Kürt Siyasetinin Mor Rengi: 'Adım adım yükselen kadın mücadelesi'

Gültan Kışanak tıpkı kendisi gibi tutuklu bulunan ve Kürt kadın siyasetinde görev almış kadınların anlatımıyla; adım adım yükselen kadın mücadelesini ile kazanımlarını “Kürt Siyasetinin Mor Rengi” kitabında anlatıyor.

Gültan Kışanak 26 Ekim 2016’da gözaltına alındığında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanlık görevini yürütüyordu. Kışanak, yaklaşık 2 yıl önce aralarında DBP’li ve HDP’lilerin de olduğu birçok siyasetçiye yönelik yapılan siyasi operasyon kapsamında tutuklandı.

Şimdi birçok Kürt siyasetçi ile birlikte cezaevinde bulunan Kışanak, kendisi gibi hukuksuzca tutuklanan ve Kürt siyasetinde görev alan kadınların hikâyesini anlatıyor “Kürt Siyasetinin Mor Rengi” kitabında. Aslında anlattığı sadece bireylerin hikâyesi değil, Kürt siyaseti içerisindeki kadın çalışması ve mücadelesi.

Kışanak bu kitabı yazmaya karar verme sebebinin birçok kişi tarafından dile getirilen ‘12 Eylül’deki Diyarbakır Cezaevi günlerini yazmalısın’ önermesi olduğunu söylüyor. Ama o, asıl olarak hem kendisinin hem de kadın yoldaşlarının deneyimleriyle parti içinde ve de tüm alanlarda yürüttükleri kadın çalışmasını anlatma çabasında. Öte yandan Kışanak’ın da kitapta belirttiği üzere Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nden birçok erkek hikâyesi dinlemiş olmamıza rağmen kadınlar koğuşunda neler olup bittiğini çok az biliyoruz. Tabii her ne kadar Kışanak bu hikâyenin sadece bir kısmını anlatsa da esas olarak kadın mücadelesini merkeze koyup nostalji tarafını öteliyor.

Gültan Kışanak, “Kürt Siyasetinin Mor Rengi” kitabında eski gazetecilik deneyimlerinden yaralandığını ifade ediyor. Bu kapsamda kendisi gibi içeride olan ve hatta o süreçte tahliyesi gelen ya da yeniden tutuklanan kadın yoldaşlarıyla röportajlar* yapıyor. Tabii bu röportajların çok da kolay yapılmadığını belirtiyor Kışanak, bunun sebebi ise birçok siyasetçinin farklı illerdeki cezaevlerine konulması ve yönetimlerin bazı mektupları ‘sakıncalı’ bulması.

90’LARDAN 2000’LERE MÜCADELE HATTI

Kitapta ilk olarak tarihsel bir giriş yapan Gültan Kışanak, 1990’lardan HEP ile başlayan, DEP, HADEP, DEHAP, DTP ve tam olarak içerisine almasa da kısmen HDP’deki adım adım yükselen kadın özgürlük mücadelesini anlatıyor.

90’larda kadının değil taleplerinin adının dahi siyasette anılmadığı yıllarda HEP’li Leyla Zana’nın SHP ile seçilmesini örnek gösteren Kışanak; Zana’nın o dönemki ‘tercihli oy’ sistemine göre Diyarbakır’dan birinci sıradan çıktığına işaret ediyor. O dönem meclisteki 8 kadından biri de Zana’ydı…

KADIN KOTASI VE İLKELERİNİN KABULÜ

Leyla Zana’nın vekil seçilmesine veya HEP ya da DEP’te yerellerdeki bazı kadın siyasetçilerin olmasına rağmen güçlü ve özgün bir kadın çalışmasının merkezde olmadığını söylüyor Kışanak. HADEP’le birlikte kadınların parti pratiğine daha çok katıldığını ifade eden Gültan Kışanak, 2000’li yıllarda değişen partiler yasasından sonra, kadın kolları yönetmeliği ile kongreye sunulan kota maddesini örnek gösteriyor:

“Her kademedeki adaylık, delege ve her toplantıdaki konuşmacı oranı konusunda, kadınlar için pozitif destek uygulanır. HADEP tüzüğünde yer alan her düzeydeki yönetim üyeliklerine seçimlerde, seçilenlerin en az dörtte birinin kadın olması gerekir. Bu kural belediye meclis üyeliklerinde, milletvekili adaylıklarında, ilçe, il kongre ve kurultay delegeliklerinde uygulanır; üye ve delegelerin, milletvekili adaylarının en az dörtte birinin kadın olması gerekir. Üst sınır konulamaz.”

Maddenin kabul edilmesiyle birlikte HADEP Kadın Kolları bunu desteklemek amacıyla bazı kararlar alıyor:

  • Kadın örgütlenmesinin özgün ve özerk olması, kadınlarla ilgili tüm kararların kadınlar tarafından alınması.
  • Seçim dönemlerinde kadınların ayrıca kadın seçim komisyonu kurması.
  • Kadın çalışmalarına parti bütçesinden pay ayrılması.
  • Erkeklere ‘kadın yaklaşımı’ kriteri uygulanması.

Kışanak, kadın mücadelesi açısından asıl kazanımların ise 2000’li yıllarda yaşandığını ifade ediyor. Kota uygulaması, kadın ilkeleri, 2007 seçimleri ve DTP ile birlikte eşbaşkanlık uygulamasının hayata geçirilmesi: “Eşbaşkanlık uzun yıllar verilen mücadelenin ve emeğin bir sonucuydu. Yerel kadın komisyonları, merkezi kadın komisyonu, kadın kolları, kota uygulaması, kadın ilkeleri, her seçimde daha fazla kadının temsiliyet görevlerine seçilmesi kadınları siyasi özne konumuna taşımıştı.”

KADINLAR İLK BAŞTA PARTİ İÇİNDE GERİ ADIM ATMIYOR

Fakat Gültan Kışanak’ın başından beri anlattığı bu kazanım tarihi öyle tepeden inercesine kimse tarafından bahşedilmiyor. Kışanak gibi hikâyelerini anlatan birçok kadın siyasetçinin vurguladığı bir gerçek var, o da parti içerisindeki eril yaklaşıma karşı verdikleri mücadele. Anlatılan bu mücadele öyle kolay aşılacak bir zorluk da değil. 1990’lardan bu yana kadının özgün sorunları ve sesi için çalışma yürüten kadınların kota uygulamasından eşbaşkanlığa kadar çıkan karşı sesleri bastırması, kendi kararlı duruşları sayesinde oluyor. Kadınlar tüm itirazlara rağmen geri adım atmıyor.

TABELAYI KADINLAR YAPTI

Kitapta birçok kadın siyasetçinin başından benzeri şeyler geçiyor. Bazılarının yaşadıklarından bazı örnekler şunlar.

26 Aralık 2016’da tutuklanan Aysel Tuğluk DTP’nin ilk Eşbaşkanı. Tuğluk ilk deneyimin basit ama görünmezliğe yol açan hikâyesini şöyle aktarıyor: “2005 yılında DTP kurulduğunda eşbaşkanlar olarak Ahmet Türk ve ben seçildik. Genel Merkezde iki eşbaşkanın odası yan yanaydı. Bu yan yana odalarda yaşananlar çok ilginçti. Partiye gelen erkekler- parti üye ve yöneticileri de dahil- doğrudan erkek eşbaşkanın odasına giderdi ve tüm siyasi tartışmalar o odada yapılırdı. Biraz daha kibar olanlar giderken kapıyı açıp bana da ‘Allaha Ismarladık’ derdi. Yan odada yoğun olarak siyaset ve parti meseleleri konuşulurken, bir türlü kadın eşbaşkanın odasında siyaset konu edilmez, nezaket ziyareti yapılırdı. Daha da ilginci, ya odanın girişine ‘Sn. Ahmet Türk / Eşbaşkan’ yazılı bir tabela asılmış, kadın eşbaşkanın kapısına tabela bile yaptırılmamıştı. Yok sayılıyordum. Bu durum kadın arkadaşlarımızda çok büyük bir tepkiye yol açtı. Kadınlar ‘Aysel Tuğluk / Eşbaşkan’ tabelasını yaptırıp getirip odanın kapısına astılar.”

Tuğluk burada sadece bir tabela meselesi anlatmıyor o da diğerleri gibi kadın kotasını ve eşbaşkanlığı; ‘ne gerek var, partiler yasasında yok, partiyi mi kapattıracaksınız? İki başlılık olur, kadınsa kendini kanıtlasın da aday olsun’ gibi söylemlerce yıllarca engellemeye çalışanların zihniyetine örnek olarak gösteriyor.

FATİHA’YI KADINLAR AYRI MI OKUYOR?

Muhafazakâr bir yapıya sahip olduğunu ifade eden tutuklu Van Erciş Belediye Eşbaşkanı Diba Keskin de yine kadın olarak yaşadığı başka bir zorluğu şöyle anlatıyor: “Zorlandığımız konulardan biri de taziyelerde erkeklerin olduğu tarafa geçmekti. İşin ilginç tarafı ben muhafazakâr, dindar bir kadınım, fakat ne hikmetse benim bu yönüm görmezden geliniyordu (…) Meclis üyeleri, parti yöneticileri ve 80 yaşındaki Melle Kemal’le birlikte taziyeye gittik. Taziye çadırının kapısında duran genç ‘Burası erkeklerin çadırı, kadınlarınki diğeri’ dedi. Melle Kemal gülerek ‘Sen bunun kim olduğunu biliyor musun’ diye sordu. Genç yüzüme bakınca tanıdı. Ve ikilemde kaldı; şaşkın bir ifadeyle ‘Ama başkan burası erkeklerin çadırı’ dedi. Ben de ‘Fatiha’yı kadınlar farklı erkekler farklı mı okuyor’ deyip çadıra yöneldim (…) Bizimle gelen erkek arkadaşlar bir an önce kadınlar çadırına geçmemizi bekliyorlardı. ‘Çayımızı içip sonra geçeceğiz’ dedim. Bu arada sohbet etmeye başladık. Bir süre sonra yüzlerdeki hayret ve şaşkınlık ifadeleri kayboldu.”

Kitapta buna benzer çok fazla ilginç hikâye var. Özellikle kadınların kendisini kabul ettirmesinin beklenmesi, en ufak kayıpta kadınların sorumlu tutulması bunlardan bazıları.

‘EŞİTLİK FITRATA AYKIRI’

Elbette parti içinde bunlar yaşanırken kadınlar en büyük mücadeleyi dışarıda iktidara ve onun tekçi, eril zihniyetine karşı veriyordu. Kışanak bunu, kendi deneyimlerinden özellikle meclis çalışmaları içindeki kısmına dair şöyle bir anıyla anlatıyor: “Mecliste Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulması kadınların öncelikli talepleri arasında yer alıyordu. Nihayet iktidar partisi, komisyon kurulmasına ikna oldu. Her partiden kadın vekiller bir araya gelerek komisyonun adının “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olması konusunda ortaklaştı. Ama yasa tasarısı mecliste görüşülürken AKP’nin erkek milletvekillerinin imzasıyla bir değişiklik önergesi verilerek komisyonun adı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) olarak değiştirilmesi istendi. İtiraz ettik. DTP Grup Başkan Vekili olarak Bakan Nimet Çubukçu’nun yanına gittim. “Siz de ‘eşitlik olsun’ demiştiniz. Neden şimdi değişiyor?’ dedim. Nimet Çubukçu’nun yanında oturan bir erkek vekil ‘Ne istiyorlar?’ deyince Anayasa Komisyonu Başkan sıfatıyla orada oturan Burhan Kuzu ‘Şimdiye kadar, çocukları biz doğurduk, biraz da erkekler doğursun diyorlar. Başka türlü nasıl eşit olacağız?’ dedi. Kendince espri yapmıştı ama hiç komik değildi (…) Kadın üzerinde egemenlik kurmayı hak gören eril zihniyet, egemenlik hiyerarşisini de peşinen kabul etmiş oluyordu aslında. Zira talimat, en tepeden gelmişti. ‘Eşitlik fıtrata aykırı’ diye.”

Gültan Kışanak gibi kitaptaki birçok kadın siyasetçinin vurguladığı esas husus ise kadın bakış açısının, duruşunun ve yaklaşımının eril zihniyete karşı mücadelesinin bir iktidar çekişmesi olmadığı. En başta da eşbaşkanlığın bir iktidar paylaşım kurumu değil, bunun; kadın yaklaşımını ortaya koyan ve mücadelesini görünür kılan, normalleştiren kazanımlar olduğu gibi…

*Kışanak’ın kitap için röportaj yaptığı isimler ise şöyle: Aysel Tuğluk, Burcu Çelik Özkan, Çağlar Demirel, Diba Keskin, Dilek Hatipoğlu, Edibe Şahin, Evin Keve, Fatma Doğan, Figen Yüsekdağ, Gülser Yıldırım, Leyla Güven, Mukaddes Kubilay, Nurhayat Altun, Sara Kaya, Sadiye Süer Baran, Sebahat Tuncel, Selma Irmak, Servin Karakoç, Yıldız Çetin, Zeynep Han Bingöl ve Zeynep Sipçik.