'Ulucanlar hepimizde derin izler bıraktı'

'Ulucanlar hepimizde derin izler bıraktı'

26 Eylül Ulucanlar Cezaevi katliamının üzerinden on üç yıl geçti. Ulucanlar katliamının hedef belirlenerek gerçekleştirildiðini belirten katliam tanıklarından Başak Otlu, “Ulucanlar, hepimizde derin izler bırakan bir aşamaydı” dedi. Bir başka tanık Fatime Akalın ise, katliamın F Tiplerinin hazırlık aşaması olduðunu ve cezaevinin operasyon için kendisi açısından meşru zemin hazırladıðını ifade etti. Akalın, “Ulucanlar’da böylesi bir katliamı yaşamak çok aðır, çok acı verici bir durum. Öte taraftan ise bu direnişte yer almak çok onurlu bir şey” sözleriyle Ulucanlar’ın hayatı üzerindeki etkisini dile getirdi.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in ÝMF politikaları sonucu halklar daha çok yoksullaştırılırken, hakkını arayanların mücadelesini sonlandırmak ve içerisi ile dışarısının ilişkisini bitirmek isteyen devlet planlı bir katliamla 26 Eylül 1999’da gecenin karanlıðında geldi Ulucanlar’a.

20-30 kişilik koðuşlarda 100 kişinin kaldıðı Ulucanlar Cezaevi’nin insanlık dışı uygulamaları karşısında direnişe geçen tutsaklara yönelik gerçekleştirilen katliamda uzun namlulu silahlar, gaz bombaları, iş makinaları, yangın kancaları gibi her türlü işkence aleti devredeydi. 26 Eylül gecesi sabaha karşı saat 04.00’da devrimci tutsakların kaldıðı koðuşların tarandıðı olayda, koðuşlardan işkence ile çıkartılan tutsaklar Ulucanlar’ın hamamında hızarlarla katledildi.

Katliamın hemen arkasından ise 19 Aralık yaşandı. F Tipi cezaevlerinin hayata girmesi ile yüzlerce tutsak yaşamını yitirdi. Ancak ne Ulucanlar ne de 19 Aralık cezaevleri katliamı bir şeyi deðiştirmedi. Türkiye cezaevlerinde tutsaklar hala sohbet haklarının uygulanması, tedavi edilmek gibi en temel hakları için direniyor.

1995 yılında tutuklandıktan sonra 6 yıl cezaevlerinde kalan ölüm orucu direnişçisi ve Ulucanlar katliamı tanıðı Başak Otlu o lanetli geceyi ANF’ye anlattı.

Ulucanlar Cezaevi'nde 26 Eylül 1999 tarihinde gerçekleştirilen ve 10 tutsaðın ölümüyle sonuçlanan operasyona kadar cezaevi koşullarından bahseden Otlu, ölüm orucunun bıraktıðı izler dolayısıyla yaşanan sürecin tümünü anımsayamadıðını belirterek başladı sözlerine.

5. koðuşta kapasitenin üzerinde tutsak bulunması dolayısıyla yatacak yer olmaması gibi birçok sorun yaşandıðını bu konunun cezaevi idaresine iletilmesine raðmen sonuç alınamadıðını belirten Otlu, “5. Koðuşta yüzü aşkın tutsak vardı. Mesela insanlar sandalyelerde yatıyorlardı, dönüşümlü yatmaya başlamışlardı artık. Eylemin bir nedeni buydu zaten. Bu kadar ciddi bir saldırı bekliyor muyduk hatırlamıyorum. Ancak bir saldırı bekliyorduk” dedi.

‘KADINLARDAN ÖLÜ ÝSTEMÝYORUM’

