Son aylarda Dîlok, Riha ve Meletî'de 8 bine yakın işçi işten çıkarıldı. İşçi kıyımının giderek arttığını belirten BİRTEKSEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen, bu 1 Mayıs’taki en yakıcı ve öncelikli taleplerinden birinin, bu işçi kıyımın durdurulması olduğunu vurguladı.
Başpınar işçilerinin ücret zammı eylemlerinin yasaklanmasının ardından tutuklanan, daha sonra ev hapsine alınıp bu karar kaldırıldıktan sonra 1 Mayıs’a sayılı günler kala yeniden ev hapsine alınan Türkmen, işçi kıyımının özellikle büyük teşviklerle kurulan tekstil fabrikalarında olduğunu söyledi.
‘İŞÇİ VE İSTİHDAM SAYISI DÜŞÜYOR’
Mehmet Türkmen, faiz artışlarıyla ihracata dayalı bir sektör olan tekstil alanında daralma olduğunu kaydederken, patronların da 19 Mart sonrası faizlerin yeniden yükseltilmesini de bahane ederek daralmaya gittiğine dikkat çekti. Türkmen, şunları aktardı: “Son bir buçuk iki yıldır tekstil iş kolunda bir daralma yaşanıyor. Son iki yılda çok ciddi bir iş gücü kaybı da oldu, istihdam kaybı da. İki yıl öncesine kadar tekstilde kayıtlı işçi sayısı 1 milyon 300 binlere çıkmıştı ama şimdi 1 milyon 200 binin altına düştü. Özellikle 19 Mart'tan önce Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in faizleri bir miktar düşürmek ve bununla beraber enflasyonun da düşmesini sağlamak gibi olumlu beklentileri vardı. Ama şimdi, 19 Mart kriziyle birlikte döviz rezervlerinin satılması ve faizlerin düşmesi beklenirken, bir miktar daha arttırılmasından sonra bu durum bazı sektörlere olumsuz yansıdı. Ankara Sanayi Odası Başkanı'nın da bir açıklaması vardı: ‘Bu faizlerle bırakın yatırım yapmayı, mevcut üretime bile devam etmemiz zor.’
Tekstil de zaten Türkiye'de emek yoğunluklu sektörlerin başında geliyor ve ayrıca ihracata dayalı. Hükümetin uyguladığı, ihracata ve ucuz iş gücüne, emek gücüne dayalı büyüme modelinin en önemli sektörlerinden biri tekstil. Dolayısıyla hem döviz kuru hem faizler hem de ham madde girdi fiyatlarının artmasının en çok etkilediği iş alanlarının başında geliyor. O yüzden, uzunca bir süredir kapanan, üretimi azalan ve küçülmeye giden yerlerden dolayı kitlesel işten atmalar yaşanıyordu; ama son iki aydır bunun çok daha arttığına tanık oluyoruz. Özellikle de bu son yaşanan krizden sonra, mesela Antep'te son bir buçuk iki ay içinde sendika olarak bize 20-25 fabrikadan gelen işten atma sayıları bile binleri buluyor. Toplamda 5 binden fazla işçinin işten atıldığını tahmin ediyoruz; sadece son iki ayda.”
‘SEKİZ BİN İŞÇİ ATILDI’
Sadece kendilerine gelen rakamlara dayanarak toplam 8 bine yakın işçinin işinden atıldığına dikkat çeken Türkmen, birçok fabrikanın kapandığını da belirtti: “Örneğin sadece Merinos, 600'den fazla işçi çıkardı. Bunun gibi, yüzlerce ya da onlarca işçinin atıldığı çok sayıda fabrika var, kapanan yerler var. Konkordato ilan eden ve iflası beklenen fabrikalar var. Örneğin Boyar Kimya, bunlardan birisi. 500 civarında işçi çalışıyor orada. Uzun süredir işleri ücretsiz izne gönderen yerler var. Sendikamızın Malatya il temsilcisi, orada 10-15 fabrikadan işçiyle görüşme yaptı. Orada da iki üç yer doğrudan kapanıyor, bir yer kapanmış. Bazıları biz ‘Mısır'da fabrika kuracağız’ diyor, bazıları çalışmaya devam ediyor ama ciddi düzeyde küçülmeye gidiliyor. Örneğin, Baykan Denim bunlardan birisi. Son iki yıldır binden fazla işçiyi işten çıkardılar.
Fabrikalar depremden sonra zaten büyük oranda küçülmeye gitti. Bunların çoğu, Mısır'da fabrika kuracağını söylüyor ya da sermayelerini başka sektörlere taşıyor. Bazıları ise aslında bu krizden etkilenmediği, yani bu düzeyde etkilenmediği, üretimlerinde bir düşüş olmadığı halde bu kriz ortamını fırsat bilerek tazminatı birikmiş eski işçileri işten atıyor. Ama bir taraftan da yeni işçi alıyorlar. İşçileri işten atarken de bu kriz ortamını fırsat bilerek ya tazminatlarını vermiyorlar ya da taksitlere bölüyorlar. İhbarları ise büyük oranda hiç vermiyorlar. Tazminatların da yüzde 50'si, yüzde 60'ına razı etmeye çalışıyorlar. İşçiler razı olmadığında ise kodlarla tazminatsız atıyorlar. İşçi de yıllarca bir mahkeme sürecini göze alamadığı için ve kodla işten atıldığında işsizlik maaşını alamayacağı için tazminatının yarısından vazgeçmek zorunda kalıyor.
‘İŞÇİ KIYIMI DAHA DA ARTACAK’
Antep'te, Merinos dışında herhalde işçilerin tazminatlarını tam, eksiksiz ve sorunsuz ödeyen tek bir fabrika yok neredeyse. Malatya'da hiç tazminat vermiyorlar örneğin. Urfa da öyle. Mesela bazı fabrikalarda, tazminat verenler de işçilere tazminatlarının yüzde 10'unu, yüzde 20'sini falan teklif ediyor. Bu korkunç bir şey. İşçilerin tazminatlarına çökmek için her yolu deniyorlar.
Sadece Antep, Malatya ve Urfa'da sahadan, fabrikalardan aldığımız bilgilerle en az 8 bin işçinin işten atıldığı görülüyor. Sayı çok daha fazla da olabilir. Bu da şu demek: Önümüzdeki dönemde, bir de ekonomik gelişmelere ve iktisatçıların öngörülerine, ülkenin gidişatına da bakacak olursak; kısa vadede iyiye gitmek bir yana, daha da kötüye gideceğini düşünecek olursak; bu işten atmalar, bu işçi kıyımı daha da artacak ve on binlerce işçi işsiz kalabilir. Sadece tekstil sektöründen...”
‘TEŞVİKİN KAYMAĞINI YEDİLER, FATURASI İŞÇİYE ÇIKTI’
Mehmet Türkmen, devletin iki yılda 532 milyar teşvik verdiğini hatırlatarak, servetlerine servet katanların en ufak daralmadan faturayı işçilere kestiğini şu ifadelerle anlattı:
“Geçenlerde Evrensel Gazetesi’nin manşetten verdiği bir haber vardı. 2023 ve 2024'te, yani sadece son iki yılda patronlara 532 milyar lira teşvik verilmiş ve bu teşviklerin aktığı önemli sektörlerden biri de tekstil. Biliyoruz bunu. Tekstilde de en önemli teşviklerin aktığı bölgelerden biri özellikle Doğu ve Güneydoğu illeri. Çünkü uzunca bir süredir hem sermaye hem hükümet özellikle Urfa, Malatya, Adıyaman, Batman ve şimdi Mardin'e, Van'a kadar uzanan illerde, son birkaç yıldır çok fazla tekstil fabrikası açtı. Bu açılan fabrikaların tamamı da çok büyük teşviklerle açıldı. Devlet yerini bedava veriyor; ilk yatırım yaparken yatırımın önemli bir kısmını devlet karşılıyor. İlk beş yıl ya da on yıl işçilerin sigorta primleri, yani işverene düşen kısmı devlet tarafından ödeniyor. Vergi iadelerinden gümrük muafiyetine kadar her şeyden yararlanıyorlar. Adeta maliyetin tamamını neredeyse devlet karşılıyor. Yani öyle bir teşvik!
Bu teşviklerle özellikle bölgedeki tekstil firmaları, tekstil patronları hakikaten iyi bir kazanç sağlıyor. Örneğin iki yıllık salgın dönemi boyunca, tekstil sektörü tarihinin en büyük ihraç servetini edindi. Ama şimdi işler biraz ters gitmeye başlayınca, sektörde bir daralma, bir kriz yaşanınca ilk yaptıkları şey, ya fabrikayı kapatmak ya küçülmeye gitmek ya da işçileri kapı önüne koymak oluyor. Bütün o büyüme, ihracat, kâr rekorlarının kırıldığı ve devletten büyük teşviklerin aktarıldığı servetin kaymağını yediler, zenginleştiler. O yüzden 1 Mayıs'a giderken bölgede işçilerin en önemli gündemi, en önemli sorunu, en can yakıcı meselesi, bu işten atmalar ve işten atılanların tazminatlarının gasp edilmesi meselesi.”
‘ÖRGÜTSÜZLÜK CİDDİ BİR SORUN’
1 Mayıs’a giderken bölgedeki en büyük sorunun örgütsüzlük olduğunu belirten Türkmen, şunları vurguladı: “Bölgede büyük oranda bir örgütsüzlük hâkim. Bu taleplerin öne çıkması da açıkçası daha çok bizim çabamızla oluyor. Yani biz işçilerle bağ kurabildiğimiz, işçilere seslenebildiğimiz, onlarla yüz yüze gelebildiğimiz ölçüde, bu talebi işçilerin gündemine sokabiliyoruz. 1 Mayıs geliyor ve bizim en önemli talebimiz bu. Ama biz 1 Mayıs'a katılacağız diye, öyle on binlerce işçinin böyle kendiliğinden örgütlü bir durumu maalesef yok.
Bölgede, bizim dışımızda tekstilde örgütlü sendikalar var aslında; hem yetkili hem toplu sözleşme yapan, on binlerce üyesi olan. Örneğin, Teksif Sendikası ve Öz İplik- İş Sendikası var. Ama onların da gündemlerinde böyle bir şey yok. Mesela Malatya'da, Antep'te, özellikle Malatya ve Urfa'da işten atmaların yaşandığı fabrikaların yarısı ya Teksif’in ya Öz İplik- İş’in örgütlü olduğu yerler. Ama buralarda işçiler tazminatsız veya kodla atılıyor. İşçiler sendikasını arayıp, ‘Bari tazminatımız için bize yardımcı olun, burada yetkilisiniz’ diyor, karşılığında onlara, ‘Bizim bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok’ cevabı veriliyor. ‘Bizi patronla karşı karşıya getirmeyin’ diye tepki gösteriyorlar hatta. Bu sendikaların örgütlü ve yetkili olduğu, toplu çalışma yaptığı iş yerlerinde dahi işçiler tazminatsız, kitlesel bir şekilde işçi kıyımına uğruyor. Ve bu sendikalardan çıt çıkmıyor, ki bir de 1 Mayıs'a bu taleplerle bir hazırlık yapsınlar. Zaten bölgede bu sendikaların 1 Mayıs'ı kutladığı bile yok. Görülmemiş bir şey.
‘1 MAYIS’A KATILMAK BİLE İŞTEN ATILMA SEBEBİ OLABİLİYOR’
O yüzden, 1 Mayıs öncesi aslında bu çok yakıcı bir talep. Binlerce işçinin etrafında birleşmesi ve 1 Mayıs'ı bunun sesini duyurma imkânı olarak değerlendirmeleri gereken bir günken, ne yazık ki işçilerin büyük bölümü örgütsüz olduğu için bu mümkün olmuyor. Ama sendika olarak var olduğumuz yerlerde- az çok hem Urfa'da hem Antep'te hem de Malatya'da- günlerdir işçi toplantıları yapıyoruz, bildiriler dağıtıyoruz.
1 Mayıs'a, işten atmaların yasaklanması, bu kodlarla tazminatsız işten atmaların yasaklanması, kodların kaldırılması, aynı zamanda sendikal örgütlenme ve grev hakkı gibi gasp edilen haklarımızın önündeki engellerin kaldırılması taleplerimiz var. Bu dönem en çok öne çıkardığımız talepler bunlar. Aslında binlerce işçi bu taleplerle 1 Mayıs'a katılmak istiyor. Ama iş yerlerinde biz örgütlü olamadığımız, toplu sözleşme yapamadığımız ve yetkili olamadığımız için 1 Mayıs'a katılmak, 1 Mayıs'ta görülmek bile işçilerin işinden olmasına gerekçe yapılıyor. O yüzden Urfa ve Malatya'da daha sınırlı olmakla birlikte, Antep'te tekstil işçilerinin çalışmasıyla belki birkaç yüz işçi- ne kadar olursa- 1 Mayıs'a her riski göze alarak, bir cesaretle katılabilirse, bu tepkileri ve bu talepleri alana taşıyacağız.”
‘İŞÇİLERİN ÖNCÜLÜK ETMESİ GEREK’
BİRTEKSEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen, yükselen toplumsal muhalefete de işaret etti. İşçilerin bu toplumsal muhalefete öncülük edecek bir güç olarak sahneye çıkması gerektiğine dikkat çeken Türkmen, şunları belirtti:
“Son Başpınar direnişinde binlerce işçinin grevini, direnişini yasakladılar. Bu direnişlere öncülük ettiğimiz için bize yaptıkları baskılar ortada. Benim tutuklanmam, hâlâ ev hapsinde olmam da bu yüzden. Bütün bunlar aslında bize şunu gösteriyor. Bu iktidar, işçilerin bu kölelik ve sefalet koşullarına karşı başını kaldırmasını, sesini çıkartmasını istemiyor. Hükümetin Mehmet Şimşek programının arkasında nasıl kararlı bir şekilde durduğunu, en son krizde bir kere daha gördük. Bu programın hayata geçmesi ve başarılı olmasının en önemli koşulu, işçi sınıfını daha da ucuz bir iş gücü haline getirmek. Ucuz bir emek rejimi inşa etmek istiyor bu iktidar. İşçi sesini çıkardığında 'polisiyle, askeriyle tepesine çökeceğiz' diyor. Eğer bu gidişata dur diyecek bir örgütlülük, bir ayağa kalkış, bir mücadele olmazsa, önümüzdeki aylar için işçi sınıfını çok daha büyük bir cehennem bekliyor. O yüzden buna dur demenin tek çaresi örgütlenmek, mücadele etmek, sendikalı olmak ve ‘bu krizin faturasını biz ödemeyeceğiz’ demek.
19 Mart'tan beri Türkiye'de güçlü bir toplumsal muhalefet açığa çıktı. İmamoğlu'na yönelik operasyon, halkın iradesinin gasp edilmesi anlamına geliyor. Bunu da ilk kez yaşamıyoruz. Ama İmamoğlu'na yönelik bu operasyon, gördük ki aslında halkın çok farklı kesiminde, başta öğrenci gençlik hareketi olmak üzere, sonrasında liselere de yayılarak arttı. En son Yozgat'ta gördük; üretici köylüler, AKP ve MHP'nin kalesi gibi bilinen yerlerde bile sadece İmamoğlu için değil, giderek bütün baskı politikalarının, AKP'nin bu faşizan yönetim biçiminin kendi hayatlarını ve kendi geleceklerini de tehdit ettiğini görerek meydanlara çıkıyor.
İşçilerin bu toplumsal muhalefete öncülük edecek bir güç olarak sahneye çıkması gerekiyor. İşte 1 Mayıs bunun için önemli bir gün. Ama tabii ki sadece 1 Mayıs'a kitlesel katılmakla hallolacak bir mesele değil. 1 Mayıs'ın sonrasında da bu örgütlü mücadelenin, işçi sınıfının kendi talepleriyle dahil olduğu bir örgütlenmenin olmasını umuyoruz.”