Suriye’den İstanbul’a uzanan Kürt trajedisi!
Suriye’den İstanbul’a uzanan Kürt trajedisi!
Suriye’den İstanbul’a uzanan Kürt trajedisi!
Suriye’de iç savaş başladığında özellikle Şam ve Halep kentlerinde yaşayan Kürtler, iki ateş arasında kaldı. Arap şehirlerinde yaşayan Kürtler dünyanın bir çok ülkesine göç etmek zorunda kaldı. Göç edilen yerlerin başından ise İstanbul geliyor. İstanbul’a göç eden yaklaşık yüz Suriyeli Kürt aile, korkunç şartlarda yaşam mücadelesi veriyor. Ailenin erkekleri yabancı pasaportlu olduğu için çalışmalarına izin verilmezken ailelerin hayatta kalması için tek yol bırakılıyor: Küçük çocuklar şehrin dört bir yanında dilencilik ve hırsızlığa zorlanırken, genç kız ve erkekler adım adım fuhuş ve uyuşturucu bataklığına sürükleniyor.
Suriye’de yaşanan iç savaşla birlikte Arap kentlerinde yaşayan bazı Kürt aileler, Urfa, Antep, Hatay üzerinden İstanbul’a kaçmak zorunda kaldı. Küçükpazar ve Fatih semtlerinde ağır şartlarda yaşam mücadelesi veren Kürtlerin durumu yürek yakıyor. Bu semtlerde, hiçbir denetimin olmadığı, kayıtdışı çalıştırılan otel ve pansiyonların izbe odalarına yerleşen Kürt ailelerle görüştük.
BUGÜN DİLENCİLİK, HIRSIZLIK, YARIN FUHUŞ VE UYUŞTURUCU!
Küçükpazar semtinde karşılaştığımız manzara tek kelimeyle dehşet vericiydi. Burada tanık olduğumuz; paramparça edilmiş bir ülkenin insanlarının, Kürdistan’lıların benlik ve bilincinin talan edilmesi, ruhunun onarılmayacak şekilde ezilerek yaşatılan bir Kürt trajedisiydi.
Ailenin erkekleri bütün gün otel ve pansiyonların bulunduğu sokakta toplanıp Suriye’de süren savaşı konuşuyor. Ailenin küçük çocukları, İstanbul’un sahil ve kalabalık caddelerine dağılıp ailenin yemek ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için dilencilik yapmak zorunda bırakılmış. İstanbul’un kriminal suç oranlarının yüksek olduğu Beyoğlu ve Taksim semtlerinde akşam saatlerinde dilenciliğe çıkan genç kızlar adım adım fuhuşa ve genç erkekler ise uyuşturucu bataklığına sürüklendiği belirtildi.
Küçükpazar semtinde görüştüğümüz bir çok kişi adını söylemek ve fotoğrafının çekilmesini istemiyor. Herkeste hala Baas rejimin korkusu hakim.
Adını söylemek istemeyen genç bir adam yaşadıklarını şöyle anlattı: "Bizler, Halep’in Eşrefiye ve Şex Meqsud mahallerinde yaşıyorduk. Savaş başlayınca iki ateş arasında kaldık. Bir yandan Esed güçleri diğer yandan muhalif güçler. Hergün başımıza bomba yağıyordu. Bir çok insanımızı kaybettik. Sonra malımızı, mülkümüzü bırakıp göç etmek zorunda kaldık. Önce Urfa, Antep’e sonra buraya, İstanbul’a geldik. İstanbul’da bizi buraya getirdiler. Buranın adı Küçükpazar. Burada yüze yakın aile var. Bu gördüğünüz otel odalarında kalıyoruz. Her odada bir aile var, yaklaşık 10 kişi bir odada kalıyor. Banyoyu ortak kullanıyoruz. Oda için günlük 20 tl’den aylık 600 tl ödemek zorundayız. Ailenin erkekleri çalışamıyor. Çünkü yabancıyız. Kimse bize iş vermiyor. ‘Siz yabancısınız, iş vermek yasaktır’ diyorlar. Yemek ve oda kirası için çocuklarımızın dilenebileceğini bize söylediler. Bize iş vermiyorlar ama böyle bir yola sürüklediler bizi. Başka çaremiz kalmadı. Bütün çocuklarımız gidip dileniyor. Oda kirasını ödemezsek otel sahibi bizi buradan sokağa atacak. Kim ister çocuğunun dilenmesini. Ama mecburuz. Savaşın bitmesini, evlerimize dönmeyi bekliyoruz."
