Altun: Biz PKK içindeki Aleviler, sürecin içindeyiz

Altun: Biz PKK içindeki Aleviler, sürecin içindeyiz

PKK kurucularından ve KCK Siyasi Komitesi üyesi Rıza Altun, Alevilere seslenerek, “AKP’nin politikalarının alternatifi CHP olmamalıdır. Her iki kesimin de politikaları Alevilerin yararına olmadıklarını, zarar verdiklerini yaşananlardan biliyoruz” dedi. “Biz PKK içinde yer alan Aleviler, Önderliğin arkasındayız” vurgusunu yapan Altun,  “Sürecin şurasında burasında değil, tam olarak içindeyiz. Çözüm sürecinin herkese demokrasi getireceği gibi en çok da Alevilere özgürlük getireceğine inanıyoruz” şeklinde konuştu.

Gazeteci arkadaşım Ahmet Çimen’le birlikte Kürdistan dağlarındayız. Ülkenin siyasi gündemlerinden birini oluşturan Alevilik meselesinde KCK yetkilileri ne düşünüyor? KCK Siyasi Komitesi, kurye vasıtasıyla röportaj talebimizin kabul edildiğini bize bildiriyor. Konu Alevilik olunca, doğrusu bu konuda daha önce değerlendirmelerini okuduğum ve temaya vakıf olan Mustafa Karasu ya da Ali Haydar Kaytan gibi KCK yöneticileri aklıma gelmişti. Bizi kabul edecek kişi PKK kurucularından ve KCK Siyasi Komitesi üyesi Rıza Altun.

Ahmet’le hazırlıklara başlıyoruz. Buralarda hava sıcaklığı gün içerisinde 40 dereceye kadar çıkıyor. Ahmet, 'sabah erken çıkalım' diyor.

Saat kaçta? diye soruyorum;

'Saat 04.00' diyor.

Yüzümü hafiften buruşturuyorum ama dağlarda hayat ertelemeye gelmez.  Ahmet’in dediği gibi yapıyoruz. Güneş yükselmeden ve sıcaklık bastırmadan epeyce bir yol almak istiyoruz çünkü. 

Zira kaldığımız yerden Rıza Altun'un bize randevu verdiği yere ulaşmak için en az üç-dört saat yürümek, röportajı yaptıktan sonra da Süleymaniye’ye dönmemiz lazım. İşin daha da vahimi, yolculuğun önemli bir kısmında durmadan yokuş tırmanmamız gerekiyor.

Gerekli eşyalarımızı alıyor ve iki gerillanın refakatinde yola çıkıyoruz. Gerillalardan birinin adı Sinan. Tokatlı. On yılı aşkın bir süredir dağda. Diğer gerillanın adı Geli. O da  Van’lı, dağda beşinci yılını doldurmuş.

Yokuş çıktıkça yükümüz ağırlaşıyor, adımlarımız küçülüyor.

“Güneş bugün erken mi çıktı ne” diyorum, gerillalar gülüyor. Yavaş adımlarıma sabır gösteren gerillaların da desteğiyle, ara ara palamut ağaçlarının gölgesine oturup soluklanıyoruz. İki saatte dağın tepesine çıkıyoruz.

Yüksek bir zirve. Çıplak gözle geniş araziyi izliyoruz. 

Gerillardan biri; “Erdal heval şuraya gideceğiz” diyor.

Yokuş çıkmamamın rahatlığıyla boynumdaki kefiyemle terimi silip tamam diyorum.

“Çeşme yok mu?”

Geçeceğimiz güzergahın üstünde ki vadiyi gösteren Sinan; “şurada çeşme var, suyuda sudur haa” diyor. 

Yokuş aşağı kendimizi bırakıyoruz. Sinan’ın gösterdiği çeşme başında ikinci molamızı veriyoruz. Yüzümüzü yıkıyoruz, avuçlarla su içiyoruz… Dağlarda uzun bir yürüyüşten sonra en mükemel an bir çeşme bulup başında soluklanmaktır. O anı bizde tadıyoruz.

Yaklaşık iki saat sonra Rıza Altun'un bizi beklediği gerilla kampına ulaşıyoruz.

İlk muhatabımız güvenlik birimi. Geleceğimizden haberdar olduğunu belirtiyor birim sorumlusu olduğunu sandığım gerilla. Samimi bir gülüşle; “arkadaş sizi bekliyor” diyor.

Bir suyun kenarında, gökyüzüne yükselen oldukça yaşlı olduğunu tahmin ettiğim ceviz ağaçlarının altına, serin bir yere yönlendiriliyoruz. Doğrusu bu kadar yorucu yolculuktan sonra böyle bir yerede itiyacımız var diye yanımdakilere söylüyorum.

