Dündar: Devlet korkuyor

Her ne kadar muhatap ortaya çıkmasa da Cumartesi Anneleri’nin mücadele büyümeye devam edeceğini söyleyen HDP Milletvekili Pero Dündar, "Devlet korkuyor” dedi.

Çiller ve Ağar’ın 93’teki konseptinin aynısını ve daha vahimini şimdi Erdoğan’ın da yaptığını, üstelik onlarla ittifak kurup daha da kapsamlı yapmaya çalıştığını belirten HDP Milletvekili Pero Dündar, Soylu’nun söylediklerinin bununla bağlantısına işaret edip Cumartesi Anneleri’ne yapılan saldırının da bunun devamı olduğunu vurguladı.

Türkiye’de 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle birlikte başlanan, ancak 90'lı yıllarda zirveye çıkarılan gözaltına alınıp kaybetme, bir devlet geleceği olarak azalsa da sürüyor. ’Faili meçhul’ olarak kodlanan ama devlet güçlerinin gözaltına alıp ’kaybettiği’ bilinen binlerce kişinin yakınları, adalet mücadelelerini sürdürüyor. Kayıp yakınları, İstanbul, Amed, İzmir, Batman gibi birçok kentte her hafta düzenledikleri oturma eylemleriyle yaşananları bir kez daha herkesin vicdanlarına sunarken İstanbul’da Cumartesi Anneleri'nin 700'üncü hafta eylemine saldırıldı. Oluşan tepki üzerine Türk İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, emri bizzat verdiğini itiraf edip anneleri suçladı. AKP Sözcüsü Ömer Çelik de artık bu eylemlere müsaade etmeyeceklerini açıkladı. Aileler ve insan hakları savunucularının 701. hafta için Galatasaray Meydanı’na çıkmaları engellendi. Amed ve Batman’da da eylemlerin yapılması yasaklandı.

Yaşananlara tepki gösteren isimlerden biri de aynı zamanda bir kayıp yakını olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Mardin Milletvekili Pero Dündar. Dündar’ın babası Hasan Dündar, Mardin'in Nusaybin ilçesinde 13 Ekim 1993’te işyerinde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Açılan soruşturma ve yetkili mercilere yapılan tüm başvurulara rağmen 25 yıldır Dündar'ın failleri ‘bulunamadı’. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etti.

MEZARI VAR, FAİLLERİ YOK!

Babasının mezarının olduğunu, ancak faillerinin ortada olmadığını kaydeden Dündar, "O dönem Nusaybin'de babam ilk katledilen isimdi. Ondan sonra da katledilmeler devam etti. Babamın faillerinin ortaya çıkarılması için davalar açıldı. Aile, yıllarca mahkeme salonlarında süründü. Ama failler ortaya çıkarılmadı" dedi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ile dönemin "kilit" isimlerinden Mehmet Ağar'ın yürüttüğü kirli savaşı hatırlatan Dündar, "O süreçteki yetkililerin hiçbiri yargılanmadı ve ceza almadı. Aksine ödüllendirildi. AKP'nin bu dönemde Çiller, Ağar ve MHP ile yaptığı ortaklık ortada. AKP, o dönemin konseptini onaylıyor. Belki de daha da tehlikeli bir sürece doğru gidiyoruz. O dönemin torosların yerini bugün rangerler aldı" şeklinde konuştu.

İNSAN VE HUKUKİDİR

Cumartesi Anneleri’nin eylemlerinin en demokratik, insani, hukuki ve haklı bir eylem olarak devam ettiğini kaydeden Dündar, ‘’Bir anne veya kadın için kaybedilen çocuğu, eşi ya da yakınının bulunmasından daha önemli bir şey olamaz. Bir insanın yaşamı, ülke, devlet çıkarından önce gelmelidir. Çünkü insan olmadan devlet de ülke de olamaz zaten. Süreç içerisinde kayıp vakaları bir nebze durdurulmuş ise Cumartesi Anneleri’nin dirençli eylemleri sayesindedir’’ dedi.

HEP DEVLETTİ AMA İSİM DEĞİŞTİ

Kürdistan’da hukuk ve adaletin askıya alındığı karanlık dönemde başlanan cinayetleri hatırlatan Dündar, şunları söyledi: ‘’Şırnak’ta iki parti yöneticisinin kaybedilmesi, Amed’de Vedat Aydın’ın katledilmesi, Mardin’in Kızıltepe ilçesinde Şeyh Davut’un kaybedilmesi gibi yasal bir partinin yöneticileri devlet tarafından kaybedildi ve bu mücadelenin başlamasına neden oldular. Mehmet Sincar’ın vekilken Batman’da katledilmesi, Apê Musa (Musa Anter) gibi Kürt halkı için değerlerin başına gelenlerin toplamı, ne denli vahim bir halde olduğunun da göstergesiydi. Bunun nedeni ise hukukun, yasanın ve adaletin olmadığıydı. Devlet bir dönem Hizbullah adını öne çıkardı, sonrasında JİTEM, Kontrgerilla ve ardında da Hançer Timi gibi farklı farklı isimleri öne çıkartıp cinayetler işledi. Musa Çitil’in Derik’te gerçekleştirdiği toplu katliam davası hâlâ devam ediyor. Olaylar aynı ama isim değiştirdiler. Bugüne kadar böyle geldi. Şimdi de başka tarzda yürüyor.”

