Temelli: Bize düşen bu direnişe omuz vermektir

Milas’ta halkla buluşmasında açlık grevlerine dikkat çeken HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, “Sevgili Leyla Güven bu adaletsizliğe karşı sesini, direnişini yükseltiyor. Bize de düşen bu direnişe omuz vermektir, güç katmaktır” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Muğla'nın Milas ilçesinde halkla bir araya geldi. Temelli konuşmasına, “Sözlerime açlık grevinin 53'üncü gününde olan sevgili Leyla Güven'e sevgilerimi, saygılarımı yollayarak başlamak istiyorum. Bu iktidar adeta koca bir ülkeyi savaş, şiddet, zulüm girdabında tutarak adaletsizliği yaymaktadır. Bu adaletsizliğe dur demeliyiz, bu adaletsizliğe son vermeliyiz. Sevgili Leyla Güven bu adaletsizliğe karşı sesini, direnişini yükseltiyor. Bize de düşen bu direnişe omuz vermektir, güç katmaktır. Bakın 53 gün oldu sevgili Leyla Güven'in sağlık sorunları ciddi anlamda ortaya çıktı. Doktorların, avukatların açıklamalarına rağmen Leyla Güven'in talebine yanıt verilmedi. Bizim dışımızdaki demokrat kamuoyu da sessiz kalıyor. Bu sessizliğe son vermezseniz bu şiddet bu adaletsizliği sizi de yutacaktır. Tüm bu adaletsizliğe karşı cesaretli olma, duyarlı olma zamanıdır. Aksi halde yarın bu adaletsizlik ve şiddet kapınızı çaldığında ses verecek kimseyi bulamayacaksınız” diye başladı.

“Faşizmin yükselişine karşı kendinizi koruma şansınız yoktur” diyen Sezai Temelli, konuşmasında şu hususlara dikkat çekti:

“Faşizme karşı yapılacak tek şey faşizmin karşısına dikilip mücadele etmektir. HDP olarak halkların barış, demokrasi, özgürlük mücadelesini yükseltmeye devam edeceğiz. Şimdi tüm Türkiye halklarını bu mücadeleye çağırıyoruz. Gelin bu sese kulak verin, gelin bu faşist zihniyetten hep birlikte kurtulalım. Güzel ülkemizde, ortak vatanımızda demokratik cumhuriyeti inşa edelim. Bunu yapabilecek gücümüz, tarihimiz, kültürümüz, mücadele yolculuğumuz var. Gelin bunu hayata geçirelim. Bu sese kulak verelim.

ÖCALAN’A SELAM OLSUN

Biz bu zulmün altında yaşamak zorunda değiliz. Özgürlük bizim ellerimizde. Yeter ki bunu isteyelim. Demokrasiyi var edebiliriz, bu ülkeye, Orta Doğu'ya barışı getirebiliriz; yeter ki isteyelim. Bu bizim elimizde. Bu güce sahip olduğumuzun farkındalığı ile hareket ediyoruz. Bizim bir fikrimiz var, bizim bir hayalimiz var, bizim bir umudumuz var. O umudun adıdır HDP, o umudun adıdır HDK. O umutla bizi buluşturan bir gelenek, bir fikriyat var. Bizi bir arada tutan o fikriyattır. Bir arada yaşama iradesidir, bir arada yaşamakta ısrar etmektir. Ortak vatanda çoğulcu, laik, demokratik bir cumhuriyeti inşa etme iradesidir. Bizi bir arada tutan fikre selam olsun, İmralı'ya selam olsun, Sayın Öcalan'a selam olsun.

Diyorlar ki "Öcalan'a neden sayın diyorsunuz, neden sürekli tecridi konuşuyorsunuz". Konuşuyoruz çünkü barış istiyoruz, bu ülkede bir arada yaşamak istiyoruz, bu düşmanlıklar bitsin istiyoruz. Halkların karşı karşıya gelmediği, tüm kimliklerin eşit yurttaşlık temelinde buluştuğu, tüm hakların eşit yurttaşlık temelinde dağıtıldığı, ortak zenginliğin hakça paylaşıldığı bir ülke istiyoruz. Bunun için kim katkı sağlıyorsa, kim emek veriyorsa biz ona "sayın" deriz. Kim barıştan yana yol açıyorsa, kim tüm halkların özgürlüğü için mücadele ediyorsa biz ona "sayın" deriz.

Bizimkisi çok uzun soluklu bir mücadele, dün başlamadı. Şimdi HDP ile HDK ile demokrasi mücadelesinin önünü açıyor. Çok kıymetlidir bu mücadele. Çok bedeller ödedik, çok canımızı yitirdik. Bunca bedel boşuna değil. Derya'nın şahsında tüm yitirdiklerimizin önünde ben de saygıyla eğiliyorum.

MÜCADELEYİ YÜKSELTME ZAMANI

Kürtler öldü, Türkler öldü, Ermeniler öldü. Bu topraklarda yaşayan herkes payına düşen bedeli ödedi. En çok da Kürtler ödedi. Bu acıyı en çok biz biliriz. O yüzden de, bu acıyı en çok biz bildiğimiz için diyoruz ki artık bu acılar son bulsun. Artık evlatlarımızın cenazelerine değil düğünlerine giderim. Barışta çocuklar babalarının cenazelerine gider, savaşta ise tersi olur. O yüzden diyoruz ki, bu savaş son bulsun. Tüm analara çağrı yapıyoruz, "bu iktidarın dayattığı ayrımcılığa teslim olmayın, barışa sahip çıkın" diyoruz. Çünkü bu iktidar acılardan, ölümden savaştan besleniyor. Savaş olduğu sürece iktidarda kalacağını bildiğinden dolayı savaşı dayatıyor. Buna son vermek bizim elimizde. HDP demek barış mücadelesi demek, şimdi bu mücadeleyi yükseltme zamanı.

KAYYUMLARI FAŞİZMİN ÇÖPLÜĞÜNE ATACAĞIZ

Önümüzde yerel seçimler var. Barış ve demokrasi mücadelesiyle seçim sürecini geçireceğiz. Tam da bu nedenle bu seçimlerde çok daha güçlü bir irade ile sandıklara sahip çıkacağız. Bu cumhur ittifakına, bu faşist iktidarına karşı verilecek en güçlü yanıtı faşizme karşı omuz omuza vererek, o sandıklardan demokrasiyi, özgürlüğü çıkartacağız. Çünkü bu ülke kayyumlarla yönetilmeye layık değil. Kayyumlar faşist bir zihniyettir. Tüm ülkeyi bu kayyumcu zihniyetle zapt etmeye çalışan bu iktidara karşı kayyumları süpürüp faşizmin çöplüğüne atacağız, bu ülkeye demokrasi ve özgürlüğü getireceğiz.

Kayyum zulümdür, yolsuzluktur, hırsızlıktır. Bakın, giderayak Sur'un taşınmazlarını satılığa çıkarmışlar. Tüm Amed'de pankartlar asmışlar yangından mal kaçırır gibi Sur'un taşınmazlarını satmaya çalışıyorlar. Bir belediyenin taşınmazı o kentin ortak mülküdür. Bunu 3 paraya satıp oradan yolsuzluk yapma peşindeler. Tıpkı Van'da, Silopi'de, Batman'da olduğu gibi. Biz söylüyorduk inanmıyorlardı, Sayıştay raporları ortaya koydu. Bütün kayyum belediyeleri yolsuzluğa bulaşmış. Bu da yetmemiş halkın malını yandaşlara peşkeş çekiyorlar. Bu denli yüzsüzler. Yarın o belediyelerin hepsini geri alacağız. O taşınmazları alanlardan da onları geri alacağız. O yolsuzlukların da hesabını soracağız. Hani bu belediyeleri borçlandırdınız ya o borçları ödemeyeceğiz. Kim sizi borçlandırdıysa onun yanına gideceksiniz, onunla beraber bu borcu ödeyeceksiniz. Onun o denli serveti var ki bozdurur bozdurur öder. Ama bu halk bu borçları ödemeyecek.

Sadece hırsızlık yapmadılar. Siyaseten de bu kayyumların ilk yaptığı şey kadın sığınma evlerini, dayanışma evlerini kapatmak. Çocukların kreşlerini, bakımevlerini kapatmak, tiyatroları kapatmak. Daha da acısı ana dilinde hizmete son verip tabelaları indirmek, anıtları kaldırmak, heykelleri kaldırmak, yıkmak. Kayyum atadığı coğrafyada oranın halkına dair ne varsa yok etmek. İşte faşizm budur, işte asimilasyon budur. Tam da bunun karşısında diyoruz ki bir arada yaşayacağız. Anadilinde eğitim, anadilinde hizmet gerçekleştireceğiz. Bu bir bölünmeyi, ayrışmayı getirmez. Bunlar bir toplumu güçlü kılan unsurlardır. Toplumları bölen savaştır, tekçiliktir. Tarihte bunun birçok örneği var. Parçalanmış bütün toplumlara bakın arkasında yatan zihniyet aynıdır. Bu zihniyet savaştan beslenirken, servetine servet katarken tüm bunların üzerini örtmenin yolu olarak da bu ayrımcılığı görür. Halkları karşı karşıya getirme, nefret söylemini halim kılma bu rejimlerin en önemli özelliğidir. Medyayı kontrol altına alıp sürekli toplumumu psikolojik savaş etkisinde bırakan bu iktidar yandaş müteahhitler üzerinden zenginleşmeye devam etmekte…

TÜRKİYE’DE DIŞ GÜÇTÜR SURİYE’DEN ÇEKİLSİN

Tanıdığı bir şey var savaş hukuku, tanıdığı bir şey var düşmanlık hukuku. O düşman hukukunu, savaş hukukunu şimdi Rojava'da görüyoruz, tıpkı 24 Haziran'da önce Efrîn'de gördüğümüz gibi. Bugün Efrîn'e dönüp baktığımızda zulüm, şiddet, talan görürsünüz. Bunlar Efrînlinin rızkının üzerine çöktüler. Efrînlilerin zeytinini ele geçirmiş, onun üzerinden ticaret yapan bir anlayış var. Bunu Tarım Bakanı itiraf etti. Bu ülke olarak sürüklendiğimiz bir ayıbı, bir aczi bize gösteriyor. Türkiye'nin sürüklendiği yer Efrînlilerin rızkıdır. Türkiye'nin sürüklendiği yer Efrîn'de farklı inançlara, farklı halklara uygulanan şiddete ortak olmaktır.

Bu iktidar aynı anlayışla şimdi Fırat'ın Doğusu dediği Rojava'yı hedef haline getirmeye çalışıyor. Oradaki unsurlar Türkiye için bir tehditmiş. Oradan Türkiye'ye yönelik hiçbir tehdit yok. Bugüne kadar olmadı. Bundan sonra da olmaz. Oradaki tüm halklar, tüm inançlar bir arada yönetim anlayışını hayata geçiriyor. Hiçbir ülkenin toprak bütünlüğüne de tehdit oluşturmuyor. Suriye halkları da bunu yapacak. Rojava dışındakiler de eninde sonunda bu doğru yolu bulacak. Çünkü dış güçlerin eliyle sürdürülen bu vekalet savaşları son bulacak. IŞİD ve onun artıkları bu savaşın aparatlarıdır. Farklı farklı isimlerle karşımıza çıksa de karşımızda bir çete zihniyeti var. Suriye bundan kurtulunca Suriye halkları bir ortak çözüm üretecek. O ortak çözümde yol gösterici olan Rojava'daki iradedir. O yüzden Rojava'yı hedef haline getiriyorlar, Rojava'yı savaşın içine çekmeye çalışıyorlar.

Bunu yaparken de, "o çekildi, bu çekildi"; hepsi çekilsin. Bu IŞİD çetelerinden kurtulup tüm dış güçler çekilmelidir. Türkiye de dış güçtür, o da çekilsin. Suriye halkları BM öncülüğünde, uluslararası sivil toplum örgütlerinin katkısıyla barış içinde bir geleceği var etmelidir. Cenevre bu anlamıyla önemli bir masadır. Cenevre'deki masa eksik kalmamalıdır. Rojava'daki tüm dinamikler, tüm halklar o masanın etrafında yer almalıdır. Garantör devlet olarak ortaya çıkanlar Cenevre masasını tayin edemez. Cenevre masasını Suriye halkları oluşturmalıdır, garantör devlet olarak ortaya çıkanlar bu işi bir an önce BM'ye devretmelidir.

SEÇİMLER DEMOKRASİ MÜCADELESİDİR

Suriye'de var edilecek bir barış Türkiye demokrasisi için önemlidir. Türkiye demokrasisi konusunda atılacak adımlar Suriye demokrasisi açısından önemlidir. Bu nedenden dolayı önümüzdeki yerel seçimler sadece belediye başkanlığı hesabı ile dikkate alınacak seçimler değildir. Önümüzdeki seçimler bir demokrasi, ve barış mücadelesidir. Sadece Türkiye için değil, Orta Doğu için de bir barış hamlesidir. Bu anlayışla yaklaşmalıyız. HDP olarak bu hakikati her gün daha güçlü bir şekilde seslendirmeli, bu hakikati ayağa kaldırmalıyız. Türkiye halklarının beklentisi budur. Bu beklentiye en güçlü yanıtı bizler vermeliyiz. Nasıl ki bütün Kürt illerinde kayyumlardan kurtulacaksak, daha fazla belediyede iktidara gelip yerel demokrasiyi inşa edeceksek tek başımıza iktidara gelemeyeceğimiz yerlerde de temsiliyet gücümüzü artırmak ve bu faşist bloku geriletmek önceliğimiz olacaktır. Türkiye'nin her yerinde belediye meclislerinde temsil edileceğiz. Bunun için 7/24 çalışacağız. Nasıl ki 24 Haziran'da bu barajı bunların kafasına yıktıysak şimdi de bu ülkeye demokrasiyi getirmek için güçlü bir adım atacağız.

AKP TEŞKİLATI GİBİ ÇALIŞIYORLAR

Her sandıkta mutlaka görev alacağız. Sandıklarımızı boş bırakmayacağız. Okullarda ilçe seçim kurullarında görev alacağız. Sandıklarımıza, oylarımıza sahip çıkacağız. Onlar bizim irademiz, irademizi çalmalarına izin vermeyeceğiz. Şimdiden tezgahı hazırlıyorlar. Hepsi seferber olmuş polisi, askeri, valisi, kaymakamı, AKP ilçe teşkilatı gibi çalışıyorlar. Buradan bir kez daha sesleniyoruz, yaptığınız suç. Sizin tek göreviniz var o da seçim güvenliğini sağlamak. Sizin göreviniz bir partinin hesabına çalışmak değil. 16 Nisan'da, 24 Haziran'da bunu yaptınız, buna artık son verin. Bir gün bu ülkeye adalet geri döndüğünde hiçbir zırh, hiçbir apolet sizi hesap vermekten koruyamayacak. Buradan bir kez daha uyarıyorum. Bu hile ve şaibenin içinde yer almayın.

O denli hile ve şaibe ile hareket eden bir iktidar var ki YSK'nin görev süresini uzattı. YSK hem 16 Nisan'da hem 24 Haziran'da bu hileye ortak oldu. Görev süreleri uzatılır uzatılmaz da iktidara teşekkür mahiyetinde bir karar hazırladılar. Nedir bu karar; cezaevlerindeki tutuklular ve taksirli suçtan yatanlar oy kullanamaz. Neden? Çünkü cezaevlerinden en yüksek oy HDP'ye çıkıyor. Bu denli acz içindeler. Yasaya göre hüküm almamış olanların, tutukluların oy verme hakkı engellenemez. Bunu engelleyerek YSK anayasal suç işliyor. Cezaevindekiler cezaevinde olduğu bölge adına oy kullanamaz diyor, bulunduğu bölgeye gitsin kullansın, böyle çözümler üretmek yerine cezaevindekilerin oy hakkını gasp ediyor. İnsanların sandıklarını halktan kaçıran bir kurum bu YSK. Sandık birleştirme kararlarıyla yüzbinlerce oyun sandığa girmesini engellemiştir. Bizim nezdimizde hiçbir itibarı yoktur, hiçbir güvenilirliği yoktur. Biz her şeye rağmen bizim olanı, kentimizi yönteme hakkını o sandıklardan çıkaracağız.

2 gün sonra yeni yıla giriyoruz, yeni yılda yeni olanı selamlamak için, bu iktidardan kurtulmak için çok daha kararlı bir şekilde mücadelemizi yükselteceğiz. Cezaevinde olan tüm yoldaşlarımızın, sürgünde olan tüm yoldaşlarımızın yeni yılını kutluyorum. Yeni yıl onlara da barış, özgürlük, kavuşma getirsin.