Türkiye bir korku imparatorluðu!

Türkiye bir korku imparatorluðu!

AKP rejimi sadece Kasım ayı içerisinde 1.000’i aşkın kişiyi gözaltına aldı. Bunlar arasında 230’dan fazlası çocuk, 300 kadarı öðrenci. ÝHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Raci Bilici, “Yaratılan ortam bir korku imparatorluðudur. Toplum bir bütün olarak kriminalize edilmeye çalışılarak, yeni korkular üretilmeye çalışılıyor” diye tepki gösterdi.

Özellikle 2009 yılından bu yana Türk hükümeti Kürtlere ve onlarla dayanışma içinde olan tüm muhaliflere yönelik tam bir cadı avı yürütüyor. Siyasi gerekçelerle yapılan gözaltı ve tutuklamalarda tüm rekorlar kırıldı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş düzeyde toplu gözaltılar ve tutuklamalar AKP iktidarında gerçekleşiyor.

EN ÖNEMLÝ SUSTURMA ARACI BASKI

ANF’ye konuşan ÝHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, bu duruma şöyle bir açıklama getiriyor: “Türkiye’de baskıcı rejimler, muhalifler karşısında tıkandıðı noktalarda başvurduðu en önemli baskı aracı bu kesimleri susturmak olmuştur. Bunun için en birincil yöntem olarak da gözaltına alma ve tutuklamadır. Geçmişe baktıðımızda 12 Eylül Darbesi döneminde yapılan en bariz uygulama budur. Nitekim, bu süreçte yüzbinlerce insan gözaltına alınmış, onbinlercesi tutuklanmış, işkencelere maruz kalmıştır. Darbe döneminin ardından benzer uygulama ise, 90’lı yıllarda gerçekleşmiştir. Kürt muhalefetinin gelişmesi ve kitleselleşmesinin ardından sistem yeniden bu tarz uygulamalara başvurmuştur. Öncelikle bastırma yöntemini; öldürme, kaybettirme, yakıp yıkma üzerine kuran sistem, bunu daha sistematik hale getirmek için cezaevlerini devreye sokmuştur. Çünkü yönetenler açısından cezaevleri, ıslah etme mekanları olarak görülmektedir. Tutuklama her ne kadar bir tedbir olarak bilinse de, Türkiye’de bu, cezalandırma olarak uygulanmaktadır.”

BÝR AYDA 1039 GÖZALTI

ANF’nin gözaltı haberlerinden elde ettiði bilançoya göre sadece Kasım ayı içerisinde en az 1039 kişi gözaltına alındı. Kasım ayında gözaltıların yaşanmadıðı gün yok gibi. En yoðun gözaltılar 2 Kasım günü yaşandı. Başta Denizli’de olmak üzere çoðu öðrenci 142 kişi gözaltına alındı. 13 Kasım günü aralarında sol muhalif ve öðrencilerin de olduðu 12 kentte gerçekleşen operasyonlarda 104 kişi gözaltına alındı. Yine 4 Kasım’da dört kentte 74 kişi, 26 Kasım’da altı kentte 61 kişi polisin gözaltılarına maruz kaldı.

ÝHD’nin yıllık raporuna göre 2011 yılında 12.600 biraz aşkın kişi siyasi gerekçelerle gözaltına alındı. Bu rakam 2010’da 7.100, 2009’da ise 7.718 olarak kayda geçti. AKP rejimi sadece 2009 başı ile 20111 sonu arasında en az 27 bin 503 kişiyi gözaltına aldı, bunlardan 6.444’ünü tutukladı.

ÇOCUKLARA BAŞDÖNDÜRÜCÜ CEZALAR

Kasım ayı içerisinde gözaltına alınanlardan 232’si çocuklardan oluşuyor. 2012 yılının başından bu yana gözaltına alınan çocukların sayısı 11 ayda en az 426’ya yükseldi. 12-16 Kasım tarihleri arasında sadece Diyarbakır’da 100 çocuk gözaltına alındı. 27 Kasım günü Mersin’de bir mahkeme 3 Kürt çocuðuna “yasadışı gösterilere” katıldıkları gerekçesiyle toplam 51 yıl hapis cezası verdi. Kürt çocukları sıklıkla başdöndürücü mahkumiyetlere konu oluyor.

ÝHD’nin raporlarına göre 2011 yılı sonu itibariyle Türk cezaevlerinde 2.309 çocuk bulunuyordu. Bunların yüzde 90,94’ü, diðer bir ifadeyle 2.100’ü henüz herhangi bir mahkumiyet almamış tutuklu çocuklardan oluşuyordu. Temmuz 2010’da AKP hükümetinin çocukların yetişkinlerle aynı Aðır Ceza Mahkemeleri’nde yargılanmaması için gerçekleştirdiði reform da pratikte bu maðduriyeti giderecek herhangi bir deðişime yol açmadı. Çocuklar Aðır Ceza yerine çocuk mahkemelerinde yargılandı ancak yine yaşlarından büyük cezalarla karşılaştı. Yargılandıkları mahkemeler deðişti, mantık deðişmedi.

YOÐUN ÖÐRENCÝ GÖZALTILARI

AKP rejiminin Kasım ayı içerisindeki temel hedeflerinden biri yine öðrencilerdi. ANF hesaplarına göre bir ay içerisinde en az 263 üniversite öðrencisi ve 40 lise öðrencisi gözaltına alındı. Yoðunluk açısından, üniversite öðrencilerinin 97’si Denizli’de, 71’i Ýzmir’de gözaltına alınırken, lise öðrencilerinin ise 25’i Van’da, 10’u Diyarbakır’da ve 5’i Kocaeli’de polis tarafından gözaltına alındı. Gerçek rakamın daha yüksek olduðu tahmin ediliyor.

TUTUKLAMA BÝR CEZALANDIRMA YÖNTEMÝ

Tutuklamaların bir “cezalandırma” yöntemi olarak özellikle AKP döneminde bariz bir şekilde kendini gösterdiðini ifade eden Raci Bilici, “Son olarak KCK adı altında 2009 yılında başlatılan siyasi operasyonlar, toplumu adeta bir bütün olarak terörize ederek sonuç almaya çalışmıştır. Bu süreçte hiç olmadıðı kadar gözaltı ve tutuklamalar gerçekleştirilmiştir. Kürt siyasetçilerden başlayarak, sivil toplum örgütü temsilcileri, insan hakları savunucuları, sendikacılar, öðrenciler, gazeteciler, avukatlar, kısacası Kürt meselesi konusunda hükümete muhalif olan her kesime yönelik siyasi operasyonlar gerçekleştirilmiş, toplum adeta bir bütünen susturulmaya çalışılmıştır. Bu üç buçuk yıllık süreçte 8 bini aşkın kişi gözaltına alınarak tutuklanmıştır” diye belirtiyor.

KCK operasyonları Nisan 2009’da, diðer bir ifadeyle Kürt legal partisinin tarihi başarı elde ettiði yerel seçimlerden sadece birkaç hafta sonra başladı. Anti-terör yasaları ile KCK adı altında yürütülen operasyonlarda Kürtlerin hakları için barışçıl mücadele eden herkes hedef alındı. Hemen her hafta polis keyfi bir şekilde, elle tutulur herhangi bir delil olmadan insanları KCK üyesi diye gözaltına alıyor, tutukluyor.

DÜŞÜNMEK ARTIK EN TEHLÝKELÝ SUÇ HALÝNE GELDÝ

“Bu olaya ayrıca düşünce ve ifade özgürlüðü baðlamında bakmakta yarar var” diyen Raci Bilici, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Çünkü gözaltına alınarak tutuklanan bunca insanın en büyük suçu düşüncelerini bir şekilde ifade etmek veya bu düşünceleri doðrultusunda sisteme muhalefet etmekti. 90’lı yıllarda insanlar “düşünce suçu” diye bir suç türünün varlıðını bilerek hareket eder, kendini çok fazla açık etmezdi. Birçoðu illegal yollarla kendini ifade ederdi. Ama AB ile müzakere sürecinden sonra düşünce ve ifade özgürlüðü konusunda yapılan yeni yasal reformlar toplumda düşünce suçunun artık tarihe karıştıðı izlenimi yaratmıştı. Oysaki bu son 3-4 yıllık süreçte gördük ki, bu doðru deðil. Düşünmek, ifade etmek, illegal yapılanmaktan daha tehlikeli bir suç türü olup çıktı. Bunun sonucunda da, iktidara veya sisteme karşı en ufak bir söylemde bulunanlar direkmen KCK’li denilerek cezaevlerine konuldular. Ve aradan bunca zaman geçmesine, tutuklananların gerçekten suçsuz oldukları yargılama süreçlerinde de ortaya çıkmasına raðmen bu yönelim, yani tutuklama uygulamaları devam etmektedir.

NAZÝ DÖNEMÝNÝ HATIRLATIYOR

“Bugün yaşananlar 12 Eylül darbe döneminde yaşanan uygulamalarla benzer nitelikler taşıyor. Ancak o süreçle baðlantılandırabiliriz çünkü, 90’lı yıllarda dahi bu denli bir yönelim olmamıştır. Kayıtlara baktıðımızda 90’lı yıllarda düşünce ve ifade özgürlüðü kapsamında bu kadar insan gözaltına alınıp tutuklanmamıştır.

Bu uygulamalar totaliter rejimlerin dahi cesaret edemediði bir yönelimdir. Gerici Baas rejimlerinde benzerlerine rastlıyoruz. Veya zaman zaman bizlere Nazi Almanya’sını da hatırlatmıyor deðil. Çünkü birçok cezaevi artık toplama kampı görünümü almıştır. Toplumun her kesiminden insanı cezaevlerinde bulmak mümkündür. Bugün bu düzeyde bir siyasi yönelimi yapan dünya üzerinde ülke neredeyse yoktur. Ýç savaşların yaşandıðı veya diktatörlükle yönetilen ülkelere dahi baktıðımızda bu denli bir yaklaşım göremezsiniz.”

YARATILAN ORTAM BÝR KORKU ÝMPARATORLUÐU

Kasım ayında BDP’li vekil Hüsamettin Zenderlioðlu’nun bir soru önergesine yanıt veren Adalet bakanı Sadullah Ergin, AKP hükümetinin 2016 yılına kadar cezaevlerinde 203 Bin 223 kişilik bir kapasiteye ulaşmayı hedeflediðini söylüyordu. Bu da gelecek beş yıl içerisinde yaklaşık 80 bin kişinin daha gözaltına alınacaðını belirtiyor. Proje gerçekleşirse Türkiye dev bir cezaevine dönüştürülecek.

Kürtler ve muhaliflere yönelik mevcut baskıların kabul edilemez olduðunu ifade eden ÝHD Diyarbakır Şube Başkanı Bilici, şöyle diyor: “Bu yaklaşım ve yönelim de insan hakları açısından kabul edilemeyecek bir durumdur. Çünkü bir insanın temel hakkı özgürlüðüdür. Ama bu ülkede binlerce insan yıllardır özgürlüklerinden mahrum bırakılmaktadır. Bu şekliyle, bu ülke yönetilemez. Yaratılan ortam bir korku imparatorluðudur. Toplum bir bütün olarak kriminalize edilmeye çalışılarak, yeni korkular üretilmeye çalışılıyor. Bu korkular etrafında AKP iktidarını saðlamlaştırmaya çalışıyor. Ama tekrar etmekte yarar görüyoruz; Kürt muhalefetine yönelik geçmişte de bu yapılmaya çalışıldı ama başarılamadı. Bugün de iktidarın yapmak istediði eline yüzüne bulaşacaktır. Çünkü korkularla bir toplumu yönetemezsiniz.”