Kadınların öncülüğünde bir direniş: Nûjîn

Rojava'da devrime ve mücadeleye öncülük eden kadınların hikayesini Nûjîn belgeselinde anlatan Veysi Altay, birçok ülkede ödül alan belgeselin Türkiye'de yargılandığını belirtti.

Nûjîn, DAİŞ’in Kobanê’ye saldırdığı ve abluka altına aldığı dönemde yükselen ve direnişe öncülük eden kadınların hikayesini anlatıyor. Yönetmen Veysi Altay, filmde bu direnişi 3 kadın üzerinden işliyor. Kobanê’deki direnişe kadınların nasıl öncülük ettiğine de tanıklık ediyor ve Rojava devrimi sürecinde de yer alan kadınların tek misyonunun elinde silahla DAİŞ’e karşı savaş vermek olmadığını gösteriyor.

Altay, kadın ideolojisinin ve erkek egemen dünyaya karşı mücadelenin nasıl farklı yerlerden ve pratiklerden gelen kadınlar üzerinde ortaklaştırıcı olabileceğine dikkat çekiyor. Devrime ve mücadeleye tanıklık etmiş kadınların hikayesini anlatan Veysi Altay ile konuştuk…

NÛJÎN DİRENİŞİN SADECE KÜÇÜK BİR PARÇASI

DAİŞ’e karşı Kobanê direnişi yaşanırken orada yaşananlara tanık olmak ya da sinema açısından bakarsak bunun belgesel filmini o şartlar altında yapmak nasıl bir deneyimdi?

Aslında ben Kobanê’ye film ya da belgesel çekmek için gitmedim. Belgesel filmlerim vardı daha önce ama oraya gitme amacım farklıydı. Bu yüzden hiçbir çekimi de belgesel olsun diye yapmadım. Daha çok kamuoyunu bilgilendirmek vs. yani gazeteci olarak gittim. Çünkü dünya Kobanê’yi merak ediyordu. Zaten o dönem Suruç’ta olan gazetecileri saymazsak orada üç- beş tane Kürt gazeteci vardı.

Öte yandan kimsede oradan çıkabileceğimiz fikri de yoktu. Çıkacağız, yeni bir yaşam kuracağız üzerine bir düşüncemiz olmadı. Sadece orada yaşananları dışarı aktarmaya çalışıyorduk. Sonrasında Kobanê direnişi kazandı. O süreçte ya da sonrasında yaşamını yitirenler oldu. Ki zaten fotoğrafını çektiğim ya da röportaj yaptığım insanların büyük bir kısmı Kobanê’de hayatını kaybetti. Ben de yaşamını yitiren arkadaşların anısına küçük bir belgesel yapmak istedim.

Belgesel bir nevi kendisini dayattı diyebiliriz sanırım…

Evet, dayattı ama burada anlattıklarım, Kobanê’de yaşanan yıkımın ya da facianın aslında yüzde birini bile kapsamıyor. Kobanê’de yaşananlar çok daha başka bir şeydi. Klasik bir söylem olacak ama cidden yaşamak ve görmek gerekiyordu. Bir sinemacı olarak Kobanê’de yaşanan direnişi ya da o büyük saldırıyı hiçbir yönetmenin veya kameranın hak ettiği ölçüde verebileceğini düşünmüyorum. Nûjîn direnişin sadece küçük bir parçası diyebilirim. Ama ileride Kobanê ve Rojava’da çektiğim diğer görüntüler üzerinden daha geniş bir çalışma yapmayı planlıyorum.

KOBANÊ BİR KADIN DİRENİŞİ VE DEVRİMİDİR

Kadının adının dahi olmadığı topraklarda kadın direnişini anlatıyor Nûjîn. Orada yaşananları, kadın mücadelesini ve belgesele yansıyan bu direnişi nasıl tarif ediyorsunuz?

Kobanê kendini direnişle var eden ve tartıştıran bir yer. Bu direnişin temelinde de, öncülüğünde de kadınlar vardı. Zaten belgeselin amacı da orada direnen kadınların ne hissettiklerine ne söylediklerine ya da neler yaptığına bakmak ve yansıtmaktı. Ama şunu söyleyebilirim oradaki kadınlar yaptıklarını sadece kameraya anlatmıyorlardı pratikte hayata geçiyorlardı ve direniyorlardı. Ortadoğu’da bir devrimi gerçekleştirme, buna öncülük etme ve de dünyaya da yaygınlaştırma amacında mücadele veriyorlardı, bunda da kararlıydılar. Kobanê bir kadın direnişi ve devrimidir.

Kadına şiddet dünyanın her yerinde var. Türkiye’de bir ayda onlarca kadın erkek şiddetiyle öldürülüyor. Kobanê’de ise kadın direnişi ve öncülüğü vardı. Kadınların, erkeklerle yan yana savaşması ve mücadele etmesinin "eşitlik" üzerinde etkisi oldu mu en azından o süreç için gözlemleriniz neler? Öte yandan sivil hayattaki kadınlar açısından o süreçte nasıl bir anlayış hakimdi?

Kobanê’de ya da Rojava’da kadın ve erkek, mücadeleyi kadının öncülüğünde birlikte verdi. Zaten belgeselde de kadınların anlattıkları buna dayanıyor. Ki başarının sırrı da oydu. Kadın fikri, ideolojisi o dönem erkekler açısından da kabullenilmişti. Kadının bu başarısını kabul etmek zorunda kalan erkeler de vardı aslında. Ama birlikte mücadelenin öncülüğü yine de kadınlardaydı.

Biz ilk Kobanê’ye gittiğimizde siviller oradaydı henüz. Bir de şöyle bir şey var kadının adının dahi olmadığı bir coğrafyada verilen mücadele iki kat daha zordu. Çünkü Kobanê'de direnen kadınlar bir de oradaki diğer kadına da bu mücadeleyi ve kadın ideolojisini anlatmak zorundaydı. Kadınların da buna inanmaları lazımdı çünkü.

Öte yandan elbette erkek egemen zihniyet var; her şeyin erkeğe göre dizayn edildiği gerçeği, büyük bir sorun olarak ortadaydı. Bu zihniyet oradaki Araplarda da Kürtlerde de Farslarda da Türkmenlerde de mevcuttu. Bunun yanı sıra DAİŞ’le mücadele etmek gibi bir görevleri vardı ki DAİŞ dünyanın en karanlık ve kirli yapısı. Tüm bunların zorluğunu çeken ama hepsinin altından da çok iyi bir şekilde kalkan kadınlar vardı orada.

DİRENİŞ KADINLARI ORTAKLAŞTIRIYOR

Rojava’da da, Kobanê’de de bugün kadının tartışılıyor olması, onun yaptığı başarıdan ve öncülükten geliyor. Ama bu bir günde ortaya çıkmış bir şey değil. Kadınlarla ilgili haddim olmayarak konuşuyorum şu an ama bu bir ideolojinin ve 40 yıllık mücadelenin ortaya çıkardıklarıdır. Pat diye kadınlar Kobanê’de ortaya çıktı ve biz direniyoruz demediler, bunu altında Kürt Kadın hareketinin örgütlü gücü vardı. Bu zemin de eşitlikçi, patriyakayı kabul etmeyen, kadının kendi kimliği ile var olduğu bir yapıdaydı.

Bir süre sonra birebir savaşmayan oradaki siviller de bu gerçeği gördü ve değişebileceğine inandı. Nûjîn’de de özellikle yeni savaşçı Elif, en az 15 yıldır mücadele eden gerilla Viyan (Peyman) bir de orada yaşayan sivil bir kadın var. Üçünün de söylemi, direnişi ve kararlılığı bir. Bu da mücadelenin bütün kadınlar üzerinde ciddi bir etki yarattığını ortaya koyuyor. Bu kadınların üzerindeki etki daha sonra Ortadoğu’da erkeklerin üzerinde ciddi bir etki yaptı.

Nûjîn yakın zamanda Hindistan’da bir festivalde ödül aldı. Konuşmanın başında da dediniz ‘biz Kobanê’ye gittiğimizde dünya orada olanları merak ediyordu’ diye. Yurtdışında birçok gösterimi oldu ve ödül de aldı. Belgesele ilişkin oradaki yorumlar nasıldı?

Avrupa’da 300’den fazla gösterimini yaptık. Hem festivaller, hem de özel gösterimler olarak. Normalde Avrupa’da festivallere gittiğimizde izleyici çoğunluğunu Kürtler oluşturur. Ama Nujîn’de Kürtlerin dışında kitlenin de geldiğini söyleyebilirim. Latin Amerika’da da oldu gösterimler benim de katıldığım bizzat. Tepkiler olumluydu. Olumlu olmasının sebebi biraz da şaşkınlık bana kalırsa. Tamam, duymuşlar bir şekilde Kobanê ya da Rojava’yı ama çok da fazla içeriği bilmiyorlardı.

Bunlar ne istiyor? Sadece elinde silah olan kadınlar mı? Tek yaptıkları DAİŞ’e karşı mücadele mi vermek? Buna dair çok geniş fikirleri yoktu. Ama film, orada bir düşüncenin, duruşun, ideolojinin, felsefenin olduğunu ve bunlar çerçevesinde mücadelenin gerçekleştiğini ele alıyordu. Ortadoğu gibi bir coğrafyada kadınların öncülük etmesi de onları çok şaşırtıyordu. O kararlılık, kararlılığı ifade etme biçimleri, global konuşmaları, sadece Kürt kadınları için konuşmuyorlardı ‘Biz değiştireceğiz, tüm dünya kadınlarına çağrı yapıyoruz, el ele verelim, sadece DAİŞ’e karşı da değil erkek egemen zihniyete karşı da birleşelim’ söylemelerini duyunca şaşırdılar.

Çoğu ‘bu kadınlar sadece kameraya mı böyle konuşuyor’ diye de sordu. Ama ben özellikle Kobanê’nin yüzde 90’ı DAİŞ’in eline geçtiği dönemdeki zamanı aldım. ‘Kobanê düştü düşecek’ denilirken bu kararlılık vardı. Bu insanlar kameraya konuşmuyorlardı bizzat yaşıyor ve mücadele ediyorlardı. Zaten ben de sorulara bunu anlatarak cevap veriyordum. Çok fazla soru oluyordu çünkü kadın sorunu sadece Ortadoğu’da yok, erkek egemen zihniyet üç aşağı beş yukarı her yerde benzer bir şekilde ortaya çıkıyor. Ortak sorunlara vurgu da, özelikle Avrupa’daki kadınların çok fazla soru sormasına, merak etmesine ve filmle ilgili yorum yapmasına neden oldu.

BELGESEL TÜRKİYE’DE YARGILANIYOR

Uluslararası alanda bu kadar ilgi görüyorken Türkiye’de ise yargılanıyor belgesel. Yargı süreci ne aşamada?

Biz filmi 2015’te Batman’da gösterdik. Filmin afişleri daha yapılırken toplatıldı, yapanlar gözaltına alındı vs. gibi birçok sorun yaşadık. Türkiye’de ve Bakûrê Kürdistan’da yaptığımız tüm gösterimler sorunluydu elbette. Ağrı’da kolluk kuvvetleri anlaşma yaptığımız sinemaya baskı yaparak filmin gösterimini engelledi. Arabamızın tekerlekleri bıçakla parçalandı. Yine Ağrı Doğubayazıt’ta filmin sinemada gösterimi polislerce engellendi.

Diyarbakır’da filmin galasından sonra dağılan kitleye polis saldırdı, birçok insan gözaltına alındı. Sonra 2016’da Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Öyle suçlamalar vardı ki şaşırdım. Halkı isyana teşvikten tutun da “terör” örgütünü övmek ki hala Ankara YPG’yi ya da YPJ’yi öyle bir listeye almış değil. Ben ve Dicle Anter yargılanıyoruz. Anter de o dönem belediyenin bir çalışanıydı ve Yılmaz Güney Sineması’ndan sorumluydu. Önümüzdeki ay bir duruşmamız daha var.

Şöyle bir şey var, o süreçte Kobanê meselesi TV’lerde, gazetelerde 7-24 tartışılan CNNTürk’ten NTV’ye ve HABERTÜRK’e görüntülerin aktığı bir dönemdi. Biz de o görüntülere benzer şeyler kullandık, farklı bir şey kullanmadık ama yine de bir yaşanmışlığı gerçeği yargılıyorlar. Tam bir absürt komedi. Ama bence de dava açmalılardı, çünkü devletin durduğu yer, zihniyeti ile bizim baktığımız yer arasında çok ciddi fark var. Demokratik bir devlet olsa ‘bana niye dava açılıyor’ derdim ama bunu ben Türkiye için söylemem. Belki dava açılmadığı zaman kendimi sorgulamam gerekirdi.

NÛJÎN BİRÇOK ÜLKEDE ÖDÜL ALDI

Yönetmenliğini Veysi Altay’ın, yapımcılığını Mezopotamya Sinema’nın üstlendiği Nûjîn (Yeni Yaşam) belgeseli, şimdiye kadar 7-10 Kasım tarihleri arasında ABD'de gerçekleşen Amerika Weyauwega Uluslararası Film Festivali'nde; İtalya’da gerçekleşen Babel Film festivalinde, Colombia Atlantik Uluslararası Film Festivali’nde en iyi belgesel ödüllerini ve 12-14 Ekim tarihinde Hindistan’da gerçekleşen 4’üncü Uluslararası Film Festivali’nde jüri özel ödülüne layık görüldü.