'Onurlu bir yaşamdan yana ortağız'
Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde asistanlık yaparken 2014 yılında gerilla saflarına katılan Ekin Arslan; Erdoğan’ın hedefine aldığı Barış için Akademisyenler İnisiyatifi’ne yönelik saldırıları değerlendirdi
Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde asistanlık yaparken 2014 yılında gerilla saflarına katılan Ekin Arslan; Erdoğan’ın hedefine aldığı Barış için Akademisyenler İnisiyatifi’ne yönelik saldırıları değerlendirdi
Arslan “Eğer hala akademisyen olarak çalışmaya devam ediyor olsaydım bildiriyi imzalayacak olanlardan biri ve bugün bir PKK’li olarak ‘evet ortağız’ diyebilirim. Kürdistan’daki devlet terörüne karşı sessiz kalmayı reddetme ve onurlu bir barıştan, insan yaşamından yana ortağız” dedi.
KÜRDİSTAN’DA YAŞASALARDI KÜRT HAREKETİNE KATILIRLARDI
Erdoğan’ın akademisyenlere yönelik saldırgan söylemlerinin belki de kısmen doğruluk payı olabilecek tek yanının, Kürdistan’ı tanımamakla, Kürdistan’da yaşamamış olmakla ilgili olduğunu ifade eden Arslan, devamla şunları belirtti; “Ancak Erdoğan’ın akademisyenlerin barış bildirisine imza atmalarını bu şekilde açıklama çabaları boşuna ve sonucu yanlış tahmin ediyor. Kürdistan’da yaşama ve çalışma şansları olsaydı eğer, bildiriye imza atmakla kalmaz, Kürt Özgürlük hareketi içinde aktif olarak yer de alırlardı.”
Bu sonucun yanlışlığına kanıt olarak Gurbetelli Ersöz’ün (Zeynep Agır) yaşamını örnek gösteren Arslan, “Çukurova Üniversitesi Kimya bölümünde asistanken akademik kariyeri reddederek PKK saflarında özgürlük mücadelesini tercih eden Heval Gurbetelli; yalnızca Kürdistan’da yaşamış bir akademisyen değil, aynı zamanda Türkiye ve Kürdistan’da bir gazetenin genel yayın koordinatörlüğünü yapan ilk kadındı. Bu anlamda O aynı zamanda Kürdistan gerçekliğini hem de günümüze en yakın boyutlarda toplumsal kırımların yaşandığı 90’lı yıllarda tanımış, kendi deyimiyle ‘bir aydın değil, devrimci olmanın nasılını’ kavramış bir gazeteciydi” dedi. Kürdistan Kadın Özgürlük mücadelesinde, savaştıkça güçlendiğini gören ve bunun coşkusuyla yürüyeceğine inanan bir kadın olarak yol göstericiliğine vurgu yapan Arslan; Gurbetelli Ersöz’ün, “göreceğiz ki; dostluk bireysel kaygılardan arınmış özgürleşmenin savaşını verenlerdedir, sadece arayanlarda değil” sözlerini aktardı.
MUTLAKA ÖRGÜTLÜ OLUNMALI
Arslan, Kürdistan’daki bir üniversitede akademik personel olarak çalışmamın, Türkiye’deki üniversitelerde çalışanlara göre Kürt halkı üzerindeki inkar, imha ve asimilasyon politikalarını daha iyi görebilmeyi sağladığını belirterek şu şekilde değerlendirdi: “Sözde özerk kurumlar olan üniversitelerin, faşist ulus-devletçi sistemin nasıl ideolojik sürdürücüsü ve yeniden üreticisi oldukları içindeyken daha anlaşılır hale geliyor. Kürdistan’da özellikle gençler, ki bu üniversitelerdeki öğrencilerin çoğunluğunu oluşturan Kürt gençleri, üzerinde özel savaşın en üstü kapalı ve kirli yöntemleri yürütülmekte. Bilim adı altında zihinsel sömürüye maruz bırakma, kariyer vaatleriyle sisteme bağımlı kılma, köleleştirme, ajanlaştırma ve en sık karşılaşılan taciz girişimlerine karşı durmak ve teşhir etmek için mutlaka örgütlü olunması gerekiyor.”
ONURLU BARIŞ İÇİN TARAF OLMAK ZORUNDALAR
Bildiride imzası bulunan akademisyenlerin kadrolarıyla, devletten aldıkları maaşla tehdit edildiğini belirten Arslan, bu akademisyenlerin maaşları için değil; akademik alanın ve öğrencilerinin tamamen iktidarın, cemaatlerin, ırkçı beyaz Türk faşizminin tekellerine bırakılmayacak ve bırakılmaması gereken alanlar olduğunu düşündükleri için bu kurumlarda çalışmaya devam etmekte olduklarına dikkat çekti. Akademisyen maaşlarının ancak Kürdistan’daki üniversitelerde kurum geliştirme ödeneği, ticarethane mantığıyla açılan ikinci öğretimlerden alınan ek ders vs. adı altında verilen ek ücretlerle Erdoğan’ın abartarak bahsettiği kadar yüksek olduğunu dile getiren Arslan, Erdoğan’ın akademisyenlere yönelik tehditlerini ise şu sözlerle değerlendirdi: “Beyaz’ın özrünü akademisyenlerden de bekliyor, bilmiyor ki barış için bildiride imzası bulunan akademisyenler şovmen değil, bilim insanı. Ve tam da bu nedenle tarafsız değil, taraf olmak zorundalar onurlu bir barış için insandan hakikatten ve yaşamdan yana. İktidarların kanlı çıkarları için yapmıyorlar çalışmalarını. Erdoğan’ın hedefindeki akademisyenler, AKP iktidarı döneminde Kürdistan’ın her şehrinde bakkal açar gibi açtığı üniversitelere doldurduğu özel seçme faşist akademik kadrolardan değiller. YÖK tarafından doçent, profesör unvanları bol keseden dağıtılıp, yaptıkları çalışmalar Türkiye dışında dünyanın hiçbir yerinde bilimsel faaliyet olarak tanımlanamayacak olanlardan değiller. Ya da aldıkları maaşla tehdit edilecek türden, memurvari, susturulmuş ve zihinleri satılmış değil.”
Devlet Cizre, Silopi ve Sur’da aralıksız sürdürdüğü terörü sona erdirir ve cenazelerini, yaralılarını almak için giden ailelere, sağlık ekiplerine izin verilirse; barış için akademisyenlerin de buralara gidebileceğini ve bu şekilde öz yönetim direnişlerini yerinde tanıma imkanı bulacaklarını ifade eden Arslan, tanımanın ve bilmenin; sessiz kalmayı reddetmenin yanı sıra direnme sorumluluğu da yükleyeceğini belirtti. Kürt halkına yönelik soykırım girişimlerine karşı yaşamdan yana olmanın ve yaşam için savaşmanın zorunluluğunu vurgulayan Arslan, Kürdistan ve Türkiye’nin her yerinde direnişi yükseltme çağrısında bulundu.