Önder Apo tarafından 27 Şubat günü yapılan Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile beraber Türkiye’de uzun süredir tıkanmış olan demokratik çözüm süreci yeniden konuşulmaya başlandı. Kamuoyuyla paylaşılan yazılı açıklamanın ardından PKK, çağrıya uyarak silahlı mücadeleyi sona erdirme kararı aldığını duyurdu. Bu gelişmeyi, yakın tarihte yapılan bir kongrede alınan kararlar izledi. Yaşanan süreçle beraber halk devletin adım atması gerektiğine ilişkin çağrısını sık sık yenilerken, son yargı paketi birçok kesimin tepkisini çekti. Yaşanan süreçte iyileştirici ve hukuki adımlar atılması beklenirken, değişimin ilk yapılması gereken konuların ise umut hakkı ve anayasal değişim olduğunun altı çiziliyor.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şube Eşbaşkanı Avukat Muhittin Muğuç, bu sürecin yalnızca siyasi değil aynı zamanda derin bir hukuki boyutu olduğuna dikkat çekti. Özellikle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan tutsakların infaz durumuna dikkat çeken Muğuç, “Bu mesele salt bir bireyin durumu değil; Türkiye’nin hukuka, adalete ve insan haklarına bakışını ortaya koyan yapısal bir problemdir” diye konuştu.
Muğuç’a göre “umut hakkı”, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) idam cezasına ve ağırlaştırılmış müebbet hapse dair içtihatlarıyla ortaya çıkmış bir kavram. İdam cezası kaldırılan ülkelerde, yerine getirilen ağırlaştırılmış müebbet cezasının da insan onuruna aykırı olduğuna karar veren AİHM, bu kapsamda mahpusların bir gün dışarı çıkabilme umuduna sahip olması gerektiğini belirtiyor. “İnsan hayatı kutsaldır, bir kişiye verilen ceza sadece o bireyi değil onun ailesini, çevresini ve toplumdaki düşünsel etkisini de kapsar” diyen Muğuç, AİHM’in bu ilkeyi temel aldığını ve umut hakkını bu bağlamda değerlendirdiğini ifade etti.
İNSANİ BİR HAK İHLAL EDİLİYOR
1999 yılında Önder Apo hakkında verilen idam cezası, Türkiye'nin Avrupa Birliği uyum süreci kapsamında 2002 sonrasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildi. Ancak bu ceza türü, ömür boyu hiçbir tahliye ihtimali olmadan cezaevinde kalmayı zorunlu kılıyor. Bu durumu açık bir insan hakları ihlali olarak nitelendiren Muğuç, “Sayın Öcalan’ın durumu semboliktir. Ancak yalnızca onunla sınırlı değildir. Ağırlaştırılmış müebbet alan tüm mahpuslar için geçerli bu durum. Cezaevinde kalınan her gün, umut hakkının çiğnendiği bir gündür” dedi.
Muğuç, AİHM’in verdiği Özkan Ekinci kararı çerçevesinde, Türkiye’ye 2025 Eylül ayına kadar süre tanındığını belirtti. Bu süre zarfında Türkiye’nin infaz yasasını AİHM içtihatlarına uygun hale getirmesi gerekiyor. “Bu karar uygulanmazsa Türkiye’nin uluslararası hukuk mekanizmasıyla olan ilişkileri zedelenir” diyen Muğuç, Bakanlar Komitesi tarafından yürütülen denetim sürecinin işlediğini hatırlatarak şu uyarıda bulundu: “Bu mesele sadece bireysel bir hak değil, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliği gibi uluslararası statüsünü de etkiler. AİHM kararlarına uyulmaması, üyeliğin askıya alınmasına kadar gidebilir.”
KÜRT MESELESİ BİR HUKUK MESELESİDİR
Türkiye’de Kürtlerin ancak “Türk” kimliği altında hak sahibi olabildiğinin altını çizen Muhittin Muğuç, bu durumu “anayasal yok sayma” olarak nitelendirdi, çözümün ise demokrasiyi ve hukuku tanımadan geçtiğini belirterek, “Bu süreçte hukuki bir tanımlama yapılmazsa, ne demokratik siyaset gelişir ne de toplumsal barış sağlanabilir. Kürt halkı kendini bu anayasada görmüyor. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında yargılanan mahpuslar için infaz uygulamaları oldukça sert ve ayrımcı. Umut hakkının hayata geçirilebilmesi için infaz yasasında kapsamlı bir reforma gidilmesi gerekiyor. Sadece Öcalan değil, birçok mahpus bu kapsamdadır. İnfaz kanunundaki eşitsizlikler giderilmeden, umut hakkı gerçekten uygulanamaz” şeklinde konuştu.
Son olarak yürütülen demokratik çözüm sürecinin samimiyetinin test edilmesi açısından umut hakkının kritik bir eşik olduğunu dile getiren Muğuç, bu hakkın tanınmasının siyasi değil, insani ve hukuki bir gereklilik olduğunu vurgulayarak, “Umut hakkı, bu sürecin turnusol kağıdıdır. Eğer gerçekten çözüm isteniyorsa, bu hakkın uygulanması ve ceza infaz düzenlemesinin değiştirilmesi gerekir. Umut hakkı, yalnızca cezaevlerinde tutulanların değil, toplumun tamamının ortak vicdanını ilgilendiriyor" diyerek konuşmasını sonlandırdı.