Referandumun dayanağı

Referandum sonrası ortaya çıkan durum göstermiştir ki Kürdistan’ın bir parçasındaki durum tüm Kürtleri ve Kürdistan’ın diğer parçalarını ilgilendirmektedir.

Ömrünü Kürt halkının özgürlük mücadelesine harcayan YNK genel sekreteri ve Irak eski cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin yaşamını yitirmesi nedeniyle ailesine ve tüm Kürdistan halkına başsağlığı diliyorum.

Başûrê Kurdistan’da yapılan referandum birçok gerçeği ortaya çıkardı. Bu gerçeklerden biri, bölgede Kürt karşıtlığının hala güçlü olmasıdır. Özellikle Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının nasıl bir Kürt düşmanı olduğu bir daha görülmüştür. Tayyip Erdoğan ve AKP’nin KDP ve Başûrê Kurdistan’la ilişkilerinin PKK karşıtlığı üzerine kurulu olduğunu, bunun da Kürtlerin en büyük Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek için yapıldığı gözler önüne serilmiştir. Başûrê Kurdistan’daki kazanımların sindirilmediği, PKK etkisizleştirildiği takdirde sıranın Başûrê Kurdistan’a geleceği net olarak anlaşılmıştır.

Referandumun doğruluğu yanlışlığı bir yana, bu referandumun neye dayanarak yapıldığını bilmek çok önemlidir. Kürt Özgürlük Hareketi bağımsızlığın referandumla belirlenecek bir konu olmadığını, bağımsızlığın demokratikleşme ve bu temelde özgürleşmeyle sağlanacağını özellikle vurgulamıştır. Halkını örgütlü toplum haline getirme temelinde demokratikleşmeyi yaşamayan toplumların özgür ve bağımsız olamayacağı söylenmiştir. Zaten referandum sonrası KDP ve Başurlu siyasetçilerin tutumu, topluma dayalı bağımsız ve özgür iradeye sahip olmadıklarını ortaya koymuştur.

KDP bu referandumu Başûrê Kurdistan’daki iç sorunlardan kurtulmak, diğer partileri kendi gündemi peşine takmak ve Kürdistan’da gelişen demokratikleşmeye dayalı özgürlükçü ve bağımsızlıkçı projeye karşı milliyetçi ulus devletçi projeyi öne çıkarmak amaçlı gündeme koymuştur. Ancak böyle bir referanduma Kürt Özgürlük Hareketi’nin Bakurê Kurdistan ve Rojavayê Kurdistan’da yürüttüğü mücadele ve Başûrê Kurdistan’da yarattığı siyasi ortam üzerinden gidilmiştir. KDP, PKK’nin öncülük ettiği mücadelenin yarattığı siyasi ortamı kendi parti çıkarları için kullanmak istemiştir. Böylece KDP Kürt halkının çıkarını düşünen değil de dar parti çıkarlarını düşünen bir referandum planlamıştır. Nitekim referandum öncesi ve sonrası ortaya çıkan siyasal durum bu gerçekliği ortaya koymuştur.

Eğer PKK’nin öncülük ettiği Kürt Özgürlük Hareketi’nin yarattığı siyasi ortam ve Kürt halk gerçeği olmasaydı böyle bir referandum yapılamazdı. Çünkü böyle bir referanduma siyasal zemin ve meşruiyet olacak bir ortam bulunmazdı. Dolayısıyla bu referandum Kürt Özgürlük Hareketi’nin yürüttüğü büyük mücadelenin sonucuna dayanarak yapılmıştır. Bu büyük mücadelenin yarattığı gelişmeler ve siyasal durum Kürdistan’ın tüm parçalarının özgürlük mücadelesi ve Kürt halkının bütününün çıkarları için değerlendirileceğine, böyle parti çıkarları temelinde kullanılmak istenmesi tabii ki doğru olmamıştır. Zaten doğru olmadığı ortaya çıkan sonuçlarla belli olmaktadır. Hâlbuki yaratılan bu gelişmeler ulusal birlik ve Kürtlerin bulundukları her yerde demokratikleşmeye öncülük etmeleri temelinde ele alınsaydı sadece Kürdistan’ın bütünü değil, Başûrê Kurdistan da büyük kazanırdı.

Referandum sonrası ortaya çıkan durum göstermiştir ki Kürdistan’ın bir parçasındaki durum tüm Kürtleri ve Kürdistan’ın diğer parçalarını ilgilendirmektedir. Bu açıdan Başûrê Kurdistan’daki diğer siyasi partileri bile içine almayan bir çalışmanın büyük yanlışlığı ortaya çıkmıştır. Sonra düzeltilmeye çalışılmış olsa da diğer partileri dışlayan bir çalışmanın istenen sonucu vermeyeceği görülmüştür. Tüm bu gerçekler, Kürdistan’la ilgili önemli stratejik konuların ulusal birlik çerçevesinde alınması gerektiğini kanıtlamıştır. Hiçbir siyasal parti Kürtlerin büyük bedeller ödeyerek yarattığı siyasi ortam ve imkanları dar parti çıkarları için harcamamalıdır. Bunun kadar yanlış ve kabul edilemez bir politika olamaz.

Kürtlerin özgürlüğü kazanmak ve elde ettikleri kazanımları korumak için soykırımcı Türk devlet sömürgeciliğine karşı ortak bir politika yürütmeleri gerekmektedir. Çünkü Kürdistan’ın tüm parçalarındaki mücadele ve kazanımların birinci derecede düşmanı soykırımcı Türk devletidir. Tüm Kürt düşmanlarını bir araya getirmeye çalışan ve Kürt düşmanlığında öncü olan da bu devlettir. Bu soykırım politikasının temsilcisi ve en şovenist uygulayıcısı ise AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan’dır. Dün Kobanê Araplarındır, bugün ise Kerkük’te Kürtlerin ne işi var diyen bu Kürt düşmanı kafadır. Kürtler Kürt düşmanlığındaki bu öncülüğü görmeden, buna karşı ortak tutum takınmadan özgürlük ve demokrasi mücadelesini geliştiremezler, özgür ve bağımsız irade olamazlar.

Bu referandum çok açık biçimde ortaya çıkarmıştır ki, bağımsız ve özgür irade olmak ulus devlet olmaktan geçmiyor. Özgürleşme demokratikleşmeyle iç içe olmazsa, birbirini güçlendirmezse bağımsızlık gerçekleşmez. Küresel kapitalizm koşullarında demokratik olmayan devletlerin bağımsızlığı yoktur. Devletler de gerçek anlamda demokratik olmayacağına göre, devletlerden bağımsızlık beklemek ve aramak yanlıştır. Kürt Halk Önderi, devletler halk ve toplum için özgürlük sağlamazlar demiştir. Bunun ifadesi, devletlerin bağımsızlık sağlayamayacağıdır. Bu nedenle halkların önüne devlete karşı örgütlü topluma dayalı demokratik konfederalizmi hedeflerini alternatif olarak ortaya koymuştur. Demokratik ulusa dayalı demokratik konfederalizm halkları özgürleştirir. Ulus devlete dayalı milliyetçilik ve fanatik dincilik halkları ve toplumları özgür kılmaz; özgür olmayanların da bağımsızlığından söz edilemez.

Kürtler ulusal birlik ve demokratik toplum gücüne dayandıklarında hem tüm ülkelerde, hem de Ortadoğu’da özgürlüğün ve bağımsızlığın öncüsü ve sembolü olurlar, hiçbir güç Kürtler üzerinde baskı kuramaz ve egemen olamaz.

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA