Psikolojik savaşın sonucu: Bağımsız Kürt kamuoyu-V. Sarısözen
Psikolojik savaşın sonucu: Bağımsız Kürt kamuoyu-V. Sarısözen
Psikolojik savaşın sonucu: Bağımsız Kürt kamuoyu-V. Sarısözen
BDP artık Türkiye’nin “vazgeçilmez” partisidir.
Eşbaşkanların odasında sinek vızıldasa, Medya “parti içinde savaş” manşetleri atıyor.
Çok uzun yıllar siyasi hayatın içinden geçmiş ve bu hayatı izlemiş bir arkadaşınız olarak, bu durumun “iyi” bir alamet olduğunu sizlere temin edebilirim. Yazımın özeti şu: Kürtler Türk medyasını “meşgul” ediyor; ama Türk medyasıyla Kürtler artık “meşgul” olmuyor...
Dün yine manşetler cayır cayır yanıyordu... Uydurma iddialar, müthiş yorumlar gırla gidiyordu. Medyanın bütün namluları “BDP’de kriz” diye alev kusuyordu...
Bazı insanlar böyle durumlarda şaşırırlar. Örneğin biz 1960’lı yıllarda her seçim eşiğinde ve çoğu zaman seçim günü, en akıl almaz salvolarla karşılaşır, ne yapacağımızı bilemez hale gelirdik. Yalan üzerine kurulu haberler, iftiralar bizi çaresiz bırakırdı. Ve sonuçta parti korkudan kendi içine büzülürdü. Daha beteri, partiyi içerden yıkmaya kalkışanlar, medyanın TİP’e karşı neler yapabileceğini bildikleri için, her kritik durumda medya silahlarına parti içinden “mermi” taşırlardı.
Ve ne yazık ki, o “mermiler” TİP’i delik deşik ederdi, güçten düşürür, iç çatlaklara neden olurdu.
Ama TİP’in durumu ile BDP’nin durumu aynı değil.
Neden?
Bunun çok basit bir nedeni var...
Türk medyasının namluları var, namlulara sürülecek dünyanın en yıkıcı “mermileri” var, BDP içinden, masalarda unutulmuş evraklarla sarılarak medyaya aktarılan “mermiler” var. Kim bilir, belki de eşbaşkanların, odalarında “böcekler” de var... Yani Türk medyasının BDP’yi “yıkmak” için elinde mebzul miktarda “patlayıcı” madde var...
Var ama, vaktiyle TİP’e, öteki sosyalist partilere karşı “öldürücü” olan bu “mermiler”, “patlayıcı maddeler” neden BDP’nin duvarlarına çarptığında sekiyor, fırlayıp boş bir tarlaya düşüyor, zaten çizik içinde olan parti duvarında bir çizikten öte yıkıcı bir sonuç doğuramıyor?
Bunun basit nedeni şu:
Çünkü Türk medyasının namluları aslında “kendi içine dönük”. Bu medya çoktan beri Kürt kamuoyunu yanıltma yeteneğini yitirdi. Kürt kamuoyunu yönlendirme, şaşırtma, korkutma işlevi çöktü. Artık bu devletin içinde “iki kamuoyu” var. Kürt kamuoyunun kulakları ve gözü, tamamen değil elbette ama, büyük ölçüde Türk medyasına kapalı. O nedenle Türk medyasının namlularına sürülen mermiler, Kürt kamuoyunun Fırat-Dicle kıyılarından yükselttiği manevi sedde çarpıyor..
Son otuz yıllık mücadelenin en büyük kazanımı, Kürdistan’ın kendi “kamuoyunu” yaratmış olmasıdır. Bu kamuoyu İmralı’ya, Kandil’e ve kendi medyasına bakıyor.
Öyle olduğu için, Kürt özgürlük hareketinin içine diyelim ki, yanlışlıkla girmiş her hangi bir kimse, Türk medyasına sırtını dayayarak hiçbir kirli hesap yapamaz. Yapsa bile bu hesap tutmaz. Örnek mi istiyorsunuz; buyurun dün Mersin’den aday gösterilip seçilemeyince sırtını Türk medyasına dayayan ve şu sıralar artık AKP’nin yarı resmi organı Star’da yazan kişiyi bir hatırlamaya çalışın. Ben bile adını unuttuğum için burada yazamadım. Varın gerisini siz düşünün.
Kürt özgürlük hareketinin en büyük kazanımlarından birisidir bu. Dünyanın her yerinde muhalif sol partileri parmağının ucuna takan medya, bizim pratiğimizde bu marifetini artık Kürdistan’da gösteremiyor.
Bunun çok derin bir anlamı var: Bu demektir ki, Türk devleti, “Kürt kamuoyunu terörize etmek, şaşırtmak, umutsuzluğa düşürmek” amacıyla yürüttüğü otuz yıllık “psikolojik savaşı” kaybetti. “Psikolojik savaşı kaybettiği” için, “askeri savaşta zafer umudunu” da kaybetti. Çünkü bir halkın anavatanında, ona karşı yürütülen bir askeri savaşı kazanabilmenin sadece iki yolu var; ya Ermenilere karşı yapıldığı gibi o halkı fiziki olarak, olmazsa asimilasyonla yok etmek... Ya da bu halkı “psikolojik savaş”ta yenik düşürerek, örgütlü direnişten vaz geçirmek...
Halk kendi örgütünün gücüyle hem “soykırıma” ve “asimilasyona” karşı koydu; hem de tüm psikolojik savaş saldırılarına karşı, kendi “bağımsız kamuoyunu” inşa etti...
O nedenle diyorum ki, Türk medyasının uydurma haberlerini fazla ciddiye almanın bir anlamı yok.
Ben de zaten bu yazıyı, Kürt kamuoyuna hitaben yazmadım. “Türk medyası böyle diyor, o halde şöyle yapalım” demenin beş para etmediğini anlatmak için yazdım... Ha Japonya medyası, ha Türk medyası...
Kaynak: Özgür Gündem