‘Türk devletinin asıl amacı Efrîn’i kuşatmak!’

PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, Astana görüşmelerinde varılan uzlaşı temelinde İdlib’i işgal etmek üzere harekete geçen Türk devletinin asıl amacın Efrîn kuşatması olduğunu belirterek Efrîn’in direneceğini ve yalnız olmadığını dile getirdi.

Medya Haber televizyonunda yayınlanan "Ülkeden" programına konuk olan Kalkan, “Nasıl ki DAİŞ faşizmine Kobanê’de geçit verilmediyse, Efrîn’de de o faşizmin babası olan AKP-MHP faşizmine geçit verilmez” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan Medya Haber kanalında yayınlanan Ülkeden programına konuk oldu. Gazeteci Derviş Eren’in sorularını yanıtlayan Kalkan, İdlib işgali başta olmak üzere güney Kürdistan’da gerçekleştirilen referandum sonrası gelişmelerin yanı sıra gündemin öne çıkan başlıklarını değerlendirdi. Kalkan’ın değerlendirmelerinden öne çıkan başlıklar şöyle;

DİRENİŞE SELAM

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a dönük gerçekleştirilen uluslararası komplonun küresel kapitalist sistemin yöneltmiş olduğu bir saldırı olduğunu belirten Duran Kalkan, eylem ve söylemleriyle bu komployu protesto eden halkı selamladı. “Uluslararası komplo özgürlük ve demokrasi isteyen herkes ilgilendiriyor. Bunun için herkes de özgürlük için İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı mücadele yürütüyor. Önder Apo ile bir olmak, düşüncelerini duymak, tartışmak istiyor. Bu mücadelenin başarılı olacağına inanıyorum. Bu temelde mücadele yürüten herkese de üstün başarılar diliyorum” diyen Kalkan, komploda sorumlulukları bulunan kesimlerin bu yanlıştan dönmeleri gerektiğinin altını çizerek sözlerini şöyle sürdürdü;

“Uluslararası komplo küresel kapitalist sistemin yönelttiği bütünlüklü bir saldırıydı. Bütün iktidarcı ve devletçi güçler, kendilerine ihtiyaç duyuldukça bu saldırıda kullanıldılar. Dolayısıyla herkesin sorumluluğu var. İktidar ve devlet güçlerinin, kapitalist modernite sisteminin bizzat saldırgan olarak suçluluğu var. Yine tüm toplumsal kesimlerde zamanında yeterince özgürlük mücadelesi yürütmeyerek komplonun gerçekleştirilmesine zemin yaratarak sorumlulukları var.”

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kürdistan sınırlarını aşmış bir önderlik olduğuna değinen Kalkan, “Önder Apo düşünceleriyle, eylemiyle, direnişiyle bütün insanlığa nasıl bir özgür yaşam olması gerektiğini taşırmış ve mal etmiş durumdadır” diye belirtti.

ÖNDERLİKSİZ YAŞAM OLMAZ

9 Ekim Komplosuna karşı geliştirilen protestolarda ortaya çıkan tabloyu değerlendiren Kalkan, “Bu yıl dönümünde Kürt halkı ‘Önderliksiz Yaşam Olmaz’ dedi. Bütün halklar ‘özgür ve kardeşçe olmadan yaşam olmaz’ dediler. Böylece faşizme, kapitalizme, sömürüye, baskıya karşı çıktılar ve lanetlediler” diyerek protesto gösterilerinde bulunanların Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı sahiplendiğini kaydetti.

“Kürtlerin soykırımcı faşist sömürgeci yapıya karşı büyük bir öfkeleri var. Bu mücadele içerisinde bilinçlenmiş, önemli örgütsel bir düzey ortaya çıkartmışlardır. Bu temelde özgürlük, demokrasi ve halkların kardeşliği için mücadele ediyorlar. Bunun gerçekleşmesinin yolunun İmralı işkence ve tecrit sisteminin kırılmasından, 19 yıllık Uluslararası Komplonun tümden yenilgiye uğratılarak çöp sepetine atılmasından, Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullarından geçtiğini çok iyi biliyorlar” diyen Kalkan, direniş eylemlerinin 15 Şubat’a kadar uzatılması ve süreklileştirilmesi gerektiğini vurguladı.

İDLİB OPERASYONU DAİŞ’E DESTEKTİR

Rakka ve Dera Zor’da DAİŞ karşısında geliştirilen mücadeleyi değerlendiren Kalkan, bu alanlarda DAİŞ’in giderek kısıtlandığına dikkat çekerek Türkiye’nin bu sınırlanmayı aşmak için girişimlerde bulunduğunu ve tavizler verdiğini kaydetti.

