HDP’nin Van’da üçüncü sıra milletvekili adayı Yıldırım, Türkiye ve Kürdistan’ın içinden geçtiği süreci, seçimleri, kadın mücadelesini ve öz yönetim ilanlarını ANF’ye değerlendirdi.
AKP İŞLEDİĞİ SUÇLARDAN YARGILANMAMAK İÇİN ÇILGINCA SALDIRIYOR
Sizce 7 Haziran seçimlerinden bu yana ülkede değişti ve 1 Kasım seçimlerini 7 Haziran’dan farklı kılan nedir?
7 Haziran seçimlerinden bu yana hem birçok şey değişti hem de hiçbir şey değişmedi. Seçimlerden sonra AKP devleti ‘süreci buzdolabına’ aldığını en üst perdeden açıklayarak, seçim öncesinde Diyadin, Adana-Mersin, Bingöl ve Amed’de gerçekleştirdiği bombalama ve provokasyonlarla başlattığı savaş konseptini yoğunlaştırdı. AKP ve Sarayın devreye koyduğu bu darbe mekaniği ve savaş konsepti 14 Ekim 2014 tarihinde MGK’da karar altına alındı. Dolayısıyla yeni bir şey değildir. Aslında AKP devleti bu savaşa hiç ara vermedi. Sadece DAİŞ ve bir çok çete grubu eliyle savaşı bir dönem Rojava’da sürdürdü. Rojava’da DAİŞ ve bağlantılı çeteler yenilince bu sever aynı savaşı maskesiz bir şekilde Kuzey’de sürdürüyor.
7 Haziran’dan sonra değişen önemli şeylerden biri AKP’nin ezberinin bozulması ve iktidardan indirilmiş olmasıdır. Bunu başaran tek güç HDP ve Kürt Siyasal Hareketi oldu. Bunun için Kürt halkına karşı savaş başlattı. Yenilgi sürecini tersine çevirmek için adeta silah zoruyla iktidarı elinde tutmak istiyor. İktidarda kalmak için bir yandan 7 Haziran’da açığa çıkan halk iradesini tanımayarak tekrar seçim kararı alırken, diğer yandan savaş başlatarak tehdit, şantaj ve katletme ile istediği sonucun sandıktan çıkmasına yönelik zemin hazırlıyor, çaba harcıyor. Şu an savaşı yoğunlaştırarak 1 Kasım seçimlerine gidiyor. AKP iktidarı ve Saray işlediği suçlardan dolayı yargılanmamak için toplumun tüm kesimlerine çılgınca saldırıyor. Artık tek derdi kendini kurtarmaktır. Bu anlamıyla artık topluma vereceği bir şey kalmamıştır.
1 NİSAN’DA AKP TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE GİDECEK
AKP’nin bu politikalarına karşı HDP’nin yürüttüğü barış eksenli politikaları nasıl görüyorsunuz?
Bu savaşa karşı direnen ve toplumun tüm kesimlerinden destek gören HDP’dir. HDP ve ortaya koyduğu program toplumda ciddi bir umut ve buna bağlı sinerji oluşturmuştur. Ciddi kazanımlar ortaya çıkarmıştır. 7 Haziran ezilen, dışlanan, ötekileştirilen Anadolu ve Mezopotamya’nın tüm farklılıklarının HDP öncülüğündeki eşsiz başarısıdır. HDP 7 Haziran’da birleşirsek, mücadele edersek gücümüzün nasıl diktatörleri alaşağı ettiğini, nelere kadir olduğunu gösterdi. Bu özgüven, tecrübe ve birikimle 1 Kasım’a giriyoruz. 1 Kasım’da hiçbir diktatörlüğün silah zoruyla da ayakta kalamayacağını göstermek için önemlidir. Halklarımızı kendi istikbali için uçuruma sürükleyen, cenazelere işkence eden, mezarlıkları bombalayan bir zihniyetin Türkiye halkları için ciddi bir tehlike olduğu toplum tarafından daha iyi görüldü. Bu savaşa son vermek; özgür bir yaşam kurmak için 7 Haziran’da başlattığımız başarıyı, 1 Kasım seçimlerinden daha güçlü çıkarak sonuca götüreceğiz. 7 Haziran’dan iktidardan indirdik 1 Kasım’da tarihin çöplüğüne göndereceğiz.
HDP’NİN KADIN MÜCADELESİ SAYESİNDE DİĞER PARTİLER KADINLARA YER AÇTI
Kürt Kadın mücadelesi ve toplumda yarattığı değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP ile 7 Haziran’da meclise yansıyan kadın iradesi önemlidir. Tabii bu temsiliyet kolay oluşmadı. Kürt Kadın Hareketi uzun yıllardır kendine özgü, kendi öz dinamiklerine dayalı olarak yürüttüğü bir mücadele vardı. Büyük bedeller ve muazzam bir mücadele gerçekliği bulunuyor. Kürt Kadın Hareketi Ortadoğu’da aynı zamanda aydınlanma hareketidir. Bu gün dünyada da erkek egemen zihniyete karşı aktif mücadele yürüten en dinamik kadın hareketidir. Bu mücadele sadece Kürt kadının örgütlenmesi ve aydınlanmasıyla kalmamıştır. Türkiye ve dünya kadın hareketlerini de etkileyen bir düzey kazanmıştır. Bu gün HDP’de açığa çıkan kadın temsiliyeti sayesinde diğer partileri de siyasette kadınlara yer açmaya zorlamıştır. Ortadoğu’da ve dünyada da benzer bir etki alanı yaratmıştır.
Toplumun bir bütün olarak tüm yönlerine hitap eden ve kadının kendini rahatça gerçekleştirebildiği bir mecra yaratmaktadır. Kürt kadın hareketinin mücadelesi sadece klasik bir kadın mücadelesi değildir. Aynı zamanda bir sistem mücadelesidir. Bundan dolayı toplumun tüm sorunlarıyla ilgilenen ve kadın bakış açısıyla çözüm üreten bir zihniyet ve aydınlanma hareketidir. Yaşamın her alanında erkek egemen zihniyetin yarattığı yapısallıkları değiştiren, dönüştüren ve yeniden inşa eden bir mücadelesi vardır. 7 Haziran seçimleriyle birlikte bu mücadele Türkiye’deki kadın mücadelesiyle ortaklaşmış ve önemli kazanımlar yaratmıştır.
KÜRT HALKI STATÜSÜZLÜĞÜ KABUL ETMEYECEK
Türkiye halkları aylardır çözüm sürecinin geleceğini tartışıyor, peki size göre çözüm süreci devam edecek mi?
Kürt sorunun Türkiye’nin hatta Ortadoğu’nun en önemli sorunu olduğunu artık Türkiye’de herkesin kabul ettiği bir gerçekliktir. Kürt halkının 40 yıllık bir mücadelesi vardır. Bu mücadelenin Türkiye ve Ortadoğu’da yarattığı kazanımlar ve açığa çıkardığı realiteler vardır. Bu realitenin dayandığı temel dayanak artık Kürt halkının statüsüzlüğü kabul etmeyeceğidir. Kürt hareketinin tercihi demokratik yollarla, müzakere ile bu sorununun çözüme kavuşturulmasıdır. 1993 yılından beri Kürt hareketi birçok defa ateşkes ve çatışmasızlık kararları alarak sorunun müzakereyle çözümüne şans tanımıştır. Şu an bile bir çatışmasızlık durumu var.
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ BİR PARTİYE ENDEKSLENEMEZ
Sizce AKP çözüm sürecini neden bitirdi?
Bilindiği gibi Kürt Halk Önderi sayın Abdullah Öcalan Kürt Sorunu başta olmak üzere Türkiye’deki kronikleşmiş sorunların demokratik müzakere yoluyla çözülmesi için geliştirmiş olduğu bir süreç vardı. AKP hükümeti bu süreci devlet içindeki kurumsallaşmasını tamamlamak için kullanmak istedi. Bunun için ilk günden itibaren sürecek taktik olarak yaklaştı. Oyalama politikaların devreye koydu. AKP hükümeti süreç boyunca kendi iktidarını sağlamlaştırma çabası verirken, öte yandan Kürtlere yönelik cumhuriyet tarihi boyunca süre gelen imha ve inkar politikaların incelterek hayata geçirmeye çalıştı. Nihai hedefi sürecin sonunda Kürt halkını tamamıyla asimile edilerek sisteme entegre etmekti. AKP hükümeti ve akıl hocaları kendilerini buna da inandırmışlardı.
Ancak Kürt sorununun öyle basit bir aş-iş sorunu olmadığı, hem çatışmasızlık süreçlerinde hem de çatışmalı süreçlerde giderek büyüyen kitleselleşen Türkiye ve Ortadoğu’da ezilen tüm kesimlerin umudu bir hareket olduğunu görmedi, görmek istemedi. İşte yol yaptım, sosyal yardımlar yaptım diyerek Kürt halkının koşulsuz biatını bekledi. Bu konuda başarı olduklarına da inandılar. Ancak olan Kürt hareketi ve halkının demokratik yollarla sorunların çözülmesine yönelik desteğinin yanlış okumasıydı.
Bu anlamda Rojava devrimi tam olarak bir turnusol kağıdı görevini gördü. AKP’nin sürdürmek istediği oyalama politikalarına izin vermedi. Suriye’deki halk ayaklanmalarının başından beri AKP’nin tek hedefi Kürtlerin kazanım elde etmesini engellemek üzerine inşa edildi. Cumhuriyet tarihi boyunca sürdürülen bölge ülkeleriyle Kürtleri düşmanlığı üzerine inşa edilen dış politikayı tüm yönleriyle uyguladı. Bunun için DAİŞ gibi çeteler başta olmak üzere çeşitli çete güçlerinin kurarak, destek vererek Rojava’da Kürtlere karşı bir savaş yürüttü.
Tabii Kürt hareketi ve halkı on yıllardır önemli bir politik birikim, deneyim ve öngörü edinmiştir. Türkiye’nin bu politikasını ilk günden iyi okudu. Rojava’da Kürtlerin kazanım elde etmesine karşı çıkan, düşmanca bir savaş yürüten bir AKP’nin Kuzey Kürdistan’da bir çözüme yaklaşmayacağını gördü. Bunun için de Rojava devrimini sahiplenerek ciddi bir mücadele sürdürdü. Özellikle 6-7 Ekim serhıldanıyla AKP’nin oyalama ve soykırımı sonuca götürme politikalarına çok sert bir şekilde dur dedi. AKP’nin Rojava’da Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşa ve oyalama politikalarına ciddi bir darbe indirdi. Bu serhıldan aynı zamanda Kürt halkının, AKP’nin göz boyamak amacıyla bazı adımlar atıyormuş gibi görünerek yürüttüğü oyalama politikasının farkında olduğunu gösterdi.
Ekim serhıldanıyla panikleyen AKP, 14 Ekim 2014’te gerçekleştirdiği MGK’da darbe mekaniğini devreye koyma kararı aldı. Ancak Sayın Öcalan’ın attığı adımlarla AKP savaş kararını 7 Haziran seçimleri sonrasına erteledi. Kürt hareketi ve Türkiye sol, sosyalist ve demokratik çevrelerinin mücadelesiyle AKP 7 Haziran seçimleriyle iktidardan düştü. Aynı şekilde Rojava direnişiyle Ortadoğu’daki politikaları da çöktü. Oyalama politikaları sonuçsuz kalan AKP hükümeti hem işlediği suçlardan dolayı yargılanmamak hem de iktidarda kalmak için adeta darbe mekaniğiyle şu an iktidarda kalmaya çalışıyor. Hikayesi dağılan ve ezberi bozulan AKP ve Saray açısından baş aşağı gidiş başlamıştır. Silah zoruyla iktidarı elinde tutmaya çalışıyor. Şu an Kürdistan’da yürütülen kirli savaş bu baş aşağı gidişi engellemeyecektir. 7 Haziran seçimleri AKP’yi iktidardan indirmiş ve diktatörlük hayallerine ciddi bir darbe indirmiştir.
AKP’nin tekrar çözüm sürecine dönmesi ve Kürt sorununun müzakere ile çözümünü beklemek gerçekçi değildir. AKP’nin artık toplumla vereceği bir şeyi kalmamıştır. İşlediği suçlardan dolayı yargılanmamak için toplumun tüm kesimlerine ve değerlerine saldırmaktadır. Kaldı ki Kürt sorunun çözümünü bir partinin varlığına endekslemek de yanlıştır. Kürt sorunun çözümü artık bir partiyi ya da gücü, kesimi bekleme aşamasını çoktan aşmıştır. Türkiye’de hangi parti başa gelirse gelsin ya müzakere yoluyla çözümü kabul edecek ya da çözülecektir. Türkiye’de bu artık gerçekliği çokça kanıtlanmış bir realitedir. Bu anlamıyla çözüm sürecinin devamı ve Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümü AKP iktidarının gitmesiyle özdeşleşmiş bulunmaktadır.
