YPG'den Türkiye'ye Efrin uyarısı: Bir adım bile yaklaşamazsınız

YPG Genel Komutanı Sipan Hemo Türk devleti ve çetelerini uyardı: Efrîn’e bir karış bile yaklaşamazsınız. YPG, YPJ, Ceyş el Siwar ve Kürt halkı size tarihi bir ders verecektir!

Son günlerde dünyanın ve bölgenin gündemine düşen İdlib, 2015’ten bu yana ÖSO, El Kaide ve DAİŞ gibi örgütlerin merkezine dönüştü. Sadece radikal islamcı örgütler değil aynı zamanda uluslararası istihbarat örgütlerinin de kol gezdiği bir alan oldu. Rojava’da, Suriye’de politikaları çöken ve Reqa operasyonuna katılmasına izin verilmeyen Türk devleti, şimdi tüm gücüyle İdlib’e yerleşmek istiyor.

Yeni Özgür Politika Gazetesi’ne konuşan YPG Genel Komutanı Sipan Hemo, bölgesel politikasını Kürtlerin düşmanlığı üzerine kurgulayan ve yürüten Türk devletinin asıl hedefinin Efrîn Kantonu ve Şehba’yı abluka altına almak olduğunu belirtti. Türk devletini açık bir şekilde uyaran Hemo, ”Efrîn’e bir karış bile yaklaşamazlar. YPG, YPJ, Ceyş el Siwar ve Kürt halkı; Efrîn ve Şehba’da Türk devletine tarihi bir ders verecektir. Türk devletinin Efrîn ve Şehba’ya karşı bir saldırısı olursa; Türk devletinin kırılması sadece bu bölgeyle sınırlı kalmayacak, Kürtlere düşmanlık yaptığı her yerde kırılma yaşayacak” dedi.

YPG Genel Komutanı Sipan Hemo’nun Yeni Özgür Politika gazetesinin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

BÜTÜN ÇETELER İDLİB’TE

Öncelikle, İdlib’in Suriye halkının mücadelesinde önemli bir konuma ve role sahip olduğunu söylememiz gerekiyor. İdlib, 2015’ten sonra Baas rejiminin elinden alınarak farklı grupların yerleştiği bir alan oldu. O zamandan bu yana, ÖSO, El Kaide, DAİŞ gibi radikal islami grupların merkezine dönüştü. Suriye rejimine karşı mücadele etmek isteyen uluslararası güçlere bağlı grupların toplandığı bir merkez oldu. Başta Türkiye, Katar, Suudi Arabistan olmak üzere, dünyadaki birçok istihbarat örgütünün kol gezdiği bir alana dönüştü. Bunun yanı sıra ABD ve Rusya gibi büyük güçler de İdlib’e ilgisiz kalmadı; farklı yöntemlerle varlıklarını sürdürdüler.

Suriye rejimi, Rusya, Türkiye ve çete grupları arasında yapılan anlaşmadan sonra Halep’te çıkan grupların tümü İdlib’e yerleştirildi. Yine Şam çevresinden, Humus’tan çıkarılan çete grupları da İdlib’e gönderildi. Suriye’nin hangi bölgesinde bir anlaşma sağlandıysa ordaki çete grupları İdlib’e yönlendirildi.

TÜRKİYE’NİN POLİTİKASI ÇÖKTÜ

Bütün bu nedenlerden ötürü, İdlib üzerinde birçok hesap var. Özellikle Türkiye’nin stratejik hesapları olduğunu görüyoruz. Ancak Türk devletinin Ortadoğu’daki politikaları bir bir çöktü. Yeni Osmanlı hayalleri gerçekleşmedi; Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da kaybetti. Yemen’de rol bile alamadı. Suriye’de önüne koyduğu plan ve politikaları tutmadı; adım adım yenildi. İşte bu yüzden, tüm imkanlarını seferber ederek İdlib’te varlığını göstermeye çalışıyor.

