Sol ideolojik mücadele ile kazanır

Devletin Kürt politikasına, dolayısıyla ideolojik hakimiyetine karşı çıkmak kolay değildir. Bunun için Mahir, Deniz ve İbrahim devrimciliği ve tutarlı sosyalist duruşu gereklidir.

38 yıl önce gerçekleşen 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi Türkiye tarihinde yeni bir dönem başlatmıştı. Bu açıdan kapsamlı irdelenmesi gerekir. 12 Eylül’ün etkileri sadece devlet ve toplum üzerinde değil, sosyalist güçler başta olmak üzere sol demokratların ve tüm devrimcilerin üzerinde de olmuştur.

12 Eylül faşist askeri darbesi Türkiye’de gelişen devrimci demokratik mücadele ile ciddi bir yükselişe geçen Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmek için gerçekleştirildi. Bu darbe sadece mücadele karşısında zorlanan egemen güçlerin isteği ile gerçekleşmemiş, aynı zamanda NATO’nun desteklediği bir darbe olmuştur. NATO soğuk savaş döneminde Sovyetlerin güneyindeki Türkiye’yi sağlam tutmak için bu darbeyi hem teşvik etmiş hem de tam destek vermiştir. Bu nedenle 12 Eylül faşizmi baskı ve zulmü pervasızca yapmıştır.

Bu faşist darbeyle Türkiye’deki devrimci mücadele ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezme üzerinden siyasal İslam’ın devlet içine alındığı bir siyasal sistem kurmak hedeflenmiştir. Türkiye’deki egemen sınıflar İslami kesimleri devlet içine alarak hem Kürtleri daha fazla kuşatmak hem de sola karşı bu kesimleri kullanmak isterken, NATO ise işbirlikçi siyasal İslam üzerinden Ortadoğu’yu kontrol etmek istemiştir. Bu açıdan Yeşil Kuşak projesiyle NATO’nun Sovyetlere karşı kullandığı siyasal İslamcı kesimler diğer taraftan da Ortadoğu halklarını denetim altına alma aracı olarak ele alınmıştır. Bu açıdan şu anda AKP-MHP iktidarını ortaya çıkaran zemin 12 Eylül askeri faşist darbesidir. Zaten daha Türkeş o yıllarda fikrimiz iktidarda, demiştir. AKP-MHP iktidarı Türk İslam sentezini ifade etmektedir. Bu sentezde ise İslam sadece şovenizmin, milliyetçiliğin, sol ve Kürt düşmanlığının örtüsü olarak kullanılmaktadır. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı dini faşizmin sponsoru haline getirmiştir.

Siyasal İslam’ın sistem içine alınması projesi temelinde AKP’nin iktidara gelerek devleti dinci-milliyetçi temelde dizayn etmesi 12 Eylül faşizminin ürünü olduğu gibi; kimi sol ve sosyalist çevrelerde milliyetçiliğin bir hastalık gibi bulaşmış olması da bu darbenin ürünüdür. Kürt Özgürlük Hareketi ile ilişkilenmeyi o günlerde boyunlarındaki değirmen taşı gibi görenler sol içinde milliyetçiliğin gelişmesinin önünü açanlardır. Çünkü Kürtlerle yan yana görünmemek sol içinde milliyetçiliğin gelişmesine kapı aralamıştır. Bu yaklaşım solda sosyal şovenizmin varlığını meşrulaştırmaktadır. Bu durum ideolojik sapmaların sonucunda çıktığı gibi faşizme karşı mücadele gücü gösteremeyenlerin kendilerini yaşatma yolu olmaktadır.

Sol ve demokratik güçlerde milliyetçi damar sökülüp atılmazsa sağın, şovenistlerin, sömürücü egemen sınıfların ideolojik etkisini kırmak mümkün değildir. Bu nedenle şu anda AKP herkesi vatan, millet, Sakarya diyerek yedeğine almaktadır. Sol ve demokrasi güçleri içinde var olan milliyetçi damarın AKP’nin politikalarına karşı duramayacağını bilmektedir. Çünkü kendisine muhalif olan herkesi gayri milli ve vatan haini ilan etmektedir. Bu yaklaşım karşısında cesaretlice solun ve gerçek demokratların tutumu gösterilmezse bu dinci-milliyetçi politikanın yedeğine düşmek kaçınılmazdır. Mevcut AKP iktidarına karşı koymak ve toplumu harekete geçirmek için Nazım Hikmet gibi ‘8 sütunda büyük puntolarla Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor’ duruşu göstermek şarttır.