Bu gün Kürt sorununu ve toplumun tüm sorunlarını çözecek ve yeni süreçler başlatacak tek alternatif HDP projesidir. Bu proje 7 Haziran seçimlerinde toplumdan ciddi bir destek gördü. 1 Kasım seçimlerinde bu umudun büyümesi kuşkusuz tüm partileri çözüme ve yeni bir serecin başlatması noktasında olumlu etkileyecektir. Bunun için HDP’ye verilen her oy çözüme, eşitliği, özgürlüğe ve demokrasiye verilmiştir diyoruz.
ÖZ YÖNETİM PROGRAMIMIZDA VAR
Son dönemin en önemli gündem maddelerinden biri öz yönetim ilanları. Siz öz yönetim ilanlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öz yönetim zaten parti tüzüğümüzde bulunuyor. Parti olarak öz yönetimi özgürlük sorunu başta olmak üzere, Türkiye’deki sosyo-ekonomik, kültürel, toplumsal ve diğer tüm sorunlarının çözüm projesi olarak görüyoruz. Öz yönetimin tarihsel, toplumsal boyutları çok gerilere gitmektedir. Aslında toplumlar, halklar bin yıllarca özyönetim ile yaşamlarını düzenlemişlerdir. Ancak genelde devlet olgusu, özelde de ulus devletin zuhur etmesiyle birlikte bir yönetici eliti toplumun kendini yönetme hakkını, iradesini gasp etmiştir.
Özyönetim ile gasp edilen bu hakkın tekrar topluma iadesinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla Kürt hareketi özyönetimi sadece Kürtler için öngörmüyor ve istemiyor. Aslında devlet ve ulus-devletin ezdiği, dışladığı, ötekileştirdiği, sömürdüğü tüm halklar hatta daha genel anlamıyla tüm insanlık için istiyor. Özyönetim için insanlığın gelecek projesi olarak tarif etmek gerekir. Devlet mekanizması sorun çözen değil sorun yaratan ve derinleştiren bir mekanizmadır. Tüm dünyada bu böyledir. Şimdi toplumun sorunlarını çözmeyen, toplumun başına bela olan bu mekanizmaya karşı Kürt siyasal hareketi yeni bir alternatif sunuyor. Dünyanın hiçbir yerinde artık merkeziyetçilik ve tekçilik kabul edilmiyor. Ulus devletin yaratıcısı olan batı, bu gün işte Avrupa Birliği gibi yöntemlerle kendini ulus devlet mekanizmasının yarattığı handikap ve sorunlardan, krizlerden kurtarmaya çalışıyor. Özyönetim de iktidarın parçalanması ve yetkinin yerellerle devri demektir. İnsanlar artık okul, hastane, park, su, kanalizasyon sorunlarının Ankara’dan belirlenmesi ve yıllarca çözümsüz kalmasını istemiyor. İnsanlar yaşadıkları ortamları tahrip eden, yaşanmaz kılan HES kararlarının Ankara’dan alınıp kendilerine dayatılmasını istemiyor. Ektiği ürünün Ankara’nın sermaye kesimini düşünerek uygulanan politikaları yüzünde çürümesini, elinde kalmasını istemiyor. Tüm bu sorunların çözülmesi ve insanların kendi ihtiyaçları ve yaşamları hakkında söz sahibi olması için özyönetim gerekiyor.
Bundan kaynaklıdır ki son dönemlerde Kuzey Kürdistan’da ilan edilen özyönetimler halkta ciddi bir umut, beklenti ve moral oluşturmuş durumda. Özyönetime ilişkin toplumun ciddi bir sahiplenmesi de gelişti. AKP devleti, özyönetimlere karşı ciddi bir saldırı başlattı. Bu projeyi boğmak istiyor. Ancak tüm saldırı ve yıldırma çabalarına rağmen birçok yerde özyönetimini inşa çalışmaları devam ediyor. Parti olarak da Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu halklarının kısa sürede sorunlarının çözümünü bu projede gördüğümüz için özyönetimleri destekliyor ve sahipleniyoruz.