MAKALE

Omurgasız ve onursuz siyaset

Cambazca, pragmatist ve bukalemun siyasetinin sonu yoktur. Dolayısıyla ne kadar yalvarırsa yalvarsın, mevcut Tayyip Erdoğan Yönetiminin başarılı olması ve ayakta kalması mümkün değildir.

Tayyip Erdoğan ile Mevlüt Çavuşoğlu bukalemun gibi yanar-döner misali ne kadar çaba harcasalar da siyasette dikiş tutturamamaktadırlar. Tehdit, şantaj ve yalvarma siyaseti sonuç vermemektedir. Cambaz ve tüccar siyasetinin başarısız ve acıklı sonu şimdiden gözükmektedir. Devlet Bahçeli ve Kemal Kılıçdaroğlu destekli faşist diktatörlüğü inşa çabaları başarılı olmamakta, faşizmin çözülüşü ve çöküşü devam etmektedir. İçten ve dıştan gelişen antifaşist tutum ve mücadelenin Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğünü yakın zamanda yıkacağı anlaşılmaktadır.

Tayyip Erdoğan aynı anda NATO ve Astana kulvarında birlikte oynamakta zorlanmaktadır. Özellikle ABD-Rusya görüşmeleri yapılıp birlikte çözüm siyasetleri geliştikçe, Tayyip Erdoğan’ın yürüttüğü Kürt düşmanı soykırım siyaseti adeta yalnız kalmakta ve köşeye sıkışmaktadır. Yine İran’ın ABD ve Avrupa ile ilişkileri arttıkça faşist AKP siyaseti ortada yalnız kalmaktadır. Öyle ki, böyle giderse Tayyip Erdoğan Yönetiminin KDP ve MHP ile baş başa ve yalnız başına kalacağı anlaşılmaktadır.

Mevcut durumda İran’ın ABD ve Avrupa ile çatışma yerine uzlaşma arayışı içinde olması AKP faşizminin İran’dan yararlanma siyasetini daraltmaktadır. Yine zor da olsa Irak’ta ABD ile uyumlu bir yönetim arayışının önde olması, mevcut AKP siyaseti açısından handikap oluşturmaktadır. Suriye’de son kartların masaya serilmekte olması ile içte toplumsal hareketliliğin hızlanması da bu iki devleti ABD ve Avrupa ile uyumlu siyaset yürütmeye zorlamaktadır. Bunun sonucunda AKP-MHP faşizmi Güney Kürdistan’ı işgal ve Irak’ı baskı altına alma siyasetini etkili bir biçimde yürütememektedir. Bu duruma bir de Irak siyasetinin muhalefeti, Güney Kürdistan halkının tepkisi ve PKK gerillasının etkili direnişi eklenince, Erdoğan-Bahçeli faşizminin Bradost’tan başlattığı işgal saldırılarının ilerlemesi mümkün olmamaktadır.

Gerçekten de AKP-MHP faşizminin Bradost-Xaxurkê hattında tam bir çıkmaz içine girdiği gözlenmektedir. Ne ileri gidebilmekte, ne de geri çekilebilmektedir. Yaratıcı bir temelde her gün gelişen başarılı gerilla saldırıları karşısında sürekli kayıp vermekte ve mevcut işgal pozisyonunu sürdürmekte zorlanmaktadır. Önümüzdeki aylarda bu durumun daha çok artacağı, faşist AKP-MHP devletinin Xaxurkê-Şemzinan hattında ciddi bir yenilgi ve gerileme yaşayacağı gözlenmektedir. KDP desteğinin de AKP-MHP faşizmini ayakta tutmaya yetmeyeceği anlaşılmaktadır.

Diğer yandan Suriye’de kartlar yeniden karılmakta ve adeta son kartlar masaya serilmektedir. Bu durum da AKP-MHP faşizminin yaşadığı çıkmazı derinleştirmektedir. Son ABD-Rusya görüşmelerinin Suriye üzerinde belli bir uzlaşma yarattığı anlaşılmaktadır. Bunun sonucu olarak bir yandan AKP-MHP çetelerinin etki alanlarının daraltılması yönünde politika izlenirken, bir yandan da TC faşizminin Efrîn, Bab ve Cerablus hattındaki işgalinin sona erdirilmesi için baskıların artacağı anlaşılmaktadır.

Nitekim Rusya Yönetimi, TC ordusunun Efrîn’den çekilmesi talebini açıktan dillendirir hale gelmiştir. TC faşizminin özellikle Rusya desteği ile Efrîn’i işgal etmiş olduğu gerçeği göz önüne getirilirse, artık Efrîn-Cerablus hattında TC işgalinin sonunun gelmekte olduğu açıkça görülür. Zaten başta Kürtler olmak üzere yerli halklar da söz konusu TC işgaline karşı sürekli bir direniş mücadelesi içindedir ve bu direniş gün geçtikçe gelişip yayılmaktadır. Önümüzdeki yakın süreçte işgalci TC güçlerinin başta Efrîn olmak üzere tüm Suriye topraklarından atılması bir sürpriz olmayacaktır.

