Önlü: Yeni bir yol haritası ve mücadele hattı gerekiyor

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Alican Önlü, AKP-MHP iktidarına karşı yeni bir yol haritası ve mücadele hattı gerektiğini belirtti, "yeniden inşa" ve "demokratikleşme" mesajları verdi.

HDP'ye karşı açılan kapatma davası ve saldırılara karşı partinin iki koldan mücadelesi sürüyor. Eş Genel Başkan Yardımcısı Alican Önlü, Amed'de sivil toplum ve demokratik kitle örgütü temsilcileriyle bir araya geldi.

Toplantının açılışında konuşan Önlü'nün değerlendirmeleri şöyle:

"Geçen Haziran ayından bu yana başlattığımız bir süreç vardı. Gelinen noktada yeni bir yol haritası ve mücadele hattı belirlememiz gerekiyor. Bu süreç sadece parti kurullarında sonuçlandırabileceğimiz bir süreç değildir. İttifak güçleri, bileşenler ve sizlerin katılımıyla gerçekleşen bu toplantılarda belirlemek istiyoruz. Toplumun bütün kesimleriyle ortaklaşacağımız demokrasi ittifakının en önemli dinamikleri buradadır. Sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, inanç temsilcileri, kadın kurumları burada. Bu toplantıyı önemsiyoruz. Birçok kentte start verdik. Bir taraftan Eş Genel Başkanlarımız, diğer taraftan da heyetlerimiz yerellerde sivil toplum örgütleriyle ve kent dinamikleriyle süreci tartışıyorlar.

'İKTİDAR ÇÖKTÜREYİM DERKEN ÇÖKER HALE GELDİ'

Bilindiği gibi Saray iktidarı, kılavuzu ve ortakları ülkeyi çöktürme noktasına getirdi. Siyasi, toplumsal, hukuki ve ahlaki, toplumun her alanını çöktürme noktasına getirdi. İlk başta bu plan Kürt halkına ve demokratik siyasete yönelikti. Bundan sonuç almayınca ülkenin direnen bütün dinamiklerine dönük bir çöktürme planı uyguladılar. Ülkeyi her anlamda çöktürme noktasına getirdiler.
Bir diğeri ise savaş politikalarının ve çözümsüzlüğün yürütülmesi için Sayın Öcalan üzerinde bir tecrit politikası uygulandı. Bundan da sonuç alınamayınca tecrit politikasını Türkiye halklarının bütün alanlarına bir yönetme politikası olarak uyguladılar. Tecrit ülkenin her alanında uygulanmaya başladı. Ama iktidar çöktürme planıyla çöktüreyim derken kendisi çöker hale geldi. Tecrit edeyim derken de hem içeride hem de uluslararası alanda kendisi tecritte. 2015’ten sonra demokratik siyaset alanında devletin ve iktidarın bütün güç aygıtları devreye sokuldu. Siyasi soykırımlar, kayyımlar, tasfiye planları, etkisiz ve itibarsız kılma, yalnızlaştırma... Bütün her şey devreye sokuldu. Sonuç alınamayınca sadece bir tetikçiyle değil kendi havuz medyasıyla bütün güçleriyle bir katliam zemini uyguladılar ve İzmir İl Binamızda Deniz yoldaşı katlettiler.

'ÇÖZÜM SÜRECİNİN KAYBEDENİ SARAY OLDU'

Hiçbir şeyden sonuç alınamayınca ne hikmetse buzdolabına kaldırılan Çözüm Süreci akla geldi. Düşman hukuku uyguladığı Kürt halkı ve onun merkezi olan Amed, Erdoğan’ın aklına geldi. Aslında yaptığı da ziyaret değil, ziyaret davetle olur. Tam tersine Amed halkı “yapabileceğin en hayırlı iş gelmemendir” dedi. Bu devletin bütün zor aygıtlarını kullanarak Amed’e zoraki bir geliş gerçekleştirdi. Gelirken de 2005’te olduğunu söyledi. Bunu Amed halkına değil kendi kılavuzuna söylemeli. Bir de Çözüm Sürecini Kürt halkının ve HDP’nin sonlandırdığını söyledi. Sonuç alınan, kazanım sağlanan bir şeyi neden sonlandırsın ki Kürt halkı? Çözüm Sürecinde Kürt halkı güç kazanıyordu. Beraberinde demokrasi güçleri, Türkiye halkları, hukuku ve ekonomisi güç kazanıyordu. Güç kazandığı bir şeyi neden bitirsin? Kazandığı 7 Haziran’dı. 7 Haziran başta demokratik siyasetin öncü gücü olan HDP ve bileşenleri olmak üzere ittifak güçlerinin, demokrasi güçlerinin, bütün ötekileştirilen güçlerin ortak başarısıydı. Kaybeden kimdi, Saray’dı.  
Erdoğan ayrıca Amed zindanının bir kültür merkezine çevrileceği vaadinde bulundu. 80 faşist darbesinin Amed zindanında iki gelenek vardı: Faşist askeri darbenin Kürt halkını teslim almaya, biat ettirmeye, diz çöktürmeye yönelik geleneği ile tüm bunlara karşı direnme esaslı kendini küllerinden yeniden var eden bir gelenek. Bir direniş geleneği vardı. Kendisine sormak lazım, siz hangi gelenekle burayı bir kültür merkezi haline getireceksiniz diye. Direniş geleneğiyle yapacaksanız peki 20 yıldır Kürtlere yaptığınız neydi? Kürtlerin kazanımlarına yaptığınız neydi? Cizre, Sur, Roboskî neydi? Biz 80 faşist darbesinin Amed zindanından Erdoğan’ın kendisine sonuç çıkardığını görüyoruz; orayı Kürdün direnişçi geleneğinin bir zemini olarak düşünmüyor, tam tersine katliamın bir merkezi olarak düşünüyor. Erdoğan 80 faşist darbesinin uygulamalarıyla yüzleşilmemesi için o mekanı ortadan kaldırmadı. Öte yandan Cizre bodrumlarındaki katliamları bir daha önüne çıkmasın diye de bütün kenti ortadan kaldırdı. Bu insanlık suçuyla yüzleşilmesin diye Sur’u yerle bir etti. Yarın 14 Temmuz, faşist 80 darbesinin vahşetini lanetliyoruz, orada direnen yoldaşlarımızı da saygıyla anıyoruz.

'BU ZİHNİYETİN ARAÇ VE GEREÇLERİNİ ELİNDEN ALMALIYIZ'

Bir blokta bu yaşanırken, onun karşısında başka bir blok daha var. Aynılaştırmıyoruz elbette ama umut olarak da görülmüyor. Çünkü eğer siz mevcut tekçi, cihatçı, faşist, ırkçı iktidarı götürüp yerine başka bir şeyi ikame edeceğim diyorsanız bazı şeylerin somut inandırıcılığı olması gerekiyor. Bu zihniyetin beslendiği argümanları, politikaları, araç ve gereçleri elinden almak zorundasınız. Nedir bu? Kürt düşmanlığıdır, savaş politikalarıdır, bütün kaynakların savaşa ve çözümsüzlüğe aktarılmasıdır.
Bu iktidarın temel politikası başta Kürtler olmak üzere Alevilerin, kadınların ve diğer farklı kesimlerin yok sayılmasıdır. O zaman siz bu iktidara karşı muhalefet ediyorsanız bunun söylemini ve araç gereçlerini elinden almak zorundasınız. Yine Kürt halkı başta olmak üzere 90 yıldır yok sayılan bütün kesimleri yeni bir demokratik iktidar için ikna etmelisiniz. Umut olmalısınız, inandırıcı olmalısınız. Saray bloku karşısındaki blok hala inandırıcı değil. Bunun politikalarını deşifre edip elinden almış değildir. Son dönemde kendi çeteleri tarafından itiraf edilen sistemin çürümüşlüğü ortadadır. Bu çürümüşlükte HDP ve demokrasi güçleri dışında herkesin payı vardır. Bununla yüzleşmeden bir inandırıcılıkları olmayacaktır. Onun için her iki bloku aynılaştırmıyoruz, ancak biri artık götürülmesi gerekendir diğeri ise başta Kürt halkı olmak üzere ötekileştirilmiş bütün kesimlere yenilik inşasında bir güven vermek zorundadır.
Her ikisi dışında ağır bedeller ödemiş ama ona rağmen büyüyen umut olan bir demokratik siyaset öncüsü olan HDP vardır. Onun ittifak ve demokrasi güçleri, ortak mücadele ettiği toplumsal kesimler vardır. Bizler buna demokrasi ittifakı dedik.

'YENİDEN İNŞA VE DEMOKRATİKLEŞME...'

Tekrar söylüyorum her iki blokun ayağını bağlayan bir zihniyet var. Birincisinde faşist bir MHP kılavuz, diğerinde ise milliyetçi bir hassasiyet var. Siz demokratik bir ülke yönetimi oluşturmayı milliyetçi hassasiyetleri önde tutarak başaramazsınız. Onun için biz üçüncü blok olarak; halkların, bütün kesimlerin alternatif umut olabileceği partimizin dönemsel yol haritasını, mücadele yöntemini ve Saray iktidarından sonra gelecek olan bir inşa sürecini sizlerle tartışmak istiyoruz. Mevcudu yenmenin yanı sıra burada esasen inşayı konuşmak istiyoruz. Demokratik bir ülke yönetiminin inşası ve ortak yaşam zemini olarak demokratik bir cumhuriyetin ve demokratik bir anayasanın oluşumunu, Türkiye’nin demokratikleşmesini ve yeniden inşasını beraber tartışmak istiyoruz.
Ne yapacağımız bellidir. Mücadele hattımız bellidir. Bunu bir toplumsallaştırmaya büründürmek için, sizlerle tartıştıktan sonra bütün toplumsal kesimlerle yapılacak toplantıların ardından HDP’nin tek başına değil bütün dinamiklerle beraber nasıl yürüyeceğinin yol haritasını kamuoyuyla paylaşacağız."