'Sahtecilik ve Korsan' verileri: Şırnak sonuncu Ankara birinci - V. Sarısözen
'Sahtecilik ve Korsan' verileri: Şırnak sonuncu Ankara birinci - V. Sarısözen
'Sahtecilik ve Korsan' verileri: Şırnak sonuncu Ankara birinci - V. Sarısözen
Bazıları sanıyor ki, Başbakan “çözüm süreci” ile ilgili konuşmalarında hala “terör belasını bitirmek” türü laflar ettiğinde, bunu, kendi tabanını “ikna” etmek ve CHP/MHP provokasyonlarını yatıştırmak için yapıyor.
Bunda kısmen bir gerçek payı olmakla birlikte, Başbakan Erdoğan’ın zihni yapısı “çözüm sürecine” uygun değil. O, gerçekten de, “çözüm sürecini” PKK’ye ve BDP’ye karşı amansız bir psikolojik savaş süreci olarak görüyor. Üstelik bu savaş sürecinde, onun ne ölçüde “Kürt sorununa” çözüm aradığı bütünüyle şüpheli.
Başbakan’ın bugün Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen 7. Küresel Sahtecilik ve Korsanla Mücadele Kongresi'nin açılışında yaptığı konuşma, onun gerçek zihni yapısını bir kere daha ortaya koydu. Bu toplantıda Başbakan şöyle konuştu:
“Burada Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı meselelerden yola çıkarak sahtecilik ve korsanın ne boyutlara ulaştığını da dikkatlerinize sunmak isterim. Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu sınırları son derece dağınık, çetin bir coğrafya olması hasabiyle sınır ve gümrük kontrolünü maalesef çok güç hale getirmektedir.
Doğu sınırlarımızdan ülkemize giren, batı sınırlarımızdan çıkan kaçak insanların, özellikle yüklü miktarda uyuşturucunun, kara paranın, bunlarla birlikte sahte ve korsan mamüllerin terörün kurduğu büyük bir şebeke yoluyla Avrupa'ya, ABD'ye ulaştığını tüm delilleriyle aslında ortaya koyduk. Biz çok uzun yıllar boyunca Batılı ülkelerden terörle mücadelemize destek isterken, sadece kendi ülkemiz ve halkımız için değil, Avrupa ülkeleri ve halkları için de bu desteği istedik. Doğuda, zor ve çetin bir coğrafyada örgütlenen terör, aynı şekilde Avrupa'da da örgütlenmek suretiyle kaçakçılık, korsan ve sahtecilik noktasında bütün bölgeye ağır bedeller ödetti".
Bu satırları okuyanlar, sanır ki, uyuşturucu, kara para ve insan ticaretinin sorumlusu Kürt özgürlük hareketidir. Bugüne kadar tek bir PKK’linin bu suçlarla ilgili suçlanamadığı, tersine, TSK’ya ve Emniyet’e mensup pek çok kişinin bu suçlarla ilgili suç üstünde yakalandığı açık bir gerçek. Avrupa basını Başbakan Çiller’i elde şırınga hicveden yayınlarla dolmuştur. Avrupa'da ve ABD'de ise tek bir PKK'li bu konuda suçlanamadı.
Uyuşturucu ve benzeri konularla ilgili Hükümet’in Kürt özgürlük hareketine yönelik iftiraları bilinen ve artık hiç kimse tarafından ciddiye alınmayan bir şey.
Ama Başbakan, kendisine sorulan her soruyu, mutlaka “terör örgütü” ile ilişkilendirmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Nitekim, söz konusu toplantının konusu “sahtecilik ve Korsanla mücadele” olunca, bu konuyu da “terörle mücadeleye” bağladı. “Terörün kurduğu büyük bir şebeke yoluyla” bu “sahtecilik ve korsan” işleri Avrupa ve Amerika’ya taşınıyormuş.
Başbakan, “küresel sahtecilik ve korsan” sorununun tartıldığı toplantıyı fırsat bilip, Avrupalıları Kürt özgürlük hareketine karşı kışkırttı: “. Doğuda, zor ve çetin bir coğrafyada örgütlenen terör, aynı şekilde Avrupa'da da örgütlenmek suretiyle kaçakçılık, korsan ve sahtecilik noktasında bütün bölgeye ağır bedeller ödetti".