Cezaevinin uygulamaları karşısında tutsakların koðuşu işgal ettiklerini dile getiren Otlu, Ýsmet Kavaklıoðlu, Halil Türker, Abuzer Çat, Ümit Altıntaş, Zafer Kırbıyık, Aziz Dönmez, Habip Gül, Ahmet Savran, Önder Gençaslan ve Mahir Emsalsiz’in katledildiði lanetli geceyi ise şöyle anlattı: “Sabahtı, birisi ‘saldırı var’ diyerek seslendi. Yataklarımızdan fırladık, koðuşta iki kapı iki barikat vardı içeri girmesinler diye iki kişi dış kapıyı tutmaya çalıştık. Askerler, gaz bombaları ile kancalarla saldırıyorlar. Biz yaralarımızdan sonradan fark ettik ki bizi kanca ile çekmeye çalışmışlar. Fatime yaralandı bu saldırıda ve inmek zorunda kaldı oradan. Zaten hiçbir şey yapamazsak dahi koðuşu ateşe vermeyi düşünmüştük. Artık içeri girmek üzereyken askerler biz de içeri girdik ve hepimiz bir birimize kenetlendik. Silahlarla vuruyorlardı kafamıza. Bu arada silah çektiler ancak rütbelilerden biri ‘kadınlardan ölü istemiyorum’ diye engelledi. Hedeflerinde erkek arkadaşlar vardı. Liste tutmuşlar ve katliam sırasında da erkek arkadaşların isimleri okunarak hedef alındı. Bizi dipçiklerle döverek ayırdılar. Zaten koridor hazırlamışlardı ve buradan geçirirken de sürekli saldırıyorlardı. Sonrasında görüş yerine götürdüler orada da dayatmaları kabul etmeyince yine saldırdılar. Ve biz erkek arkadaşlarımızın durumunu öðrenmek istiyorduk ancak o sırada öðrenemedik, bir grup olarak bizi Niðde’ye götürdüler orada öðrenebildik ölenleri ve yaralananları.”

Otlu, yaşanan katliamda erkeklerin hedef alınarak kadınların orada katledilmemesini ise, devletin ‘savunmasız, korunması gerekir’ diye gördüðü kadının orada katledilmesinin toplumda daha büyük bir yankı uyandırmasını göze alamaması olarak deðerlendirdi.

Eskiden Hara olan Ulucanlar Cezaevi’nin bir dönem satın almayı gibi bir hayali olduðunu dile getiren Otlu, “Ulucanlar’ın hayatımızda çok anlamlı bir yeri var. Ýyi ve kötü şeyler yaşadık orada. Saldırılar yaşadık, direnişler büyüttük. Aðladık, güldük… Ulucanlar gerçekten ayrı bir yerde duruyor. Cezaevinden çıktıktan sonra çok etkilenmedim. Çünkü biz sonuçlarını biliyorduk zaten. Elbette ölümü ve sakat kalmayı tercih etmeyiz ama sonuçlarını bilerek isteyerek yaşadık. Duygusal olarak ise Eylül ayında bilhassa 26’sında çok kötü oluyorum” diyerek Ulucanlar’ın hayatındaki etkisini özetledi ve katledilen tutsaklarla paylaşımına deðindi.

OTLU: ULUCANLAR HEPÝMÝZDE DERÝN ÝZLER BIRAKAN BÝR AŞAMAYDI

Ölüm Orucu’ndan kalan hasarlardan kaynaklı birçok şeyi anımsamakta güçlük çeken Otlu, Ulucanlar’da yaşananları katliamın bir ay sonrasında arkadaşlarının söyledikleri üzerinden anımsadıðını ve yaşadıðı bilinç kaybından kaynaklı Abuzer Çat ile yaşıyormuş gibi sohbet ettiðini dile getirdi. Ve bunu şöyle ifade etti.

Ulucanlar katliamının hemen ardından yaşanan 19 Aralık cezaevleri katliamına ilişkin ise hiçbir şey anımsamayan Otlu, 20 cezaevine düzenlenen bu operasyonları ise arkadaşlarının anlatması ile bildiðini söyledi. “Devlet bu katliamların bizden kaynaklı olduðunu söylüyor ama bizden kaynaklı olan bir şey deðil. Aslında cezaevine yönelik yapılanlar dışarıya gözdaðı vermek amacıyla yapılıyor” dedi.

Ulucanlar’ın aslında F Tiplerinin hazırlık süreci olduðunu ifade eden Otlu, “Ýçeride herkes biliyordu bir F Tipi süreci yaşanacaðını ancak dışarıda toplum F Tiplerini algılayamadı ve hala da bilmiyorlar. Ulucanlar saldırılarının toplum üzerindeki etkileri devleti ikna etti ki sürece devam ettiler. Bu nedenle Ulucanlar, hepimizde derin izler bırakan bir aşamaydı” diyerek sözlerini tamamladı.

ÝDARE OPERASYON ÝÇÝN MEŞRU ZEMÝN HAZIRLADI

Ölüm orucu direnişçisi ve katliamın bir başka tanıðı Fatime Akalın ise yine uzun yıllar Türkiye cezaevlerinde kaldı. Ankara’nın merkezinde bir mahallenin ortasında bulunan Ulucanlar Cezaevi’nin devrimcileri dışardan koparamadıðına dikkat çeken Akalın, dışarıdaki çocuk seslerinin içeriye gelmesi gibi içeride yaşananlarında dışarıdan duyulduðuna işaret ederek, “En kritik şeyler bile ailelerimize iletilebiliyordu. Bu yanıyla sadece sınırlarımızın çizildiði ancak dışarıdan koparılamadıðımız bir cezaeviydi Ulucanlar” dedi.

Operasyonun imha amaçlı yapıldıðının altını çizen Akalın, çevre illerden de tutsakların getirildiði Ulucanlar’da kapasitenin üzerinde tutuklu bulunduðunu belirtti ve katliam sürecini şöyle anlattı: “Koðuşların kalabalık olmasından dolayı defalarca idare ile görüşüldü ve koðuş istendi. Çözüm önerileri sunuldu ancak bunların hiç biri idare tarafından kabul edilmedi. 5. Koðuştaki arkadaşlar, birkaç adli tutuklunun bulunduðu bir koðuşu işgal ettiler. Bunun ardından idare, sayımı bıraktı, ilişkileri keserek görüşleri yasakladı. Ve operasyon yapmak için kendi açısından meşru zeminleri hazırladı. Tabi bundan bir operasyonun geleceðini anlamıştık ve artık nöbetteydik. 26 Eylül sabaha karşı 04.00 sıralarında ‘Askerler içeri giriyor’ diye baðırarak koðuşa çekildiler. Ve askerler her türlü silahla bize saldırırken bizim elimizde sadece koðuştan elde edebildiðimiz savunma araçları vardı” diye anlattı.

‘CEZAEVÝ SÜRECÝMÝN BÜYÜK BÖLÜMÜ ULUCANLAR ÝNTÝKAMININ HAYALÝ ÝLE GEÇTݒ

Yapılan liste sonucu isimlerin tek tek okunarak katliamın gerçekleştirildiðini anlatan Akalın, ölüm sınırında olan iki ismin ise Ulucanlar’da ölmemeleri için başka cezaevlerine gönderildiðini belirtti.

“iki arkadaşımız ise ellerinden tesadüfen kurtuldu. Mesela öldürmek için birinin kalbine ateş ediyorlar ama kurşun kalbinin yakınından geçiyor” diyen Akalın, “Ulucanlar’da böylesi bir katliamı yaşamak çok aðır, çok acı verici bir durum. Öte taraftan ise bu direnişte yer almak çok onurlu bir şey. On tutsaðın katledildiði o katliamdan sað çıkmayı da kendine yediremiyorsun, ‘ben niye sað çıktım’ duygusunu yaşıyorsun. Aynı duyguyu ben ölüm orucu süreci sonrasında da yaşamıştım. Zaten süreklileşmiş bir toplumsal travma var ve o yönüyle bunu yaşıyorsun. Bir şekilde duyguların bölünüyor. Benim için cezaevi sürecimin büyük bir bölümü Ulucanlar’ın intikamını alma hayali ile geçti” diyerek Ulucanlar katliamının hayatı üzerindeki etkisini dile getirdi.

ÝKÝNCÝ LANETLÝ GECE: 19 ARALIK

Türkiye cezaevleri tarihinde ilk defa Ulucanlar’da ateşli silahla bir katliamın gerçekleştirildiðine dikkat çeken Akalın, devletin bunun üzerinden kısa süre sonra ikinci bir lanetli geceye imza atarak 19 Aralık cezaevleri katliamını gerçekleştirdiðini hatırlattı.

Akalın, dün olduðu gibi bugün hala Türkiye cezaevlerinde hak ihlallerinin yaşandıðına işaret ederek, Ulucanlar’da yaşananların hiçbir şeyi deðiştirmediðini ve tutsakların bugün direnişlerine devam ettiðini şu sözlerle özetledi: “19 Aralık’ta 20 cezaevine girip devrimcileri hücrelere attılar. Bu yanıyla devlet açısından bir başarı olabilir ancak yine başaramadılar. Orada hala dik duran insanlar var. Devlet, devrimci hareketi tasfiye etmek istedi, başaramadı.”