Ortadoğu'nun sorun ve çözümleri -2

Öcalan: Ortadoğu kaosundan çıkışta üç senaryo çizilebilir. Birincisi, eski statükoyu korumaya çalışanlar, birinci ve ikinci dünya savaşından sonra yapılandırılan bölge ülkeleri, siyasi ve ekonomik olarak ulus-devlet modelinde ısrar etmek isteyecekler.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın, 'Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü' başlıklı savunmasından başlıkları yayımlamaya devam ediyoruz.

Öcalan'ın, Kürt sorunu, orta vadeli çözüm ve kaostan çıkış için senaryolara ilişkin değerlendirmeleri şöyle:

KÜRT SORUNU KARMAŞIK VE ÇOK YÖNLÜ

Orta vadede diğer en önemli sorunlar Arap-İsrail ve Kürt-Arap, Kürt-İran ve Kürt-Türkiye ilişkileridir. Tarihsel bir temelde gelişen bu sorunları çözmede şüphesiz yeni BM, NATO, Koalisyon ve AB’nin özgün çabaları hızlandırıcı bir etkide bulunacaktır. Fakat ikisi de çetin sorunlardır. Uygarlığın derinliğinde yattıkları kadar, modernizmle ilişkileri de hayli çelişkili ve gerginliklerle doludur. Arap-İsrail sorununun çözümü büyük oranda bölgede barış ve demokratikleşmenin güçlenmesine bağlıdır. Sanıldığının aksine, önce Filistin-İsrail sorunu çözülsün demek, bir elli yıl daha erteleme tehlikesini taşır. Sorunun temelinde demokratikleşmeyen Arap toplumu ve devletleri gelmektedir. Her ikisindeki demokratikleşme Filistin-İsrail barışının koşullarını hazırlayacaktır. Aksi halde Filistin-İsrail çatışması Arap toplumu ve devletlerindeki -demokratik, özgür ve eşitçi gelişmeden uzak- tutucu zihniyet ve yapıları daha da güçlendirecektir. Günümüze kadar güçlendirdiği gibi.

Kürt sorunu ise, daha karmaşık ve çok yönlüdür. Arap, İran ve Türkiye devlet ve toplum yapılanmasıyla derin sorunları vardır. En basit medeni haklarından bile yararlandırılmamaktadır. Siyasal ve ekonomik hakları gündeme bile getirilmemektedir. Kültürel bir soykırım yaşamaktadır. ABD’nin son dayatmaları belki de bazı kıpırdanmaları getirebilir; çok sınırlı bazı açılımları doğurabilir. Özellikle Irak Kürdistan Federesi tahrike açıktır. BM, NATO ve Koalisyonun etkisi altında daha da alevlenmeler beklenebilir. Mevcut Kürt statüsü isyana zorlamakla eştir. Eğer sürdürülebilir, anlamlı bir demokratik çözüm tarzıyla yaklaşım gösterilmezse, İsrail-Filistin çatışmasını geride bırakacak kanlı bir coğrafya beklemektedir. 40-50 milyonluk bir Kürt kitlesiyle en sarp coğrafyada girişilecek çatışmalar bölgedeki sorunları daha da ağırlaştıracaktır. Bölgeyi her tür gelişmelere açık hale sokacaktır.

ORTA VADELİ ÇÖZÜM

Uzun vadeli çözüm; İran, Pakistan, Türki Cumhuriyetler ve Arap devletleriyle toplumlarında insan hakları ve demokratikleşmeyle, ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesiyle mümkündür. Devlet ve toplum yapılarındaki tutuculuk, güçlü çıkar blokları oldukça direneceklerdir. Ancak halka ulaşılabilir, çözümleyici alternatifler sunulursa ve hakim sistem baskısını eksik etmezse, sistem içi bir dönüşümü sınırlı olarak gerçekleştirebilir.

Her üç vade için de yüklü miktarda askeri ve ekonomik güç gereklidir. Ortadoğu Projesinin yürütülebilmesi askeri ve ekonomik operasyonları sürekli gerekli kılacaktır. Bununla birlikte sözü çok edilen kadın özgürlüğü ve liberal bireyler yetiştirilmesi vazgeçilmez öneme sahiptir. Kadın uyanmadan ve asgari özgürleşmeyi yaşamadan, diğer tüm çabalar sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Bireysel özgürleşme kadın-erkek ayrımı yapmadan genelde sağlanmadan, başta kadın olmak üzere toplumsal tüm kesimlerin özgürleşmesi sağlanamaz.

KAOSTAN ÇIKIŞTA ÜÇ SENARYO

Ortadoğu kaosundan çıkışta üç senaryo çizilebilir. Birincisi, eski statükoyu korumaya çalışanlar, birinci ve ikinci dünya savaşından sonra yapılandırılan bölge ülkeleri, siyasi ve ekonomik olarak ulus-devlet modelinde ısrar etmek isteyecekler. Sovyet-ABD dengesi bozulduğundan ve ABD’nin imparatorluk tarzında bölgeye yönelmesinden ötürü, ulus-devlet modeli eski haliyle zor yürür. Ekonomik, siyasi ve kültürel dönüşümü kaçınılmazdır. Eskiden kalma devletçi, milliyetçi ve dinci siyaset ve ekonomik yapılanmalar küreselleşmenin yeni hamlesi karşısında her bakımdan engeldir. Milli kapitalizm çağı çoktan geçtiğinden ve 20. yüzyılın denge politikasının olanakları da hayli sınırlandığından, sistemle yeniden eklemlenmeleri beklenir. Yapmak istedikleri biraz fiyatlarını artırarak eklemlenmedir. Bunu da kendilerine milliyetçi, muhafazakâr ve sosyal kulplar takarak, kitlesel tabanlarına hoş gelebilecek biçimde medyatik reklam yöntemleriyle sağlamak isteyecekler. Güncel olarak yoğunca yaşanan bu sığ ve kısır -gelişme bile diyemeyeceğimiz- çabalar politika olarak yansıtılsa da tam bir demagojik yanıltma yöntemidir. Geleneksel devletçi -cumhuriyetçi veya krallık olmaları pek önemli değil-, dinci ve mezhepçi bu çıkar gruplarının kurtarmak istedikleri ekonomik ve siyasal ranttır. Sistemi bilgi çağı kriterlerine göre yeniden yapılandırma iddiasındaki önde gelen kapitalist odakların -ABD, AB ve Japonya, hatta Çin- bu rantçı ekonomik ve siyasi yapılarla yürümesi beklenemez. Bunların klasik komprador kapitalizminin aşıldığını anlamaları gerekir. Özellikle Türkiye, Mısır, Pakistan ve İran’ın ayakta tutmak istedikleri statükonun, sistemin yoğunlaşan bölgeye yüklenimleri karşısında dayanması gittikçe zorlaşacaktır. Ne kendi aralarında ne dışta yeni ittifaklarla kendilerini sürdürme olanakları eskisi gibi vardır. Nazlanarak da olsa, ABD önderliğinde ve büyük proje kapsamında sistemle yeniden eklemlenmekten başka seçenekleri pek rasyonel görünmemektedir.

İkinci senaryo, ABD’nin ağırlığı altında yeniden yapılanmadır. İngiltere ve Fransa’nın birinci dünya savaşı sonrasında yaptıklarına benzer bir uygulama tasarlanmaktadır. Ulus-devletle yeni sömürgecilik arası bir statü olarak düşünülebilir. ABD’nin bölgedeki ısrarı sürdükçe ve genişletilmiş, kendisine daha çok bağlanmış yeni NATO’ya hedef olarak bölge statükosunu gösterdikçe, buna BM’yi de dahil ettikçe, en çok realize edilmek istenecek senaryo bu ikincisi olacaktır. Örneklendirmek istersek, ikinci dünya savaşı sonrası Marshall Projesi çerçevesinde Avrupa ve Japonya’nın yeniden yapılandırılmasıdır. Buna kendi komşuları Meksika ve Kanada’yı da ekleyebiliriz. Fakat Ortadoğu’daki yapılanmanın geçmiş örneklerden oldukça farklı geliştirilmek durumunda olduğu da açıktır. Artık başta Mısır olmak üzere Arap diye nitelenen devletler, İran, Afganistan, Pakistan ve Türkiye dahil Türki devletler, eski tarz sürdürülemeyeceğine göre, yeniden yapılanma derslerini iyi okumak zorundadırlar.

Ekonomide liberalleşme, toplumsal alanda -özellikle kadında- özgürleşme ve siyasette sistem çerçevesinde -burjuva demokrasisi- demokratikleşme bu yeniden yapılanmanın esas mantığıdır. ABD arkasına Avrupa ve Japonya’yı alarak, yine BM ile meşruiyet sağlayarak, gerektiğinde yeni NATO sopasını göstererek, bu ülkelerin kısa, orta ve uzun vadeli dönüşümlerinde ısrar edecektir. Engel çıkaranları eldeki tüm bu askeri, siyasi, ekonomik (İMF-Dünya Bankası) ve diplomatik seçenekleri kullanarak hizaya getirecektir. Bu senaryoda siyasi sınırlar pek fazla değişmemekle birlikte, Afganistan, Irak, hatta Gürcistan ve Balkanlarda görüldüğü gibi, katı merkeziyetçi-bürokratik yapıdan esnek, yerel yönetimleri güçlendirilmiş federasyona kadar gidebilen daha demokratik bir siyasi yapılanma tercih edilecektir. Ekonomik olarak devletçi ekonomi çözdürülerek, özelleştirme ve dış şirketlerle karma -çok uluslu- şirketlere dayalı bir ekonomik yapıya öncelik verilecektir. Kadın özgürlüğü ve bireyselleşmeye dayalı kültür ve sanat çalışmalarına yatırım yapılırken, medya gücü de bu yeniden yapılanmanın hizmetinde olacak biçimde yeniden yapılandırılacaktır. Irak ve Afganistan bu senaryonun prototipi olabilir.

Fakat bu senaryonun en zayıf tarafı, tek taraflı sistem iradesiyle yürütülmesinin çok zor olmasıdır. Bir yandan eski statükocu ulus-devletler, diğer yandan toplumsal muhalefetin artan talepleri karşısında tavizlere zorlanacaktır. Sistemin tek taraflı iradesiyle eklemlenmeyi sağlayamaması, daha karma yapılanmalara açık olmasını getirecektir.

Üçüncü senaryo bu gereksinime yanıt verme temelinde geliştirilecektir. Başat, hegemon gücü kendisi olmak koşuluyla, her iki tarafa uzlaşmayı dayatacaktır. Eskiden boyun eğdirme dediğimiz şey günümüz koşullarında uzlaşmaya dönüştürülecektir. Yine eskisi gibi başına buyruk ulus-devlet ve israfçı, verimsiz ekonomilere fırsat tanınmayacağı gibi, halkları tarafından geniş kapsamlı ve uzun süreli ulusal kurtuluş veya ayaklanmalara da fırsat tanınmayacaktır. Ya hızlı uzlaşma ya da ezilme seçeneklerini dayatacaktır. Bu senaryonun somut ifadesi bir nevi Doğu Avrupa ülkeleri ve eski Batı Avrupa ülkelerinin günümüzde yaşadıkları statünün bir benzeri olabilir. Yani bir Meksika ve Kanada gibi olunmayacak, fakat Türkiye, Mısır ve Pakistan gibi de kalınmayacaktır. Aşılma daha çok geliştirilmiş burjuva demokrasisine doğru olacaktır. Halk güçlerinin etkinlik kazanması ve statükocu ulus-devlet güçlerinin giderek etkisizleşmesi beklenebilir. Halk temelli demokrasiyle burjuva devlet temelli demokrasi arasında ilginç bir deneyim yaşanabilir. Kaostan çıkışta güçlerin denge durumu bu tür seçenekleri de göz ardı etmemeyi gerektirir. Dikkat edilmesi gereken temel husus, sistemin tüm yeniden yapılanmaları karşısında kör bir direniş kadar ilkesiz bir uzlaşma içine girilmemesidir. Birçok deneyimde yaşandığı gibi toptan kazanayım derken toptan kaybedilmemesidir.

Muhtemelen önümüzdeki çeyrek asır içinde bu senaryoların iç içe karışımıyla daha da artabilecek seçeneklerle Ortadoğu kaosundan çıkılmaya ve çözümler geliştirilmeye çalışılacaktır. Fakat daha da önemli olan, Porto-Allegre Toplantılarıyla kendini belli eden halk-emekçi sosyal tabanlı güçlerin senaryosunun, ütopyasının nasıl geliştirileceğidir. Tarih hiçbir zaman tahakkümcü güçlerin tek taraflı iradesiyle belirlenmemiştir. Kalıcı belirlenmeyi toplumların komünal demokratik duruşu sağlamıştır.