Rıza Altun'u yanında beş gerillayla yemek yaparken yakalıyoruz. Gülüyor, ayağa kalkarak bizi karşılıyor. Yanındakiler de gülerek 'hoşgeldiniz' diyor.

Bir komutanın yemek yapmasını yadırgadığımı düşünmüş olacak ki; “kadın arkadaşlar göreve gitmiş, birazdan dönecekler. Onlara yemek yapıyoruz” diyor. Sonra da ekliyor: “Komutan da olsan, Komite üyesi de olsan PKK’liysen, devrimciysen emeği ve ortaklaşmayı esas alacaksın...’” 

“Ne yemeği yapıyorsunuz” diye soruyorum.

Gülüyor. “Tırşık yapıyoruz. Eminim güzel olacak” diye ekliyor.

Rıza Altun, elindeki bıçağı yanında bulunan güvenliğine veriyor. Ellerini yıkıyor, yüzünü yıkıyor ve beş dakika sonra “ben hazırım” diyor.

Siyasette 40 yılını dolduran Rıza Altun, uzun seneler cezaevinde kaldıktan sonra mücadelesine yıllardan beri dağlarda devam ediyor. Rıza Altun uzun bir süredir basına uzak duruyordu. Pratik politikadaki ustalığı kadar analitik değerlendirmeleriyle de tanınan Rıza Altun'un Alevi yanı da çok bilinmiyordu. İşin doğrusu, Alevilik konusuna mesafeli durduğu intibası oluşmuştu bende.

Yemek ateşe konuluyor, biz ise bir ceviz ağacının gölgesinde kameralarımızın ve teybimizin düğmesine basıyoruz.

-Dialog süreci başladığında denildi ki; PKK, AKP ile İslam bayrağı altında birleşiyor, Alevileri dışlıyor. Ortak payda İslam politikası olarak mı görüyorsunuz? 

Anlaşılan bu soruyu bekliyor. Gülerek söze giriyor;

‘’Ne ilginç değil mi? Alevilere 'PKK sizi sattı' denilirken Sünni Kürtler arasında da bak 'PKK'yi Aleviler ele geçirmiş' propagandası yapılıyor. Konuşan ağızlar ayrı olsa da aynı yere hizmet ettikleri böylece bir kez daha ortaya çıkmış oluyor.’’

ALEVİLİĞİ YOK SAYMAK ÖNDERLİK ÇİZGİSİYLE ÖRTÜŞMEZ

-Peki işin özü nedir?

‘’İşin özü şu; PKK, kuruluşundan bu yana Alevi sorununu tıpkı Kürt sorunu gibi kendi varlık sebebi olarak ele almış ve hakları için mücadele etmiştir. Aleviliği kendi örgütsel varlığında, mücadelesinde yaşatmış ve büyütmüştür. Aleviliği yok saymak Önderlik Çizgisi'yle de PKK'nin temsil ettiği değerlerle de örtüşmez.’’

-Bu konuda hareketinizi eleştirenler daha çok PKK lideri Abdullah Öcalan'ın süreci resmen başlatan Newroz mesajında Aleviliğe vurgu yapmamasına bağlıyor. 

‘’Bakın, 30-40 yılık mücadele tarihimizde Önderliğimizin yaptığı bütün çözümlemerde, değerlendirmelerde Aleviler vardır. Önderliğin Newroz'da yayınlandığı manifestoya da bu gerçek danmgasını vurmuştur. Ortaya konulan bir çerçeve var. Bu çerçeve geniş başlık olarak Türkiye'nin her alanda ve herkes için demokratikleşmesini ifade ediyor. PKK ve Önderliğinin sadece Aleviler için değil, genelde bütün farklılıklar için temel yaklaşımı eşitlik, özgürlük ve demokrasi temelindedir.’’

 

-Peki özel olarak Aleviler için…

 ‘’Önderliğimiz başından beri Aleviliğe yaklaşımı nettir. Kendisini bir Sünni olmaktan ziyade bir Alevi olarak görüyor. Bunu sadece bir inanç ve mezhep temelinde ele almıyor. Tarihsel açıdan ele alıyor. Aleviliğin hem inanç itibariyle demokratik bir karaktere sahip olması, demokratik komünal değerleri taşıması, mazlum bir halk olarak tarih boyunca hep katliamlara tabi tutulmuş olması Önderliğin üzerinde durmuş olduğu ideolojik yaklaşımın tarihsel kökenini oluşturuyor. Dolayısıyla Önder Apo'ya en yakın toplum Alevi toplumudur.’’

-Bazı Aleviler diyor ki; 'biz o açıklamada neden yokuz'.

ÇÖZÜM SÜRECİNDE ALEVİLER ÖZNE OLMALIDIR

‘’Başlatılan süreç salt Kürt Sorunu'nun demokratik çözümünü hedeflemiyor. Aynı zamanda tarihten gelen ve karmaşık bir hal almış diğer sorunların da demokrasi, özgürlük ve eşitlik çizgisinde çözüme kavuşmasını öngörüyor. Demokratik Çözüm Süreci, Türkiye'nin bir bütün olarak demokratikleşmesini esas alıyor. Durum böyle olunca Türkiye'de herhangi bir farklılığın dışlanması söz konusu değil. Tam tersine Demokratik Çözüm demek, bütün farklılıkların kendilerini bir arada özgürce ifade ettiği bir Türkiye demektir. Aleviler de bunun içindedir. Dolayısıyla 'dışlanıyoruz' ya da 'ortak edilmiyoruz' kaygısıyla yanlışlıklara düşmemek lazım. Bana kalırsa en çok da Alevilerin çözüm sürecinde özne olması gerekiyor.

-Neden?

Çünkü Alevilerin çıkarına olan bir süreçtir. Bakın, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri Aleviler üzerinde uygulanan inkarcı, asimilasyoncu bir politika mevcut. Bu politika, tarihin her aşamasında Alevilerin kendilerini özgürce ifade etmesine izin vermedi. Aleviler sürekli devlete entegre edilmek istendi. Bütün Aleviler inanç düzeyinde, Alevi Kürtler ise hem inanç hem de ulusal kimlikleri düzeyinde katliamlara maruz kalmıştır.‘‘

-Siz Alevilerin dışlanmasının söz konusu olmadığını söylediniz. Peki bu tartışma nereden çıkıyor? Bunu genel Alevilerin görüşü olarak mı görüyorsunuz?

‘‘Tabi ki genel Alevilerin görüşü olarak görmüyoruz. Bu süreci anlamakta zorlanan, eleştirel yaklaşan ve kaygıyla hareket eden bir kısım Alevilerin kaygılarını anlıyoruz. Saygı da duyduk. Bu kaygıyı gidermek için gerek Önderliğimiz ve gerekse de hareketimiz açıklamalarda bulundu. Bunun olumlu sonuçları da oldu. Ancak halen ve yeniden 'Aleviler dışlanıyor' diye doğru olmayan savlar ileri sürmek, bir noktadan sonra iyi niyetten kaynaklı olamaz. Bu esasında gelinen aşamada CHP içinde çıkarlarını gözeten Alevi kökenli bazı kişilerin bilinçli bir çarpıtmasına dönüşmüş durumda.‘‘

-Bu eleştiriyi yapanlar sizi Sünni çoğunluğun temsilcisi olarak görüyor.

PKK SALT BİR GRUBUN DEĞİL HALKLARIN, İLKELERİN TEMSİLCİSİDİR

‘‘Başta da söyledim. Bazı kesimler de 'PKK Alevilerin temsilcisi' diyor. İkisi de yanlış. PKK'nin kendisi böyle değil. Türkiye'nin demokratikleşmesini önüne stratejik hedef olarak koyan PKK'nin toplumu meydana getiren herhangi bir kesimi dışlaması kendi gerçeğine ters düşer. Bu kendini reddetmektir. Biz sürecin adını Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşam olarak ifade ediyoruz. Çözüm sürecinin çerçevesini oluştururken de içerisine toplumun her kesiminin haklarını koyarak dolduruyoruz. Bu sadece niyetle ilgili değil; esasında ideolojik, politik ve pradigmasal bir yaklaşımdır. PKK salt bir grubun değil, halkların ve ilkelerin temsilcisidir.‘‘

-Kaygılar yersiz dediniz. Peki kaygının yerini ne almalı?

“Günümüzde sadece Türkiye'de değil, içinde yaşadığımız tüm bölgede yeni denge arayışları sözkonusu. Dolayısıyla Alevilerin de tarihten gelen haklı korku ve hassasiyetlerini daha fazla öne çıkararak hareket etmektense, ileriye taşıyacak gelişim vizyonunu güçlendirip varolmayı hedeflemeleri gerekir. Alevilerin, sürecin onlara getireceklerini düşünerek aktif rol oynamaları önemlidir. Çözüme kaygılı yaklaşmak ve içinde yer almamak büyük kaybettirir. Çözümden en çok Alevilerin yararlanacağını söylüyorsak, çözümün olmaması durumunda da en büyük zararı Aleviler görür sonucuna ulaşmak hiç de zor değil. Aleviler sürecin mantığını, nereye gittiğini doğru kavrayıp rollerini oynasalar, Alevilerin Osmanlı'dan bu yana, Cumhuriyet'ten bu yana kürdüğüm olmuş sorunları da çözülür ve kendilerini özgürce ifade edecekleri bir sonuç ortaya çıkarırlar.”

