Berroj: Kobanê’de karanlığı yenen direniş

Kobanê’de karanlık DAİŞ çetelerine karşı YPG savaşçılarının direnişi “Berroj (Sabaha Doğru)” belgeseliyle ilk kez beyaz perdeye taşınıyor.

 

Kobanê’de karanlık DAİŞ çetelerine karşı YPG savaşçılarının direnişi “Berroj (Sabaha Doğru)” belgeseliyle ilk kez beyaz perdeye taşınıyor. 34. İstanbul Film Festivali kapsamında, 17 Nisan’da Fransız Konsolosluğu’nda gösterime girecek belgeseli Ömer Leventoğlu ile birlikte çeken yönetmen ve görüntü yönetmeni, foto muhabiri İhsan Kaçar ANF’ye konuştu. Bu belgeselin Suruç’taki Kobanê kampında tanıştığı PKK’li eski gerilla Ehmed Remo’nun hikayesinden yola çıktığını belirten Kaçar, Kobanê’de karanlığa karşı verilen direnişle Ortadoğu halkları için yeni bir güneş doğduğunu vurguladı.

Kobanê direnişini foto muhabiri olarak izledin. Belgesel yapma fikri nasıl doğdu?

Gazeteci olarak ilk etapta Suruç’a gittim. O zaman Kobanê’de çatışmalar yeni başlamıştı. Eylül ayıydı ve daha DAİŞ çeteleri Kobanê’ye giriş yapmamıştı. O dönem Alman ajansı ZDF ile birlikte çalıştım. İlk etapta savaşa daha ziyade dışardan tanıklık ediyordum. Atmanek köyünde fotoğraf çekiyordum. Çok yoğun bir atmosfer vardı. Adaletsiz bir savaştı. YPG çok küçük çapta silahlarla Kobanê’yi savunurken, DAİŞ’in elinde son teknoloji silah, bomba ve mühimmat vardı. Hep bu adaletsizliği ve buna karşı verilen direnişi mutlaka belgelemek gerektiğini düşünüyordum. Bu düşünce Suruç’taki Kobanê kampında Ehmed Ramo ile tanışmamla somutlaştı.

ORADA DİRENEN RUH, EHMED REMO’LARIN RUHU

Ehmed Remo kimdir?

Ehmed Remo Kobanêli PKK’li eski bir gerilla. Biz o dönem kamplarda kalan insanlarla sürekli görüşüp hikayelerini haberleştiriyorduk. Kobanê kampında iki ayağı dizlerinden kesik olan Ehmed Remo dikkatimi çekti. Yanına gidip onunla sohbet etmeye başladığımda hikayesi çok ilgimi çekti. 1988 yılında PKK saflarına katılan Remo, Erzurum Allahu Ekber Dağı’nda yaşanan büyük bir operasyon sırasında 70’e yakın gerilla arkadaşını kaybetmiş. O gün o çatışmadan sağ kurtulan Remo, karda günlerce aç kalıyor. Ayakları tutmuyor ve karın içinde sürünerek vardığı bir köyde askerler tarafından yakalanıyor. Ayakları kardan kavrulmuş bir halde Erzurum Terörle Mücadele Şubesi’nde işkence görüyor. Aslında yakalandığı anda hastaneye yetiştirilse ayakları kurtulacak, ancak işkenceye götürüldüğü için durumu daha da ağırlaşıyor, kangren oluyor. Ehmed Remo ayaklarının kesilmesine izin vermiyor, ancak PKK’li arkadaşlarının yoğun ısrarı sonrası kabul ediyor ve hastaneden hapishaneye gönderiliyor. Tam 12 yıl boyunca, cezaevi cezaevi dolaşıyor. Tahliye edildiğinde ise ilk işi doğup büyüdüğü Kobanê’ye gitmek oluyor. Ancak burada da onu Suriye istihbaratı rahat bırakmıyor. Ehmed Remo iki ayağı dizinden kesik olduğu için ihtiyaçlarını tek başına karşılayamıyor. Evlenmek istese de kimse ona kız vermiyor. Bir gün bir köyde sağır ve dilsiz bir genç kadın ile karşılaşıyor ve onunla evlenmeye karar veriyor. Bu evlilikten ismini Zozan koydukları bir kızları oluyor. Zozan onları hayata daha çok bağlıyor. Tam hayatlarını düzene soktuklarını düşündükleri bir dönemde DAİŞ Kobanê’ye saldırıyor. Ehmed Remo eski bir savaşçı olmasına rağmen, engelli olması yüzünden ailesiyle birlikte Suruç’a göç etmek zorunda kalıyor. Ancak kalbi hep sınırın diğer tarafında direnen arkadaşlarıyla birlikte. Hemen her gün bir araçla sıfır noktasına gidip saatlerce karşılıklı çatışmayı izliyordu. Kobanê’yi savunamamanın sızısını ciddi bir şekilde taşıyordu ve bize sürekli, “Keşke durumum böyle olmasaydı da toprağımı koruyabilseydim” diye tekrarlıyordu. Onun hikayesini dinlediğimde çok etkilendim. Ve Ehmed Remo’dan yola çıkarak Kobanê direnişinin belgeselini yapmaya karar verdim. Çünkü aslında Kobanê’yi savunan gençler de Ehmed Ramo’nun beslediği ideolojiden ortaya çıktılar. Bu hikayeyi dinledikten sonra Ömer Leventoğlu ile bu belgeseli yapmaya karar verdik.

KOBANÊ’YE VARDIĞIMIZDA TOPRAĞI ÖPTÜM

Kobanê’ye nasıl geçtiniz?

Savaşın en yoğun olduğu dönemde geçtim ve 12 gün kaldım. Kobanê’nin yüzde 60’ı DAİŞ’in elindeydi. Resmi kapıdan geçmek imkansızdı. Çünkü sürekli havanlar ve mermiler sınır kapısına düşüyordu. Ama ben kararımı çoktan vermiştim ve Suruç’taki Kobanêli yetkililerle diyaloğa geçip, bir gazeteci olarak oraya gitmek isteğimi ilettim. Tamam dediler ve fırsat buldukları anda geçirebileceklerini söylediler. Fakat günlerce beklememe rağmen, herhangi bir haber gelmedi. Yumurtalık sınırı yakınında bir köye gidip, oradan geçmenin fırsatını kollamaya başladım. 8 gün bu şekilde sınırda bekledikten sonra Kobanê’ye geçmek üzere yaklaşık 40 kişilik bir savaşçı grup geldi. Hemen fırsatı kolladım ve gazeteci olduğumu, benim de geçmek istediğimi söyledim. İki gruba ayrılarak geçiş yaptık. İlk grup gitti ancak tellerin keskinliği nedeniyle geçememişlerdi. Sonra benim bulunduğum ikinci grup rehber eşliğinde saat sabah 03.00 gibi yola koyulduk. Hava soğuktu ve yağmur vardı. 42 kişiydik ve asker panzerleri bizi fark etmesin diye dereler ve ağaçların içinden geçiyorduk. Kobanê’ye vardığımızda YPG’liler bizi karşıladı. Kendime daha önce söz verdiğim gibi toprağı öptüm. Bu hareketim herkesi şaşırttı. Önce benim de savaşçı olduğumu düşündüler, gazeteci olduğumu söyledim. O gece savaşçılarla beraber kaldım. Sadece YPG tarafından birkaç korunaklı ev açılmıştı. O evler sürekli değişiyordu. Sonra beni basının çalışabileceği bir yere götürdüler.

CUDİ CEPHESİNDE…

Savaş alanına girebildin mi?

Evet girdim. YPG ve YPJ gerçekten çok zor koşullarda savaşıyordu. Orada ölümlere, yaralamalara, patlamalara, kurşunlara tanık oldum. Cudi cephesi ismini alan, en tehlikeli cephe sayılan ve DAİŞ ile sıfır noktada bulunan Xerbê Cephesi’nde eski bir arkadaşımla karşılaştım. Orada keskin nişancılara hedef olma tehlikesi olduğu için, nefes nefese, aralarda koşarak iki kilometrelik yolu abartısız iki saatte gidebilmiştik. Vardığımızda bizi karşılayan YPG komutanı benim 10 yıldır görmediğim arkadaşımdan başkası değildi. İkimiz de şok geçirdik. Bana ‘Hala entelsin’ diye espri yaptı. Çok başarılı bir savaşçı olduğu için onun Cudi olan kod ismi cephenin ismi yapılmış. Daha sonra Kobanê’den ayrıldıktan sonra Cudi’nin çatışmada hayatını kaybettiğini öğrendim.

YPG, YPJ’lilerin koşulları nasıldı? Moralleri iyi miydi?

Bir kere çok zor koşullarda savaşıyorlardı ama morallerini hep yüksek tutuyorlardı. Sonuna kadar savaşmaya kararlıydılar. Son insan kalana kadar direneceğiz ve yeneceğiz düşüncesini hep diri tuttuklarına şahit oldum. YPG’lilerin bir inançları, bir fedakarlıkları, bir de keleşleri vardı diyebiliriz. Kobanê’nin kurtuluşu da buydu. Düşünün DAİŞ evin bir odasında, YPG’liler diğer odasında, kim eline çekici alıp duvarı daha hızlı delip bombayı atıyorsa mevziiyi o kazanıyordu. Bu tamamen satranç gibi bir durumdu. Ben hayatımda ilk kez ölümü bu kadar yakın hissettim.

YPJ’LİLER ÇOK İYİ SAVAŞIYORLARDI

YPJ’li kadın direnişçilere de rastladın, onlar nasıldı?

Onların YPG’lilerden daha motive olduğu söylenebilir. Çünkü DAİŞ’in aynı zamanda kadına bakışını bildikleri için daha da kararlıydılar. Çok da iyi savaşıyorlardı. Bu da herkese büyük bir moral kaynağı oluyordu. O ağır koşullarda hep beraber halay çekip birbirlerine moral veriyorlardı. Seçim dönemlerinde rastladığımız kamyonetler gibi bir araç üzerine taktıkları hoparlörlerden Rojava marşını çalıyorlardı ve bu DAİŞ’i çıldırtıyordu. Psikolojileri o kadar bozuluyordu ki birden ateş etmeye, havan atmaya başlıyorlardı. O kamyonet bütün mevzileri dolaşıyordu.

TÜRKİYE’NİN DAİŞ’E DESTEĞİ HERKES TARAFINDAN BİLİNİYORDU

Savaş boyunca Türkiye’nin DAİŞ’e lojistik destek verdiği sürekli konuşuluyordu. Böyle bir duruma tanık oldun mu?

Tabii tanık oldum, yardımlar zaten gizlenmedi. Özellikle tren hattı üzerinden Kobanê’ye girip YPG’lilere saldırabiliyorlardı. Bunu orada herkes biliyordu. Mürşitpınar sınır kapısına yapılan bombalı saldırı sonrası Atmanek köyüne ilk giren gazetecilerdenim ve oradan kaçan DAİŞ aracını ilk çeken gazeteci de benim. Araç Türk askerlerinin panzerlerinin konuşlandığı hattan kaçtı. Türkiye’den YPG’lilere saat 05.00’de yakıt aracı yollanacak diye haber gönderiliyor, o saatte de DAİŞ bombalı araçla saldırı yapıyor. Bu çok bilinçli bir saldırıydı. Kobanê’de görüştüğüm tüm yetkililer bu bilgiyi doğruluyordu.

Peki ABD uçaklarının boş yerleri vurdukları konusunda da pek çok söylem vardı.

Evet, ilk başta ABD, yani koalisyon müdahale etseydi DAİŞ Kobanê’ye giremezdi. Çünkü günlerce Rakka’dan getirdikleri tanklarla Miştanur tepesini üç kilometre öteden bombalıyorlardı. ABD başta göstermelik olarak müdahale etti. Ama direniş tüm dünyada yakılanınca pozisyonunu değiştirmek zorunda kaldı.

EN BÜYÜK TEKNOLOJİ İRADEDİR

Bu 12 günlük tanıklığı nasıl tanımlarsın?

Ben açıkça 21. Yüzyılın en çarpıcı direnişiydi. Özgürlük, direniş, savaş ruhu arasında gidip, geldim. Çünkü çok kuralsız ve vahşi bir savaş karşısında verilen onurlu direniş bana bir kez daha en büyük teknolojilerin silahlar değil insan ve onun taşıdığı irade olduğunu gösterdi. Kobanê’yi özgürleştiren de bu iradeydi. Ehmed Remo’nun o ilk çıkışı ve oradaki YPG, YPJ’lerin direnişi tam da bu iradenin sürekliliğini anlatıyor.

Niye Berroj?

Sabaha doğru anlamına gelen Berroj, Kürtler ve Kürdistan açısından büyük bir felsefi değer taşıyor. Kürtler Kobanê ile birlikte 37 yıldır verdikleri mücadelenin, karanlık süreçten çıkıp aydınlık sürece geçişi sembolize ediyor. Bu sadece Kürtler açısından değil Kobanê direnişi bütün Ortadoğu halkları için karanlığa karşı yeni bir güneşin doğuşudur. Çünkü Berroj tam da karanlığın bittiği ve aydınlığın başladığı hattır. 

 

...