Sosyalistler başta olmak üzere sol demokratlar Kürtlerin özgürlüğünü savunmak gerçek anlamda Türkiye’yi savunmaktır, demezlerse; Ortadoğu’da başta Kürtlere karşı olmak üzere her yerde yürütülen savaş politikalarına karşı çıkmazlarsa sağın ideolojik hakimiyetini kıramazlar. Sadece CHP değil, solun bir kesimi de AKP-MHP iktidarının ideolojik hakimiyetine payanda oluyorlar. Kürt düşmanlığına ve Kürtlere yönelik soykırım savaşına açık karşı çıkamıyorlar. Yapılan sınırlı bazı eleştiriler ise bu ideolojik saldırı ve hakimiyete karşı bir mücadele olmamaktadır.

Doğu Perinçek’in kronik olarak devletin ideolojisine ve siyasi hakimiyetine hizmet etmesini bir kenara bırakmak gerekir. O artık sol değildir, düpedüz faşisttir. MHP ne ise bu adam da odur. Tek farkı MHP biraz daha topluma dayanırken Doğu Perinçek tayfası ordu, polis ve bürokrasi içinde etkili olarak bu rolü oynamak istemektedir. Nasıl ki bir zamanlar Fethullahçılar Kürt düşmanlığı yaparak devleti ele geçirme politikası yürüttüyse, şimdi de bunlar yürütüyor. Ancak bunlar faşizme payanda olma ve ona meşruiyet kazandırma dışında hiçbir etkileri olmayan bir kesimdir.

ÖDP, TKP gibi bazı siyasi eğilimler ise AKP-MHP iktidarının ideolojik hakimiyetine karşı etkili mücadele vermeyerek; özellikle Kürt sorununda tutumlarını açık koymayarak AKP’nin ideolojik hakimiyetinin sürmesine kolaylık sağlamaktadırlar. Ne Mahir’in çizgisi böyleydi; ne de son dönemlerdeki TKP çizgisi böyleydi. Türk devlet ideolojisinin omurgasını Kürt düşmanlığı oluşturmaktadır. Buna karşı çıkmadan mevcut devlet ideolojisinin hegemonyası dışına çıkmak, mücadele edip bu hegemonyaya son vermek mümkün değildir. Çok kaba laiklik kavramıyla bu güçlere karşı ideolojik mücadele verdiğini sanmak büyük yanılgıdır. Aksine bu ideolojik hakimiyete karşıtlık adına güç verilmektedir. Nitekim İran’da Şah rejiminin, Irak ve Suriye’de BAAS iktidarının, Türkiye’de CHP çizgisinin nasıl dinci iktidarları ortaya çıkardığı bu gerçekliğin ifadesidir.

Devletin Kürt politikasına, dolayısıyla ideolojik hakimiyetine karşı çıkmak kolay değildir. Bunun için Mahir, Deniz ve İbrahim devrimciliği ve tutarlı sosyalist duruşu gereklidir. Yine 1970’li yıllarda tüm devrimci hareketler ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesi temelinde federasyonu savunuyordu. O zaman sosyalist güçlerle Kürt siyasi grupları arasındaki çelişki; Kürdistan bağımsız devlet mi yoksa federasyon mu olacak üzerinden yaşanıyordu. 1970’li yıllarda sosyalistler başta olmak üzere tüm sol demokratların devletin resmi ideolojisi karşısında ideolojik hakimiyeti vardı. Aslında 1960’lı yılların sonu ve 1970’li yıllarda ideolojik hakimiyet solun eline geçmişti. Bu CHP’yi bile daha halkçı ve özgürlükçü çizgiyi savunmaya götürmüştü. Öyle ki Kürdistan’da birinci parti CHP’ydi.

12 Eylül faşist darbesinin yıl dönümünde bir değerlendirme ve tartışma yapılacaksa; ideolojik etkinlik neden bu kadar zayıfladı, bunun sorgulanması gerekir. Kuşkusuz reel sosyalizmin yenilgisi ve sol örgütlerin baskıyla dağıtılmasının ve zayıflatılmasının payı vardır. Ancak sosyalist ideolojinin temel ilkeleri ne kadar tutarlı ortaya konuyor ve savunuluyor; bu konuların da irdelenmesi gerekmektedir.

Devletin resmi ideolojisine karşı açık mücadele etmeyenlerin ideolojik etkinlik sağlayıp toplumu harekete geçirmeleri kolay değildir. Devlete karşı mücadele ilk önce Kürt sorunu konusunda bu devlete tutarlı duruşu geliştirmekten geçer. Tüm dünyada sol devletin temel ideolojik argümanlara karşı mücadele ederek gelişebilmiş ve egemen güçlerin siyasi hakimiyetine son vermiştir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika