Stockholm’de soykırım semineri

İsveç’in başkenti Stockholm’de Kadın Barış İnisiyatifi’nin soykırımının 100. yıldönümü dolayısıyla bir seminer düzenlendi.

İsveç’in başkenti Stockholm’de Kadın Barış İnisiyatifi’nin soykırımının 100. yıldönümü dolayısıyla düzenlediği bir seminerde Gazeteci-Yazar Ragıp Zarakolu ile Süryani Araştırmacı-Yazar Jan-Beth Sawoce, bundan 100 yıl önce Ermeniler ve Süryanilere yapılan soykırımının günümüzde de Ortadoğu’da küçük halklar ve azınlıklara yönelik devam ettiğini söyledi.

Zarakolu, 20. yüzyılın ilk soykırımının 1915 yılındaki Ermeni soykırımı olduğunu, çok uluslu olan Rus Çarlığı, Avusturya –Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun modern topluma dönüşmesinin çok trajik olduğunu ve bedel ödendiğini, en ağır bedelin ise Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni ve Süryanilerin ödendiğini söyledi.

Türk devletinin Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki soykırımı bir savaş zaiyatı gibi göstermek, gözlerden uzaklaştırmak ve normalleştirmek istediğini söyleyen Zarakolu, Türk devletinin aynı zamanda soykırıma uğrayan hakları acılarını abartan, travmatik, geçmişteki acıları aşamayan toplumlar olarak gösterme gayreti içinde olduğuna dikkat çekti.

BİR ÜLKE, BİR COĞRAFYA HARİTA VE TARİHTEN SİLİNDİ

“Örtülmeye çalışılan gerçeklik bir ülkenin, bir coğrafyanın kazınarak harita ve tarihten silinmesidir. Ermenistan kadim bir ülke. Kökleri eski çağlara uzunıyor. Ama resmi Türk tarihi Ermenistan’ı neredeyse atlaslardan bile kazıma çabasında” diyen Zarakolu, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Ermenistan’a yer veren ansiklopedilerin yasaklandığını hatırlattı.

Ermeni soykırımının inkar edilmesinin yürürlükteki projenin bir parçası olduğunu söyleyen Zarakolu, soykırımdan kurtulanların istikrarlı bir şekilde uygulanan politikalarla ya kimlik değiştirmeye ya da ülkeyi terketmeye zorlandıklarını belirttikten sonra o dönemde yaşananları şu cümlelerle özetledi:

TÜRKİYE COĞRAFYASI YENİ BULUNMUŞ BİR GEZEGEN GİBİ

“Bütün coğrafi yer isimleri değiştirildi. Mezarlar yok edildi. Kilise ve manastırlar sistematik bir biçimde ortadan kaldırıldı. Bir harabeye dönüştürüldü. Ermeni soykırımı üzerine çalışmak adete bir modern arkeolojiye benziyor. Tüm bu yapılanlar aynı zamanda insanların belleklerini silme projesiydi. Resmi tarih 19 Mayıs 1919’la başlatıldı. Ondan önce tarih yoktur. Türkiye cografyası yeni bulunmuş bir gezegen gibi iskana açılan bir coğrafyadır. Bir çok ilde Ermeni dediğinizde insanlara Merih’ten gelen birilerinden söz ediyormuşunuz gelir. Zaten Süryanilerin adları bile yoktur.”

ROJAVA MODELİ HERKESİN BİR ARADA YAŞAYABİLECEĞİ BİR SİSTEMDİR

Yeni soykırımların engellenmesi, geçmişte yaşanan soykırımlarından dersler çıkarılması için halkların birlikte yaşayacakları projelere öncelik verilmesi gerektiğine değinen Zarakolu, “İşte Rojava devriminin sunduğu model, en insani ve herkesin bir arada yaşayabileceği bir sistemdir. Kantonlardaki yerel meclislerde bölgede yaşayan tüm halkların temsilcileri yer alıyor. Bu Irak Kürt yapılanmasına göre çok daha gelişmiş bir model” şeklinde konuştu.

1912 yılında Osmanlı’nın sadık tebaası Arnavutların ulusal kimliklerinin tanınması reddedildiği için ayaklandıklarını, ana dide eğitim, özerk bir yönetim talep etmelerinin Osmanlı’nın ipini çektiğini belirten Zarakolu, “100 yıldır haklı talepleri yerine getirilmeyen Kürtler belki Türk devletinin ipini çekecek. Bu anlayış devam ettiği sürece böyle yapılanmaların devam etmesi mümkün değil” dedi.

ABDULHAMİD ERMENİLERE KARŞI HAMİDİYE ALAYLARI OLUŞTURDU

Zarakolu, Ermeni gerillaların Ermeni halkı üzerindeki baskıları dünya kamuoyunun gündemine getirmek için Osmanlı Bankası’na baskın yapmalarından sonra Abdulhamid’in Ermeniler üzerindeki baskıları arttırdığını, İstanbul başta olmak üzere Amed ve diğer illerde Ermenilere yönelik katliamlar yaptığını ve Hamidiye Alayları’nı oluşturduğunu söyledi.

Abdulhamid rejiminin Hamidiye Alayları’nı oluşturuken en büyük desteği Rusya’dan aldığına dikkat çeken Zarakolu, “Resmi tarih Ermenilerin Rusya’dan destek aldıklarını söylüyor. Halbuki Rusya Abdulhamit’i destekledi. Çarın halka zulüm eden Kazak Alayları’nda görev yapan uzmanları gönderdi. Hamidiye Alayları Kazak Alayları’nın bir kopyası” dedi.

BATILILAR ERMENİLERİ DESTEKLEMEDİ

Batılıların Ermenileri desteklemedikleri gibi o dönemde radikal olan Ermeni parti ve örgütlerine kuşku ile yaklaştıklarını söyleyen Zarakolu, “Ermeni devrimcilerin Ermeni halkının durumuna dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirdikleri eylemler, büyük güçleri rahatsız etti. Bunu PKK’nin bugünkü durumuyla karşılaştırabiliriz. PKK 30 yıldır eylemlilikleriyle Kürt halkının yaşadığı durum ve trajediye dikkat çekmeye çalışıyor. Ama bu, büyük güçler tarafından şüpheyle karşılanıyor. PKK birçok ülkede terör örgütü olarak damgalandı. Aslında o dönemde Ermeniler’in yaşadıkları da bundan farklı değil” ifadelerini kullandı.

Ermeni hareketinin Yunanistan ve Bulgaristan’da milliyetçi yanları öne çıkan ulusal bir yapılanma olması halinde büyük devletlerin desteğini kazanabileceğini söyledikten sonra, Rusya’nın Ermenilere karşı tutumunu “Rus Çarlığı açısından Ermeni Devrimci Federasyonu son derece şüpheli bir örgüttü. Bu örgütün, hem Hınçak hem de Taşnakların devrimci Rus çevreleriyle ilişkileri vardı. Aynı sosyalist hedefleri olan ve şiddeti dıştalamayan hareketlerdi....” cümleleriyle dile getirdi.

DİN İLK KEZ CİHAT KARARI ALINARAK KULLANILDI

İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya gibi büyük ülkelerin savaştıkları Birinci Dünya Savaşı’nın Ermeni Halkının ortadan kaldırıldığı emperyalist bir paylaşım savaşı olduğu değerlendirmesinde bulunan Zarakolu, dinin ilk kez 1914 Kasım’ında cihat kararı alınarak emperyalist savaşta kullanıldığını söyledi.

CİHAT VE SOYKIRIM ARASINDA BAĞ VAR

Hıristiyan ve Protestan Almanya’nın Fransa ve İngiltere’nin sömürgelerinde yaşayan Müslüman halkı ayaklanmaya teşvik etmek için cihatı desteklediğini, daha savaş başlamadan derin devletin, Teşkilat-ı Mahsusa’nın İran topraklarında harekete geçtiğini ve dünyanın pek çok yerinde gayrı-Müslümlere yönelik saldırıların başladığını söyledi.

Cihat ve soykırım arasında tartışılması gereken bir bağ olduğunu söyleyen Zarakolu, “Şu anda soykırımın 100. yıldönümünde sağ kalan soykırım kurbanları yeni bir soykırımı tehditi altında. Son iki gündür Halep’in Filistin Mahallesi korkunç bir saldırı ve kuşatma altında” dedi.

KÜRT HALKI SOYKIRIM TEHDİTİ ALTINDA

Ermeni sorununda Türk devletinin baş politikasının inkar olduğunu belirten Zarakolu, “İnkar demek, soykırım devam ediyor demektir. Haddinizi bilmezseniz sizi de katlederiz demektir. ...Bugün Ortadoğu halkları soykırımı tehditi altında. Êzîdîlerle başladı. Habur bölgesindeki Asuri köylerinde sürüyor. Zayıf hedefler seçiliyor. Musul’un seçilmesi tesadüf değil. Musul eski kadim Asur ülkesinin çok kültürlü merkezi. Abdulhamid döneminde Hıristiyan nüfusu azaltmak için bir uygulama başlatıldı. Şimdi de Der Zor’da Ermeni anıtı ve kiliseler havaya uçurulyor. Tüm farklı inanç gurupları tehdit altında. Daha da önemlisi Türkiye’deki Kürt Halkı da ciddi bir şeklide tartışılması gereken bir soykırım tehditi altında. Evet, çözüm sürecine devam ama aynı zamanda da son derece uyanık, hazırlıklı ve dirençli olma zamanı” diyerek konuşmasını noktaladı.

Süryani Araştırmacı-Yazar Jan Beth Sawoce, 1915 soykırımında katliamlar kılıçla yapıldığı için soykırımna Süryanicede kılıç anlamına gelen Seyfo adını verdiklerini belirttikten sonra İsveç’e geldiğinde Süryani soykırımı hakkında yazılı bir şey olmadığı için sözlü tarihe, soykırımından kurtulanların tanıklıklarına başvurduğunu söyledi.

HER 20 YILDA BİR SEYFO

Soykırım kurbanlarının anlatımlarının her 20 yılda bir Seyfo olduğunu söyleyen Sawoce, bu soykırımlarını 1832, 1843, 1860, 1895, 1909 ve 1915 ve sonrası yapılan soykırımlar olarak sıraladı. Süryanilerle ilgili araştırma yapılmadığı için Birinci ve İkinci Balkan Savaşları sırasında Süryanilere yapılanların bilinmediğini, ama pek çok olayın yaşandığına dair ipuçlarının bulunduğunu söyleyen Sawoce, “Doğu, Batı Süryanilerin başta yukarı Mezopotamya, Batı Ermenistan, Orta Anadolu’nun sınırlarının dayandığı günümüzdeki Ege Bölgesi’ne kadar Akdeniz bölgesi Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin, Mısır, İran, Irak, Kafkasya ve Kıbrıs’ta yoğun olarak yaşadıklarını biliyoruz” şeklinde konuştu.

20 yüzyılın başında İttihat ve Terakki Fıkrası’nın Ermeni nüfusunun çürütülmesi, Rumların göçertilmesi, Hıristiyanlara ait tüm malların millileştirilmesi gibi çok önemli kararlar aldığını ve bu kararların adım adım uygulandığını belirten Sawoce, “Ermeni soykırımı bu nedenle yapıldı. Süryaniler de aynı uygulamaya tabi tutuldu. 2 Ağustos 1914’te Osmanlı Hükümeti Almanya ile gizli bir askeri anlaşma yaptı. Almanya’nın yanında savaşa girdi. Aynı gün seferberlik ilan edildi. 20-25 yaş arası erkekler silahaltına alındı. İttihat ve Terakki daha savaş başlamadan önce, soykırıma giden yolu etnografik bir harita yaparak hazırladı. Türkiye’de kimin nerelerde yaşadığı belirlendi. Hıristiyan Ruhani liderlere Talat Paşa telgraf yollayarak nüfuslarını gösteren bilgileri istedi” dedi.

Genelkurmay’dan tüm askeri kıtalara ordudaki Hıristiyanların imha edilmesi için şifreli emirler yollandığını, geceleri ıssız yerlere kandırılarak çıkarılan gayrı Müslim askerlerin kurşuna dizilip gömüldüklerini söyleyen Sawoce, tüm bunların daha soykırım başlamadan önce yapıldığına dikkat çekti.

SOYKIRIM TURABDİN’DE 1914’DE BAŞLADI

Tanıklığına başvurduğu Süryanilerin Turabdin’de soykırımın 1914 yılında başladığını anlattıklarını, seferberlikte 2 ila 3 bin kişinin orduya alındığını, bunların çoğunun öldürüldüğünü söylediklerini dile getirdi.

Soykırımın sadece demografik olarak ele almamak gerektiğini, coğrafi, kültürel ve folklorik bir muhtevası da olduğunu söyleyen Sawoco, soykırımcıların ilk hedef olarak kitaplıklar ve arşivleri seçtiklerini, bölgedeki tüm kilise ve manastırların arşiv ve kitaplarını yaktıklarını ve bu kitap ve arşivlerde Kürtler, Süryanilerin tarihleri ve kültürleriyle ilgili tüm bilgilerin küle dönüştüğü dile getirdi.

HAMİDİYE ALAYLARI KORUCULUKTAN DAHA GELİŞKİN BİR GÜÇTÜ

Bir soru üzerine Hamidiye Alayları hakkında ayrıntılı açıklamalar yapan Zarakolu, Hamidiye Alayları’nın günümüzdeki koruculuk sistemine benzemekle birlikte çok daha gelişkin silahlı, hareketli süvari güçleri olduğunu, anında saldırıya geçme kapasiteleri bulunduğunu söyledi.

Modelin Rusya’daki Kazak Alayları’ndan alındığını, Kazak Alayları’nın 1905’te Rusya’da Yahudilere yönelik kapsamlı katliamlar düzenlediğini hatırlatan Zarakolu, Albulhamit ile Rus Çarı’nın ilişkisinin çok iyi olduğunu her ikisinin de ortak düşmanının Devrimci Ermeni Hareketi olduğunu ve Ermenilere karşı bu alayların kurulduğunu ifade etti.