Türk devleti somut siyasetini Kürtlerin düşmanlığı üzerine kurguladı ve yürüttü. Bunun için pazarlıklar yaptı. Suriye halklarının özgürlük umutlarını ticarete dönüştürdü ve pazarlık konusu yaptı. Hatta, Kürt halkının kazanımlarını engellemek için onları sattı; Halep’i, Humus’u teslim etti, Şam çevresinde mücadele eden güçlü gruplar vardı onları da teslim etti. Bütün bunları ise Kürt halkının kazanımlarını engellemek ve Rojava Devrimi’ni zayıflatmak için yapıyor.

İdlib, şimdiye kadar yapılan tüm hesapların sonuca ulaştırılması için uğraşılan bir mücadele alanına dönüşüyor. Astana görüşmelerinden sonra şöyle bir anlaşmaya varıldı: İdlib’in yüzde doksanını El-Nusra Cephesi kontrol ediyor. İdlib üzerine hesap yapan güçler de El-Nusra’ya karşı operasyon düzenleyerek bölgede ilerlemeyi hedefliyor. Yani El-Nusra ile savaşma gerekçesiyle diğer hedeflerine ulaşmaya çalışacaklar.

TÜRKİYE İDLİB’TE NE YAPTI?

Anlaşma gereği, Türkiye kendisine bağlı grupları; Rusya ise rejim güçleri ile İran’a bağlı grupları destekleyecekti. Onlar İdlib’in güneyinden ve doğusundan operasyon başlatma üzerine anlaşmışlardı. Türkiye ise batıdan eş zamanlı El Nusra’ya karşı harekete geçecekti. Bu şekilde ‘Güvenli Bölge’ adıyla ateşkes sağlandı. Savaşın durduğu bir alan oluşturmak istiyorlardı; plan buna göre hazırlanmıştı. Ancak İdlib’teki gruplar, Halep ve Hama’da rejime ait askeri üs ve noktalara karşı saldırı başlattı. Saldırılar bir ay kadar sürdü. Bu saldırıların arkasında Türk devleti vardı. Türkiye durumu daha da gerginleştirerek, kaosu büyüterek önüne koyduğu tüm projeleri İdlib’te gerçekleştirmeyi hedefledi.

Türkiye’nin hedefi Şehba ve Efrîn’i ablukaya almaktı. Bunun için de ortalığı karıştırdı ve gerginliği artırdı. Bu durumdan Rusya ürktü; Putin bu yüzden Ankara’yı ziyaret etti. Ankara’dan rejime yönelik başlatılan saldırıların engellenmesini istedi. Çünkü rejim ve Rusya zayıfladığı için gelişen saldıralara karşı koyma kabiliyeti kalmamıştı.

Çok zorlanıyorladı, bunun için Rusya, Suriye ile birlikte stratejik bir hamle olarak Dêrazor’un DAİŞ’ten kurtarılması hamlesini başlattı. Bunlar Dêrazor’da ilerlerken, İdlib’den Hama’ya yönelik bir saldırı gerçekleşince Dêrazor’a karşı süren ilerleme ve operasyon zayıfladı, durma noktasına geldi. Eğer İdlib’ten Hama’ya yapılan saldırı devam etseydi, Dêrazor’a operasyon yapan güçlerin geri çekilmesi ihtimali de vardı. Onlar için Hama, Dêrazor’dan daha önemli ve stratejik.

Dêrazor operasyonunun durdurulması veya güçlerin geri çekilmesi yerine, Türkiye’nin ayağına giderek onu operasyonları durdurmaya razı etmek gibi bir çözümü uygun gördüler. Türkiye’nin saldırıları durdurmasına karşılık olarak da istediklerini vermeye karar verdiler.

TÜRKİYE NUSRA İLE ANLAŞTI

Bu çerçevede adım atıldı ve İdlib’e yönelik ilk hamlede Türk devletinin niyetinin farklı olduğu anlaşıldı. İdlib sınırını tutarak, El Nusra ile savaşması gereken Türkiye, El Nusra ile ittifak yaptı. El Nusra’ya ‘Seninle bir sorunumuz yok ancak Efrîn’i güneyinde kontrol ettiğin noktaları bize devredeceksin. Bu noktaları bize teslim edersen seninle savaşmayacağız’ dedi.

