Röportajdan buluşmaya Zana-Erdoðan monoloðu -Mehdi Atay

Röportajdan buluşmaya Zana-Erdoðan monoloðu -Mehdi Atay

Politikanın bir tarifi de algı yönetimi biçimi olduðu yönündedir. Buradan bakıldıðında son on yıldır bu konuda AKP ve Genel Başkanı Tayyip Erdoðan'ın kısmen başarılı bir pratik yürüttükleri söylenebilir. Kısmen zira, hem kurumsal olarak AKP hem de bireysel olarak Erdoðan'ın başarı karnesinin Kürt sorunu bölümü zayıftır. Erdoðan yönetimindeki AKP, Kürt halkının algısını yönetme konusunda başarılı olamadı. Çünkü, ırkçı, faşist bilinç altı her seferinde onları ele verdi. Özellikle Erdoðan örgütlü Kürt muhalefeti söz konusu olduðunda saldırganlıðını hiç gizleyemedi, dizginleyemedi.

Ancak kendi iktidarına biat eden, ”onun” mutlak varlıðını kabul eden ‘Kürt kökenlilerle’, o da onları kullanma temelinde bir ilişki geliştirdi. Avrupa'dan devşirme ”kadrolar” getirdi. Ama onları da, ”gönüllü sürgünlük” gibi siyasal literatürü kirletecek bir ”maðduriyet” icat ederek kabul etti.

Bugün Leyla Zana ile yaptıðı görüşme ile bir kez daha algı yönetimi yoluyla Kürt sorununda yeni bir ”mış” gibi yaratmaya çalışıyor. Erdoðan'ın tavrı siyasal eðilimi ve derinliði malumumuz. Ancak Zana'nın Erdoðan ile yaptıðı görüşmeye Zana cephesinden bakmak yerinde olur.

Kürt sorununu doðru okuyanlar Zana'nın röportajının Kürt siyasetinde yeni bir dönemin habercisi olmadıðını bildiði gibi Zana-Erdoðan görüşmesinin de kendinden menkul bir monolog olmanın ötesine geçmeyeceðinin farkındaydı.

Zana'nın, Erdoðan ve Kürt sorununu zamana yayarak gündemi maniple etmeden sorumlu bakanı Beşir Atalay ile yaptıðı görüşmeyi ele almak için Zana'nın Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan röportajını bir okumaya tabi tutmak asıl amacı görmeye katkı sunacaðı kanaatindeyim.

En dikkat çekici unsurlardan biri, söz konusu röportajın, uzun yıllar sonra bir Türk gazetecinin KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'la yaptıðı bir röportajın yayınlandıðı gün yayınlanmasıdır. Yine söz konusu röportajın, yayınlanmasından 24 saat öncesine kadar fikri merak konusu olmayan Zana'nın özellikle Türk basını ve AKP çevreleri tarafından etkili bir kanaat önderi olarak lanse edilme çabasıdır.

Bu dikkatle ele alındıðında Zana'nın Hürriyet Gazetesi'ne verdiði röportajın yeni bir konum tespiti olduðunu söylemek yerinde olur. Zana'nın kendisini Erdoðan ile görüşmeye taşıyan, ”Bu sorunu Erdoðan çözer, başbakanla görüşmek isterim” talebi ile öne çıkan röportaj boyunca Zana'nın 34 Kürd'ün katledildiði Roboski olayından hiç söz etmemesi dikkat çekici. Aksine, Zana'nın bu katliamın siyasal sorumlusu olan Erdoðan'ın ”Kürt sorununu çözeceðine inandıðını” ifade etmesi ise manidardır. Roboskili kadınlar, ”Katil Erdoðan” sloganları nedeniyle kendi köylerinde devlet terörüne maruz kaldıðında sarf edilen bu sözler Kürt gerçekliðini ne kadar temsil edebilir.

Zana bunları, AKP'yi kurduðu günden bu yana Erdoðan'ı canı gönülden destekleyen liberallerin dahi Erdoðan'ın ısrarla bir diktatöre dönüştüðünü yüksek sesle dile getirdiði bir dönemde söylüyor. Yani Erdoðan'ın bırakın sorun çözmeyi kendisinin demeokratikleşme önündeki temel soruna dönüştüðü bir dönemde.

Zana'nın, ”Peki PKK ne yapmalı?” sorusuna verdiði cevaba, ”1999’da Abdullah Öcalan Türkiye’ye geldikten sonra aslında büyük fırsatlar yakalandı...” cümlesi ile başlaması da ciddi bir kavrama farklılıðını gösteriyor. Bu ifade Zana'nın Kürt sorununa ilişkin algısının tarihsel bir kaymaya uðradıðı biçiminde deðerlendirilebilir. Öcalan'ın uluslararası hukuk hiçe sayılarak Kenya'dan uluslararası güçlerin denetiminde kaçırılarak Ýmralı Adası'nda esir tutulması, Kürt sorununun kısa tarihsel özeti gibidir. Öcalan şahsında uygulanan yöntem Kürt sorununun bugün geldiði aşamanın tarihsel tüm izlerini taşır. Öcalan'a verilen idam cezasının Şeyh Said'in hukuk hiçe sayılarak idam edildiði gün açıklanması da bu izlerden biridir.

Öcalan'ın karşı karşıya bulunduðu durumu doðru tespit ederken Kürt olmaya da gerek yoktur. Evrensel hukuka inancı olan herkes açısından Öcalan'ın Ýmralı'ya kapatılması durumunun hukuksuzluðunun altını çizmek demokrasiye inancın bir gerekliliðidir. Zana'nın kullandıðı, ”Öcalan geldikten sonra...” ifadesi bu konudaki algısının deðiştiðini göstermesi bakımından önemlidir. Zana'nın bu ifadesi konuyu bilmeyen bir muhatap tarafından ”Öcalan'ın kaçırılmadıðı kendi isteði ile geldiði” şeklinde algılanacaktır.

AKP Hükümeti'nin ”olumlu” uygulamalarını anlatan Zana tarihsel olarak bir katliam ve işgal alt yapısı olarak Kürdistan'a yapılan duble yolları örnek veriyor.

Kendisi de Kürt Özgürlük Hareketi'nin oluşturduðu siyasal zeminden beslenerek sokak eylemlerinden gelen Zana'nın Kürt kadınlarına ilişkin sözleri de Kürdistan gerçekliðinden ciddi bir kopuşu gösteriyor.

Şu sözleri Kürdistan'da yükselen kadın mücadelesini kavramaktan ne denli uzak olduðunu da gösteriyor:

”Okuması yazması olmayan, ekonomik özgürlüðü bulunmayan Kürt ev kadınları devletten aldıkları ekonomik destekle hayatları boyunca görmedikleri bir farklılıðı yaşadı. Az bir para da olsa ekonomik inisiyatifin farkına vardı. Eskiden sandıklara gidilirken, kadınlar erkeklerin kendini yanıltmasın diye yanına gelmesini istemezdi. Şimdi bu ödemeler sonrası erkekler ikna eder diye kadınları yanına istemiyormuş.”

Zana kendisine de oy veren Kürt kadınlarının bu siyasal tercihlerini AKP'nin verdiði parayla saðlanan ”özgürlüðe” baðlıyor. Kadın mücadelesi açısından dünya kadınlarına örnek teşkil edecek bir düzeye gelen Kürt kadın mücadelesini AKP'nin ekonomik ”yardımlarına” baðlamak, hem siyasal hem de sosyolojik analizlerden yoksun kısır siyasal propagandanın etkisinde edilmiş sözler olmanın ötesine geçmiyor. Bugün Kürdistan daðlarında mücadele veren binlerce kadın gerillanın varlıðını yok saymak dahası bugün siyasetin akışını belirleyen kadın mücadelesini AKP'nin ödemelerine baðlamak en hafif deðimi ile tarihsel bir yanılgıdır.

Zana'nın AKP eli ile oluşmaya başladıðını iddia ettiði Kürt ”iradesi üzerindeki olumlu gelişmeler” bununla da sınırlı kalmıyor. Kürdistan'da da Batı illerinde de izlenmediði TRT yetkilileri tarafından da dile getirilen TRT 6'ya da misyon biçiyor Zana. ”TRT Şeş gibi kanallar bu insanların dilini, kültürünü hatırlattı. Bu TRT ŞEŞ’in olumlu yanıdır. Ýnsanların kendine güveninin oluşmasına fayda saðladı.” diyor Zana. Milyonlarca Kürdü'ün Newroz kutlamalarına katıldıðı anda ”Çanakkale zaferi” kutlamalarını yayınlayan bir televizyon kanalının bu misyonu nası sahiplendiði de izaha muhtaç bir biçimde yer alıyor röportajda.

Zana'nın BDP'li milletvekillerine ilişkin ”eleştirileri” de somut verilerden, gerçeklikten yoksun söylenti olmanın ötesine geçmeyecek düzeyde.

”BDP’deki eksikliðin hissedilmesi çok önemli. Yani sadece BDP’li arkadaşlar sokak gösterilerine destek. Kamera karşısında sert ve güçlü mesajlar ya da cenaze törenlerinde halkla bir araya gelmenin haricinde kameralardan uzak sofralarda da insanlarımızla bir araya gelmeli, ekmeði paylaşmayı öðrenmeli. Tarladaki kadının terini silebilmeyi, emeðin ne olduðunu anlayabilmeyi, eşek sırtında eve su taşıyan teyzenin testisinden bir bardak su içmeyi bilmeli.

Zana, BDP'li vekillerin sokakta halkın yanında eylemlerin içinde olmasından rahatsız. Ancak Zana aynı milletvekillerini, ”halka uzak olmakla” ”eleştiriyor.” Kendi içinde tutarsız bu yaklaşımın Kürt seçmenler indinde de kalle alınmadıðı seçim sonuçları ile sabit.

Erdoðan'ı, özellikle Kürt sorununda bir ”kurtarıcı” ilan ederken muhalif mücadele blokunu yok sayan Zana'nın Türk soluna yönelik kavramsallıktan yoksun yüzeysel yaklaşımı da dikkat çekiyor.

”Sizinle bu ülkenin bir yanlışını paylaşmak istiyorum. Dikkat ediyor musunuz, hep Türk solu denir. Türkiye solu denmez. Ýdeolojide bile ırkçılık söylemi hâkim. Kürt solu, Türk solu olur mu? Zaten bakıyorsunuz Türk solunun yakın tarihteki önemli isimleri, liderleri hep Kürt kökenli. Sol evrenseldir, ırkçı deðildir.” diyor Zana.

Oysa, ”Türk solu, Yunan solu, Alman solu, Kürt solu” ifadeleri bir sol hareketi ırkçılaştırmayacaðı gibi, Halkların Demokratik Kongresi(HDK) çatısı altında oluşturulan ortak mücadele cephesi de Zana'nın bu yüzeysel deðerlendirmelerini hak etmeyecek kadar dinamik bir güç olarak orta yerde duruyor.