Onlar, kaybedilmeyi, hayatlarını feda etmeyi, tutsaklıðı göze alarak ve işkencelerde dahi taviz vermeyerek bu tarihi deðerleri yaratanlar, onlar özgür Kürt basınının maðrur ve muzaffer hatıralarının baş kahramanları. Bugün 29 Mayıs ve onlardan biri olan Özgür Ülke gazetesinin Batman muhabiri Ýsmail Aðay’ın kaybedilişinin 18. yıldönümü.
Son 20 yıla damgasını vuran direngen ve inatçı bir gelenektir özgür Kürt basın tarihi. Bu tarih ise her tür baskı karşısında her tür direnişi de sergilemiş olmanın maðrur bir duruşudur aynı zamanda. Günler, haftalar, aylar ve yılları içeren kaçırılma, ölüm, tehdit, tutuklama, işkence ile yazılmış bir tarihin izdüşümüdür bugünlerin bir başka tanımı. Doðru ve ilkeli gazetecilik mayasıyla yoðrulan geleneðimizi yaratan neferlerin ödediði bedellerle bugünleri gördük ve bugünlerde yazıyoruz haklı bir gururla onları, onların bıraktıklarını…
Mazlumun, haklının yanında yer alan habercilik anlayışıyla adalet için basılan deklanşörlerinden yansıyan karelerin altında gerçeðe düşülen o notlar “küçük generaller”in koynunda ulaştı bu halka. Özgür Kürt basını henüz yeni yeni doðmuşken boðulmak, geleceði yok edilmek istendiði içindir ki, 1990-1995 yılları arasında akıl almaz vahşet sarmalına alındı. 29 Mayıs 1994 tarihi de böylesi bir emsaldir tarihimizde. Ýstanbul’da binası bombalanan Özgür Ülke gazetesinin Batman bürosunda hem muhabirlik hem de gazete daðıtımı yapan Ýsmail Aðay da o bedelleri ödemeyi göze alan binlerce kayıptan biri.
Akıbeti hakkında hiçbir bilgi alınamadı Aðay'ın. Bugün 29 Mayıs, bugün Aðay’ın kaybedilişinin 18. yılı geride kalıyor. Özgür Kürt basınının her bir daðıtımcısı, her bir muhabiri, her kademesinde çalışan neferinden kaçırıp, kaybedip, izini silmek isteyecek kadar korkanlara raðmen yaratılan bir gelenek olduðu için yazılmaya ve hem unutmamak hem de unutturmamaktır biraz da onların mirasını yürüten ardılları olmanın sorumluluðu.
100'ün üzerinde arkadaşımız ise bugün doðrunun, adaletin peşinden gittikleri için tutsak edildiler. Dün bombaydı, ölümdü, bugün kelepçe. Ancak hatırlatmak gerek bu zihniyete bir kez daha gerçeklerden asla taviz verilmeyeceðini. Aslında bu konuda söylenecek çok da söze hacet olmasa gerek. Çünkü bu ateşten tarihe tanıklık etmiş ustamız, hocamız ve yoldaşımız Hüseyin Aykol’un son kitabında anlattıðı gibi bu biraz da susturulamayanların öyküsü… Ne bu yürek, ne bu vicdan, ne de bu ses hiç susmadı, hiç susmayacak!
Bunca zamana sıðdırılan koca bir tarih, görkemli yürüyüşümüzün yaratıcılarına selam durmaktır onları unutmamak. Yürekleri, bilinçleri ve vicdanları halen umutla, dirençle, inatla adaletten yana çarpanlar olarak bu tarihi yaratanlara ödeyemeyeceðimiz borcumuzun bakiyesinden düşüyoruz belki de bu cümleleri. Lakin unutmamak, unutturmamak adına çırpınıştır kalemlerini yerde bırakmadan sürdürdüðümüz bu yürüyüşümüz.
Bilincimizi aydınlatan ve yüreðimizin atışında yaşayanlara: Unutursak kalbimiz kurusun..!