Türkiye’nin kültür politikaları MSGSÜ'de tartışıldı

Türkiye’nin kültür politikaları MSGSÜ'de tartışıldı

Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneði Türkiye Şubesi'nin (AICA Türkiye) Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde (MSGSÜ) düzenlediði "1980'den Günümüze Türkiye'de Görsel Sanatlar: Tanıklıklar ve Paylaşımlar" başlıklı panelde Türkiye'nin yakın tarihine egemen olmuş kültür politikaları tartışıldı.

Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneði Türkiye Şubesi (AICA Türkiye) tarafından düzenlenen 1980'den Günümüze Türkiye'de Görsel Sanatlar: Tanıklıklar ve Paylaşımlar başlıklı panel serisi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde gerçekleştirildi. Türkiye görsel sanat tarihinin son 30 yılını irdelemek amacıyla yapılan panellerin Kültür Politikaları başlıklı bölümünde Cumhuriyet tarihi boyunca uygulanan ve AKP döneminde deðişen kültür politikaları ele alındı. Çok sayıda, sanatçı, üniversite öðrencisi ve sanat eleştimeninin katıldıðı panelde kültür politikalarının neo-liberalizm ekseninde nasıl konumlandıðı tartışıldı. Moderatörlüðünü Ayça Ýnce'nin yaptıðı panelde Bilgi Üniversitesi Öðretim Görevlisi Doç.Dr. Serhan Ada, eleştirmen ve yazar Vecdi Sayar ile sanatçı Zeyno Pekünlü konuşma yaptı.

‘ULUS DEVLET ÝNŞA EDÝLMEK ÝSTENDݒ

Eleştirmen ve yazar Vecdi Sayar, cumhuriyet kurulduktan sonra halkı biçimlendirmeye, aydınlatmaya çalışan bir devrimci kültür politikası yani bir anlamda bir kültür devrimi yaşandıðını söyledi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduðu günden itibaren bir ulus inşa etme süreci çerçevesinde ulusal kültür politikası yaratma çabasının olduðuna dikkat çeken Sayar,

“Hepimizin bildiði köy enstitülerinden halkevlerine giden kendi içinde tutarlı bir kültür politikası. Bu politika doðrultusunda da cumhuriyetin ilk dönemlerinde gayet isabetli bir seçim yapıldıðı da görülüyor” dedi. 1920’lerden günümüze olan süreci Sayar şöyle özetledi: “Türkiye'de birisi ulusalcı-Kemalist bir kültür politikasını önce 1920'lerde sonra 1960'larda bir niyet ama olamıyor, 1970'lerin başında yine bir girişim ama yine tutarlı bir politikası yok. Sadece 1920'lerden itibaren özellikle 1930'larda oluşmuş devletin kamu kurumları biçiminde örgütlediði sanat kurumlarının hayatı devam ettiriliyor. 1980'lerle birlikte başlayan noktalarda çok farklı kurumlar devreye giriyor. Bu kez doðrudan doðruya çok uluslu sermeyenin kendi kurumlarını oluşturması ve bu kurumlarla birlikte devletin artık yavaş yavaş piyasadan çekilmesinin talep edilmesi gündeme geliyor."

Sayar, 90'ları ise “sanat alanında Berlin Duvarı'nın yıkılışının ardından bir global ekonomiyle bütünleşme çerçevesinde yine Batı kültürünün Türkiye'ye bütün kurum ve anlamlarıyla girmesi söz konusu oluyor” biçiminde yorumladı.

‘TÜRKÝYE'NÝN KÜLTÜR POLÝTÝKASI YOK’

Doç. Dr. Serhan Ada ise, Türkiye'de kültür politikası olmadıðını ifade etti. Yazılı bir kültür politikası olmadıðına dikkat çeken Ada, “Müzelerine güvenlik nizamiyelerinden girilen bir ülkede kültür politikasından, kamusal alandan söz etmek çok zor. Kelimelerin, kavramların havada uçuşupta nereye ineceklerini bilemedikleri bir ortamda sanat ortamının yerini nasıl bulacaðını kestirmekte çok zor. Kültür politikası demek başka alanlarda olup bitenler demek aynı zamanda. Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan vatandaşların kültüre erişim hakkının bir Anayasal hak olarak deðil,

‘HEPÝMÝZ SÝGORTASIZ ÇALIŞIYORUZ’

Sanatçı örgütlenmesi üzerine konuşma yapan sanatçı Zeyno Pekünlü, "Ýstanbul Modern'de sansür olayı yaşandıktan sonra sanatta sansür üzerine Siyah Bant ekibinin kurduðu mail üzerinden tartışmalar başladı. Hayal ve Hakikat sergisinden bazı sanatçılar işlerini çekmek istediler. Ama sözleşmelerinin buna izin vermediðini öðrendiler" dedi.

Buradan sözleşmeleri ne kadar biliyoruz tartışmaları başladıðını ifade eden Pekünlü, "Öne çıkan bir diðer konu sözleşmeler ve sanatçı ücretleriydi. Sözleşmeler konusunda hiçbir standart olmaması, sözleşmesiz olmanın ya da sözleşme kurallarını bilmemenin bizi pek çok zaman zor durumda bıraktıðı konuşuldu” dedi.

Sanatçıları en çok rahatsız eden diðer bir koununun da vize meselesi olduðunu Pekünlü belirtti. “Hepimiz esnek, güvencesiz çalıştıðımız için, bir bordromuz ya da birikmiş paramız olmadıðı için devletler gözünde hiçbir şeyiz. O yüzden de vizeye deðer görülmüyoruz” biçiminde konuşmasını sürdürdü.