Yıldırım: Gelin faşizme karşı birlikte haykıralım

Yıldırım: Halkımızı faşizme karşı en net tavrı almak için 11 Şubat’ta Ankara’ya çağırıyoruz. Tüm demokratik kesimlere de çağrımızdır gelin faşizme karşı birlikte haykıralım.

Tüm ablukaya ve partilerine uygulanan saldırılara rağmen 3. Genel Kongre’ye güçlü ve dinamik bir şekilde hazırlandıklarını belirten HDP Van Milletvekili Nadir Yıldırım; HDP’nin sadece bir dönem partisi değil, Türkiye’nin tüm koşullarında politika üretebilen ve tüm sorunlarına çözümler getirebilen bir yapıda olduğunun altını çiziyor. Bize uygulanan terörün sadece yüzde 1’i AKP’ye uygulansaydı, ortada parti diye bir şey kalmamış olacaktı” diyen Yıldırım, 2017’de var olma mücadelesini başardıklarını ve artık hamle yapma sürecine geçtiklerini anlatıyor.

HDP ilk kurulduğu günden bu yana hep hedef halindeydi şimdiyse OHAL’le birlikte daha da ablukaya alınmış durumda. Böylesi bir ortamda 3. Büyük Kongreyi yapıyorsunuz. Öncelikle bu şartlar altında kongre çalışmaları nasıl sürüyor ve katılım nasıl?

İki yılı aşkın bir süredir topyekûn bir saldırı ile karşı karşıyayız. Eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, binlerce üye ve yöneticimiz, 50’ye yakı il eş başkanımız, 200’ü aşkın ilçe eş başkanımız bu süreçte tutuklandı. Aslında HDP’e örgütünün büyük bir kısmı tutuklandı. Öte yandan sadece yargı eli yürütülen bir saldırı ile yüz yüze değildi HDP. Bizim hemen hemen tüm etkinliklerimiz yasaklandı. Bizim halkla buluşmamız, sokağa çıkmamız ve hatta söz söylememiz bir engellenmeye çalışıldı. Bütün medya bize kapatıldı. En ağırından psikolojik bir savaş yürütüldü bize ve partililerimize. En güçlü olduğumuz kentlerde yıkımlar ve katliamlar yapıldı. Yüzlerce kişi sadece partimize oy verdi ya da sempati duydu diye saldırıya uğradı. Deyim yerindeyse Türkiye tarihindeki darbe süreçlerinde dahi görülmemiş bir siyasi soykırım, toplum kırım dayatıldı bize, bileşenlerimize ve demokrasi güçlerine.

Yani çok da amaçlarına ulaşamadılar mı diyorsunuz?

Evet, her seferinde küllerinden doğan, örgüt, yönetim ve halk gerçekliği açığa çıktı. 2017’yi bitirip 2018’e girerken biz bu durumu böyle tanımlıyoruz. Bize uygulanan terörün sadece yüzde 1’i AKP’ye uygulansaydı, ortada parti diye bir şey kalmamış olacaktı. Bu da bizim partimizin köklerinin ne kadar derinde ve gerçek bir halk hareketi olduğunu gösterdi. Rejim ve iktidarın saldırılarının ne kadar anlamsız olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Çünkü hedef gerçekten çöktürmeydi, tasfiyeydi, bitirmeydi. Ama 2017 yılı tamamlanırken aslında onlar başarısız oldu. Çünkü bitiremediler. Tüm bunlara rağmen varlığımızı koruyabildiysek bu bir başarıdır, bu halkın başarısıdır. Fakat geçmiş dönem açısından bunu böyle tanımlamak elbette yetersiz kalır.

Neydi bu yetersizlikler?

Tüm eksik, gediklerimizle yaşanan saldırı sürecini püskürttük. Varlığımızı korumak bu anlamda önemli bir gerçektir. Fakat 2018’deki kongreye giderken bu tek başına yeterli olmuyor. Kongre sürecinde artık hesap sorma sürecine girdiğimizi ifade ediyoruz. Tüm bu katliamların, saldırıların, tutuklamaların, KHK’ların, zulmün, akademiden kadına ve oradan gençliğe; kadın katliamlarından doğa tahribatlarına kadar artık hesap sorma vaktidir. Artık hamle yapma zamanı. 3. Büyük kongreye giderken biz şunun farkındayız; geçmiş eksikliklerimize rağmen gelecekte daha hamleci daha aktif bir parti olma gerçekliği ve kararlığı içindeyiz. Biz bu kongreye bu farkındalıkla hazırlanıyoruz. Bu kongre bizim açımızdan altını çizmek gerekirse hamle kongresi olacak.

Bu hamle stratejisi daha önceki politikalardan farklı mı olacak? Farklı bir dönem mi açılıyor HDP için?

HDP, kuruluş felsefesi açısından zaten bir dönem partisi değil. Haliyle de politikalarını da sadece bir döneme özgü olamaz; HDP zamanın koşullarına da ayak uydurabilecek, o dönemimin şartlarına göre de siyaset üretebilecek bir yapıda. HDP, yaratıcılığı, çeşitliliği, esnekliği, atılımı ve her şeyden önce bir arada yaşamı, birleşik mücadeleyi esas alan bir partidir. Ülkede faşizm koşulları yokken bile HDP ‘tek başına kurtuluş yok ya hep beraber ya hiçbirimiz’ ilkesini esas aldı. Türkiye’deki tüm sorunların çözümü ve demokrasi mücadelesini başarıya götürmenin yolunun kesinlikle hem devrimci hem de demokrasi güçlerinin birleşmesiyle gerçekleşebileceğini ifade etti HDP ve bunun üzerine kuruldu. Öncesinde Halkların Demokratik Kongresi var, onu içerisinden çıkmış bir parti. HDK’nin kurulurken bir seçim sorunu yoktu, demokrasi sorunu vardı. HDP de bu birikim içerisinden çıktı. Türkiye ve Kürdistan devrimci mücadelesinin birleşmesiyle oluşmuş bir zemindir. O yüzden yeni dönemde de faşizme karşı daha güçlü bir mücadele, örgüt, siyaset bir cephe oluşturmanın politikasını yürütecek HDP.

Kadın haklarının, ekolojinin, emekçilerin alın terinin burjuvazi için gasp edildiği her alanda büyük bir talanın olduğu, basın ve düşünce özgürlüğünün yok edildiği bir süreçle yüz yüzeyiz. HDP içindeki çeşitliliği, esnekliği ve de esas olarak direngenliğiyle bunlara karşı durabileceğini gösterecek.

2018’de kongre ile HDP, kuruluş esasına dayanan halkların birlikte yaşamasını hedefleyen ve bütün demokrasi güçlerinin birleşik mücadelesini önceleyen bir politikayla; Soma’daki madencinin de Karadeniz’deki fındık ve çay üreticisinin de Adıyaman’daki tütün üreticisinin de hakkını da arayacak. 3. Genel Kongre’den sonra göreceğiz ki HDP Karadeniz’deki Çukurova’daki, Ege’deki, Serhad’deki üreticinin de emekçinin de kadının da temel umudu haline gelecek. Tüm bu alanlara dair daha somut, gerçekçi ve güçlü politikalar üretecek HDP yeni dönemde.

HDP bu konuda hep bir çerçeveye sıkıştırılmak istendi özellikle sizin de saydığınız Karadeniz’den Ege’ye söylemi bastırıldı uzun zaman. Önümüzdeki süreçte bunun kabuğunu kıracak ne gibi bir yol haritası çıkacak?

OHAL ve darbe koşullarında bir kongreye gidiyoruz. Darbecilerin ve OHAL’cilerin zaten en büyük amacı da bir bölgeye sıkıştırmaktı. Belli sorunlar ekseninde daraltmak. Tüme baktığımızda bütün bu saldırıları hedefi aslında budur. 7 Haziran sonuçları çıktığında AKP iktidarını korkutan şey HDP’nin yüzde 13 oy alması ya da barajı geçmesi ya da Diyarbakır’da yüzde 90’ın üzerine çıkması değildi. Trabzon’da HDP’ye 7 binin üzerinde oy verilmesiydi. Ya da Yozgat’ta benzeri bir durum yaşanmasıydı. Asıl onları ürküten şey buydu. Çünkü toplumun her kesiminden ve yerden gerçek demokrasi mücadelesi ile özgürlük talebiyle buluşturdu HDP ve bu dalga dalga da yayılıyordu. Bugün bunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki hiçbir yapı Kürt Özgürlük Hareketi gibi Türkiye’nin bütün sorunlarına çözümler ve projeler üretebilecek istek ve heveste değildir. Bütün bir süreç bu temelde gelişti fakat yaşanan gelişmeler, yönelimler ve baskılamalar, sınırlandırmalar, bunlara karşı yerinde ve zamanında yaratıcı politik hamlelerle aşamamak kuşkusuz bizi politik alan itibariyle daralttı. Belli hususlara sıkıştırdı. Onları da yeterince giderme noktaları yakalayamadık. Fakat bu yine de fikriyatımız dıştalamıyor. İşte biz 3. Kongrede bu adımları atıyoruz. Yani Türkiyelileştirme diye kavramsallaştırmaktan ziyade Türkiye’nin bütün sorunların çözüm arayışı içinde toplumun tüm kesimleriyle muhatap bir yapıda olmak. Kürt halkının özgürlük sorunu ne kadar bizim de sorunumuzsa Alevi toplumun inanç sorunu da aynı düzeyde. Aynı şekilde kadınların özgür hak talepleri, işçilerin emekçilerin bu sömürü düzeninde yoldaşıyız ve olmaya devam edeceğiz. Bu hamleler çerçevesinde kongreyi düşünüp planlamak gerekiyor. Özelikle OHAL ve bu darbe koşularında toplumun çok büyük bir kesiminde mağduriyet söz konusu. İşte tüm bu mağduriyetin giderilmesi ve bunun politik mücadeleye çevrilmesini sağlayacak muhalefet sorunu var. Geçmişteki deneyimlerimiz gösterdi ki meclisteki ana muhalefet partisinin bunu yapabilecek bir zihniyete sahip değil. Bu bir zihniyet meselesidir. Bu zihniyet de kabiliyet ve yetenek de biz de mevcut. Bunu politika ve projeye dönüştürme sorunumuz vardı özellikle son iki yıllık süreç içerisinde. Ama yeni dönemde bunu aşma iddia ve kararlılığımız var. Bu anlamda 3. Büyük Kongremiz bizim için bir milat olacak.

Çıkarılan birçok KHK ile parlamento işlevsiz hale getirildi. HDP’nin birçok milletvekili tutuklandı. Bu yeni dönemdeki çalışmalarınız daha yerel ya da sokakla nasıl bir bağ kuracak?

Yaz ve sonbahar boyunca kongre ve konferanslarımız yaptık. Bir nevi tamamen zindanlara hapsedilen yönetim kadrolarımızı yeniledik. Bizim şu anda en temel eksikliğimiz toplumsal örgütümüz yok.

Neden?

Şöyle ki çok büyük bir kitle potansiyelimiz ve halk desteğimiz var ama örgütsüzdür. Bunu açıkça belirtmek gerekiyor. Tüm kongre ve konferanslarımızda öne çıkan temel özeleştirilerden biri bu. Bir halk hareketi gerçeği var ama halk örgütlü olma açısından ne yazık ki zayıf. İşte bu yüzden tüm il, ilçe ve merkez kongremizi gerçekleştirdikten sonra mahalle mahalle yerellerde, köylerde halkın örgütlenmesi anlamında meclislerimizi ve komisyonlarımızı kuracağız.

Öte yandan AKP ve MHP ortaklığıyla KHK’lar aracılığında parlamento işlevsizleştirilirken CHP de her zaman bunu besleyen bir rol oynadı. Dokunulmazlıklardan tutun da tezkerelere evet demesine kadar. Bu anlamda açıkçası parlamentonun tek muhalif partisiyiz. Geçmişte olduğu gibi bugün de yarın da sadece parlamento içi siyaseti esas alan bir parti değiliz. O yüzden dönüp dönüp HDK sürecine atıfta bulunmak lazım. HDP’nin halk parlamentosu HDK’dir. Asıl zayıflık da HDP’yi bu gerçeklikle örgütleyip toplumsallaştırmamaktı. HDP’nin parlamentonun olanaklarını ve mücadele alanının ret etmeyen ama asla da ona sıkışmayan bir yapısı var. O yüzden parlamentodaki mücadele alanı sınırlanıp daraldıkça daha çok topluma açılmak gerekiyor. İl ve ilçe örgütlerimizin genel tespiti olarak da acil bir şekilde toplumsal örgütlülüğümüzü yeniden inşa etmek ilk görevimiz.

Bir yandan örgütsel olarak hızlıca toparlanma bir yandan da ülkenin bütün meselelerine radikal çözümler geliştirebilen bir parti olmak. Milliyetçi muhafazakâr çevreler ya da ulusalcılar, liberaller bu ülkenin sorunlarına çözüm olamıyor hatta daha da derinleştiriyor. Bunu hep birlikte görüyoruz. O yüzden HDP, radikal demokrasi ile devrimci çözümler ve müdahaleler yapacak. Bu süreçte faşist bloğa karşı mümkün oldukça kapsayıcı, tüm devrimci demokrat çevrelerle ittifak ve birliği açık bir pozisyonda olacağız. Ama bu şu demek de değil mücadele için illa birlik beklemek gerekmiyor. Bu süreçteki tartışmalarımızda ortaya çıkan sorunlardan biri de buydu. Çünkü şu da bir yanılsama büyük bir ittifak cephesi kuralım, ona göre bir yol haritası belirleyelim diye de epey zaman harcadık. Çünkü bir yandan bunun mücadelesini verirken diğer yandan kendi çözüm yaklaşımımızı ortaya koymalıyız.

Adaylık mevzusuna gelirsek. Her ne kadar Selahattin Demirtaş ve HDP açıklama yapmış olsa da sıkça tartışılan bir lider krizi gündemi oluşturuldu aday olmama meselesinden sonra. Bu tartışmalara dair ne diyeceksiniz?

Türkiye’de çok fazla kötü örnek var o yüzden hep bu modeller üzerinden yol aldırtmaya çalışan zihniyetler bulunuyor. Misal ülkedeki köşe yazarları, sendika başkanları ya da oda başkanları ve elbette siyasi parti genel başkanları hep aynı kişilerdir. Bu da toplumun demokratik refleksini ve potansiyelinin ortaya çıkmasına engelleyen bir durum. HDP çıkışıyla varlığıyla ve felsefesiyle bunun böyle olmaması gerektiğini zaten ortaya koymuştur.

Biz birçok kötü örneği teşhir eden bir parti olduk. Bir eş başkanlık sistemiyle, cinsiyet kotasıyla bir yenilik getirdik ülkeye. Siyasete ve toplumsal alana devrim niteliğine yenilikler getiren bir partiyiz. Bu gerçekliği ülkenin siyasetine ve zihniyetine en iyi müdahale eden arkadaşımızdı Sayın Demirtaş. Onun eş başkanlığında hakikaten önemli değişimler yaptık. Ama yaptıklarımız yetiyor mu, hayır. Daha fazla yenilik yapmak gerekiyor. Birincisi bu değişimi böyle algılamak lazım. Kendi mektubu ve değerlendirmesi var; kimileri küçümsüyor kimileri de önemsizleştirmeye ya da şahsileştirmeye çalışıyor. Ama bu öyle bir şey değil. Toplumsal gerçeklik için daha büyük kazanmak için daha küçük şeylerden feragat etmek, parti açsından her zaman en önemli olan şeydir.

Çünkü kendisinin de mektubunda belirttiği gibi biz mevki makam için bu meselelere girmedik. Biz ölümü, tutuklanmayı, sürgünü göze alarak bu mücadeleye giren kişileriz. Bu değişim toplumsal ve mücadele ihtiyacıdır. Bu süreç de Selahattin arkadaşımızın kendi ilkesel tutumu üzerinden gelişen talebidir. Çok değerli bir tutumdur. Günümüzde koltuğa yapışan bırakmak istemiyor. Ama HDP’nin böyle bir parti olmadığını çok iyi bir şekilde gösteren örnektir bu tutum aynı zamanda. Yeni bir şey daha gösterecek HDP topluma; böyle yetenekli bir arkadaşımızın kendi deyimiyle üye düzeyinde dahi olsa ya da bu koşulları kalmasa da bir eş genel başkan kadar hizmet edebileceğini. Toplumdaki ve siyasetteki kimi tabuları yıkan bir tutumdur. Bu yüzden HDP’li arkadaşlarımızın ısrarla bunu bu temelde değerlendirmesi gerekiyor. Bu yaklaşım bizi moral olarak güçlendirdi. AKP, geri çekilmiş, sinmiş bir toplum ve siyaset yaratmaya çalışıyor ama bu bile başlı başına bizim kendimize olan güvenimiz artırdı.

Peki, son olarak 11 Şubat’taki kongre için Türkiye halklarına çağrınız nedir?

Biz parti olarak büyük bir adım atmaya karar verdik. Şunu gördük ve inanıyoruz biz çok güçlüyüz. Karşımızdaki faşist AKP iktidarı tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor. Varlığını sürdürmesi güçlü olduğu anlamına gelmez. Demokratik mücadele ve muhalefetin zayıflığına dayanan bir varlığını sürdürmedir bu. Biz bunu gördük ve bunun üzerine yürümek istiyoruz. Ama güçlü ve halkımızla birlikte. Bu anlamda bu kongre bizim açımızdan şölen havasında geçecektir. 81 vilayetteki tüm üyelerimize çağrı yaptık. Belki milyonları taşıyamayacağız maddi imkânlardan dolayı bu yüzden 40-30 bin arası bir katılım çağrısı yaptık. Bu 30 bin kişiyle sınırlandıracağız anlamına gelmiyor elbette. Halkımızı faşizme karşı en net tavrı almak için 11 Şubat’ta Ankara’ya çağırıyoruz. Kongremiz faşizme karşı mücadeleyi yükseltmiş olacağımız bir milat olacak. Tüm demokratik kesimlere de çağrımızdır gelin faşizme karşı birlikte haykıralım.