‘Ulus-devlet yapısına geçiş, halklar arasındaki dostluğu eritti’

Yeni sürecin olumlu sonuçlanması için belli şartların oluşması gerektiğini belirten Prof. Dr. İzzettin Önder, “Ulus-devlet yönetim sistemine geçiş, halklar arasındaki dostluğun erimesinde başat rol oynamıştır” dedi.

İZZETTİN ÖNDER

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 2024 Ekim ayında Meclis’te yaptığı konuşmanın ardından, Kürt meselesinin çözümü konusunda yeni bir süreç tartışılmaya başladı. Özellikle Önder Apo’nun 27 Şubat’ta yaptığı “Demokratik Toplum ve Barış Çağrısı”ndan sonra tartışmalar yeni bir boyut kazandı.

Türkiye’de Marksist iktisat alanında sayılı uzmanlardan biri olan Prof. Dr. İzzettin Önder, yeni sürecin nasıl olması gerektiği ve dikkat edilmesi gereken noktalar konusunda ANF’ye değerlendirmelerde bulundu.

‘BİRİNCİ MECLİSTEKİ BERABERLİK İKİNCİ MECLİSTE BOZULDU’

Kürt sorununun ana meselesinin uzun yıllardır kısmen bir reddediliş olduğunu belirten İzzettin Önder, “Bu çetrefilli konunun ana meselesi, uzun yıllardır kısmen ihmal ediliş, kısmen reddediliş ve benzeri sebeplerle ciddi olarak ele alınmayıp baskılanarak, her iki tarafta da büyük acılar oluşturup günümüze kadar gelmiş bir sorundur. Bu sorunun çözüme kavuşturulması niyetiyle ele alınmasını takdire değer bir başlangıç olarak görüp, bu yolda azami gayret sarf edilmesi gerektiğine inanmaktır. Umalım ki tüm taraflar gerekli adımları atarak, uygun ve kalıcı bir sonuçla hem taraflar açısından hem de Ortadoğu’nun sulh ve sükûnete kavuşturulması açısından önemli kazanımlar sağlayacak sonuca imza atılır” dedi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sonrasında, Osmanlı’ya bağlı neredeyse bütün toplulukların kendi devletlerini kurduğunu, ancak Kürt halkının bu kuralın dışında kaldığını aktaran Önder, Türkiye’nin kuruluşuyla birlikte Kürtlerin arka plana itildiğini ifade etti. Önder, sözlerine şöyle devam etti:

“Kısaca geçmişe bakacak olursak, özellikle de imparatorluk döneminde kardeşçe bir arada yaşamış olan Türk ve Kürt halkları, Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte imparatorluk yönetim sisteminden ulus-devlet ve üniter yönetim yapısına geçişiyle, yani eski sistemin sürdürülmesinin olanaksızlaşması nedeniyle sosyolojik sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. İmparatorluğun dağılışında, imparatorluğa bağlı hemen hemen tüm topluluklar kendi devletlerini kurarken, Kürt halkı bu kuralın dışında kalmış, hatta vatanın işgalden kurtarılması ve istiklalin kazanılması uğrunda tam bir vatandaş anlayışıyla, canla başla gayret göstermiştir.

Birinci Meclis’teki beraberliğin, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından İkinci Meclis’te ‘Türk milleti’ne dönüştürülmesi, ulus devlet oluşturma koşulundan çok, üniter devlet yapılanmasının gerekçesi olarak tarihçilerin ve hukukçuların yorumuna muhtaç, tartışmaya açık bir konudur. Federal devlet yapılanmasından farklı olarak, üniter devlet yapılanmasında şiar olarak kabul edilen ‘milli’ sıfatının, idari yönetim birliği kapsamında oluşturduğu dil birliği, eğitim birliği gibi uygulamalar doğal olarak ayrıştırma olarak algılanmış, hatta böyle işlev görmüştür.”

‘DEVLET ERKİNİN ZAMAN ZAMAN GÜÇ KULLANMASI DOSTLUĞUN ERİMESİNE YOL AÇTI’

Özellikle Osmanlı döneminde devrede olan eyalet sisteminin Cumhuriyet’le birlikte yok edildiğini ve bunun sorunları da beraberinde getirdiğini dile getiren Önder, şunları söyledi:

 “İmparatorluk döneminde devrede olan eyalet yönetiminin Cumhuriyet’le ilga edilmesi, kaçınılmaz olarak politik sürtüşmelere yol açmış, maalesef bazı durumlarda devletle halkları karşı karşıya getirmiştir. Böylesi sorunlara, insan hakları ve benzeri gerekçelerle bazı yabancı devletlerin de açık ya da örtülü olarak müdahil olması, üniter yönetim sisteminin oturtulmasında ciddi sorunlara meydan vermiştir. Üniter yönetim sistemi ve merkez otoriteye karşı oluşan dirençlere yönelik devlet erkinin zaman zaman güç kullanmak durumunda kalması da halklar arasındaki geçmiş dönem dostluğun erimesinde önemli bir rol oynamıştır.”

‘ULUS DEVLET VE ÜNİTER DEVLET YAPISINA GEÇİŞ, HALKLAR ARASINDAKİ DOSTLUĞU ERİTTİ’

Türkiye’nin ulus-devlet ve üniter devlet yapısına geçişiyle halklar arasındaki dostluğun erimeye başladığı tespitini yapan Önder, “Ulus devlet ve üniter yönetim sistemine geçişle, henüz kalkınma aşamasındaki kapitalist sistemin hâkim, dışlayıcı ideolojisi halklar arasındaki dostluğun erimesinde başat rol oynamıştır. Bu ayrışma, kalkınmışlık düzeyine bağlı olarak farklılık göstermiştir. Şöyle ki, ekonomik kalkınmanın yapılabildiği Batı bölgelerinde kaynaşan halklar, ekonomik kalkınma aşamasında geri kalmış bölgelerde daha belirgin olmuştur.

Ekonomik sınıflamada yaşanan gelir farklılaşması, kapitalist sistemin şaşmaz kuralı olarak düşük gelir grubundaki bireylerin görece daha olumsuz işlerde ve daha kötü koşullarda istihdamına yol açmıştır. Belirtmeden geçmemek gerekir ki, bu ayrışmada Kürt vatandaşların mağdur edildiği ileri sürülebilmekle beraber, salt Kürt vatandaşlar olumsuz muamele ile karşı karşıya gelmemiş; ekonomik koşulları elverişsiz Türk vatandaşlar da benzer muamelelere maruz kalmıştır/bırakılmışlardır. Bu durumu, dış sömürü kaynaklarından mahrum kapitalizmin ilkel sermaye birikimi aşamasında, iç sömürü olarak algılamak gerekir” dedi.

‘ÇÖZÜMÜN KALICI OLMASI İÇİN BELLİ KOŞULLARIN OLUŞMASI GEREKİR’

Yeni sürecin kalıcı olabilmesi ve başarıya ulaşılabilmesi için belli koşulların oluşması gerektiğine işaret eden Önder, “Birkaç kez denenmiş olmakla beraber, her seferinde akim kalmış çözüm süreçlerine rağmen; bu kez kalıcı bir netice alınması umulan açılım ya da çözüm sürecinin başarısı kanımca şu koşullara bağlı bulunmaktadır:

- Sorunlar ve çözüm önerileri, her iki tarafın halklarına açıkça anlatılmalı ve genel rızanın oluşturulmasına çalışılmalıdır.

- Şimdiki üniter sistemle çözülemeyecek bazı sorunların, federatif, belki de konfederatif bir sisteme geçişle çözülecek olması, böylesi yeni bir yönetsel kurgulamanın etraflıca planlanıp, halklara anlatılması gereklidir.

- Yeni bir yönetsel kurgulama yapılmayacaksa, üniter devlet yapılanmasının gereği olan dil birliği ya da eğitim birliği konularının, özellikle de ana dilde eğitim konusunun nasıl bir çözüme kavuşturulacağı netleştirilmelidir.

- Geç kapitalistleşen ülkemizde, ilkel sermaye birikiminde tüm vatandaşların eşit muameleye tabi tutulmasının yasal ve yönetsel garantisi sağlanmalı, hatta kamu kesimi ve yönetimi bu konuda örnek adımlar atmalıdır.

- Vatandaşlar arasında bölgesel ya da dilsel ayırım yapılmadan, kamu ve özel kesimde anlaşma ortamı yaratılmalıdır. Aynı yönetsel sistem uygulanmamakla beraber, İsviçre gibi farklı diller konusunda anlaşılacaksa ya da tek ulus dili üzerinde anlaşılacaksa, bu konular açık yüreklilikle kabul edilmeli, tüm çevrelere deklare edilmeli ve yasal güvenceye kavuşturulmalıdır” diye vurguladı.

‘TARAFLARIN BİRBİRİNİ ALDATMADIĞI KOŞULLARDA SONUCA ULAŞILMALI’

Bu sürecin başarıya ulaşmasının, tarafların birbirini aldatmadığı ve emperyalistlerin etkisi ve baskısı altında kalınmadığı koşullarda mümkün olabileceğini belirten İzzettin Önder, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Bu kez, kaderde ve kıvançta bir arada kardeşçe yaşama koşullarının sağlanabileceği ve uzun yıllar çekilmiş acıların dindirileceği umuduyla; kapitalist sistem ve üniter ulus-devlet yönetim biçimi (!) korunacaksa ya da bunun yerine federal sistem ikame edilecekse, arzulanan yaşam koşullarının nasıl sağlanacağı, tarafların birbirini aldatmadığı ve Ortadoğu üzerinde büyük emeller besleyen emperyalist ağaların etkisi ve baskısı altında kalınmadığı koşullarda, kalıcı bir çözüme ulaşılabileceği umudu ve dileğiyle beraber, bakalım, böylesine zorlu bir süreç nasıl yönetilecek ve nasıl bir sonuca ulaştırılacaktır.

Özet olarak, derin yaralar açmış olan sorunun çözümü, ekonomik sistem meselesine, ulus-devlet konusuna, üniter ya da federal devlet yapılanmasına, emperyalistlerin Ortadoğu bağlamında yapabilecekleri baskılara ve hepsinden önemlisi tarafların samimi niyet ve çabalarına bağlıdır.”