Danıştay, Meclis’e de gerek yok demiş oldu

Elmalı Davası'ndan yargı paketindeki düzenlemeye kadar değerlendirmelerde bulunan Avukat İlke Işık, Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi ile ilgili kararının ise Meclis’i yok saymak olduğunu kaydetti.

AKP ve MHP’nin hazırladığı yeni yargı paketinde cinsel istismar, cinsel saldırı ve kasten öldürme gibi suçlarda bir kişinin tutuklanabilmesi için kuvvetli suç şüphesinin somut delile dayanmasına bağlı bir düzenleme getirilmesi konuşuluyor. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’ndeki ‘kadının beyanının esas alınması ilkesi belli çevrelerce hedef gösterilmişken ve de sözleşmeden çıkılması gündemdeyken getirilen bu düzenleme kadın ve çocukları savunmasız bırakıyor. Birçok hukukçu kadın ve çocuk beyanının esas alınmasının soruşturmanın açılması anlamında esas kabul edildiğini, aksine yansıtıldığı gibi kesin hüküm olmadığını dile getiriyor. Dördüncü yargı paketinde bu düzenleme tartışılırken Elmalı Davası olarak ortaya çıkan iki kardeşin uğradığı cinsel saldırı davasında sanıkların tutuksuz yargılanması ise büyük tepkilere yol açtı. Hukukçuların ortak kanısı beyanın esas alınmamasının benzeri birçok karara imza atacağı yönünde. 

CEZASIZLIĞI DA BERABERİNDE GETİRECEK

ANF’ye konuşan Avukat İlke Işık bu durumun çok eski dosyalarda da karşılarına çıkan ciddi bir problem olduğunu belirterek şunları anlatıyor: “O yüzden kadının beyanı esastır diye yıllardır mücadele veriyoruz. Zira ‘kadının beyanı esastır’ ilkesi soruşturmanın başlatılması için önemlidir. Çocuğun beyanı ve anlattıkları da ha keza öyle. Bu tip suçlar zaten delil olmayacak şekilde işlenir. Delil ve kanıt bulmak, buna ulaşmak çok zordur. Dolayısıyla bu yargı paketinde buna böyle yaklaşmak büyük riski doğuracaktır ve Elmalı Davası örneğinde de yaşadığımız gibi sonuçlar ortaya çıkacak. Bu kadına yönelik şiddet, cinsel istismar ve taciz aynı zamanda çocuklara karşı işlenen suçların da bu şekilde ele alınmasının yolunu açacak. Kadınların ve çocukların buna delil sunmasını beklemek zaten korkunç bir şey. Çünkü yeterince travma yaşanan bir suç. Zaten bireyler tarafından yargı yoluna ulaşmak son derece zor bu tip vakalarda. Bu konuda böyle bir düzenlemeye gitmek yarın cezasızlığı da beraberinde getirir.”

KADINLARA EŞİT DAVRANMA YÜKÜMLÜLÜĞÜM YOK DİYOR

İstanbul Sözleşmesinin kadınlar ile birlikte birçok dezavantajlı gruba bir koruma sağladığını hatırlatan Avukat Işık, kadınların yanı sıra çocuklarla ilgili de devlete yükümlülük bir sözleşme olduğunu söyledi.

Bu sözleşmeden çıkarak devletin ilk olarak bu sorumluluktan kurtulmuş olduğunu da vurgulayan Işık, “Çünkü bu anlaşma devletlere sadece yargı ile önleme değil, toplumun her alanında şiddeti, istismarı ve cinsel saldırıyı önlemek için gerekli adımları atmasını söylüyor. Bunun hayatın her anına olumsuz bir şekilde yansıması çok kuvvetle muhtemel.

Deniyor ki bu ülkede yasalar var, yasalarla bu insanları korumaya devam edeceğiz; ama en temel değerleri gösteren ve devlete yükümlülük veren bir sözleşmeyi dahi kabul etmeyen sistemin yasaları uygulayacağı konusunda ciddi soru işaretleri oluşuyor. Devlet burada çok temel bir mesaj da veriyor aslında İstanbul sözleşmesini kaldırarak kadınlara eşit davranmak gibi bir yükümlülüğüm de yok demiş oluyor. Bu durum doğal olarak yargıya yansıyacak” şeklinde konuşuyor.

HAKSIZ TAHRİK İNDİRİMİ KARŞIMIZA DAHA ÇOK ÇIKACAK

Ayşe Tuba Arslan davası üzerine alınan kararı örnek gösteren Avukat İlke Işık, ileride bu tarz sonuçların daha da fazla yaşanacağına dikkat çekiyor: “Geçen hafta Ayşe Tuba Arslan davasının Ankara Bölge Adliyesi Mahkemesi’nde istinaf incelemesi görüldü. Eskişehir'de onlarca koruma kararına rağmen sokak ortasında korkunç bir şekilde öldürülmüş bir kadın Ayşe Tuba Arslan. Eskişehir'de yerel mahkeme hiçbir haksız tahrik indirimi yapmaksızın insan öldürmekten verdi kararı. Fakat istinaf mahkemesi haksız tahrik indirimi uygulayarak bu kararı ortadan kaldırdı. Bu çok tehlikeli bir şey çünkü haksız tahrik indiriminin hiçbir hukuksal unsurunun olmadığı dosyalarda da karşımıza çıkması artık olası. Bunların hepsi İstanbul Sözleşmesinden çıkılmasıyla yaşanan ya da yaşanması muhtemel şeyler.”

SÖZLEŞME YASA ONAYLANIR GİBİ KABUL EDİLDİ

Son olarak Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesinin iptaline dair verdiği kararı değerlendiren Işık şunları ifade ediyor: “Danıştay'ın burada verdiği karar çok sıkıntılı. Çünkü tek yetkili mercii Erdoğan'dır, uluslararası sözleşmelerden isterse çıkabilir diyor. Bu kararda iki karşı oy da var, bunlar da aslında böyle bir durumun nasıl olamayacağını özetliyor. İstanbul Sözleşmesi hem o iki karşı oyda belirtilmiş hem de davalarda da söylenmişti: İstanbul Sözleşmesi kabul edildi daha sonra meclise geldi ve burada onaylanarak Anayasa'nın 90 maddesi uyarınca iç hukukta bir anlam ifade etmeye başladı. Dolayısıyla bir yasadan bahsediyoruz, bir yasa yapılır gibi onaylandı ve meclis denetiminden Türkiye mevzuatına kazandırıldı. Danıştay bu karar ile diyor ki aslında artık ‘Meclise de gerek’ yok. Böylelikle yasaların da üstünde olan İstanbul Sözleşmesini yok sayarak, bugün tek adam rejimi dediğimiz ve demokratik yaşamın tüm unsurlarını yok eden bu sistemi onaylıyor. Yasama da yürütme de yargı da cumhurbaşkanın elindedir, o yüzden yürütmeyi durdurmayı gerektirecek bir sıkıntı görmüyorum demiş oluyor.”