Başbakan ya Başdanışmanı tarafından kandırılmış, ya da düpedüz yalan söylüyor. Şimdi, Hükümetin yarı resmi organı Star Gazetesi’nde yayınlanan haberi okuyalım:
“Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2012 yılı verileri, Türkiye’nin korsan kaynadığını gözler önüne serdi. Korsan ürün yakalanan iller arasında İstanbul ve Ankara ilk sırada. Bu iki ili Antalya, Adana, Kocaeli, Konya ve Aksaray izledi. Ankara ve Antalya korsan kitapta başı çekerken, korsan CD’nin lideri ise İstanbul oldu.”
Bu verilerde PKK’nin faal olduğu Kürdistan illerinin adı geçmiyor. Geçmemesi bir yana, Emniyet Genel Müdürlüğü üstüne üstlük bir de şu bilgili yayınlıyor:
“Şırnak, Hakkari, Iğdır, Ağrı, Bayburt, Artvin, Ardahan, Muş, Siirt, Bitlis, Bingöl, Kilis, Gümüşhane, Bartın ve Tunceli’de hiç korsana rastlanmadı.”
Emniyet Genel Müdürlüğünün bu verilerinin yayınlandığı gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan’ı “Doğuda, zor ve çetin bir coğrafyada örgütlenen terör, aynı şekilde Avrupa'da da örgütlenmek suretiyle kaçakçılık, korsan ve sahtecilik noktasında bütün bölgeye ağır bedeller ödetti” diyebiliyor. Ve Avrupa Konseyi’nin tam da PKK hakkında “terör örgütü” suçlamasından vazgeçtiği bir sırada, Avrupalıları Kürt özgürlük hareketine karşı umutsuzca kışkırtıyor.
Barış ve çözüm sürecinde elbette taraflar arasındaki mücadele sona ermeyecektir. Ama bu mücadele savaş döneminden mutlaka farklı olmak zorundadır. Savaş dönemine özgü “yalan, iftira, çarpıtma” yöntemleriyle yürütülen “devlet propagandasının” yerini, artık siyasi tartışmanın, dürüst polemiğin alma zamanı gelmiştir.
Yazıyı bir çocukluk anımı anlatarak bitireyim:
Antakya'nın İnönü ilkokulunun üçüncü sınıfında, lakabı "Palta" (alnı çıkık olduğu için çocuklar onu baltaya benzetmişti) olan bir arkadaşımız vardı. "Zeka özürlü" dense de, çok yetenekli bir çocuktu. Bence onun farklı bir zekası vardı. İplik makarasıyla lastiği ve bir çubuğu öyle koordine ederdi ki, kurunca kendi kendine yürürdü. O sırada kendi kendine yürüyen bir oyuncak bizler için olağanüstü bir şeydi. Ama bu arkadaşımız kendisine hangi kelimeyi cümle içinde kullan derseniz deyin, hep aynı cümleyi kurardı. Örneğin, "ateş" dediğiniz zaman "yolda bir ateş gördüm" diye defterine yazar, siz "anlam" dediğinizde, o yine "yolda bir anlam gördüm" diye devam ederdi. Bir de, hocanın tahtaya yazdığını defterine yazar, hoca tahtayı silince, o da deftere yazdığını hemen silerdi. Defterinin sayfaları silinmekten delik deşikti.
O sıralar "terör" sözcüğü henüz siyasi hayatımıza girmemişti. Bu dediğim 1950 yılının başı. Eğer girseydi, bizim "Palta", mutlaka bu kelimeyi de cümle içinde kullanırdı. Şöyle derdi: "Yolda bir terör gördüm..."
Başdanışman'a diyorum ki, "Başbakan'ın metinlerini yazarken, onu, hiç de hak etmediği halde, bizim 'Palta' gibi konuşturmakla" Başbakan'ı fena halde harcıyorsunuz, bari çözüm sürecine zarar vermeyin...