Ve Hitler Erdoðan'ı Kıskandı!-Amed Dicle

Ve Hitler Erdoðan'ı Kıskandı!-Amed Dicle

Dublin şehir mezarlıðının en tenha yerinde, büyük özenle korunan bir mezar var. Bu mezar, Ýngiliz edebiyatının büyük hiciv ustası ve siyasetçi Jonathan Swift'e ait. 1667-1745 yılları arasında yaşayan Dublin'li Swift'in mezar taşının üzerinde şöyle bir cümle yazılı;

"Burada vahşi haksızlıklar karşısında kalbi paramparça olan biri yatıyor.''

Çok sayıda edebi eserin yanı sıra günümüzde geçerliliðini koruyan siyasi tanımlamaları da var Jonathan Swift'in. Bir edebiyatçı olarak siyasete katıldıðında, onun dikkatini en çok çeken konu 'yalan'dır. Bu sebeple siyaset ve yalan üzerine çok çarpıcı belirlemelerde bulunuyor.

Konuya şöyle bir soruyla başlıyor Swift;

"Siyasetçi; yalanlarının birbiriyle çelişkiye düşmesinden korkmadan, sistematik yalan söylediðinde ne olur?"

Ve devam ediyor:

"Siyasi yalancının hafızasının kısa ömürlü olması gerekir. Çünkü içinde bulunduðu deðişik durumlara göre çelişkiye düştüðünü her an hatırlamaması elzemdir.

Onun için önemli olan şudur; O an için bunu söylemesi uygun muydu? Doðrulaması ya da yalanlaması gerekli miydi? Bu nedenle, söylediði her şeyi yorumlamaya çalışarak düşüncesini analiz etmeyi düşünüyorsanız, aksini hayal etmek durumunda olacaðınız için işiniz zor olacak.''

Swift deðerlendirmesinin devamında yalanın her zaman toplumsal dayanak bulduðunu işaret eder ve şöyle der;

"Nasıl ki en vasat yazarın bile okuru varsa, en büyük yalancının da inananları vardır. Ayrıca, sık kullanılan bir yalan, bir saatliðine de inanılır olsa, görevini tamamlamıştır. Ýnsanlar aldatıldıklarını anladıkları an, artık çok geçtir. Tarih sonuca ulaşmıştır."

Neredeyse 300 yıl önce yapılan bu konuşma, bugün hatırlandıðında, akla Türk Başbakanı Erdoðan'ın günlük siyasi yalan sanatındaki performansını getiriyor.

Siyaset tarihindeki bu yalan 'sanatı', siyasetçilerin sarıldıkları ilk silah olmuştur. Ama aynı zamanda hiçbir siyasetçi yalan sanatıyla başarı elde edememiştir. Kurguladıkları yalan silsilesini ajite ederek toplumları hipnotize etmişlerdir ama günü gelip de toplumlar uyanınca, sözü edilen bu 'yalan aktörler' tarihin lanetli sayfalarında yer almışlardır.

Hitler, bunun bilinen en çarpıcı örneði.

Bilindiði gibi kendisinin tamamen yalan üretme merkezi olarak tasarlanmış muazzam bir psikolojik savaş birimi vardı. Psikologlardan, psikiyatrisilerden, bilim adamlarından, uzmanlardan oluşan bu birim; Hitler'in Milli Eðitim ve Propaganda Bakanı Dr.J Gobbels'in "Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkar" şiarıyla hareket ediyordu. Ama yalan söylemek ve yalan söylemeye teşvik konusunda Hitler, kendi yardımcısı Gobbels'den aşaðı kalamazdı ve nitekim kalmayarak, yalan konusunda şu meşhur cümleye imzasını attı;

"Yalan ne kadar büyükse, inananı da o kadar çok olur!"

***

Geçtiðimiz günlerde, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoðan da, bir zamanlar Hitler'in hüküm sürdüðü Almanya'da yalan söyleme konusunda Hitler'e nal toplattı.

Erdoðan'ın Gobbels'i, Türk Adalet Bakanı Ergin; "680 mahkum açlık grevinde ve kendilerine düzenli olarak şeker, tuz, bal veriliyor, saðlık sorunları yok" diye yalana başlarken, Erdoðan ondan geri durmadı ve 'açlık grevininin tek başına anlam ifade etmediðini" kastederek; "Ölüm orucunda sadece 1 kişi var" dedi.

Hitler'in mantıðıyla yalanını büyüttü ve aklınca daha çok kişiyi inandırmaya çalıştı...

Türk Başbakanı Erdoðan ve kendisi gibi "Yalana düşkün" insanlar, Kur'an-ı Kerim'de (Şuara Suresi,221-223) "Şeytanların raðbet ettiði" kişiler olarak adlandırılırlar.

"Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? Onlar, 'gerçeði ters yüz eden' günaha düşkün olan her yalancıya inerler. Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoðu yalan söylemektedirler." (Şuara Suresi, 221-223)

Şimdi soruyorum;

Gerçeði ters yüz eden bir yalancı olarak Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoðan ve kendisine inen ‘şeytanlara’ kulak veren kişiler mi insan?

Yoksa amaçları ve davaları yer yüzündeki en büyük gerçeklik olan "insanca yaşam" uðruna ölümü dahi göze alanlar mı?