’93 KONSEPTİNİN DAHA AĞIRI

Cumartesi Anneleri’nin bütün demokratik yollara başvurmalarına rağmen sonuç alamadıkları için böyle bir eylem girişiminde bulunduklarını anımsatan Dündar, şöyle devam etti: ‘’95’ten bu yana en çok baskı altında olan Cumartesi Anneleri’nin devlet tarafından çekmediği dert kalmadı. Eylemleri yasaklandı, şiddet gördüler, cezaevlerinde tutuldular ve hatta öldürüldüler. Berfo Ana bu direnişin en önemli isimlerinden biridir. ‘Ben çocuğumun kemiklerini görmeden ölmek istemiyorum. Ben evimin boyasını değiştirmiyorum ki oğlum geldiğinde evi bulabilsin’ demişti. Bir anne için bunun ötesinde bir acının olabileceğini düşünemiyorum. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Cumartesi Anneleri’yle görüşmeler yapmış ve Berfo Anaya bu konuda söz vermişti. Erdoğan sözünde durmadığı gibi, Berfo Anayı bir dönem ev hapsine almıştı ve o kahırla yaşamını yitirdi. Devlet hiçbir zaman sözünde durmadı ve verdiği sözün aksini daha büyük bir şekilde yaptı. Faillerin girişiminde olanları devlet ödüllendirdi. Çiller ve Ağar’ın 93’teki konseptinin aynısını ve daha vahimini şimdi Erdoğan da yapıyor ve yine onlarla ittifak kurup daha da kapsamlı yapmaya çalışıyor. Soylu’nun söylediklerinin bununla kesin bir bağlantısı vardır. Cumartesi Anneleri’ne en son yapılan saldırı da bunun devamıdır.’’

SALDIRI TÜM TOPLUMADIR

Dündar, eylemin kayıpları bulmaktan çıkıp devletin vicdanını aramaya dönüştüğüne vurgu yaparak, ‘’Üç maymunu oynayan ülke yöneticilerinin bu tablosuna baktığımızda aslında toplumun, Cumartesi Anneleri’nin eylemlerinin içeriğinin değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kayıp yakınlarını değil de ülkeyi, devletin vicdanını aramanı eylemi, mücadelesi sürdürülmeli. Çünkü sadece adalet, hukuk kaybolmamış, bir ülke tümden kaybolmuş. Cumartesi Anneleri’ne yapılan saldırı, bu ülkede yaşayan bütün topluluklara yapılmıştır’’ dedi.

KOMİSYON BUNUN İÇİN DE ÖNEMLİYDİ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun bu temelde önemli olacağını belirten Dündar, şunları dile getirdi: ‘’Sayın Öcalan, 93’teki ateşkes sürecinden bu yana hep ‘hakikatler açığa çıksın, suçlu, sorumlular adaletin karşısına çıksın’ diyordu. Bazı şeylerin aydınlanması için yüzleşmemiz gerekiyor. Geleceği enkaz üzerine kuramazsınız, enkaz üzerine kurulan her şey yine yıkılmaya mahkum kalır. Bundan dolayı Sayın Öcalan’ın devlete her zamanki gibi demokrasi temelli yaptığı ‘Hakikatleri Araştırma Komisyonu’ gibi bir önerisi oldu. Geçmişle yüzleşip, her şey gün yüzüne çıkartılsın ve müdahale edilip toparlansın istedi. Demokratik anayasanın kurulması için bir komisyon ve Akil İnsanlar heyetini da önerdi. Ülkenin demokratikleşmesi için bütün demokratik yol ve yöntemleri önerdi. Her ne kadar isimler değiştirilerek kurulup genişçe tartışmalar yapıldı. Bu komisyon ve heyetlerin içerisinde kayıp yakınları da temsilen yer aldı. Ancak sonuca gidilmek istenmedi ve hep bir şekilde aksatılmaya çalışıldı. Öyle ki kayıp yakınları, Cumartesi Anneleri ‘eğer barış olacaksa, devlet demokratikleşecekse biz çocuklarımızın acısını unutmaya çalışabiliriz’ dahi dediler. Buna rağmen bu girişimin içeriği değiştirildi veya boşaltıldı. Sayın Öcalan eğer ‘tamam’ derseniz 24 saat içerisinde her şey çözülür, dedi; ancak devlet hiçbir zaman samimi yaklaşmadı ve çözümün önü kapatıldı. Tecrit derinleştirilip müzakere sonlandırıldı.’’

ANNELERİN EYLEMİ BÜYÜYECEKTİR’

Cumartesi Anneleri’nin tüm baskılara rağmen daha da büyüyeceğine inandığını söyleyen HDP Milletvekili Pero Dündar, şöyle konuştu: “Her şey tek bir adamın ağzına bakıyor ve Meclis’te de bu yönde bir kabine oluşturulmuş. Bu kabine de ülkeyi kaybettirme girişimlerinden başka bir şey yapmıyor. Her ne kadar muhatap ortaya çıkmasa da bu mücadele büyümeye devam edecektir. Devlet bu mücadelenin büyümesinden ve güçlenmesinden korkuyor. Korku sahibine kalır. Artık toplum bunun farkındadır ve birlikte mücadele vererek her şeyin üstesinden geleceğine inanıyor. Bizler HDP olarak Cumartesi Anneleri’nin yanında olup omuz omuza vererek destek çıkacağız.’’