Xidro: Türk devleti vahşi DAİŞ'ten daha tehlikeli!

Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Kadın Konseyi başkanı Cihan Xidro, Türk devletinin saldırılarını kınayarak, "Tüm dünya kadınları, Kuzey ve Doğu Suriye’de kurulan demokratik sistemin savunucusu olmalıdır" dedi.

Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Kadın Konseyi Başkanı Cihan Xidro, Türk devleti ve ona bağlı Ahrar Şam, Liva Tevhid, Cephet El Nusra, DAİŞ çetelerinin zulmünü yaşamış, Suriyeli bir kadın.

Türk devletinin talimatıyla 2013 yılında içlerinde DAİŞ ve Cephet El Nusra’nın da olduğu 21 çetenin Kürtlere saldırısı sonucu eşi ve çocuklarıyla Şehba’dan Efrîn’e kaçmak zorunda kalmış. Efrîn işgal harekâtı sürecinde Şehba Meclisi’nde yer almasına rağmen direnişin sonuna kadar Efrîn’de kalan Cihan Xidro, Suriyeli bir Kürt kadını olarak hem savaşın acılarını yaşadı, hem de direnişin içinde oldu.

Cihan Xidro, Türk devletinin birkaç günden bu yana saldırdığı Kobanê’de yaşıyor.

Her zaman olduğu gibi toplum ve kadın kırımcı Türk devletine karşı direnmeye devam edeceğini belirten Xidro, DAİŞ zulmüne karşı Kobanê için ayaklanan dünya insanlığını ve kadınlarını selamladı. Xidro, dünya kadınlarını, Türk devleti ve çetelerinin faşizmine, yine Rejimin antidemokratik zihniyet ve yönetim dayatmalarına karşı Suriyeli kadınların yanında durmaya ve kadının sistemi demokratik yönetimleri savunmaya davet etti.

'DAİŞ'TEN BÜYÜK TEHLİKE!'

Cihan Xidro, 1 Kasım Dünya Kobanê Günü'nün 4. yıl dönümünde Suriyeli kadınların DAİŞ’ten de daha büyük bir tehlikeyle yüz yüze kaldıklarını belirterek, “Türk devleti geçmişte üstümüze çetelerini saldı. Ama bugün kendisi sahada dünya kadınlarının onuru Kobanê’ye saldırıyor. Çünkü her ne kadar 7 yıl boyunca kadınları katletti ve köleleştirmeye çalıştıysa da, Kürt kadını öncülüğünde Suriyeli kadın hep daha büyük bir gelişme yaşadı” diye konuştu.

‘DEVRİM KADINLIĞIMIZLA TANIŞTIRDI'

Xidro, Rojava Devrimi ile Kuzey Suriyeli kadında büyük bir gelişme yaşandığına ve bunun da Kobanê'de kendini tüm dünyaya yansıttığına dikkat çekerek, şunları anlattı:

“Bizler 2011’den itibaren hem Suriye’de başlayan iç savaşın acılarını yaşamaya başladık, hem de Rojava Devrimi sayesinde kadınlar olarak yavaş yavaş kendi gücümüzle tanıştık. Ben örneğin 2013 yılında Şehba’dan Efrîn'e geçtikten sonra toplumsal ve kadın çalışmalarında yer aldım.

Kadınlar olarak demokratik yönetim çalışmalarında yer aldık. Kobanê’de YPG ve YPJ’nin direnişiyle Erdoğan’ın ortağı DAİŞ ilk yenilgisini aldı. Bu çok çok önemliydi. Rojavalı kadının dünyanın en çirkin erkeklerine karşı yılmadan mücadele etmesi ve onlara ilk ve en büyük darbeyi vurmasıydı. Musul ve Irak’ta çoluk çocuk, kadın erkek katlediliyordu. Kadınların büyük bölümü de Reqa'da köle pazarlarında satılıyordu. Ondan sonra YPJ’nin de içinde yer aldığı Gre Spi, Hol, Şeddade, Minbic, Reqa'nın özgürleştirilmesi ve kadınların özgürleşme sevinçlerini izledik. Bugün Kuzey Suriye’nin özgür tüm alanlarında kadınlar örgütlü, her çalışmaya kendi kimliğiyle katılıyor. Eş başkanlık sistemi ve kadın kotasıyla henüz aşılması büyük mücadele isteyen erkek egemen sistem etkilerine karşı kadınların hakları korunuyor."

‘KADINLARA EN BÜYÜK DARBE TÜRK DEVLETİNDEN’

Rojava Devrimi öncülüğünde 7 yılda Kuzey Suriye’de kadınların yaşadığı gelişme büyürken, diğer taraftan kadınlara rejim şiddeti, Türk devletinin çetelerinin vahşi saldırılarının dayatıldığını söyledi.