Rıza Altun konuştukça açılıyor. Neredeyse 60'ına merdiven dayamış biri için çok dinamik buldum. Kıvırcık saçlarına aklar düşmüş. Sigara kullanmıyor ve çok yürüdüğünü söylüyor. Vurguları keskin ama dinleten ve sorgulatan bir bir tarzı var.

Bazen gözüm çevreye takılıyor. Yemek yapmakla meşgul ekip, şimdi bir ağacın gölgesine sığınmış dinleniyor.

Aklıma, PKK bu süreci başlatırken, Türk medyasında yazıp çiyen bazı köşe yazarlarının iddiaları geliyor. Bu iddialarda, PKK içindeki Alevi bir kliğin barış istemediği, dolayısıyla Öcalan'ı boşa çıkararak, süreci baltalamak istediği ileri sürülüyor. Özet şu: Alevi solcu ekip savaşın bitmesini istemiyor. Başbakan'ın danışmanı Yalçın Akdoğan, Cemaat medyası ve bazı köşe yazarları, PKK içindeki Alevi yöneticiler süreci bozabilir diye yazıp çiziyor.

PKK’YE DİYE BİR ÖRGÜT VE ÖNDERLİĞİ VARDIR

“Bu görüşü tartışmaya değer bile bulmuyorum.” diyor Rıza Altun ve devam ediyor;

 “Geçmişte PKK'yi 'şahin', 'güvercin' kanadı diyerek ayırmaya çalıştılar. Şimdi de 'Alevi kanadı' diyorlar. PKK içinde böyle birşey yok. PKK, özgür bir tartışma ortamıdır. PKK'de herkes tartışır, düşüncelerini ortaya koyar. Ama PKK diye bir örgüt ve Önderliği vardır, bir örgütsel varlığı vardır. Bu örgütsel varlık, düşüncelerin birliği temelinde yürüyor. Propaganda edildiği gibi 'şahin', 'güvercin', 'Alevi' gibi kanatlar olsaydı ne Önderlik süreci başlatabilirdi, ne de PKK süreç konusunda bu başarıyı gösterebilirdi. Bu tamimiyle onların rüyasıdır.”

PKK İÇİNDEKİ ALEVİLER OLARAK ÖNDERLİĞİN ARKASINDAYIZ

-PKK içinde çok Alevi var mı?

“Ben Aleviyim. PKK içinde büyük bir Alevi yönetici-savaşçı potansiyeli ve PKK'ye de Alevi halk desteği var. Biz parti içindeki Aleviler olarak sürecin herkesten çok Alevi toplumuna yarar sağlayacağını düşünüyoruz, bunu savunuyoruz. Dolayısıyla herkesten belki daha çok süreci destekliyor, başarısı için çalışıyoruz. Biz PKK içinde yer alan Aleviler, Önderliğin arkasındayız. Sürecin şurasında burasında değil, tam olarak içindeyiz. Çözüm sürecinin herkese demokrasi getireceği gibi en çok da Alevilere özgürlük getireceğine inanıyoruz.”

-CHP ile devam edelim isterseniz. Çünkü bu tartışmaların bir kısmı da özünde CHP ve siyasetteki konumu ile ilgili.

‘‘CHP, Cumhuriyetin kuruluşundan beri üzerinde durulması gereken bir çizgidir. Bir defa Aleviler için CHP'nin ne ifade ettiği çok önemlidir. Yaşlılarımız, eskiden derdi ki; Osmanlı döneminde Aleviler üzerinde baskı vardı, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte özellikle CHP, laiklik ilkesine dayanarak Alevilere özgürlük getirdi. Böyle inanırlardı.‘‘

CHP ALEVİLERE ÖZGÜRLÜK DEĞİL KATLİAM GETİRDİ

-Özgürlük getirdi mi gerçekten?

‘‘Hayır, özgürlük getirmedi. Ama katliam getirdi. Cumhuriyet döneminde de Aleviler için Osmanlı döneminden farklı bir durum ortaya çıkmamıştır. Bir devlet geleneği olarak ister Osmanlı, ister İttihat Terakki, ister Cumhuriyet döneminde olsun, Alevilere gösterilen politik yakaklaşımda bir farklılık yaşanmamıştır. Ancak buna rağmen Cumhuriyet kendisini bir ulus devlet olarak örgütlerken, kapitalist moderniteyi esas alan bir yapılanma içine girerken, Alevi toplumunda da büyük yanılgılar yarattı ve bu kesimi kendisi için kullanabileceği bir taban haline getirdi.‘‘

CHP ÖNCE SİVAS’IN HESABINI VERSİN

-Dolayısıyla ortada bir aldatılmışlık mı var?

