Geçtiðimiz günlerde, Şirnak'ın Cizre ilçesinin Asri Mezarlıðı'nda bir cenaze töreni yapıldı.
Yan yana kazılmış üç mezar, mezarlıkta sessizce bekleyen yüzlerce insan, karalara bürünmüş kadınlar ve ön sırada yetim büyümüş gençler.
Kazılmış mezarlara gömülmek üzere 3 torba...
Her bir mezarın başında bir adam, kucaðında bir torbayla bekliyordu.
O torbalarda kardeşlerine ait kemikler vardı.
Birinin üzerinde Beşir Baskak, birinde Sait Şen ve diðerinde ise Abdullah Güler yazılıydı.
Dini vecibeler yerine getirildi, konuşmalar yapıldı, fatihalar okundu. Ardından, torbaların içindeki kemikler gömüldü topraða. Cenaze töreninden sonra ise, sessizce evine gitti herkes. Çocukken yetim bırakılan gençler, babalarının kemiklerini gömerek kendi acılarıyla baş başa kaldılar.
Bu olaðan dışı cenaze merasiminin yapıldıðı yer Kürdistan toprakları olduðu için, olaðan geldi çoðu insana....
***
1993 yılının yazı, Şırnak'ın Hirareş köyü..
Devletin güvenlik güçleri, korkutucu silahlarıyla köye baskın düzenledi. Bütün köy halkını okulun bahçesindeki meydanda toplayarak, iki gün boyunca bu insanları; insanlık dışı her türlü hakaret ve aşaðılamaya maruz bıraktılar.
Ýkinci günün sonunda tüm köy halkının gözleri önünde, Beşir Baskak, Sait Şen, Abdullah Güler ve Ahmet Güler yerlerde süründürülerek köyden götürüldü ve gözaltına alındılar. Köy halkı onların bir daha eve geri gelmeyeceðini biliyordu. Zira aynı tarihlerde, ülkenin başka şehir ve köylerinde de benzer manzaralar ve benzer acılar yaşanıyordu.
Devletin 'güvenlik' güçlerinin, Beşir Baskak, Sait Şen, Abdullah ve Ahmet Güler'i götürdüðü sırada; kardeşleri, aileleri, arkadaşları ve komşuları vardı. Hâlâ varlar. Ve bu acının hem tanıðı, hem de sahibiler.
19 yıl sonra babalarının kemiklerini bir torbada gören minicik çocuklar, o günlerde, okul bahçesinde, annelerinin eteðine yapışarak babalarının ölüme gidişini izliyorlardı.
Bugün ise, bir torba içinde geri döndü babaları...
***
O gün, o 'güvenlik' güçleri;
Beşir Baskak, Sait Şen, Abdullah ve Ahmet Güler'i, önce karakola götürdüler. Uzun bir sorgu ve işkenceden geçirdiler. Ardından ise, onları, Yaðızoymak Taburu yakınlarındaki bir çukura koyup, üzerlerine el bombası attılar.
Beşir, Sait ve Abdullah orada can verdi. Ahmet Güler ise arkadaşlarının cenazesinin altına saklanarak hayatta kalmayı başardı.
Yaralı Ahmet Güler iki saat sonra Ziving köyüne ulaşarak, köy halkına yaşadıklarını anlattı.
Bırakın cenazelerin alınmasını, hesap sorulmasını; ailelerin her biri bir tarafa daðıldı. Köyleri boşaltıldı. Yaralı Ahmet Güler ise her an öldürüleceði korkusuyla, yaşadı.
***
Ve 19 yıl sonra...
Geçtiðimiz Ocak ayında, aileler Ýnsan Hakları Derneði'nin katkılarıyla toplu mezarın açılması için hukuki süreci başlattı. Savcılık ve ÝHD gözetiminde, Yaðızoymak Taburu kenarında, tanık Ahmet Güler'in gösterdiði yerde, iş makineleriyle kazı yapıldı.
Mezarda, 5 kişiye ait kemikler bulundu.
Kemikler, Ýstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi ve DNA örnekleri karşılaştırılarak Abdullah Güler, Sait Şen ve Beşir Baskak'ın cesetleri tespit edildi.
2 kişiye ait cesetler ise halen Ýstanbul Adli Tıp Kurumu'nda ve DNA testi için bekletiliyor.
Onların kim olduðunu, nereden alınıp, nereye götürüldüklerini, ne tür işkencelere maruz bırakıldıklarını bir Allah biliyor, bir de katilleri. Kim bilir, yakınları ise onları nerelerde arıyor?
***
Beşir Baskak'ın kardeşi Abdullah Baskak, "Mezarı açtıðımızda, tertemiz ve çürümemiş halde duran elbiseleriyle karşılaştık. Hiç şaşırmadım. Çünkü onlar mazlumdu" diyor.
Sait Şen'in yeðeni Hayrettin Şen ise, amcası kaçırılıp öldürüldüðünde henüz çocuktu. Büyüdü, 19 yıl sonra amcasına ait kemikleri bir toplu mezardan çıkardı ve bir torbada kendisine sunulan amcasına ait kemikleri, usulüne uygun bir cenaze töreniyle tekrar topraða gömdü.
Hayrettin Şen, "Devlet, bunu yapanları biliyor ama yargılamıyor. Ýnsanlık bu vahşeti kabul etmez" diyor.
Sahiden de, insanlık bu vahşeti kabul etmiyor mu?
***
Daha bir hafta önce Şırnak'ta, devlet 19 yıl önce kaçırıp katlettiði insanların kemiklerini birer torbada yakınlarına teslim etti. Onlar da, bu torbalardaki kemikleri bir merasimle topraða gömdüler. Ve binlerce aile, "Keşke bizim de çocuklarımızın kemikleri bulunsaydı" umuduyla, televizyon ekranında onları izledi.
Aynı gün, devletin başbakanı televizyonlarda, 'Kürt sorununu çözdük' dedi.
Oysa çözdüðü tek şey, birkaç aileye, çocuklarına ait kemiklerini bir torbada sunarak, çocuklarının kemiklerine ulaşamayan ailelere "torbadan insanlık umudu" sunmaktı..