“Türkiye’nin Suriye politikası boşa çıktı ve başarısız oldu. Türkiye, Esad yönetimini devirmek istedi, ancak deviremedi. Yine Demokratik Suriye güçlerinin gelişimini engellemek istese de bunu yapamadı. Şimdi Rakka özgür oldu olacak, eli kulağındadır. Rakka’nın DAİŞ’ten kurtarılması ve özgürleştirilmesini engellemek ve DAİŞ’in elinde kalmasını sağlamak için AKP-Tayyip Erdoğan yönetiminin yapmadığı kalmadı” diyen Kalkan, Fırat Kalkanı harekatını hatırlatarak, Türkiye’nin tüm çabalarının DAİŞ’i korumak ve savunmak üzerine kurulu olduğunu dile getirdi.

ROJAVA’YA SALDIRI

“İdlib’e girmeye, böylece Efrîn’i kuşatmaya, Efrîn-Halep, Efrîn-Minbiç-Kobani bağlantılarını koparmaya çalışıyorlar. Bununla güya Kürtleri kontrol ve denetimlerine almak istiyorlar” diye konuşan Duran Kalkan, Türkiye’nin artık Esad yönetimini yıkma gibi bir hedefi olmadığını ileri sürerek İdlib operasyonunu değerlendirdi.

“Artık Türkiye’nin Esad yönetimini yıkma gibi bir hedefi de yoktur. Zaten o hedefin merkezinde de Kürtlerin bugünkü kazanımlarını elde etmelerini engelleme arayışı vardı. Yoksa Erdoğan’ın Esad ile herhangi bir karşıtlığı yoktu. “Esat kardeşimdir” diyen ve bu doğrultuda kendisine sarılan bizzat Tayyip Erdoğan’ın kendisiydi” diyen Kalkan, Erdoğan’ın geçmişteki Esad karşıtlığının tek hedefinin Kürtlerin gelişme sağlamalarını engellemek olduğunu belirterek, “Türkiye’nin İdlib’e gitmesinin arkasında tamamen Kürt karşıtlığı, düşmanlığı vardır. Çünkü Rojava devrimini tasfiye edemedi. Rojava’da demokratik sistemin gelişimini engelleyemedi. Rojava özgürlüğü temelinde Demokratik Suriye’nin gelişimini engelleyemedi. Dolayısıyla şimdi yeni askeri saldırılarla aslında bu başarısızlığını biraz gölgelemeye çalışıyor” dedi.

TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ KARARIYOR

“Tayyip Erdoğan için artık zihniyet ve siyaset değiştirmek imkansız hale geldi. Ya zihniyet ve siyaset olarak kendisi yok olacak ya da Kürtleri katlederek yok edecek! Onun için soykırımı had safhada yürütüyor. Bunun için tüm askeri gücünü seferber ediyor” diyen Kalkan, bu amaç uğruna Türkiye’nin geleceğinin karartıldığını ifade ederek konuşmasını şöyle sürdürdü:

“TC, tüm gücü ile Kürt katliamını, soykırımını geliştirmeye ve Kürt özgürlük mücadelesini engellemeye çalışıyor. Bugün Önder Apo’ya, PKK’ye, gerillaya, özgürlükçü Kürt halkına dönük AKP-MHP faşizminin yürüttüğü saldırı tamamen bu çerçevededir. Kürdü yok ederek bu hastalıklı, soykırımcı, faşist zihniyet ve siyaseti ayakta tutmaya çalışıyor. Bunun için Türkiye’nin geleceği kararıyor.”

Türkiye siyasetinin rotasının Tayyip Erdoğan’ın iktidar hasleti üzerine kurulu olduğuna dikkat çeken Duran Kalkan, Türkiye’de diktatörlük rejiminin devrede olduğuna işaret ederek, “Türkiye’nin imkanları mı gidiyor, gençleri mi ölüyor? Bunların hiçbiri Tayyip Erdoğan’ın umurunda değildir. Yeter ki, kendisi iktidarda kalsın! Türkiye bir diktatörlüktür. Eskiden oligarşik diktatörlüktü, şimdi bireysel diktatörlük haline geldi. Tayyip Erdoğan’ın, TC diktatörlüğünde yaptığı değişikliğin esası budur” diye konuştu.