Xidro, şunları belirtti:

“Ben Ezazlıyım, eşim Çobanbeyli. 2013 yılında Türk devleti bütün çetelerini üzerimize saldı. Türk istihbaratı karşımıza DAİŞ olarak çıktı. Biz kadınları yakalamaya çalıştılar. Şehba’yı DAİŞ’e işgal ettirdiler. Sonra da 2016 yılında DAİŞ’e karşı mücadele ediyoruz adı altında kendileri girdiler.

Ardından 20 Ocak’ta bizim gerçekten kadınlar olarak içinde kendimizi ifade edebildiğimiz Efrîn’e saldırdılar. Efrîn işgal harekatı boyunca Efrîn’deydik. Katliamları birebir gördük. İnsanlarımızı, kadınları, çocukları katlettiler. Heval Barin’in cenazesine nasıl saldırdıklarını gördük. Heval Barin’e yapılan saldırı aslında tümümüze yapılıyordu, eşit ve demokratik yaşamak isteyen kadınlara öfke cenazeden çıkarılıyordu.

Bizler Efrîn’de hep birlikte kadının kendi emeğiyle yarattığı, içinde kendini özgürce ifade ettiği, her aşamasına eşit düzeyde katıldığı bir sistem kurmuştuk. Şimdi hem Şehba’nın işgal edilen bölgelerinde hem de Efrîn’de DAİŞ'in yaptığı gibi açıkça kamuoyuna ifade edilmese de şeriat düzenini kurmuşlar. Kadınlar kaçırılıyor, tecavüz ediliyor. Eskiden kadın ve demokratik sistemde yer almış, onun için çalışmış kadınlarsa direkt katlediliyor. Efrîn ve Şehba’yla ilişkilerimiz var, şu anda buralarda kadınlar büyük korku ve ıztırap içinde yaşıyorlar.”

‘TÜRK DEVLETİNİ VE ÇETELERİ İSTEMİYORUZ’

Cihan Xidro, Türk devletinin bugün de Kobanê’ye saldırdığını belirterek, şöyle devam etti:

“1 Kasım 2014 günü halklar ve kadınlar dünyanın her yerinde Kobanê için ayağa kalkmıştı. Çünkü Kobanê’de yürütülen direniş DAİŞ gibi vahşi bir şiddetin bile özgürlük ruhuyla yenilebileceğini gösterip herkese umut olmuştu.

Bugün Türk devleti hem Kobanê’yi hem de Kuzey Suriye’nin özgür alanlarını hedef alıyor. Kuzey Suriyeli kadınlar olarak ÖSO dedikleri çetelerinin, DAİŞ’in ve Türk devletinin nasıl kadın ve toplum düşmanlığı yaptığını yaşayarak gördük ve birbirimizin deneyimlerini dinledik. Hiçbir biçimde çeteleri ve Türk devletini istemiyoruz, saldırılarını kabul etmiyoruz. Arabı, Kürdü, Türkmeni, vb. tüm halklar olarak birlikte topraklarımız üzerinde özgür yaşamak istiyoruz. Kobanê’ye ve Kuzey Suriye’nin özgürleştirilmiş alanlarına saldırı insanlığın ve kadının özgürlük ve demokrasi umutlarına saldırıdır."

‘SESİMİZE SES OLUN’

Rusya’nın, Efrîn sürecinde olduğu gibi Türkiye’yi Rojava ve Kuzey Suriye’ye saldırttığını, diğer uluslararası güçlerin de bu saldırıları sessizlikle desteklediklerini söyleyen Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Kadın Konseyi Başkanı Cihan Xidro, şöyle dedi: "Ben burdan bütün dünya kadınlarına sesleniyorum. Sesimize ses olun. Rojava Ve Kuzey Suriye’nin özgürleştirilmiş alanlarında kadın yaşadığı büyük acılara rağmen kendi sistemini kurdu. Demokratik, katılımcı, tüm halkları ve kadınları içine alan ve kendilerini özgürce ifade etmelerine imkân veren sistemimiz kadının sistemidir. Tüm dünya kadınları bulunduğu yerde Kuzey ve Doğu Suriye’de kurulan demokratik sistemin savunucusu olmalıdır. Çünkü bu kadının sistemidir.

İmkânı olan gelip yerinde bu sistemi ve saldırıları inceleyebilmeli, olmayan ise bulunduğu alanda birşeyler yapmalıdır. Bugün Kuzey Suriye ve Rojava’daki kadına saldıranlar aslında onlar şahsında tüm kadınlara saldırıyorlar. İdlib’de kadınlar çetelerin büyük baskısı altındayken adeta bu çetelerin koruyucu hamisi Erdoğan’ın peşine takılan ve 'İdlib'de siviller var' diyen dünya Erdoğan’ın yeni katliam ve kadın kırımı hazırlıklarına onay veriyor. Dünya kadınlarının buna bir cevabı olmalı. Kendi gelecekleri için de devletlerini bu iki yüzlü politikalarından vazgeçmeye zorlamalılar.”