El Nusra öneriyi kabul etti. Yani, Türk devleti El Nusra’ya saldırmayacak, El Nusra ise elinde bulundurduğu ve Kürtlere karşı stratejik önemde olan bazı noktaları Türk çetelerine ve askerlerine devredecek.

SONUÇTAN RUSYA DA SORUMLU OLUR!

Kürtler, bu girişimlerin ve olası sonuçlarının sorumluluğunun Rusya devletinde olacağına dikkat çektiler. Rusya sorumluluğunu gizlemek için Türkiye’ye El Nusra ile savaşmak yerine farklı şeyler yapmamaları uyarısını yaptı. Ancak Türkler açık bir şekilde, El Nusra’nın kendileri için tehlike ve tehdit oluşturmadığını, hedeflerinin farklı olduğunu söyledi.

Bundan ötürü önlerine koydukları plan işlemiyor ve kriz ortaya çıkmış durumda. Çözülüp çözülmeyeceğini zaman gösterecek, ancak şu an büyük bir kriz yaşıyorlar. Elbette Kürt halkının da bu planlara karşı bir müdahelesi olacak ama göründüğü kadarıyla planların işlemeyeceğini, sonuca ulaşmayacağını söyleyebiliriz.

Türk devleti, Rojava Devrimi şahsında Kürtlere karşı köklü düşmanlık yürütüyor ve sonuca ulaşmaya çalışıyor. Bunun için elinden ne geliyorsa yapıyor. Türkiye her şeyi pazarlık konusu yaptı. Hatta Erdoğan, Kürtlerin ilerlemesini engellemek, kazanımlarını ortadan kaldırmak için kendisini bile pazarladı, şerefini pazarlık konusu yaptı.

EFRİN’DE TARİHİ DERS VERİLECEKTİR!

Şunu net olarak söyleyelim; Türk devleti kendisine bağlı çeteleri, destek veren devletleri ve tüm imkanlarıyla Şehba ve Efrîn’e karşı önüne koyduğu hedeflere ulaşamayacak. Efrîn’e bir karış bile yaklaşamazlar. YPG, YPJ, Ceyş el Siwar ve Kürt halkı Efrîn ile Şehba’da Türk devletine tarihi bir ders verecektir. Daha öncede söyledik, Türk devletinin Efrîn ve Şehba’ya karşı bir saldırısı olursa, Türk devletinin kırılması sadece bu bölgeyle sınırlı kalmayacak; Kürtlere düşmanlık yaptığı her yerde kırılma yaşayacaktır.

HEDEFİ KUŞATMA VE EKONOMİK ABLUKA

Türkiye bu gerçeği biliyor; bunun için saldırı ve savaşı göze alamıyor. Doğrudan savaş yerine ablukayı hedefliyor. Ezaz tarafından bir abluka planlıyor. Yine Efrîn’in batı ve kuzeyi de Türkiye ile sınır ve zaten ablukayı oradan geliştirmiş. Şimdi de İdlib hatından Efrîn’in güneyini de ablukaya alarak kuşatmayı tamamlamak istiyor. Ambargo uygulayarak aç bırakma siyasetini, yine içeride fitne ve provokasyonları geliştirmek istiyor. Sürdüreceği kirli siyaset ile Efrîn ve Rojava halkını teslim alacağına inanıyor. Ama gerçekte, Türkiye’nin bu adımları ve politikaları kendisine büyük zarar verecek. Yine Efrîn ve Şehba halkının Türkiye’ye vereceği cevap bu bölge ile sınırlı kalmayacak.

