Paris’te Kürt konferansı: AB Kürt politikasını revize etmeli!

Paris’te Kürt konferansı: AB Kürt politikasını revize etmeli!

Fransa’nın Ulusal Meclisi’nde Kürt sorununa ilişkin düzenlenen konferansta, Kürt halkının mücadelesi ve geleceği tartışıldı. Konferansa katılan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, AB ülkelerini Kürt politikasını revize etmeye çağırdı.

Parlamento Dışilişkiler Komisyonu üyesi François Asensi'nin ev sahipliğinde Paris’teki Ulusal Meclis’e bağlı Victor Hugo salonunda gerçekleşen konferans, Paris’te 9 Ocak günü katledilen üç Kürt kadın devrimciye adandı.

Fransız ve Kürt organizasyonlardan oluşan Kürdistan İle Ulusal Dayanışma Koordinasyonu (CNSK) tarafından düzenlenen konferans, Asensi’nin mesajı ile açıldı.

Mesajında konferansa katılamamasından duyduğu üzüntüyü dile getiren Asensi, bu konferansın Fransa Ulusal Meclisi’nde yapılmasından duyduğu memnuniyeti ifade etti.

“Barış bıkmadan bir iş gerektirir” diyen Asensi, mesajında Sevr ve Lozan anlaşmalarına dikkat çekerek Kürtlerin bugün parçalara bölündüğünü hatırlattı. Kürtler için “Aralarına sınırlar çekilmiş ve temel hakları inkar edilmiş” diyen Asensi, Kürtlerin Türkiye’deki durumunun bugün halen kaygı verici olduğunun altını çizdi.

ASENSİ: SOL CEPHE’NİN DESTEĞİNE GÜVENEBİLİRSİNİZ

Fransa’nın Kürtlere yönelik hak ihlallerine karşı tavizsiz olması gerektiğini söyleyen Asensi, Fransa ile Türkiye arasındaki yapılan güvenlik işbirliği anlaşmasına karşı birçok girişimde bulunduğunu da hatırlattı.

Asensi, “Bu anlaşma bugün halen kabul edilemez olarak kalmaya devam ediyor” dedi. Asensi, Fransa’nın özellikle Suriye ve İran sorunlarında izlediği politikayı eleştirirken, son olarak parlamentoda üyeleri olan Front de Gauche (Sol Cehpe) partisinin Kürtlerin mücadelesine desteğine vurgu yaptı. Asensi, “Sol Cephe’nin desteğine güvenebilirsiniz” diye belirtti.

Daha sonra Marsilya Belediye Meclis üyesi Joel Dutto, CNSK’nın mesajını okudu. Paris’te 9 Ocak’ta gerçekleşen katliamı hatırlatan Dutto, Fidan Doğan’ın (Rojbin) diplomatik faaliyetlerini anlattı. “Adalet yerini bulmalı. Biz gerçek katillerin kim olduğunu bilmek istiyoruz” diye belirten Dutto, Sakine Cansız, Fidan Dogan ve Leyla Şaylemez için bir dakikalık saygı duruşuna çağırdı.

Birinci yuvarlak masa toplantısının moderatörlüğünü yapan Barış Hareketi Ulusal Büro üyesi Yves-Jean Gallas, Kürdistan’ın stratejik önemi ve tüm parçalardaki durumunu anlattı.

Gazeteci Laure Marchand, Türkiye’deki Gezi olaylarından bu yana Türkiye demokrasisinin durumunu anlattı. 8 bin yaralı, 7 ölü yaşandığını hatırlatan Marchand, bu konuda insan hakları örgütlerinin tepkilerine işaret etti. Marchand, “Gezi olaylarından beş ay sonra, eylemcilere karşı şiddet uygulananlara karşı cezasızlık var” diyerek, sadece 30 kişi açığa alındığını söyledi.

Haziran ayında polis tarafından katledilen Ethem Sarısülük davasını hatırlatan Marchan, sanığın duruşmalara katılmadığını ve Sarısülük ailesinin baskıya maruz kaldığını söyledi. Marchand, “Güç kullanımına ilişkin hükümet yoğun eleştirilmesine rağmen, polisin yöntemleri değişmedi” derken, hükümetin halen polisin davranışlarını gerekçelendirmeye çalıştığını kaydetti. Gazeteci, Erdoğan polisin gösterilere müdahalelerindeki davranışından dolayı kutladığını aktardı.

Rekor düzeyde gazetecinin cezaevinde olduğunu belirten Laure Marchand, 63 gazetecinin cezaevinde olduğunu ifade ederek, KCK davası kapsamında cezaevinde olan Kürt gazetecilere dikkat çekti.

ERDOĞAN’IN KAFASINDA DEMOKRATİKLEŞME PROJESİ YOK

“Gazeteciler üzerindeki baskıları çok güçlü” şeklinde sözlerini sürdüren Marchand, geçtiğimiz günlerde bu baskıların beş gazetecinin ömür boyu hapse çarptırılarak yeni bir boyut kazandığını vurguladı. Cezaevindeki gazetecilere de değinen Marchand, sendikacılar, öğrenciler, entelektüeller ve insan hakları savunucularına yönelik bu baskıların Terörle Mücadele Kanunu’nda kaynaklandığını ifade etti.

“Bu sorunlar Türkiye’deki demokrasinin yapısal sorunlarıdır” tespitini yapan Marchand, Erdoğan’ın açıkladığı “demokratikleşme paketi” için “Erdoğan’ın demokratikleşme konusunda kafasında bir projesinin olmadığını gösterdi” dedi. “Sembolik tedbirler” ifadesini kullanan Marchand, paketin talepleri karşılamadığını dile getirdi.

'KÜRTLER HÜKÜMETTEN JESTLER BEKLİYOR'

Toplumun muhafazakarlaştırılmasına işaret eden Marchand, “Toplumun İslamize edilmesi bazı durumlarda dayatıldı” diyerek, alkol yasakları, kadınlı-erkekli öğrenci evlerine yönelik müdahalelere dikkat çekti. Tüm bu tedbirlerin toplumla herhangi bir diyaloga girilmeden yapıldığını ifade eden Marchand, İmralı süreci konusunda ilk kez devlet ile PKK arasında görüşmeler olduğunu söyledi. Başlangıçta reel umutlar oluştuğunu ve ilk kez çift taraflı olarak ateşkese uyulduğunu belirten Marchand, bugün tıkanmış bir durumun olduğunu söylerken, Kürtlerin hükümetten jestler beklediğini söyleyerek, Kürtlerin taleplerini sıraladı.

TÜRKİYE ÇOK BULANIK BİR OYUN OYNUYOR

Marchand, demokratikleşme paketinin Kürtlerin beklentilerinin çok çok uzağında olduğunun altını çizdi. Bugün devlet ile Öcalan arasındaki görüşmelerin Suriye’deki gelişmelere de bağlı olduğu yorumunda bulunan Marchand, Batı Kürdistan’daki Kürtlerin El Kaide karşısındaki savaşını hatırlatırken Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlere karşı “çok bulanık bir oyun” oynadığını kaydetti.

DEMİRTAŞ: ÖCALAN’IN DURUMU İYİ

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a söz veren Gallas, ilk soruyu da kensisi sordu: “Öcalan’dan haber var mı, durumu nedir?”

Demirtaş konuşmasına Fransız Komünist Partisi’ne konferansın düzenlenmesindeki katkılarından dolayı teşekkür ederek başladı. Demirtaş, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile bu hafta üç saatlik bir toplantı yapıldığını hatırlatarak, “Durumu oldukça iyi. Dışarıda barış için mücadele eden herkese sevgilerini iletti” dedi.

Öcalan’ın bu sürecin “temel aktörü ve muhatabı” olduğunun altını çizen Demirtaş, “Partimizin heyetler halinde İmralı’ya giderek görüşüyor olmasını çok önemsiyoruz. Bu sürecin içinde olan bir parti olarak da, Türkiye’de devam eden barışçıl çözüm arayışlarını tereddütsüz bir şekilde başından beri destekliyoruz” vurgusunu yaptı.

20 yıldan bu yana Kürt sorununun demokratik çözümünde, bugün Türkiye’de denenen yöntemi tercih ettiklerini kaydeden Demirtaş “Silahın, çatışmanın savaşın çözüm değil çözümsüzlük üreteceğine inandık” derken, Öcalan’ın da 1990’lı yıllardan bu yana bu yöntem denediğini ifade etti.

Demirtaş, şu anki sürecin 20 yıllık barışçıl mücadelenin sonucu olduğunun altını çizerek, “PKK de Sayın Öcalan da silahlı yöntemi tercih etmediklerini ve sorunu konuşarak çözme konusunda her zaman hazır olduklarını söylediler” diye belirtti.

21 Mart 2013’teki Amed Newrozu’nda başlayan süreç öncekilere kıyasla “daha kapsamlı”, “daha şeffaf bir süreç” olduğunu söyleyen Demirtaş, daha önceki görüşmeler ve benzeri ateşkes süreçlerinde bu kadar aleniyet sağlanmadığını vurguladı.

“Şu an yürüyen süreç bizler açısından yeterine açıklığa, şeffaflığa kavuşmasa da daha ayakları üzerinde olan bir süreç olarak yürüyor” diyen Demirtaş, “Bu bir yıllık süreci tarafların birbirine güven duyması, birbirini tanıması, birbiriyle konuşacak zemini yakalaması açısından değerli bir yıl olarak ele aldık” dedi.

Bu süre içerisinde ordunun ateşkese uyduğunu ifade eden Demirtaş, “PKK de silahlı gerillalarının önemli bir kısmını Güney Kürdistan’a doğru çekerek ateşkese fiili olarak uydu. Gerçekten İmralı’da hükümet adına bir heyet, Başbakan’ın da arkasında durduğu bir şekilde görüşmeleri sürdürdü” şeklinde konuştu.

MÜZAKERELERE GEÇMEK GEREKİYOR

Demirtaş şunları söyledi: “Geçen bir yılda elde edilen tüm bu kazanımların kalıcı bir barış için müzakereye geçilmesini istiyoruz. Öcalan da artık müzakereye dönüşmesini istiyor. Tarafların masaya müzakere amacıyla oturması gerektiğini düşünüyor.”

Öcalan’ın İmralı’daki koşullarının bu müzakereleri yürütebileceği duruma getirilmediğini söyleyen Demirtaş, BDP heyetlerinin dışında bu görüşmelerin genişletilmesi gerektiğini söyleyerek, Öcalan’ın aydınlar, gazeteciler, yazalar, KCK yetkilileri ile doğrudan İmralı’da temas kurabilmesi gerektiğini vurguladı.

“Başka siyasi tutukluların da bulunabileceği koşullar yaratılmalı” diyen Demirtaş, görüşmelere üçüncü bir tarafın da katılmasını önerdi. Demirtaş, “(Sayın Öcalan) üçüncü bir müdahil kesim olarak Türkiye içinde bir aydınlar grubunun katkı sunacağını düşünüyor (…) İki tarafa da destek olacak, katkı sunacak bir tarafa, güce ihtiyaç var” diye ifade etti.

ÜÇ TALEP

Öcalan’ın hükümete bu görüşlerini ilettiğini ancak henüz yanıt almadığını dile getiren Demirtaş, sorunun sadece siyasi ve kimliksel olmadığını vurgulayarak, ekonomik, idari ve kültürel boyutlarının olduğunu sözlerine ekledi ve “Tüm bunların taraflar arasında müzakere edilmesi gerekiyor” dedi.

Demirtaş, BDP olarak daha önce talep ettikleri şu üç maddeyi sıraladı: “Kürtler dilini tüm kamusal alanlarda sınırsız özgürce kullanabilmeli. Kürtlerin kimliğinin tanınması gerekir. Kürtlerin kendilerini öz yönetim hakkı, biz bunu demokratik özerklik olarak ifade ediyoruz.”

Türkiye’nin genelinde otonom yapıların, özerk bölge meclislerinin uygun olacağını öngördüklerini belirten BDP Eş Genel Başkanı, “Tüm bunların nasıl hayata geçirileceği konusunda kapsamlı bir müzakere gerekir” diye tekrarladı.

TEK ENGEL AKP’NİN DEMOKRASİ ÇITASININ DÜŞÜK OLMASI

Toplumun çözüme hazır olduğunu, ordunun da artık engel olmadığını söyleyen Demirtaş, “Çözüm önündeki tek engel AKP’nin demokrasi çıtasının çok düşük olmasıdır. Kürt sorunu konusunda çok yavaş bir ilerleme kat ediliyor. Bu sadece Kürtler için geçerli değil” dedi.

AB ülkelerine de seslenen Demirtaş, “Bizim özelikle AB ve üye ülkelerinden temel bir beklentimiz var. Kürt sorununun ve Kürdistan sorununun ortaya çıkmasında, AB devletlerinin bazılarını rolü var. Bu sorunun ortaya çıkmasına neden olanların, bugün çözümde de artık sorumlulukları olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.

AB ARTIK KÜRT POLİTİKASINI REVİZE ETMELİ

Demirtaş, Kürt ve Kürdistan gerçeğinin kabulünü evrensel insan hakları değerleri çerçevesinde talep ederken, konjonktürel olarak da bu talebin son derece meşru koşullarının oluştuğunu belirtti. Fransa ve Almanya gibi Avrupa’nın güçlü büyük devletlerden kendilerinin bağlı olduğu değerlere sahip çıkmalarını, evrensel insan hakları değerlerine uymasını istedi.

“Biz torpil beklemiyoruz” diyen Demirtaş, “Kürt ve Kürdistan gerçeği artık inkar edilmez bir şekilde yeniden ortaya çıkmıştır. Bu kimlik statüsünü, kendi özgücüyle ortaya çıkarmayı başarmıştır” şeklinde konuştu.

Demirtaş, “AB devletlerin ve batılı devletlerin Kürt politikalarının revize etmelerinin zamanının geldiğini” söyleyerek, “100 yıldır izledikleri politika artık işlemez hale gelmiştir” dedi ve AB ülkelerini dış politikalarında, Kürt politikasında revizyona çağırdı.

FRANSIZ HÜKÜMETİ SÜRECİ DESTEKLEMELİ

Fransız hükümetine de seslenen Demirtaş, “Fransız hükümetinin bu gerçekleri dikkate alan bir politika izlemesini bekliyoruz” dedi ve şunları ekledi: “Şu anda ciddi bir barış arayışı var, ciddi bir ateşkes var, silahlar tümden durmuş, PKK silahsızlanmaya hazır olduğunu söylüyor. Ama AB ve üye ülkelerinden Kürtlerin haklarını savunma noktasında güçlü, kararlı bir destek henüz görmüş değiliz” ifadelerini kullandı.

“Türkiye’de sürecin ilerleyebilmesi için en büyük destek budur” vurgusunu yapan Demirtaş, “Barışın başka yolu yoktur. Kürtleri bir kez daha ezmeye çalışarak, yok sayarak Ortadoğu’da artık barışın olmayacağı açıktır” dedi.

Demirtaş, Fransız hükümetini çözüm sürecini desteklemeye çağırarak, “Bunun yolu da Kürtlerin haklarını daha fazla savunmaktan geçmektedir” diye konuştu.

Demirtaş, “Üç Kürt devrimcinin katillerinin ortaya çıkarılması da Fransız devletinin boynunun borcudur. Bu açığa çıkmadıkça Fransa’nın gerçekten barışı arzulayıp arzulamayacağı hep şaibeli olacaktır” diye ekledi.

Bir yıla yakındır bu konuda bir gelişme yaşanmamasını büyük bir üzüntüyle izlediklerini ifade eden Demirtaş, “Henüz ciddi bir yargılamaya dönüşmemiş olması, Fransız adaleti açısından da şaibelere de neden olur. Biz umudumuzu kesmedik. Fransız adaletinin ciddi bir sınavla karşı karşıya olduğunu düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

PKK AB KARA LİSTESİNDEN ÇIKARILMALI

Demirtaş’ın konuşması ardından moderatör Gallas, “Sadece katliamı aydınlatmak değil, Fransa’nın tüm siyasi sığınmacıların da güvenliğini sağlaması gerekiyor” diye ekledi.

PKK’nin AB terörist örgütler listesinde yer almasına ilişkin bir soru üzerine Demirtaş, “AB’nin çözüm sürecine yeterli destek vermediğinin göstergesidir. AB halen silahları bırakmayı vaat etmiş, sorunu diyalogla çözme taahhüdünde bulunan bir örgütü ısrarla terör örgütleri listesinde tutuyor. Bu büyük bir çelişkidir” diyerek bu durumun Türkiye’de görüşmeleri zora sokabileceği uyarısında bulundu. Demirtaş, başta Almanya olmak üzere AB ülkelerini PKK’yi listeden çıkarmaya çağırdı.

MÜSLİM: SURİYE DEVRİMİNDE BİZ BAŞKALARININ ASKERİ OLMAK İSTEMEDİK

Demirtaş’ın ardından konuşan PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, “Fransız halkına teşekkür etmek istiyorum” diyerek konuşmasına başladı. Komünist Parti’ye de teşekkür eden Müslim, “Fransız hükümetinin birçok çıkarı için, Kürtlerle veya ezilen halklarla ilişkisi güçlü değil” eleştirisini yaptı.

“Umarız gelecekte düzelir” diyen Müslim, Kürtlerin tarihsel olarak sorunlarını nasıl ortaya çıktığını kısaca anlattı. Müslim, Fransa’nın Ortadoğu’daki geçmişine işaret ederek, Kürtleri ve Ortadoğu’nun sorunlarını tanıdığını söyledi.

Bugün Rojava’daki mücadelenin sadece Kürtlerin değil tüm Suriyeliler için olduğunu ifade eden Müslim, Tunus’ta başlayan ve adına Arap baharı denilen süreci anlatırken, “Devrimciler ayağa kalktığında, devrim hırsızları da ayağa kalkıyor” dedi. Müslim, Tunus, Mısır ve Libya’da ayaklanma sonrası oluşan iktidarların halkların taleplerinden ne kadar uzak olduğua işaret etti.

“Suriye devriminde, biz başkalarının askerleri olmak istemedik. Biz Libya ve Tunus’ta yaşananları görmüştük, tanık olduk” şeklinde sözlerini sürdüren Müslim, bunların Suriye’de de yaşanmasından endişe ettikleri için, kendilerini savunma kararı aldıklarını söyledi.

 

“Rejim üzerimize gelmek isteyince, ilerlemesine izin vermedik” diyerek Halep’te, Kobanê’de, Efrin’de kendilerini savunduklarını söyleyen Müslim, Temmuz 2012’de Kürt kentlerinin halkın denetimine geçmesiyle başlayan devrimi anlattı. Müslim, “Bu yaptıklarımız bazılarının hoşuna gitmedi. Kürtlerin varlığını kabul etmeyenler karşı çıktı. Bir yıldan bu yanadır şiddetli saldırılar var. Bunlar sokaklarda insan kesenlerdi. Bazı insanlarımızı kestiler. Ben şu anda sizinle konuşurken Tirbespiyê’de çatışmalar vardı. Şu ana kadar da bunlara karşı mücadelemiz sürüyor” dedi.

El Kadilelilerin saldırılarına işaret eden Müslim, şöyle devam etti: “Bu güçler Suriyeli değil. Her yerden geliyorlar. Tora Bora’dan geliyorlar, Tunus’tan geliyorlar, hatta Avrupa’dan bile geliyorlar. Amaçları ne? Amaçlarını bize açık bir şekilde söylüyor: İslam Emirliği kurmak istiyorlar.”

“Biz kendimizi her yönüyle kendimizi savunuyoruz” diyerek sözlerini sürdüren Müslim, “Bugün şehit aileleri kendi çocuklarının tabutlarının altından geçerek, yaşasın bağımsızlık ve özgürlük diyor. Biz bu hakikate ulaştık” vurgusunu yaptı.

‘ROJAVA’DA DOĞAL BİR DEMOKRASİ VAR’

Kürdistan ve Mezopotamya’da doğal bir demokrasinin varlığından bahseden Müslim, “Ezidilerimiz var, Alevilerimiz var, bunlarla bir sorun çıkarmadı. İçimizde Süryani, Asuri, Ermeniler var. Bunlarla yüzyıllardır birlikte yaşıyoruz. Aramızda hiçbir sorun çıkmadı” diye konuştu.

Batı Kürdistan’ın Qamişlo kentinde 12 Kasım günü geçici yönetim için yapılan toplantıyı hatırlatan Müslim, “82 kişi toplandı, karar aldılar. Tüm Suriye’de çözüm gelişene kadar geçici bir yönetim kurma kararı aldılar. İçinde herkes var. Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Çeçenler, Ezidiler, hep birlikte karar aldılar” dedi.

Müslim, YPG’nin de bu halklardan oluştuğunu söylerken, “Bizim Rojava’da doğal bir demokrasi var. Ama birçoğu bunu istemiyor. Bu yüzden bize saldırıyorlar” dedi. Rojava’da El Kaideli güçlerle yaşanan çatışmalarda ölen El Kaidelilerin sayısının 3 bini dolayında olduğunu belirten Müslim, ne ABD ve ne de AB’nin bu örgüte yönelik mücadelesinde böyle bir sonuç elde edilmediğinin altını çizdi.

Türk rejiminin, özel savaş dairesi bunları eğiterek Rojava’ya gönderdiğini söyleyen Müslim, “Biz onlara diyoruz, Kütler size ne yaptı, neden düşmanlık yapıyorsunuz, cevabı yok. Bunlar demokrasiye karşı savaşıyorlar” diye belirtti.

“Bizi bir bütün olarak yok etmek istiyorlar” diyen Müslim, “Kobani’de çok ileri bir yöntemle bombalı saldırı oldu. Tüm bir kenti yok etmek istediler” dedi ve ekledi: “Bu muadelemizde ne yazık ki bugüne kadar yalnızız. Bu kadar insan öldü, bu kadar insanımız şehit düştü, şimdiye kadar yanımızda kimseyi görmedik. Biz mermi paramızı halkımızdan topluyoruz. Kürt halkı dışında kimse bize yardım etmedi.”

Fransa hükümetinin politikalarını eleştiren Müslim, “Başkaları için mi savaşacağımızı istiyorlar, Şam’da rejimle mi savaşmamızı istiyorlar, Cenevre’ye muhalefet içinde mi gitmemizi istiyorlar, hayır bizim gözümüz açıldı, demokrasinin ne olduğunu biliyoruz, kendi yolumuzu çiziyoruz ve demokrasinin tek savunma çizgisiyiz” dedi. Müslim, “Ama biliyoruz ki Fransa halkı bizimledir” diye ekledi. Müslim’in konuşması yoğun alkış aldı.

İNSEL: TÜRKLER NE İSTEDİĞİNİ BİLMİYOR

Galatasaray Üniversitesi Profesörü Ahmet İnsel, soruyu tersinden sorarak konuşmasına başladı. “Türkler ne istiyor? Türkler Kürtlerden ne istiyor, neyi kabul etmeye hazırlar? Neden Türkler Kürtler konusunda ne istediklerini sormuyorlar?” diye soran İnsel, verilen cevaplardan birinin “Tüm haklarınız yok mu?” olduğunu, söyledi ve ekledi: “Tüm hakları var ama kendi Kürt kimliklerini öne çıkarmama şartı ile.”

Kürt sorunu konusunda son zamanlarda ilerleme olduğunu da belirten İnsel, ancak anayasal bir tanımanın sözkonusu olmadığını, kabul edilen hakların ise fiiliyatta zaten kullanıldığını kaydetti. Şimdi Kürt sorununda baskının yerine “zamanı değil” politikasının uygulandığına işaret eden İnsel, “Peki zamanı nedir?” diye sordu. Kürtlere yönelik ırkçılığa da değinen İnsel, “Ama bunlar küçük bir azınlık ve umarım öyle kalır” dedi.

Türk devletinin yasaklarına işaret eden “İktidarlar yasaklarla kendisini ifade eder. Ne kadar yasakçı olursa o kadar kendisini güçlü hisseder” diyen İnsel, kendisini Türk olarak ifade eden çoğunluğun iktidar sembollerini kaybetmekten korktuğunu söyledi.

AKP ve devletin hiçbir şekilde yanı başında ikinci bir Kürt oluşumu istemediğini belirterek Batı Kürdistan’daki gelişmelere dikkat çeken İnsel, “Bugün hükümet her ne kadar petrol ve gaz için Erbil’e yaklaşıyorsa, Erbil’i PKK’ye tercih ettiği içindir” dedi.

Hükümetin halen klasik yöntemleri kullanabileceğini düşündüğünü söyleyen İnsel, sonuç olarak, “Türkler 21. Yüzyıl için ne istiyor? Türler gerçekten istediğin bilmiyor” dedi.