RUSYA TUTUMUNU GÖZDEN GEÇİRMELİ

Astana görüşmelerinde Türkiye, İran ve Rusya arasında varılan anlaşma temelinde çatışmasızlık bölgelerinin oluşturulması kararı doğrultusunda Türkiye’nin İdlib’e girişine yeşil ışık yakan Rusya’nın tutumunu eleştiren Kalkan, “Türkiye’nin amaçlarını ve hedeflerini çok iyi biliyorlar. TC Esad yönetimine, kişiliğine hakaret etmiş bir güçtür. Rusya’nın uçağını bile vurdular. Kürt soykırımını yapıyorlar ve bu soykırıma Rusya gibi bir gücü ortak etmek istiyorlar. Rusya bunları bile bile basit bazı menfaatler ve ekonomik siyasi çıkarlar için bu insanlık suçuna ortak oluyor. Bu suça ortak olmamalıdır” dedi.

İdlib işgalinde Rusya, İran ve Esad yönetiminin sorumluluğu olduğuna dikkat çeken Kalkan, “Basit çıkarlar uğruna Türkiye’yi önce Cerablus ve Bab’a soktular, şimdi ise İdlib’e sokuyorlar. Böyle olursa bu güç, yarın da Şam iddiasında bulunur” diyerek Türkiye’ye karşıt bir hareket geliştirilmesi gerektiğini, aksi taktirde bu durumun bu güçlere de fazlasıyla zarar vereceğini belirterek “Bazı çıkarlar uğruna bunu yapıyorlar. Ama o çıkarlar uğruna verdikleri taviz, yarın kendilerini de vuracak” diye konuştu.

HALKLAR KABUL ETMEYECEK

İdlib işgaliyle birlikte Kürt soykırımının hedeflendiğini dile getiren Kalkan, buna karşı toplumun direneceğini vurgulayarak “Biz inanıyoruz ki, En başta Türkmenler olmak üzere halklar bu işgali kabul etmeyecekler. Araplar, Kürtler, Suryani-Asuri toplulukları bir olacaklar ve hem bu AKP faşizminin çete güçlerini söküp atacaklar, hem de bu siyasetlerin hepsini de boşa çıkartacaklar” dedi.

Konuşmasının devamında Türkiye toplumunu Tayyip Erdoğan’ın işgal hevesine karşı tavır almaya ve direnmeye çağıran Kalkan şunları dile getirdi; “Ya şimdi tavır alarak Tayyip Erdoğan’ı önlerler ya da yarın söyleyeceklerinin hiçbir anlamı ve değeri kalmaz. Çünkü kendileri buna izin veriyorlar, vermemeliler. Diğer toplumlar birleşip direnmeliler. Türkiye’ye o zeminde geçit vermemek lazım”

TC - DAİŞ İŞBİRLİĞİ

Türkiye devletinin DAİŞ ile olan kirli ve karanlık ilişkisine değinen Kalkan, “Türkiye bunlarla anlaşmalıdır. DAİŞ ile anlaşarak hiç kimse bir şey almadı, ama Türkiye Musul elçisini aldı. Bu düzeyde ilişkisi var. Kobani’ye DAİŞ’i saldırtan Tayyip Erdoğan’ın kendisiydi. DAİŞ, Kobani’ye saldırırken ‘Kobani düşüyor’ diyerek neredeyse zil takıp oynuyordu. Bu bakımdan AKP yönetimi ile o söz konusu çete güçleri arasında çok büyük bir fark yoktur” dedi.

İdlib ve çevresinde etkili olan El Kaide menşeli Heyet Tahrir Şam gibi örgütlerin Türk işgaline karşı direnmeyeceklerini açıklamasına vurgu yapan Kalkan, Türk özel savaş medyasının propagandalarının perde arkasına bakılmasını gerektiğini kaydetti. “Türkiye’de basın bol bol anlatıyor. ‘İdlib’e girdik, güçlerimiz şöyle ilerliyor’ diyorlar. Peki, orada El Kaideciler, Ehrar El Şamcılar, faşist çete grupları vardı. Türkiye onlar ile hiç çatışmadan, oraya nasıl giriyor? Bu nasıl oluyor? Bunu herkes sorar ve sorgular” diye belirten Kalkan, TC devletiyle çete grupları arasında organik bir bağ bulunduğuna işaret etti.

ENERJİ PROJELERİ DEVREDE

İdlib operasyonu ve bölgede yaşanan gelişmeleri değerlendiren Kalkan, bu yaşananları uluslararası komploya ve onun temelinde yatan enerji anlaşmalarına benzeterek “Uluslararası komplo ile Önder Apo’ya dönük saldırı, enerji anlaşmaları temelinde oldu. Rusya’da Duma’nın oy birliği ile verdiği iltica verdiği kararını zamanın Primakov ve Yeltsin yönetimi uygulamadılar. Bunu da ‘Mavi Akım Enerji Projesi’ karşılığında yaptılar. Şimdi ise Cerablus, Bab, İdlip kavgasının altında da yeni ‘Mavi Akım Projeleri’, enerji projeleri var” dedi.

Enerji çıkarları uğruna Kürt soykırımının yapılmak istendiğini ifade eden Kalkan, “Bazı ekonomik, mali çıkarlar uğruna bir halkın soykırımı gerçekleştirilemeyecek, bunu herkes böyle bilmelidir” diye konuştu.

EFRÎN SURİYE VE KÜRDİSTAN’DIR

Duran Kalkan, işgalci Türk devletinin İdlip operasyonuyla esas olarak Efrîn’i hedeflediğini, ancak Efrîn’in yalnız olmadığını belirterek “Efrîn zaten büyük ölçüde kuşatmadaydı. Şimdi bu adımlarla bu kuşatmayı daha fazla gerçekleştirmek istiyorlar. ‘Efrîn dar bir alandır. Kuşatır, sonuç alırız’ diye hesaplıyor olabilirler. Evet, Efrîn dar olabilir. Ama Efrîn, sadece bir Efrîn değildir. Efrîn o topraklarla ilgili bir sorun değildir. Efrîn bir Suriye’dir. Efrîn bir Kürdistan’dır. Hatta Efrîn bir Ortadoğu’dur, diyebiliriz” dedi.

Efrîn’e ve oradaki demokratik yönetime dönük bir saldırı olması halinde bu durumun Kürdistan’da ve bütün Suriye’de büyük bir savaşa ve direnişe yol açacağını dile getiren Kalkan, “Bugün Kürt-Arap ilişkileri Suriye’de Demokratik Ortadoğu’yu yaratacak ilişki biçiminde gelişiyor ve perçinleşiyor. Bu temelde Suriye’deki Arapların Efrîn’e dönük saldırının kendilerine yönelik bir saldırının başlangıcı olacağını düşünmeleri gerekir ve böyle düşüneceklerine inanıyoruz. Hatta Lübnan’daki, Mısır’daki ve Irak’taki Araplar da böyle düşüneceklerdir” diye belirtti.

Konuşmasında Efrîn’e dönük saldırının direnişle karşılanacağına yer veren Kalkan, “Kobani’de DAİŞ faşizmine karşı büyük bir küresel direniş oldu ve DAİŞ’in beli Kobani’de kırıldı. DAİŞ’in ilk aldığı yenilgi Kobani direniş zaferi oldu. DAİŞ için yok oluşun başlangıcı Kobani’de yenilgiyle başladı. Biz inanıyoruz ki, AKP-MHP faşizminin yenilgisi de Efrîn’den başlar” diyerek konuşmasını şöyle sürdürdü; “Efrîn’de de benzer bir direniş olur. Kürtler, Araplar, insanlık ve bütün halklar direnir. Nasıl ki DAİŞ faşizmine Kobani’de geçit verilmediyse, Efrîn’de de o faşizmin babası olan AKP-MHP faşizmine geçit verilmez”

KDP ÖZELEŞTİRİ VERMELİ

25 Eylül’de Güney Kürdistan’da gerçekleştirilen referandum sonrası gelişmeleri değerlendiren Kalkan, “TC’ye karşı bir tavır gerekli. AKP hükümeti referandumun ardından mevcut güney Kürdistan yönetimine o kadar hakaret etti. Ama buna karşı bir şey söyleyemiyorlar. Her tarafta Türk devletinin ajanları cirit atıyor. Güney Kürdistan’da Türk orduları var. Bunlar ne geziyor? Hiçbirisine ‘çıkın, gidin’ denilemedi. Kürt karşıtları Kürtlere dönük her türlü hakareti ve saldırıyı yapıyorlar. Ama güney Kürdistan’da Kürt örgütleri ve Kürt siyaseti buna karşı doğru, etkili ve aktif bir duruş içerisine giremedi” dedi.

Türk devletinin referandum ardından güney Kürdistan’a dönük yaptırımalar uygulamaya başladığına değinen Kalkan “KDP-AKP ilişkileri Kürtlere hiçbir fayda getirmedi. Tam tersine zarar getirdi” diyerek KDP’yi özeleştiri vermeye çağırıp şunları dile getirdi; “Tüm bunların ardından TC’ye karşı bir tutum gerekiyor. KDP bir özeleştiri vermeli. AKP ile olan ilişkilerinin nelere yol açtığını sorgulamalı. Hani dosttular? Bakur’da bu kadar katliam olurken Güney Kürdistan yönetimi katliamı yapanlara destek verdi, ‘niye kardeşlerimizi vuruyorsunuz’ diyemedi. Bu kadar pasif kalındı. Türk ordusunun güney Kürdistan’daki varlığına sahip çıktı. Irak yönetimi Türk ordusunu Başika’dan çıkarmak isteyince, KDP yönetimi buna engel oldu. Bu yanlış bir politikaydı.”