TÜRKİYE’YE KARŞI SAVAŞIRIZ

Açıkça söylüyoruz; YPG kurulduğu zaman bölgelerini savunacağını; Kürt bölgelerine yönelik tüm tehditlere karşı savaşacağını duyurmuştu. Eğer Türk devletinin Rojava ve Suriye’deki varlığının zarar vereceğini düşünüyorsak -ki zarar veriyor- biz de ona karşı savaşırız. Net ve açık bir şekilde tekrarlıyorum, savaşırız. Mevcut durumda geçen yıllara göre imkanlarımız çok daha fazladır; tarihi hesap sorabilecek düzeydeyiz.

Bu savaşın sorumluluğu sadece Türk devletinde olmayacak. Aynı zamanda Rusya ve İran da sorumludur. Bu güçler Türkiye ile ittifak kurdu ve Türkiye’yi kabul ederek bölgeye yerleştirdi.

Rusya ile ilişkilerimiz var; iletişim ve görüşme halindeyiz, çok olumlu görüşmeler ve tartışmalar da yapıyoruz. Suriye’nin geleceği, Kürt halkı ve Suriye halklarının geleceğine ilişkin önemli tartışmalar yürütüyoruz. Kürt halkına düşmanlık temelinde Türkiye ile ittifak kurup onu Efrîn sınırına yerleştirmesine müsaade etmeyeceğiz. Türkiye’ye karşı savaşacağız, sorumluluğu gereği de Rusya’nın da Türkiye’nin oyunlarına gelmemesini istiyoruz.

RUSYA ERDOĞAN’IN OYUNUNA GELMEMELİ

Rusya, Türkiye’nin Erdoğan’ın oyununa gelmemeli. Rusya’nın çıkarları Kürt halkı ve Suriye halklarının yanında olmasından geçiyor. Rusya’nın çıkarları Suriye’de Kürt sorunun siyasi çözümündedir. Rusya’nın Ankara ile ittifaktan hiçbir çıkarı yok ve başarı şansı yok. 200 yıldır Rusya’ya karşı mücadele eden, Rusya’nın Ortadoğu’da rol sahibi olmasını engelleyen güç Osmanlı’dan bu yana Türk devletidir. Rusya’nın da bu gerçeğin farkında olduğunu düşünüyoruz. Çıkarları Türkiye ile ittifakta değil, çıkarları Kürt halkı ve Suriye’nin sorunlarının siyasi çözümündedir.

RUSYA İLE GÖRÜŞME HALİNDEYİZ

Rusya ile görüşmeler ve tartışmalarımız oluyor. Hatta Rusya’nın son süreçteki kimi yaklaşımlarını da olumlu görüyoruz. Çelişkilerin giderilmesinde, siyasi projelerin hayata geçirilmesinde ve Suriye’de savaşın sona ermesindeki ısrarı ve çabalarını genel anlamda olumlu görüyoruz. Bu çaba ve girişimlerini daha da büyütmesini istiyoruz. Kürtlerin haklarına federal bir Suriye sistemi içerisinde kavuşmasında, Rusya’nın da önemli bir sorumluluk almasını istiyoruz. Böylesi bir rol aldığı zaman Kürtlerin kalıcı dostluğunu kazanır ve en önemlisi de Kürtlere karşı sorumluluğunu yerine getirir.

İTTİFAK YENİDEN CANLANDI

Kürtlere düşmanlık temelinde bölgede süregelen köklü bir ittifak var. Türkiye, İran ve Suriye arasında bu temelde oluşturulan tarihten günümüze bir ittifak söz konusu. Suriye’deki devrim sürecinde bu ittifak dağılmıştı. Türk devletinin Suriye’deki çete grupları desteklemesi ile birlikte Türkiye-Suriye-İran arasında oluşturulan ittifak ortadan kalkmıştı. Ancak İran, Güney Kürdistan’daki gelişmeleri özellikle de referandum sürecini fırsat olarak değerlendirdi ve bu dağılan ittifakı yine canlandırdı. Bu nedenle, İran ve Suriye Türk devletinin isteklerini kabul edip politikalarına dahil oldu.