Benzer bir biçimde, başta El Nusra olmak üzere AKP’nin örgütlediği çete gruplarının üzerine daha fazla gidilmektedir. Şam’ın etrafı söz konusu çete gruplarından tamamen temizlenmiş durumdadır. Yine Dera ve tüm güney hattından söz konusu çete grupları çıkartılmıştır. Şimdi İdlib, Latkiye ve Halep arasındaki çete gruplarının temizlenmesi ve böylece İdlib’ın iyice kuşatılması yönünde pratik adımların atılmaya çalışıldığı görülmektedir. Eğer böyle bir pratik adım da atılırsa, o zaman TC işgali iyice daraltılmış ve kuşatılmış olacaktır. Bu durumda AKP-MHP faşizmine söz konusu alanlardan geri çekilme bahaneleri arama kalacaktır.

Ortadoğu’da yaşanan Üçüncü Dünya Savaşı yeni ve kritik bir aşamaya gelmiş durumdadır. Söz konusu savaş ya Zagros hattına kayacak ve Suriye’deki mevcut fiili durumun sürdürülmesine çalışılacak, ya da Suriye’de çatışmalar yeniden derinleşecektir. Çok açık ki, her iki durum da faşist TC’nin Kürt düşmanı siyaseti açısından ciddi handikaplar içermektedir. Savaş Zagros hattına kayarsa, o zaman Kürdistan’ı daha çok içine alacak ve böyle bir durumda savaşın derinleştireceği çelişkilerden Kürdistan Özgürlük Hareketi daha çok yararlanacaktır. Yok eğer savaş Suriye’de derinleşirse bu durumun artık TC işgalini hedefleyen bir temelde gelişeceği açıktır ki, işte o zaman da AKP-MHP faşizminin üç yıldır geliştirmeye çalıştığı işgalin sonuna gelinecektir. Minbic’ı ele geçireceğim diye ABD’yi zorlamaya çalışan ve Türkiye toplumunu aldatan AKP-MHP faşizmi, şimdi elinde tuttuğu alanları da kaybedecektir.

İşte bütün bunlar, son günlerde tırmanan ABD-TC geriliminin temel nedeni olmaktadır. Kişilerin iadesi talepleri aslında bu durumun perdesi gibidir. Kaldı ki söz konusu talepler de söz konusu siyasal çelişki ve çatışmadan kopuk değildir. Tayyip Erdoğan Yönetimi Fethullah Gülen ve PKK’yi öne çıkartarak mevcut siyasetini olduğu gibi ABD’ye kabul ettirmek isterken, Trump Yönetimi de söz konusu Papaz’ın serbest bırakılmasını öne çıkartarak Türkiye’de hukukun kalmadığını ve istediğini Türkiye’ye kabul ettirebileceğini göstermek istemektedir. Yani mevcut TC siyasetinin omurgasız ve onursuz gerçeğini iyice ortaya sermeyi hedeflemektedir.

Peki böyle omurgasız ve onursuz bir duruma TC siyaseti neden düşmektedir? Çok açık ki, Kürt düşmanı ve soykırımcı zihniyeti ve siyaseti nedeniyle böyle olmaktadır. Mevcut durumda söz konusu siyaseti yürüten Tayyip Erdoğan Yönetimi ne yapmaktadır? Çok açık ki, gizli kapılar ardında ABD Yönetimine yalvarmaktadır. Siz bakmayın Türkiye toplumunu aldatmak için Türkiye’de atılan kabadayı nutuklarına! Mevlüt Çavuşoğlu denen kişinin gizli kapılar arkasında göstermediği yalvarış ve öpmediği el kalmamaktadır. Bizzat Tayyip Erdoğan bile “Umarız bu gerginlikler Minbic üzerindeki ortak çalışmamıza zarar vermez” diyerek nasıl bir yalvarış içinde olduğunu ortaya koymuştur.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Trump Yönetim AKP-MHP Yönetimini adeta şamar oğlanı haline getirmiştir. En son İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül hakkında aldığı karar, bu durumun açık göstergesi olmaktadır. Ne söz konusu kişilerin, ne de Tayyip Erdoğan Yönetiminin bu duruma karşı onurlu bir tutum ortaya koyamadığı açıktır. Türkiye toplumunu kandırmak için atılan naralar hikâyedir. Kapalı kapılar ardından adeta ABD Yönetimine yalvarılmaktadır. Çünkü izlenen siyasette omurga yoktur, onur yoktur. Neden? Çünkü Kürt halkına karşı en büyük insanlık suçu olan soykırım uyguluyor da ondan. Mevlüt Çavuşoğlu denen kişi işte bu omurgasızlığı ve onursuzluğu gösterebildiği için söz konusu bakanlıkta tutuluyor.

Çok açık ki, söz konusu cambazca, pragmatist ve bukalemun siyasetinin sonu yoktur. Dolayısıyla ne kadar yalvarırsa yalvarsın, mevcut Tayyip Erdoğan Yönetiminin başarılı olması ve ayakta kalması mümkün değildir. İlerleyen süreç Türkiye ortamını daha çok çelişkili ve çatışmalı hale getirecek, bu da faşizmin çöküşü ile sonuçlanacaktır. AKP-MHP faşizminin bu sonu değiştirmesi ve kendini kurtarması mümkün değildir. Gerisi bu akıbetin ne zaman yaşanacağı sorusu olmaktadır ki, bunu da belirleyecek olan antifaşist demokrasi mücadelesinin durumu ve düzeyi olmaktadır. Kısaca demokrasi güçlerinin Türkiye’nin kaderine el koyması zamanı çoktan gelmiştir!

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA