GÖRÜNTÜLÜ

Türkdoğan: Henüz negatif barış aşamasındayız

DEM Parti Eşbaşkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, “Biz şu anda negatif barış aşamasındayız. Pozitif barış aşamasına geçtiğimizde çok kapsamlı reformları konuşabiliriz” dedi.

Negatif barış aşamasında önemli olanın silahsızlanma sürecinin yasal güvenceye tabi olarak kazasız belasız atlatılmasını sağlayacak adımlar olduğunu belirten DEM Parti Eşbaşkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, “Çeşitli beklentiler yerine mücadeleyi daha da büyüterek adımların atılmasını sağlamanın daha uygun olacağı kanaatindeyim” diye konuştu.

DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, AKP tarafından Meclis’e sunulan 10. Yargı Paketi ile ilgili ANF'nin sorularını yanıtladı.

İktidarın atacağı yasal ve hukuki adımlar toplumda beklenti yaratmıştı. Meclis’e sUnulan 10. Yargı Paketi, bu beklentileri ne kadar karşıladı?

Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ndan sonra gelişen süreç, Sayın Öcalan'ın yönetimi ve bilgisi dahilinde yürüyor. Bu sürecin böyle bir özelliği var. Bu süreç, PKK'nin kendi kongresini yapması ve silahsızlanma kararı almasından sonra belli bir aşamaya geldi. Tam da bu aşamada bizler özellikle halkımızın sürece güvenini artırmak, aynı zamanda toplum vicdanında, halk vicdanında çok ciddi sorunlara sebep olan kötü uygulamaları sona erdirmek için iktidardan bazı taleplerde bulunmuştuk.

Neydi bu talepler?

Bunlar, hasta mahpusların durumu ve yine çeşitli infaz eşitsizlikleri, infazdan kaynaklanan sorunlardır. Bu konuyu daha çok halkın sürece olan güvenini artırmak ve bugüne kadar katmerleşmiş haksızlıkları gidermek için gündeme getirdik. Yoksa bu talepler sürecin belli bir aşamasında 'al-ver' şeklinde ortaya çıkan talepler değil. Bunu özellikle hatırlatmak isterim. Biz temel bütün sorunları ortaya koyduk.

Beklentilerin karşılanmamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Halkın aslında sürece olan desteğini artırmaya dönük de bir beklentidir. Halkımız özellikle de Kürt halkı, Sayın Öcalan'a sonuna kadar güveniyor fakat iktidara olan bir güvensizliği var. İktidarın son 10 yıllık uygulamaları çok ciddi anlamda bir güvensizlik oluşturmuş durumda. Tam bu noktada bu konular gündeme geldi ve ciddi bir diyalog kapısı aralandı. Bu süre içinde bazı konuları müzakere edebildik. Hem bakanlıkla hem AK Parti yetkilileriyle hem de Meclis zemininde arkadaşlarımız diğer muhalefet partileriyle bu konuları ayrıntılı bir şekilde görüşme imkanı buldu. Bunun kendisini de kıymetli buluyorum, çünkü bugüne kadar böylesi bir durum yaşanmıyordu. Bu noktada infaz paketi, yani 10. Yargı Paketi Meclis’e gelecekti. Öncelikle biz 10. Yargı Paketi’nde infazı ilgilendirmeyen hususların gündeme getirilmemesini talep ettik. Bu kabul edildi ve bazı konular gündeme getirilmedi. İnfazla ilgili bizim temel talebimiz, infazdaki eşitsizliğin giderilmesiydi. Biliyorsunuz Terörle Mücadele Kanunu kapsamına dahil olanlar bakımından koşullu salıverilme süresi 3/4'tür. Bu oldukça yüksek bir süre. Bir kere bunun diğer mahpuslarla eşitlenmesini talep ettik. Bu kabul edildi.

Bu aynı zamanda infazda eşitsizlik eleştirisini de beraberinde getiriyordu, doğru mu?

Tabii. Şu anda Türkiye'nin yapısal sorunları var. Bu yapısal sorunlar, şiddete başvuranla başvurmayan arasında bir ayrım yapılmadığı için Terörle Mücadele Kanunu’nu herkese uyguluyorlar. Yani gazeteci, siyasetçi, aydın, yazar, avukat fark etmiyor, bu kesimlere uygulanan mevzuat ile eline silah alan veya silahlı eylem yapanlara uygulanan mevzuat aynı. Böyle olunca tabii ki 'politik mahpus' söylemini kullanacağız. Gerçekten de bunlar politik mahpuslar. Politik insanlar ve politik tutuklular. Burada bir adım atılması gerektiğini ifade ettik, ancak tam tersi bir durum var. Örneğin; hırsızlık suçunda koşullu salıverilme süresi 1/2 iken, bir gazetecinin iktidarı eleştiren yazısı nedeniyle yargılanıp hüküm alması halinde koşullu salıverilme süresi 3/4'tür. Şimdi bu garabetin giderilmesi gerekiyor. Bu yapılmadı ve sonraya bırakıldı.

İdare ve Gözlem Kurulları da sorun üretmiyor mu?

Şimdi bakın, verilen hükmün 3/4'ünü yatıyorsunuz. Tam tahliye olacaksınız, karşınıza yeni bir kurul çıkıyor. Bu kurul sizi değerlendirmeye alıyor. Bu idari bir kurul ve 'Değerlendirme kriterlerini geçemediniz. 3,6 veya 9 ay sonra sizi bir daha değerlendireceğim' diyor. Sizin koşullu salıverme süreniz dolduğu halde sürenizi uzatıyor ve neredeyse 4/4'e tamamlıyor. İkinci olarak bunu kaldıralım, dedik. Yargı yetkisini kullanan idari merciler bunlar. Dolayısıyla anayasaya aykırı. Bir de politik mahpusa 'pişman mısınız?' sorusu sorulur mu? Bu soruyu zaten mahkeme yargılama aşamasında soruyor. O kişi zaten politik düşüncelerinden pişman olmadığı için bu cezaya mahkum ediliyor. Düşünün 30 yıl hapiste kalmış insanlar 31, 32, 33 hatta 34 yıldır hapiste. Olacak iş değil bu. Bu düzenlemeyi de sonraya bıraktılar.

Peki hasta mahpusların tahliyesine ilişkin düzenleme?

Hasta mahpusların tahliyesinin yolunun açılmasını, bu konudaki sistematiğin değiştirilmesini talep ettik. Yani Adli Tıp Kurumu'nun katı uygulamalarının gözden geçirilmesini ve meseleye daha geniş bakılmasını talep ettik. Sağlık Bakanlığı hastanelerinin ya da üniversite hastanelerinin sağlık raporlarıyla savcılıkların karar vermesini talep ettik. Bunlar kabul görmedi. Sadece özel infaz usulü dediğimiz 110. madde var. Orada infaz kanunun 16. maddesine göre hapishanede yaşamını tek başına devam ettiremeyecek düzeyde ağır hastalığı olan veya engelliliği olan bir kişi eğer toplum güvenliği bakımından da tehlike arz etmiyorsa infaz hakimliği kararıyla kalan cezası konutunda infaz edilecek. Bu, bir ilerleme adımıdır. Bunu 'olumlu' olarak değerlendiriyoruz. Burada ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılanlar kapsam dışı bırakıldı.

Hasta tutsakların tahliyesi daha önce de Adli Tıp Kurumu'nun raporu ile mümkün değil miydi?

16. maddede bu zaten düzenlenmişti fakat buradaki prosedürde daha kolaylaştırıcı bir hüküm geldi. İnfaz hakimi artık karar verecek ve kalan ceza konutta infaz edilebilecek.

Adli Tıp Kurumu'ndan rapor istenmeyecek mi?

Adli Tıp raporu istenecek ama uygulamada kişi Adli Tıp'a gitmeyebilir. Hastanelerin sağlık raporlarını evrak üzerinden de değerlendirebilir. Aslında şu anda 16. maddede de bu var. Biraz uygulama sorununun düzeltileceğini bekliyoruz. Bu konuda bir adım atılmasını bekliyoruz. İktidar bu aralar Adli Tıp Kurumu'na yoğun atamalar gerçekleştiriyor. Kendisi de bir sorundu zaten.

Adli Tıp Kurumu'nun siyasallaştığı eleştirileri yapılıyordu. Ağır hasta tutsaklar için 'cezaevinde kalabilir' raporu verildi, bu yüzden ciddi mağduriyetler ortaya çıktı. Bu mağduriyetler ortadan kalkacak mı?

Burada bir yönetmelik değişikliği ile bu maddenin nasıl uygulanacağı yazılacaktır. Benzer bir hüküm zaten vardı ama burada özel infaz usulü getirildiği için bunun detayları yönetmelikle düzenlenecektir. Burada bunu bir adım olarak değerlendirebiliriz, çünkü bazı konularda özellikle özel infaz usulü söz konusu olduğunda çeşitli ayrımcılıklar vardı. Burada en azından Terörle Mücadele Kanunu kapsamı kavramı çıkarıldı. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlüleri kapsam dışında bırakıldı. Yani bunu küçük bir adım olarak değerlendirebiliriz ama biraz da uygulamada şekillenecektir.

İnisiyatif infaz hakimliğindeyse hukuki gibi görünen ama  siyasi kararlar verebilir mi, mesela felçli bir hasta tutsak için 'toplum için zararlıdır' diyerek tahliyesini engelleyebilir mi?

Bu mümkün, ancak infaz hakimliğinin kararları, ağır ceza mahkemesine itiraza tabi. Orada hukuk yolu açık. Şöyle düşünelim; iktidar yani kanun koyucu, hasta mahpusların tahliyesi ile ilgili daha kolaylaştırıcı bir hüküm getiriyorsa uygulayıcılar da kanun koyucunun iradesine uygun davranmak durumundadır. Dolayısıyla iktidara 'Madem pozitif bir adım attınız, o halde uygulamada negatif sorunlara sebep olacak hususlara izin vermemelisiniz' diyeceğiz. Yani eşyanın tabiatı böyle. Siz lehte bir adım atıyorsanız, o zaman bunu devam ettirmelisiniz. Bunların hepsi iyimser yorum. Kanun bu şekilde yasalaşırsa yönetmeliği veya uygulama tebliği hemen çıkacaktır. Uygulamada nasıl olduğuna bakacağız ve ona göre daha somut konuşabileceğiz.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kendisi zaten kişiye özel hukuk olması sebebiyle tartışılıyordu. Bugün bir kez daha bu kapsamın dışında tutulması garabet olarak nitelendiriliyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Buradan çok bariz iktidarın hala Sayın Öcalan şahsında bu yeni sürece hazır olmadığını anlıyoruz. Biliyorsunuz ‘Umut Hakkı’ tartışmalarını da Sayın Öcalan'ın bilgisi dahilinde ileriki bir sürece bırakmıştık. İdam cezasını kaldırmış bir ülkenin mevzuatında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası diye bir cezanın olmaması gerekiyor. Ölünceye kadar infaz diye bir uygulamanın kesinlikle olmaması gerekiyor. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları bu yöndedir. Hasta mahpuslar bakımından da yine AİHM'nin çeşitli kararları var. Dolayısıyla bu konu da ileri bir tarihe bırakıldı. Bu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, Türkiye'deki infaz rejimini esir almış durumda. En ağır cezayı en ağır şekilde düzenlerseniz diğer cezaları da buna göre düzenliyorsunuz. Aslında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kaldırılması konusunu ciddi anlamda tartıştığımızda ciddi bir infaz rejimi reformunun yapılması gerekecektir. Bu temel bir sorundur. Sadece Sayın Öcalan şahsında getirilmiş bir şey değil. Onun şahsında binlerce insan olumsuz etkilenmektedir. Hatta infaz rejiminin tamamı olumsuz etkilenmektedir. Bu nedenle bu temel bir konudur. Bu konuyu elbette ki müzakere etmeye, konuşmaya devam edeceğiz. Süreç ilerledikçe zaten doğal olarak bu konuyu da gündemimize alacağız ve konuşacağız. Gerçek bir reform yapacaksak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından başlamamız gerekiyor.

