HPG Komuta Konseyi Üyesi Dr. Bahoz Erdal AKP hükümetinin Kürtlere karşı yok etme saldırıları karşısında hiçkimsenin ateşkes ya da silah bırakmaktan söz edemeyeceðini söyledi.
Türkiye kamuoyunda yoðunlaşan ateşkes ve silah bırakma tartışmalarını Yeni Özgür Politika gazetesine deðerlendiren HPG Komuta Konseyi Üyesi Dr. Bahoz Erdal, “Sömürgeci Türk devleti ve AKP Hükümeti'nin soykırımcı politikası ve saldırıları devam ettikçe de gerilla güçlerimizin direnişinin güçlenerek devam edeceði tartışmasızdır” dedi.
Erdal, HPG’nin çeşitli kesimlere yönelik gerçekleştirdiði tutuklamalar, HPG tarafından daha önce yapılan KCK hukuku işleyecek açıklamasının anlamı, Kayseri Pınarbaşı’ndaki eylem ve Roboskî Katliamı'na yaklaşıma ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Mayıs ayı ile birlikte gerilla eylemlerinde belli bir artış gözlendi. Yine Türk ordu operasyonları aralıksız sürüyor. Savaş sürecini nasıl deðerlendiriyorsunuz, gidişat nasıl olacaktır? Kış ayları boyunca Kuzey Kürdistan’da imha amaçlı kapsamlı operasyonlar düzenlendi. Bu operasyonlarla Kuzey'deki gerilla güçlerimizin önemli oranda tasfiye edilmesini hedefliyorlardı. Operasyonlara büyük umut baðlamışlardı. “Bitirdik, bitirmek üzereyiz, bu kış PKK’nin son kışıdır” propagandasını pompalıyorlardı.
Askeri saldırıların yanı sıra Önderliðimize yönelik eşi görülmemiş bir işkence yürütüldü. Tutuklama ve sindirme politikasının bir sonucu olarak kapasitelerini bile aşan cezaevleri Kürtler için toplama kamplarına dönüştürüldü. Yine medya üzerinden yoðun bir psikolojik savaş kampanyası da hep devrede oldu.
Gerillanın darmadaðın olduðu düşünülerek, Kürdistan halkının meydanlara çıkma iradesini göstermeyeceði düşünülerek Newroz yasaklandı. Bekledikleri gerçekleşmiş olsaydı Newroz’da zaferlerini ilan etmeyi planlıyorlardı.
Ancak halkımızın Newroz ile birlikte geliştirdiði görkemli direniş ve ardından gerilla güçlerimizin aktif savunma pozisyonuna geçmesiyle birlikte Karadeniz’den Amanoslara, Serhat’tan Kayseri’ye kadar Kürdistan’ın her yerinde ve Türkiye’nin birçok yerinde etkili eylemlilik süreci geliştirildi. Şu anda da operasyon ve gerilla güçlerimizin etkili eylemleri artarak devam etmektedir.
AKP Hükümeti'nin talimatıyla basına yansımıyor olması, yok sayılması çatışmaların az olduðu anlamına gelmiyor. Aksine geçen yılları oldukça aşacak düzeyde yoðun operasyon, çatışma ve eylemsellik süreci yaşanmaktadır. Son haftalarda Erdoðan’ın kudurması ve hareketimize bu kadar dengesizce saldırması bu imha konseptinin başarısızlıðından, gerillanın bu imha saldırılarına karşı güçlü bir direniş ve etkili bir vuruş tarzını göstermesinden kaynaklanıyor.
Sömürgeci Türk devleti ve AKP Hükümeti'nin soykırımcı politikası ve saldırıları devam ettikçe de gerilla güçlerimizin direnişinin güçlenerek devam edeceði tartışmasızdır.
En son Ýstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, devletin ordu kayıplarını gizlediði, kamuoyuna yansıtmadıðını söyledi. Bu durum HPG’nin verdiði bilanço ve rakamlarla valiliklerin açıklamaları arasındaki çelişkide de kendini gösteriyor. Bu durumun nedeni nedir? Ne sömürgeci Türk devleti ne de Kürt halkına karşı yürüttüðü savaşın önemli bir parçası olan özel savaş medyası hiçbir zaman halkımızın haklı mücadelesi ve Kürdistan’da yürütülen savaş hakkında Türkiye toplumuna doðru bir bilgilendirme yapmamıştır. Her zaman yaşanan çatışmaları ve olayları çarpıtarak, tersyüz ederek, eksik vererek veya genel gelişmelerden soyutlayarak yansıtmış ve böylece anlamsızlaştırmaya çalışmıştır.
Bazen kimi olaylarda mecburen doðru bilgi vermek zorunda kaldıysa da bu doðru bilgiyi de genel kamuoyunu ve toplumu dezenformasyon politikasının etkisine almak, politikalarını inandırıcı kılmak için kullanmıştır. Bazen normal bir eylem ve çatışmayı abartarak sürekli gündemde tutmaya çalışırken bazen de çok şiddetli çatışma, eylem ve olayları basına ve kamuoyuna hiç yansıtmıyor. Örneðin geçen yıl planlı ve önceden örgütlenmiş bir eylem olmayan, işgalci ordunun bir imha operasyonu sonucu çıkan Farqîn çatışması bu çerçevede işlenmiş, gündemleştirilmiştir. Basın mensupları daðlık alana, eylem yerine getirilmiş, bütün Türk televizyonlarında askerlerin parçalanan silahları, yanan eşyaları günlerce gösterilmiştir.
Peki, niye böyle yaptılar? Şüphesiz amaçları kamuoyunu çatışmaların seyri hakkında doðru bilgilendirmek deðildi. AKP Hükümeti'nin geliştirdiði ve 12 Haziran seçimlerinden sonra hızlandırdıðı imha konseptine bahane üretmek, gerekçe oluşturmak ve bizi savaşı başlatan taraf olarak göstermek içindi. O güne kadar 60 arkadaşımız operasyonlar sonucu yaşamını yitirmişti. Fakat ne AKP Hükümeti ne Türk medyası bundan hiç bahsetmemişti. Yine Ýskenderun eylemini Ýsrail’e, Tokat Reşadiye eylemini Ergenekon’a baðlayarak çarpıtmaya çalıştılar. Örnek verdiðimiz bu çatışmaları abartarak, çarpıtarak yoðun bir şekilde gündemleştiren hükümet ve medya, birçok çatışma ve eylemi hiç yansıtmamıştır.
Bizim açıklamalarımız ve valilikler tarafından yapılan açıklamalar arasındaki fark buradan kaynaklanıyor.
Geçen savaş sürecindeki en önemli gelişmelerden biri de HPG olarak ilk kez Ölümsüzler Taburu'nu devreye koymanız oldu ve bu birçok çevrede paniðe yol açtı. Bu tür eylemler devam edecek mi? Sömürgeci Türk devleti kendince yoksul, kimsesiz ve dünya devletlerinin görmezden geldiði bir halkı bulmuş, bu halkın vatanı olan Kürdistan’ı işgal altına almış ve talan ediyor. Her gün bu halka her türlü zulüm ve işkenceyi yapması yetmiyormuş gibi binlercesini zindanlara da dolduruyor. Bu halkın Önderine ve deðerlerine her türlü işkence ve hakareti yapıyor. Bu halkı yok sayıyor, yok etmeye çalışıyor ve bunun yanına kâr kalacaðını düşünüyor. Oysa artık ne Kürdistan, ne Kürdistan halkı kimsesiz ve savunmasız deðildir. Kürdistan’ı, Kürdistan halkını ve deðerlerini savunacak binlerce fedaisi vardır.
Bu anlamıyla HPG olarak örgütlenen halkımızın savunma güçlerinin direnişi, düşmanın saldırı düzeyiyle baðlantılıdır. Saldırılar arttıkça gösterilecek direniş de yeni bir nitelik kazanarak şiddetlenecektir. Halkımız ve hareketimiz açısından belirleyici olan Önderliðimizin durumu söz konusuyken ve Roboskî gibi halka yönelik katliamlar gündemdeyken Ölümsüzler Taburu'nun inisiyatif kullanması kaçınılmazdır.
AKP yöneticileri ve devletle çalışan, işbirliði yapan kesimlere yönelik tutuklamalarınızın amacı nedir? Bu konuda Türk devletinin yaklaşımını nasıl deðerlendiriyorsunuz? Daha önce Ýlker Başbuð, ondan sonra da Erdoðan sıkça dile getirdiler. Hareketimize karşı mücadelenin yedi boyutlu olduðunu vurguladılar. Yani Türk devletinin Kürdistan’da yürüttüðü soykırım savaşı gerillayı öldürmek ve politikacıları hapse atmakla sınırlı deðildir. Kürdistan’a ve Kürdistan halkına ait ne varsa hepsini imha etmeye çalışmaktadır. Örneðin AKP Hükümeti döneminde Kürt çocuklarına yönelik gerçekleştirilen asimilasyon tüm cumhuriyet tarihi boyunca gerçekleşmemiştir. Yine Kürdistan’ın en güzel tarihi alanları ve verimli toprakları barajlarla yok edilmeye çalışılmaktadır. Sadece Şırnak, Hakkari, Siirt ve Van’da bu amaçla hazırlanan 80 baraj projesi söz konusudur. Bu barajlarla Kürdistan’ın coðrafik bütünlüðü parçalanıp Kürtler göç ettirilmeye çalışılmaktadır. Yine Türk illerinde en ufak bir orman yangınında onlarca helikopter ve uçak söndürmek için devreye girerken Kürdistan’da orman kesimi ve orman yangınları sistematik bir biçimde devlet tarafından yürütülmektedir. Türkiye’de her gün fabrika ve çeşitli komplekslerin açılışları yapılırken Kürdistan’a yüzlerce yeni karakol ve askeri üsler yapılmaktadır. Kürdistan’da yapılan her yol, planlanan her proje soykırım politikasına hizmet edecek bir içerikte geliştirilmektedir.
Bahardan bu yana güçlerimizce tutuklanan kişiler de bu soykırım ve imha politikasına alet olan kişilerdir. Birçok kişi ve çevre para pul karşılıðında halkına ve ülkesine karşı soykırımcı politikalara alet olmaktadır. Örneðin Van’da Erdoðan’ın yardımcısı Hüseyin Çelik’in kardeşlerinin gizli ortak olduðu Gökçen-Ay şirketi bütün ihaleleri kırımsız alıyor, karşılıðında da kendine ait sivil araçlarla Türk ordusunun özel birliklerini operasyonlara götürüyor ve orduya çalışıyor. Yine Ýstanbul’dan, Antalya’dan Botan’a kadar uzanan Kadıoðlu şirketleri askeriyeye nakliyat hizmeti ve istihbarat saðlıyor. Bunlara benzer birçok kişi sivil görünümüyle Kürt halkının imhasını öngören özel savaş çalışmalarına ortak olmaktadır. Biz bu çevreleri bir kez daha bu kirli savaşa alet olmamalarını halkına ve ülkesine karşı düşmanlık yapmamaları uyarısını yapmayı bir görev biliyoruz. Halkımızın da özellikle baraj inşaatlarına ve orman kesimlerine karşı haklı tepkilerini ortaya koymaları gerektiðini belirtiyoruz.
Daha önce HPG olarak Kürdistan'da KCK hukuku işleyecek şeklinde açıklamalarınız oldu. Bununla kastedileni biraz açar mısınız? Ýşgalci Türk devletinin hukuk sistemi Kürdistan’ı sömürgeleştirmek ve Kürt halkını yok etmek üzerine kurulmuş bir hukuktur. Ne Kürdistan’a ne de Kürdistan halkına Türk hukuk sisteminde yer yoktur. Türk devletinin hukuku Kürtlere katliam, işkence, tutuklama ve sürgünden başka bir şey sunmamaktadır. Onun için bu sömürgeci hukukun Kürdistan’da hiçbir meşruiyeti yoktur. Bizim esas aldıðımız hukuk halkımızın varlıðını ve özgürlüðünü esas alan hukuktur. Bu temelde Kürdistan’a, Kürdistan halkına ve özgürlük mücadelesine zarar vermek amacıyla sömürgeci devlete askeri ve siyasi koruculuk yapanlara, özel savaşa ortak olanlara dile getirdiðimiz hukuk çerçevesinde yaklaşacaðız.
Türkiye gündemi şu anda yine ateşkes ve barışçıl çözüm yönlü tartışmalarla dopdolu. Hatta sizin silah bırakmanızın yollarının arandıðı, bu konuda görüşmeler yapıldıðı iddia ediliyor. Buna raðmen sizin de belirttiðiniz gibi askeri operasyon ve çatışmalarda herhangi bir gerileme yok. Bu gelişmeler hakkında neler söyleyebilirsiniz? AKP Hükümeti varını yoðunu hareketimizi tasfiye savaşına yatırmıştır. Kürt sorunu bitmiştir diyeceksin, Erdoðan ve Gül gibi gidip Amerika’dan insansız hava araçları almak için on takla atacaksın, Kürdistan’a on binlerce özel tim, özel harekat polisi örgütleyip göndereceksin, her gün güçlerimizi imha etmek için durmadan operasyon düzenleyeceksin, şehir şehir, kasaba kasaba Kürt siyasetçi ve yurtseverlerinin avını sürecek, yetmiyormuş gibi de Pozantı ve Osmaniye cezaevlerinde deşifre olduðu gibi Kürtlerin onurunu hedefleyen sistematik alçakça saldırılar yapacaksın ve insanların çözüm aradıðına inanmasını bekleyeceksin. Roboskî Katliamı'nı açıkça yapacak, bu katliamı gerçekleştiren Genelkurmayı tebrik edeceksin, Önderliðimize Amerika’nın Guantanamo’sundan daha aðır bir işkence sistemini sürdürecek ve sonra da yumuşamadan, silah bırakma tartışmalarından söz edeceksin!
AKP Hükümeti'nin bütün gücüyle hareketimizi ve halkımızı tasfiye etmeye çalıştıðı güneş gibi nettir. Beşir Atalay’ın ve Bülent Arınç gibilerin sözleri tamamen yalandır ve psikolojik savaşın bir parçasıdır. Halkımızda ve kamuoyunda sahte umutlar, beklentili bir ruh hali yaratarak yürüttüðü çok yönlü insanlık dışı politikalara tepkisiz, reflekssiz bir toplum yaratmayı amaçlıyorlar. Bu sahte ve yalan söylemlerle halkımızın ve kamuoyunun dikkatini yürütülen siyasi ve askeri soykırım operasyonlarından uzaklaştırmak istiyorlar.
Bu anlamıyla AKP Hükümeti halkımıza karşı gelmiş geçmiş en tehlikeli, en sinsi, ikiyüzlü bir soykırım politikası yürütmektedir. Halkımız ve duyarlı kamuoyunun bu aldatmalara karşı gereken tavrı göstereceðine inanıyoruz. Bu kadar yok etme saldırısı ortadayken kim ateşkesten ya da silah bırakmaktan söz edebilir? Gerilla güçleri olarak bizim gündemimiz bu soykırım operasyonlarına karşı direnişi geliştirmek ve yükseltmektir.
Herhangi bir eylem ya da olay ertesinde faillerin yakalandıðı, yargı önüne çıkarıldıðı yönlü propagandalar yapılıyor. 6 ay geçmesine raðmen Roboskî Katliamı'nın failleri hakkında herhangi bir gelişme yok. Siz bu konuda neler söyleyebilirsiniz? AKP ve Erdoðan’ın Roboskî Katliamı'na yaklaşımı Kürt halkına ve Kürt davasına yaklaşımının açık bir göstergesidir. Kürtleri yok etmeyi kendine hak gören sömürgeci anlayışın bir ürünüdür. Aslında bilinmeyen, açıkta olmayan, soruşturma gerektiren bir durum yoktur. Herhangi bir general uçakları harekete geçirme emri veremez, böyle bir yetkisi yoktur. Bu talimatı ya cumhurbaşkanı, ya başbakan, ya genelkurmay başkanı, ya da hava kuvvetleri komutanlıðı verir veya onaylar. Erdoðan’ın kendisi bu katliamın talimatını verdiði için üzerine gitmiyor ve unutturmaya, üzerini kapatmaya çalışıyor. Yürütülen soruşturmalar ve kim istihbarat verdi yönlü tartışmalar da bu gerçeði gizlemeye dönüktür.