‘‘Sadece aldatılmışlık yok, büyük katliamlar var. Burada önemli bir çarpıtma söz konusudur. Görünürde sanki Cumhuriyet ya da CHP Alevilere çok iyi bir imkan sunmuş, olanaklar yaratmış, özgürlükler getirmiştir. Ancak bu doğru değil. Doğru olan, CHP Alevileri inkar etmiş, asimile etmiş ve katliamlardan geçirmiştir. Dersim, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi bunun somut kanıtlarıdır. İşte 2 Temmuz geliyor. CHP Sivas’ın hesabını verdi mi, vermedi. Sanki kendileri iktidar ortağı değilmiş gibi davranıyor. Oysa Sivas katliamın sorumlusu CHP’dir. Şimdi de gidip anmalara katılıyor, kendisini aklıyor. Sorumluluğunu başkasının üzerine atmaya çalışıyor. CHP Alevileri şunla bunla korkutacağına önce Sivas katliamını hesabını versin. CHP söylesin, laiklik ilkesine dayanarak Aleviler için ne yapmış?‘‘

-Gerçek nedir peki?

‘‘Bir defa CHP inanç olarak Aleviliği kabul etmedi. Alevililere inancının gereklerini yerine getimeleri, toplum olarak kendilerini örgütlemelerine izin vermedi. Bazı Alevilerin kendilerini CHP kimliği içinde görmeleri çok mantıksız bir yaklaşımdır. CHP, sürekli Alevileri hem aldatmış, hem de toplumun diğer kesimlerine karşı mücadelesinde Alevilik kozunu çok uğursuzca oynamıştır. CHP'nin bugün sürdürmüş olduğu politika kesinlikle barış istemeyen bir politikadır. Bazen deniliyor ki; CHP, AKP'nin eksikliğinden dolayı sürece katılmıyor. AKP'nin eksikleri bolca var. Tabiki açılıma hizmet edecek politikalar sürdürmüyor. Ancak CHP'nin yaklaşımındaki esas bu değildir. CHP, daha çok ideolojik ve politik dar çıkarlarını esas alıyor. Toplumsal rahatsızlıklardan rant elde etmeye çalışıyor. Alevilerin sürece katılımını engellemek için hassas bir nokta olan şeriat korkusunu yaratarak sürece karşıtlığı örgütlemeye çalışıyor. Gerçekten CHP demokratik bir karetker taşıyorum diyorsa, demokrasiye açık bir çizgideyim diyorsa, pozisyonunu gözden geçirip sürece bir biçimiyle katılması gerekiyor. Beklentimiz de, çağrımız da budur. Geçmişle yüzleşip demokrasiye hizmet etmesi CHP'nin de yararınadır.‘‘ 

AKP’NİN ALTERNATİFİ CHP OLMAMALIDIR

-Ama CHP halk için politika yaptığını söylüyor, Türkiye'de gericilik hortlatılarak çağdaş değerlerin yok edileceğinden bahsediyor.

‚‘‘CHP'nin yaklaşımı özünde bölücü bir yaklaşımdır. Eskiden beri gelenek buydu. Türkiye'de faşizmin en çok dayanmış olduğu iki temel argüman vardır. Birincisi Kürt bölücülüğü savı, diğeri de şeriat korkusu. Bu argümanları CHP geçmişte olduğu gibi günümüzde de çok iyi kullanıyor. Cumhuriyet denilen ulus devlet bu iki tehlikeye dayanılarak inşa edildi. Bu, faşizmdi. Bugün de CHP'nin kullandığı argümanlar aynıdır. Ne yapıyor? Alevileri şeriatın geleceği korkusunu yayarak terbiye ediyor. Türk toplumunu ise Kürtler ülkeyi bölecek diye hizaya sokuyor. Bunları toplumsal karşıtlık haline getirerek üzerinden güç olmayı hedefliyor. Dolayısıyla halen CHP’yi seçenek olarak gören Aleviler için söylüyorum; AKP’nin politikalarının alternatifi CHP olmamalıdır. Her iki kesimin de politikaları Alevilerin yararına olmadıklarını, zarar verdiklerini yaşananlardan biliyoruz. 

-Kılıçdaroğlu'nu nasıl buluyorsunuz? Diyor ki Türklük kavramını anayasadan çıkartabilmeniz için önce cesetlerimizi çiğnemeniz gerekir. Bir Alevi, bir Kürt bunu yapıyor.

CHP geleneği açısından baktığım zaman bana çok ters gelmiyor. Kılıçdaroğlu'undan bunları duyduğumda bir hayal kırıklığı yaşamıyorum doğrusu.

KILIÇDAROĞLU ALEVİ KÜRT KİMLİĞİNİ SAVUNARAK CHP’NİN BAŞINA GELMEDİ

-Neden?

Bir defa Kılıçdaroğlu Alevi ve Kürt kimliği savunuculuğu yaparak CHP'nin başına gelmedi ya da getirilmedi. Aksine, inkarını savunduğu için o koltuğa yerleşti.

-Yani CHP değişmedi ama değişmiş görüntüsü mü oluşturulmak istendi?

CHP çizgi itibariyle değişmemiştir. Değişen koşullara sanki kendini adepte ediyormuş gibi bir söylem düzeyi yakalamış, o kadar. Özü değişmediği için de günümüzde bundan daha fazla birşey yapmasını beklemek gerçekçi olmaz. Kılıçdaroğlu'nun partideki konumunu da çok farklı bir politik durum olarak değerlendirmek lazım.

-Neden ayrı değerlendirmek lazım diyorsunuz?

Alevi ve Kürt kimliğiyle ilgili olarak ayrı değerlendirmek lazım. Kılıçdaroğlu ne zaman, hangi koşullarda partiye başkan oldu? Buraya bakmak lazım. CHP ayakta duramayacak, kendisini örgütleyemeyecek bir konumdayken, adeta kurtarıcı gibi ortaya çıkarıldı Kılıçdaroğlu.

-Bu kurtarıcının Kılıçdaroğlu olmasının nedeni neydi peki?

Kılıçdaroğlu, iki özelliğe sahiptir. Alevi ve Kürt olması. Dikkat ederseniz CHP her iki toplumsal kesimle de sorun yaşıyor. Ancak Kılıçdaroğlu her iki konuda da politika üreterek geçmiş CHP'yi aşmadı ve yenilemedi. CHP geleneği, böyle bir imkan da kendisine sunmuyor. Kılıçdaroğlu, politik olarak partiyi bir yerden alıp bir yere götürmekten ziyade, dağılmasını durdurmak, toplumdaki muhalefetin potansiyelini çarpıtıp CHP'yi yeniden zemin haline getirmek için işbaşında. Kılıçdaroğlu Alevidir. CHP'nin başına geldiği zamana bakın. Aleviler CHP'den kopmuş, farklı arayışlar sözkonusuydu. Kılıçdaroğlu ile Aleviler yeniden CHP'ye entegre edilmek istendi.

SORUN ‚KARIŞTIRMA‘ DEDİĞİN ‚GEÇMİŞ‘

-Ama Alevi ve Kürt olduğunu söylemeden nasıl Alevi ve Kürtleri yeniden partisine çekecek?

Doğru. Erdoğan 'Dêrsimlisin işte' dediği halde o kendisi bir türlü Dêrsimliyim demeye cesaret edemiyor. Kürtlüğünü dillendirmeye cesaret edemiyor. Aslında kendi kişisel korkusunu, kendi psikolojisini topluma mal etmek istiyor. Ne ilginç değil mi? Erdoğan bile 'Dêrsim soykırımında 50 bin insan öldürüldü' diye açıklamada bulunurken, Kılıçdaroğlu diyor ki 'geçmişi karıştırma, o zaman şartlar böyleydi.' İşte asıl sorun da zaten o 'karıştırma' dediğin geçmiş değil mi? Yine Kılıçdaroğlu ile 'CHP Kürt sorununda değişiyor mu' havası yaratıldı. Bu dönemsel de olsa bir beklenti yarattı. Ancak şu artık net: Kılıçdaroğlu'un politikası Alevi ve Kürt inkarı üzerinden şekilleniyor.

KENDİ İNKARINI ANAYASAL GÜVENCEYLE KORUMAK İSTİYOR

-Bunu neye dayandırıyorsunuz?

Bakın, Kürt sorununun demokratik çözümü için anayasal çözümden söz ediyoruz ama Kılıçdaroğlu sorunun kaynağını oluşturan anayasada yer alan ilk maddelerin değiştirilmesine karşıdır. Eğer Kılıçdaroğlu'un savunduğu gibi yaparsak Türkiye nasıl demokratikleşecek, Kürt sorunu, Alevi sorunu nasıl çözülecek? Böyle devam ederse Kürtler, Aleviler yeni anayasada kendilerini nasıl ifade edecekler? Kılıçdaroğlu Kürt ve Alevi olduğu halde kendi inkarını anayasal güvenceyle korumak istiyor.

- Ama CHP sürece karşıyız demiyor ki. Sadece AKP'ye karşıyız diyor.

‘‘CHP sürece karşı değil, AKP'nin politikalarına karşıdır' gibi göstermek CHP'yi aklamak demektir. Oysa olması gereken CHP'nin ana muhalefet partisi olarak süreçte  rol oynamasıdır. Önderliğimizin de, bizim de çağrımız bu yöndeydi. Sürece karşı olmak demek, Alevilere, Kürtlere karşı olmak demektir. Dolayısıyla CHP'nin ne dediğine değil; Alevilere, Kürtlere, topluma özgürlük, demokrasi adına ne verdiğine bakmak lazım.‘‘

-Hareket olarak CHP konusunda daha temkinli davranıyordunuz. Bundan sonra tavrınız değişecek mi?

Biz süreci kapsayıcılık temelinde yürütmek istiyoruz. Önderliğimizin de yeni Türkiye'yi inşa etme perspektifi budur. Yani bütün toplumsal kesimlerin, siyasal yapılanmaların, inanç çevrelerinin vb. her kesimin içinde kendisini özgürce ifade edebileceği stratejik bir yaklaşımımız var. Şimdi doğal olarak süreç gelişirken, elbette ki karşı olanlarla süreci götürmek isteyenler arasında bir ayrışım noktası ortaya çıkacaktır.

-Bundan sonra...

Hareketimiz dışlayıcı olmak istemedi. Sürece inkarcı temelde yaklaşan, sübjektif temelde ele alan ve haksız bir şekilde suçlayıcı yaklaşımlara karşı oldukça toleranslı davrandı. Anlamaya, fırsat sunmaya çalıştı. Bunların eleştirilerine aynı düzeyde eleştiri hakkını kullanarak cevap vermedi.

Bugün geldiğimiz noktada kimi haksız eleştirilere karşı bir mücadele anlayışımız var. Gelişmeler ilerledikçe kendi rengini ortaya koyacak kesimlere karşı da PKK'nin bir ideolojik-politik tutumu olacaktır.

-CHP'nin ya da AKP karşıtlığıyla kimlik edinmeye çalışan çevreler, AKP’den dolayı süreci yanlış buluyoruz diyorlar.

AKP'nin politikası ayrı bir konu, onunla en çok biz mücadele ediyoruz. Hem de her alanda. Bizim için belirleyici olan AKP'nin ne yapacağı değil, bizim süreci nasıl geliştireceğimiz. Biz, 'AKP'nin mevcut sürece yaklaşımı çok iyi, çok ileri, çok demokrat, çok devrimci' demiyoruz. Bunun iyi anlaşılması gerekiyor. AKP, temel sorunları ele alıp kendi mantığına göre, kendi çıkarına göre bir sonuca götürmek istiyor. Bu, kendi çıkarına olan bir şeydir.

-O zaman halklar ve demokrasi isteyenler kendi yolunu mu seçecek?

AKP'nin mantığında özgürlük var mıdır? Bana göre yoktur. Şimdi bir sorun şu: Kendini dayatan bir toplumsal realite var. Bir; genelde dünyanın içerisinde bulunduğu durum. İki; Ortadoğu'nun yeniden şekillenme süreci. Üç; Türkiye'nin yaşadığı köklü sorunlar. Peki bu sorunların tümü üzerinden iktidar olunabilir mi? Olunamaz. Bu şartlarda Türkiye rolünü oynayabilir mi? Oynayamaz. Dünya ile bütünleşebilir mi? Bütünleşemez. Bunu görmek gerekiyor. AKP'nin politik yaklaşımları dünya ile Ortadoğu ile ve kendi toplumsal sorunları ile ilgilidir ve hepsi içiçedir. Onun için de AKP özde demokratik bir karaktere sahip değil aslında. Tarihin kendisine dayatmış olduğu gerçekler karşısında kendini var etmenin ve sürdürmenin politikasını yapıyor. O zaman biz karşı cepheden bakarken, AKP'nin ne olduğundan ziyade, AKP ile mücadele içerisinde, onu kat be kat aşan sonuçlar ortaya çıkarmak için çaba sarf edeceğiz.

-Çıkış yolunu herkes için demokrasi olarak mı tarif ediyorsunuz?