Bu yargı paketi gelene kadar iktidarın herhangi bir yasal/hukuki adım atmadığını konuştuk. Şimdi bir adım atıldı diyebilir miyiz yoksa yasal/hukuki adım 'atılmış' gibi mi yapılıyor?

Bence 10. Yargı Paketi olarak zaten daha önce iktidarın kafasında vardı. Bunu öyle değerlendirmemek gerekir. Covid ile ilgili düzenleme vardı. Politik mahpuslar bu kapsama dahil edilmeyince hepten vazgeçtiler. Tamamen vazgeçildi. O da ileri bir tarihe bırakıldı. Orada da çok büyük adaletsizlik vardı. Dolayısıyla bence sürecin hukuki altyapısıyla ilgili, hukuki güvencesiyle ilgili biraz daha üzerine çalışmak gerekir. Mesela Meclis’te kanunla kurulması gereken komisyonu bu bağlamda ele alabiliriz. Yine silahsızlanma süreciyle ilgili olarak çeşitli yasal güvenceleri bu kapsamda değerlendirebiliriz. Elbette süreç ilerledikçe bir çerçeve yasaya ihtiyacımız olacak. Aslında 2014’te Türkiye'de bir 6551 sayılı çerçeve kanun çıkarılmıştı fakat 2015’te süreç akamete uğrayınca bu kanun da uygulanamadı. Bu kanun hala yürürlükte. Bu kanunun sekreteryasını yapacak kuruluş ortadan kaldırıldığı için bütün yetki Cumhurbaşkanlığında. Şimdi biz sürecin hukuki gereklilikleriyle ilgili konuları konuşacaksak öncelikle Meclis’te kurulması öngörülen komisyonu bu kapsamda değerlendirebiliriz. Ayrıca başka nasıl yasalar gündeme gelebilir bunları konuşabiliriz. İnfaz rejimi gibi, düşünce-ifade özgürlüğü gibi, örgütlenme özgürlüğü gibi, siyasete katılım hakları gibi konular zaten süreç ilerledikçe kapsamlı demokratikleşme reformları kapsamında ele almamız gereken konulardır. Biz şu anda negatif barış aşamasındayız. Negatif barışın gerçekleşmesiyle birlikte pozitif barış aşamasına ve onun paralelinde demokratikleşme aşamasına geçmemiz gerekecektir. İşte orada o aşamada çok kapsamlı reformları konuşabiliriz. Negatif barış aşamasında önemli olan silahsızlanma sürecinin yasal güvenceye tabi olarak kazasız belasız atlatılmasını sağlayacak adımlar atmaktır. Bunlar gerekliliklerdir. Siz binlerce insanın silahı nasıl bırakacağını ve ondan sonra bu insanların kamusal yaşama, siyasal yaşama, sosyal yaşama nasıl katılacağını düzenlemek durumundasınız. Bunun bu bağlamda ele alabiliriz.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, çözüm sürecine ilişkin boyutun Eylül-Ekim aylarında ele alınacağını ifade etti. Bu, aynı zamanda toplumda beklentiyi diri tutma olarak değerlendiriliyor. Kimileri de 'oyalama taktiği' olarak görüyor. Siz nasıl yorumluyorsunuz bu söylemleri?

Şöyle yaklaşmanın daha faydalı olacağı kanaatindeyim; bu süreç elbette ki karşılıklı adımlarla ilerleyecek. Dolayısıyla peşinen, ön yargılı olmamak gerektiği kanaatindeyim. Biz gereklilikleri hatırlatmaya; hukuki ve siyasi adımların atılması gerektiğini ifade etmeye devam edeceğiz. Diyaloglarımızı ve müzakerelerimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Bir yandan da Sayın Öcalan'ın çalışma koşullarının daha da genişletilmesi ve bütün bu süreci yönetebilecek ve yürütebilecek bir pozisyona kavuşmasını temin edecek adımların atılmasını konuşmaya devam edeceğiz. Yani süreç böyle ilerleyecek. Bu şekilde ifade etmenin, daha doğru olacağı kanaatindeyim. Bu sürecin bir özelliği de bütün bu olup bitenler noktasında Sayın Öcalan'ın daha sağlıklı bilgilendirilmesi ve yine yapılacak istişarelerle birlikte bütün bu konuların ele alınmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Nitekim Meclis Komisyonu’nu da Aralık’ta siyasi partilere gönderdiği mesajlarda bizzat Sayın Öcalan'ın kendisi talep etmişti. Daha sonra heyetimiz bunu defalarca da ifade etti. Şimdi Meclis Komisyonu kurulması konusunda Sayın Bahçeli'nin inisiyatif alıp adım atması ve Meclis Başkanlığının siyasi parti turlarına başlamasının önemli olduğunu düşünüyorum. Umarım Meclis tatile girmeden bir Meclis Komisyonu kanunla kurulur ve hiç değilse Meclis Komisyonu'nun bu birkaç aylık dönemde izleme, barışın toplumsallaştırılması gibi konularda yapacağı veya çeşitli yasal gereklilikler konularında yapacağı çalışmaların önemli olacağı kanaatindeyim.

Önünüzde somut bir takvim var mı? Asıl paket Eylül ayına bırakıldı ancak atılacak adımlara dair yapılacak çalışmanın yürütülmesine ilişkin önünüzde bir çalışma var mı?

Anladığım kadarıyla somut bir takvim yok fakat silahsızlanma sürecinin aşaması dikkate alınacaktır. Silahsızlanma aşaması gerçekleştiğinde bizim çok daha ileri şeyler konuşuyor olmamız gerekecektir.

Toplumdaki endişenin bir sebebi de bu. Sürekli tek taraflı adımlar atılıyor ve ileride 'çok daha ileri ve önemli şeyleri konuşuyor olacağız' deniliyor. Bu endişeyi gidermek adına ne yapmak gerekiyor?

Kendimize ve Sayın Öcalan'a güvenin mutlaka devam etmesi ve yine Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nda belirtildiği gibi halkımızın kendini örgütlemesi, siyasal mücadeleyi ve örgütlenmenin yeni biçimleriyle yürütülmesi gerektiği kanaatindeyim. Kendimize güvenmemiz gerekiyor. Sonuçta bu halk belli bir siyasi birikime ulaşmış durumda. Dolayısıyla çeşitli beklentiler yerine bu mücadeleyi daha da büyüterek bu adımların atılmasını sağlamanın daha uygun olacağı kanaatindeyim. Kaldı ki biliyorsunuz; Sayın Öcalan bu inisiyatifi tek başına aldı. Büyük bir inisiyatif aldı. Şimdi bu aldığı inisiyatifi sürdürüyor. Böyle bakarsak bütün bunları adım adım gerçekleştireceğimiz kanaatindeyim. Elbette ki birçok şeyi zorlayacağız. Mesela bu yargı paketinde ceza yasasının 220/6 ile 314/3. maddesiyle ilgili yeni düzenleme yapılmadı. Yıllardır binlerce insanın başına bela olmuş örgüte yardım adı altındaki o garabet suç nihayet ortadan kalkıyor. Küçük de olsa bu bir kazanımdır. Bunu ifade etmek gerekir. Başta da zaten ifade etmiştik kamuoyunun beklentisi çok yüksek ama biz daha sürecin hala negatif barış aşamasındayız. Dolayısıyla bu negatif barış aşamasını sonuçlandırdığımız anda çok daha kapsamlı konuları konuşacağımız döneme gireceğiz.