REFERANDUMLA KÜRT KARŞITLIĞI PEKİŞTİ

Irak merkezi hükümetiyle bölgesel yönetim arasında yaşanan gerginliğin Tuzhurmatu gibi kimi alanlarda çatışmalara dönüşmesinin altında yatan gücün Türk devleti olduğunun görülmesi gerektiğini ifade eden Kalkan şunları dile getirdi; “AKP hükümeti zihniyet ve siyaset olarak Kürt düşmanıdır. ‘Tayyip Erdoğan Musul ve Kerkük’e gireriz’ diyor. Bağdat hükümetinin Kerkük vb. alanlara saldırması Türkiye ile olan görüşmeler temelinde oldu. Türkiye bunları teşvik ve tahrik etti. Bu temelde destek olup yönlendirdi. Silopi’de ortak askeri tatbikat başlanmadı mı?”

Güney Kürdistan’da gerçekleştirilen referandumun amacının 1 Kasımda gerçekleştirilecek bölgesel yönetim başkanlığı seçimlerine yönelik olduğunu ifade eden Kalkan, “TC, İran ve Irak devletleri bir araya geldiler ve Kürt karşıtı açıklama yaptılar. Referandum bunları bir araya getirdi. KDP yönetimi bunlarla dost olduğunu iddia ediyordu. Ancak bu güçlerin Kürtlere dost olmadığı açığa çıktı” diyerek konuşmasını sürdürdü.

DOĞRU SİYASET ULUSAL KONGREDİR

“Kürdistan ulusal kongresini toplayarak ortak bir demokratik Kürt stratejisi temelinde hareket etmenin hem Kürtlere kazandıracağını, hem de Kürtlerin komşu halklarla ilişki ve ittifakını daha çok geliştireceğini söyledik. Fakat KDP yönetimi çıkarcı yaklaşımda ısrar etti ve şimdi gittikçe çıkmaza giriyor. Her yerde tehdit altındadır. Biz önceden onları uyarmıştı. Dikkat etseler bunlar olmazdı” diyen Kalkan, Kürt demokratik birliğinin ulusal kongre temelinde sağlanması için KNK’nin yürüttüğü çalışmaya bütün güçlerin katılmasını istedi.

BAŞUR HALKINI SAVUNACAĞIZ

Referandum ardından dört bir yandan tehdit altına alınan güney Kürdistan halkına seslenen Kalkan, “Başur halkı mücadeleci bir halktır. Mevcut siyasetleri görmeli, yanlış siyasetlere karşı daha aktif tutum alabilmelidir. Daha örgütlü ve mücadeleci olmak gerekir. Biz nasıl diğer parçalardaki halkı savunuyorsak, bu parçadaki halkı ve çıkarlarını da savunacağız. Biz Kürt varlığını ve özgürlüğünü korumak amacıyla ortaya çıkmış bir özgürlük hareketiyiz. Başur halkının da böyle bir siyasete katılması gerekli. Çünkü mevcut siyasetler korumuyor” diyerek demokratik ulus çizgisinde hareket etmek gerektiğini dile getirdi.

Kalkan konuşmasını şöyle sürdürdü; “Biz güney Kürdistan’ın her yerindeyiz. Kendimize göre bir mevzilenme ve savunmamız var. İşgalci, saldırgan, sömürgeci ve soykırımcı güçler karşısında direnmek isteyen herkesle bir olup, direnmeyi öngören bir yaklaşımımız da var. Ortak mücadeleye ve kardeşliğe hazırız”

ANSIZIN VURULABİLİRSİN

Tayyip Erdoğan’ın Rojava ve Başurê Kürdistan’a işgal planlarını ortaya koyarken sıklıkla ifade ettiği “bir gece ansızın gelebiliriz” söylemine cevaben “Bir gece ansızın gelebilenler, bir gece ansızın vurulabilirler de. Bunu da bilmeli ve göze almalıdırlar. Bu dünya yolgeçen hanı değildir. Öyle istedikleri zaman, istedikleri yere ellerini kollarını sallayarak giremezler. Vurulmaya hazır olmalı, vurulunca ağlamamalıdırlar” diyen Kalkan, olası bir sınır ötesi operasyonda gerillanın direnmeye hazır olduğunu ifade etti.