Çözüm sürecinin mantığı; iki gücün çıkarıyla sınırlı değil. Burada sorun Türkiye'nin demokratikleşmesi sorunudur. O zaman Türkiye'nin demokratikleşmesini, olguları kendi çıkarları temelinde ele alıp da çıkarlarıyla sınırlı bir değişimi esas alan AKP'ye mi bırakacağız, yoksa bütün toplumsal kesimlerin kendisini örgütleyip AKP'nin çıkarlarını da aşan gerçek demokrasi-özgürlük dediğimiz noktaya mı taşıracağız. Bu durumda, Kürtler ve Alevilerin ve toplumun diğer kesimlerinin, AKP'nin kendine göre dizayn etmek istediği değişimle sınırlı kalmak istemiyorlarsa, demokrasi cephesinde kendilerini örgütleyip ifade etmeleri kaçınılmazdır. Böyle bir şey gerçekleşirse, ortaya çıkacak değişimde herkes kendi özgürlüğünün güvencesi olacaktır.

AKP ALEVİLERİ HEDEF GÖSTERİYOR

-AKP'nin de özgürlük ve Alevilik konusunda yaklaşımı sorunlu mu yani?

AKP'nin de dayandığı bir geçmiş vardır ve bu geçmiş özgürlükler konusunda, Aleviler konusunda temiz bir geçmiş değildir. AKP'nin gelmiş olduğu gelenek içerisinde birçok genel başkan Aleviliği 'sapıklık' olarak da değerlendirdi. Bu bakış açısı değişmiş midir, tehlike ortadan kalkmış mıdır, AKP ideolojik olarak değişmiş midir? Değişmemiştir. Hatta bugün de Alevileri hedef göstererek, hedef yaparak, başka grupları Alevilere karşı kışkırtarak bu politikasını sürdürüyor.  O zaman buna karşı mücadele edilmelidir.‘‘ 

ALEVİLER YAVUZ SULTAN SELİM ADINI KABUL ETMEMELDİR 

-İstanbul'a yapılacak 3. köprünün adının Yavuz Sultan Selim olmasına Aleviler büyük tepki gösterdi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

“AKP'nin demokratik olmadığı, topluma saygı duymadığı, koyduğu isimler üzerinden net olarak ortaya çıkıyor. Yavuz Sultan Selim ismi Alevi toplumun hafızasında bir canidir. Türkiye'nin demokratikleşmesinden söz edeceksek, toplumun hassasiyetlerine dikkat edeceğiz. Süreçte izlenecek yollar arasında yüzleşme ve hassasiyetlere dikkat etme de olmalıdır. Bir havaalanı yapıp adını da Sabiha Gökçen koymak, hafızalarda taze duran Dersim-Kürt soykırımına onay vermektir. Bir yandan Dersim soykırımını gündeme getirip bir yandan da Dersim'i bombalayan Sabiha Gökçen adını havaalanına vermek birbiriyle örtüşmüyor. Bugün demokrasi vaadinde bulunup Alevi toplumunun uğradığı haksızlıklarla, katliamlarla yüzleşmemek samimi değildir. 3. Köprüye Yavuz Sultan Selim adını vermek de bu anlamda kabul edilemez. Bundan rahatsız olmak yetmez. Bunun için mücadele etmek gerek. Ben de hem bir devrimci hem de bir Alevi olarak bu duruma karşıyım. Alevi toplumun başlattığı haklı itirazlarını büyütmeliyiz. Sadece itiraz etmekle olmaz. Mücadelenin yükseltilmesi gerekir. Toplumun başka kesimleri de Alevileri yalnız bırakmamalıdır.”

Saatime bakıyorum. İki saati aşkın konuşmuşuz. Ağacın gölgesinden kalkıyor ve söyleşiyi sonlandırıyoruz. Biz kampa gelirken büyük tencerede ateşe bırakılan 'tırşık' hazır.

Rıza Altun'un 'göreve gitmiş' dediği 15 kadın gerilla da kampa dönmüş. Gerillalar uzun bir yemek masası hazırlamış. Yemeğe hep birlikte oturuyoruz. Hakkı varmış Altun'un. Yemek gerçekten de güzel olmuş.

'Dağda çok et tüketilmiyor' diyorum. Görevden sonra yemek masasında yerini alan genç bir kadın gerilla söze giriyor.

O eskidendi. Şimdi daha bilinçli, doğayla yan yana, iç içe yaşamayı esas alıyoruz. Doğayı ve kendimizi doğadan öğreniyoruz. Gelişigüzel doğa sömürüsünü aşmaya çabalıyoruz.

Gitme vakti. Yani dört saatlik zorlu yürüyüş... 

Orada bulunan herkesle el sıkışıyoruz. En son Rıza Altun'la vedalaşıyoruz. 

Rıza Altun, sol elini havada sallayarak bizi yolcu ediyor.. Şimdi dizlere kuvvet... Geldiğimiz yolu geri gideceğiz...

Son söz, Süleymaniye’de oturup röportajı çözdüğümde aklımda, kalbimde sadece geride bıraktıklarım vardı...