3-4 ay sonra 29 Ekim 1923'te Türk ulus devletini Kürt ulusunu Türkleştirerek tarihten silmek üzerine inşa etmiştir. Katliamların merkezinde bu kuruluş felsefesi ve zihniyeti vardır. Dolayısıyla 24 Anayasası ise 1921 Anayasasının aşılması üzerine kurgulanmış ve herkesi 82 faşist anayasasının 66. maddesindeki gibi Türk saymayı esas alan bir anayasa olmuştur. Bu Türk egemen sınıflarının beyaz Türkçülerin bir zihniyeti olarak tüm anayasalarda ve ona baðlı olarak çıkarılan kanun ve yönetmeliklere sinmiştir. Bu bir zihniyet ve ruhtur. Ve Türk devlet yapılanmasının her zerresine derinlemesine sinmiştir. Çok az insan kendisini bu zihniyetten kurtarabilmektedir. Nitekim aslında AKP’nin başlangıçta Kürt açılımı dediði ardından Milli birlik ve kardeşlik projesi dediði proje ile, TRT- 6, Kürtçe dil kursu ve bir olasılık olarak Kürtçenin okullarda seçmeli ders olması ile sınırlandırılmış bir uygulaması sözkonusu olacaktır. Öte yandan da çıkarılan 4+4+4 eðitim sistemi ile Kürt çocuklarını daha ana kucaðındayken Türk soykırım merkezi olan okullara alma yasası çıkarılmıştır. Böylelikle Kürdü tümden tarihten silme hesaplanmaktadır. 2023 yılında bunun zaferi ilan edilmek hedeflenmektedir. Bu nedenle AKP devleti yeni anayasa yapıyorum adına Kürt halkını en azından bir kesimini, orta kesimini bir beklentiye koyma politikası uygulamaktadır. Özellikle yaz aylarında gerilla karşısında inisiyatif kaybeden Türk ordusuna nefes ve soluk aldırmak için PKK'yi siyasi olarak kuşatmak istemektedir. Ancak Erdoðan'ın son açıklamalarıyla, takke düşmüş kel görünmüştür. “Eðer dört parti ile uzlaşma olmayacaksa, iki partiyle devam ederiz, Kürt sorunu bitmiştir, Kürt vatandaşlarımın ve PKK terör sorunu vardır” vb. söylemler aslında yapılmak istenen anayasa Kürt halkı için deðişen hiçbir şeyin olmayacaðı ortaya çıkmıştır.

Açıkça belirtelim ki, Kürt halkının sorunları, Kürt ulusunun sorunları bir ulusun kendi kaderini özgürce KCK sistemi çerçevesinde tayin etme hakkıdır. Daha açıkçası Kürt ulusunun her ulus gibi özgür olma hakkıdır. Özgür bir Kürdistan’da kendi onuruyla kendi bayraðı altında yaşama hakkıdır. Bunu demokratik özerklik olarak da formüle kavuşturmuştur. Öyle başbakanın ve diðer Türk devlet yetkililerinin saygısızca ve terbiyesizce, egemen ulus zihniyeti ile Kürt halkının bayrak ve sembollerini "paçavra vb" kelimelerle nitelemeleri onların Kürt bayraðı karşısındaki acizliklerini ortaya koymaktadır.

KÜRT SEMBOLLERÝNE HAKARET DEVAM EDERSE KÜRT GENÇLERÝ DE TÜRK BAYRAÐINA PAÇAVRA MUAMELESÝ YAPAR

Ancak burada yeri gelmişken bir şey de belirtmek istiyorum. Türk sömürgeci efendilerinin Kürt ulusunun sembollerine yönelik bu tutumun sürmesi halinde, bundan sonra Kürt gençleri de, Türk sömürgeciliðinin Kürdistan’daki zulüm, katliam, soykırım, sürgün sembolü olarak Türk devlet bayraðına gerçekten de paçavra muamelesi yapacaklardır. Bugüne kadar hep saygılı davrandık, ancak başta Tayyip Erdoðan olmak üzere, diðer sömürgeci yöneticilerin Kürdistan halkının sembollerine böyle alçakça saldırıları durmazsa, karşılıðını fazlasıyla göreceðinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Kürdistan halkı kendi kutsal bayraðı ve sembolleri altında birleşerek özgür yaşamını kurmakta kararlıdır. PKK'nin öncülük ettiði Devrimci halk savaşı bunu saðlayacak içerik ve kapsamdadır. Dolayısıyla artık Kürtler yönlerini Ankara parlamentosuna deðil, yönlerini Ýmralı’ya, Kürdistan daðlarına, köy ve şehirlerine yani kendilerine çevirmektedirler. Kürtlere ve öncülerine bunun dışında bir yol ve tercih bırakılmamıştır. Dolayısıyla Tayyip Erdoðan’ın son konuşmaları yapılmakta olan anayasanın aslında 12 Eylül anayasasının AKP'ce güncellenmesinden, yorumlanmasından ve yapılmasından başka bir anlama gelmeyecektir.

TÜRK SÖMÜRGECÝLÝÐÝNÝN VARLIÐI ARTIK TARTIŞMAYA BAŞLANMIŞTIR

Şuanda sömürgeci AKP devleti Önder Apo üzerinde aðır bir işkenceye dönüşen tecrit politikasını uygulamakta, Kürtlerin yasal siyasi temsilcilerine siyasi soykırım operasyonları uygulamakta, en gelişkin teknik silahlarla Kürdistan özgürlük savaşçılarını yok etmeye çalışmaktadır. Öte yandan Kürt yasal siyasetçilerini Kürt özgürlük hareketine karşı kışkırtmak için her türlü siyasi ve psikolojik dayatmayı gerçekleştirmektedir. Böyle bir ortam bir kere gerçek ve demokratik bir anayasa için uygun deðildir. Kürtlerin anayasal taleplerinin dile getirildiðinin bile suç sayıldıðı, kendi ana dilinde savunma yapmanın bile suç sayıldıðı bir ortamda Kürtler nasıl anayasa yapımına dahil olacaklardır? Kendini aldatmadan bu soruya olumlu cevap vermek mümkün müdür? Açıkça belirtmek gerekir ki, Özgürlükçü ve onurlu Kürtlerin tasfiye edildiði bir ortamda demokratik bir anayasa yapmanın zemini yoktur. Önder Apo'nun ve Kürt özgürlük hareketinin özgürce kendisini ifade edemediði, örgütlenemediði bir ortam demokratik bir anayasa için uygun ortam olamaz. Eðer gerçekten de yeni ve demokratik bir anayasa yapılacaksa, öncelikle zihniyet olarak Türk ulus devleti zihniyeti terk edilmelidir. Kürt ulusunun kendini yönetme hakkına saygı duyulmalıdır. En genel olarak Kürt ulusunun ulus olmaktan kaynaklı haklarına saygı gösterilmelidir. Ancak bundan sonra birlikte yeniden eşit iki ulusun birliði ve özgürlüðü temelinde bir anayasa yapımına gidilebilir. Diðeri Kürtleri oyalayarak, aldatarak, bir daha statüsüz ve özgürlüksüz bırakmak olacaktır. Kürtler ve özgürlük hareketi de bunu hiçbir biçimde kabul etmeyecektir.

Artık Türk sömürgeciliðinin varlıðı Kürdistan'da tartışılmaya başlanmıştır. Kürtler çocuðuyla, genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla gerillası ve siyasetçisiyle Türk devletinin Kürdistan'daki varlıðını " Türk devletinin Kürdistan 'da ne işi var, Kürtler kendilerini yönetmekten ve kendilerini savunmaktan aciz midirler " şeklinde sorgulamaya başlamışlardır. Bu soruların cevabı da AKP devletine yolun sonunu göstermektedir.

KÜRDÝSTAN’DA RESMÝ DÝL DAYATILAMAZ

Tekin, “O halde toplumsal muhalefetin ve Kürt halkının bu sürece yaklaşımı nasıl olmalıdır. Yine Roboski katliamı etrafında yaşanan gelişmeler ve AKP devletinin yaklaşımları yanında onur kırıcı açıklamaları karşısında Kürt halkının ve tüm kesimlerin ortak tutumu ne olmalıdır sizce?” şeklindeki sorulara ise şöyle yanıt verdi:

“AKP'nin iktidarda olması ve devleti kendi kontrolüne alması, Kürt halkı karşısında uygulanan ve faşizmin beyazdan yeşile çalan renk deðişimi dışında bir şey ifade etmemektedir. Başka bir ulusa resmi dil dayatması içinde bulunmak kadar daha faşist bir zihniyet ve uygulama olabilir mi? Bir başka ülkeyi işgal etmekten öte bir suç olabilir mi? Türk devleti nasıl ki başka bir ülke ve ulusa resmi dil olarak Türkçeyi dayatamıyorsa, ki dayatırsa gülünç olur, Kürdistan'a ve Kürt ulusuna resmi dil Türkçe dayatmasında bulunamaz. Türk devletinin bunu hiçbir biçimde dayatmaya hakkı yoktur. Dolayısıyla Kürdistan halkı ve Kürt halkının özgürlüðünden yana olan kendine sosyalistim, devrimciyim, demokratım diyen aydınların ve sanatçıların sosyalist, gerçek demokrat ve yurtsever olmanın asgari ölçüsü olarak öncelikle kendi devletlerinin bu politikalarına karşı çıkmaları gerekmektedir. Kürdistan halkı, hem Roboski katliamını yapan hem savunan hem de bu katliamı aydınlatmaya ve faillerini açıða çıkarmayı isteyen Kürtlere her türlü horlanmayı, aşaðılanmayı ve hakareti reva gören sömürgeci AKP devletine ve Kürdistan'daki her türlü uzantılarına karşı tam bir ulusal seferberlik ile örgütlenerek serhıldanlarını yükseltmelidir. Bazı tepkiler gösterilmekle birlikte bunlar işlenen katliam suçu ve yapılan hakaretler göz önüne alındıðında son derece yetersiz kalmaktadır. Onun için, Kürdistan halkı ve Türkiyeli devrimci-demokrat kesimler başlatılan protestolarını daha nitelikli ve sonuç alıcı kılmalıdırlar. Kürt gençleri 2012 yılında başlayan tarihsel sömürgecilikle hesaplaşma serhıldanlarına öncülük yapmalı ve özgürlük saflarına katılmalıdır.”

ANF NEWS AGENCY