RANT DÜZENİ KURULMUŞ!
Genç adama, yaşadıkları otel odasını görmek istediğimizi söylediğimizde otel sahibinin buna izin vermeyeceğini söylüyor. Otel sahibiyle konuşuyoruz, bize tepki gösterip fotoğraf çekemeyeceğimizi söylüyor. Otel sahibiyle tartışmamıza tanık olan başka bir esnaf daha sonra gelip tepkinin nedenini şöyle açıklıyor bize: "Otel sahibi, kurduğu rant düzeninin bozulmasını istemediği için görüntü almanıza kızıyor. Çünkü bu insanların kaldığı yer ‘otel’ değil. Bu, otel standartlarında bir yer değil, hiçbir denetim yapılmıyor. İnsanlar çaresiz olduğu için kalıyorlar. Buraya gelen Suriyeli’lerden ilk olarak para yerine pasaportlarını alıp bir oda vermek. Sonra da o odanın aylık kirasını almak için çocuklarını dilendirmek zorunda bırakmak. Böyle bir rant düzeni kurmuşlar, çaresiz inşaları sömürüyorlar. Ne belediye, ne zabıta, ne polis burada böyle insanlık dışı bir olayın yaşandığını bilmiyor ya da belki biliyorlar da müdahale etmiyor."
BEBEĞİM AÇLIKTAN UYUYAMADI!
Yine adını söylemek istemeyen başka bir adam bizi yaşadıkları otele davet diyor. Yaşadıkları odaya gidiyoruz. Büyük bir çaresizlik ve perişanlıkla karşılaşıyoruz yine. 6 aydan beri burada yaşadıklarını anlatıyor genç adam. Fazla konuşamıyor. Anlattıkça kelimeler boğazına düğümleniyor. Başını önüne eğip susuyor. Ailenin kadını söze devam ediyor: "Burada büyük bir çaresizlik ve perişanlık içinde yaşıyoruz. Evet, belki her gece başımıza bomba yağmıyor, uyurken bombalarla ölmeyeceğimizi biliyoruz ama insanlık dışı bir yaşamın da içindeyiz. Başımıza bomba yağmıyor ama çocuklarımız dilenci oldu, yarın öbür gün kötü yola da düşecekler. İnanın biz büyükler aç durabiliriz ama küçük çocuklarımız hiçbir şeyin farkında değil, açlıktan sürekli ağlıyorlar. Dün gece bu (kucağındaki çocuğu göstererek) açlıktan uyuyamadı, sabaha kadar ağladı, verecek tek bir lokma bile yoktu. Kim ister dilenmeyi, hırsızlık yapmayı? Her ay oda için 600 tl’yi vermesek bu odadan bizi kovacaklar."
BU İSTANBUL’DA HİÇ KÜRT YOK MU?
Semtte gezerken genç bir Kürt yanımıza gelip konuşmak istiyor. Sorduğu ilk soru: "Bu İstanbul’da hiç Kürt yok mu? Bize sahip çıkacak bir Kürt yok mu?"
Sonra Suriye’deki savaşı uzun uzun anlatıyor. İstanbul’a göç ettiklerinde burada Kürtlerin gelip kendilerine yardım edeceğini düşündüğü fakat şimdiye kadar hiçbir kurum ya da şahısın gelmediğini içini çekerek anlatıyor. Türkçe bilmediklerini, pasaportlarını da oda ücretine karşılık otel sahiplerine bıraktıkları için hiçbir yere kıpırdayamadıklarını belirten genç, Kürt kurumlarının ya da siyasi partinin gelip kendileriyle görüşmelerini yazmamızı istedi.