Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki bir yıldır yürütülen tecridi deðerlendiren KCK Hukuk Komitesi üyesi Haydar Varto Türkiye'nin bu tecrit süreci ile çok şey kaybettiðini söyledi. Kürt sorununda kalıcı bir çözüm olmadan Türkiyenin bir adım dahi ileri gidemeyeceðini dikkat çeken Varto, yeni anayasa süreci ile de AKP hükümetinin Kürtleri oyalanarak zaman kazanmaya çalıştıðına vurguladı.
Geçmişte Türkiyede inkârcı ve faşist bir hukuk düzeni içerisinde kimin hangi suçlardan ne kadar ceza alacaðı beli olduðunu belirten Varto; şimdi kimin neden yargılanıp ceza alacaðı, nerden yönetildiði kimsenin bilmediði cemaat ve tarikat adamlarının insafına kalmış keyfi bir hukuk düzeni getirildi diye konuştu.
14 Temmuz Amed mitingi ile Kürtlerin kararlıðını bir kez daha ortaya koyduðuna dikkat çeken Varto, anti demokratik uygulamalar karşı herkesi sorumlu olması gerektiðini belirtti. Varto Kürt Halk Önderliði üzerinde bir yıldır sürdürülen tecrit politikasının Türkiye ve Kürdistan toplumunda yarattıðı siyasi, sosyal ve hukuksal sonuçlarını ANFye deðerlendirdi.
Önderliðiniz üzerindeki aðırlaştırılmış tecrit bir yılını dolduruyor. Bunun siyasi ve hukuki sonuçları ne oldu? Bu politika ile kim ne kazandı ve ne kaybetti diye sorarsak nasıl bir sonuç ile karşılaşırız? Her şeyden önce toplum ve halklar çok deðer yitirdi. Türkiye hak etmediði bir noktaya doðru geriye çekildi. AKP izlediði bu uðursuz ve soykırım politikalarıyla çatışmalarda yüzlerce insan kaybı yaşandı. Manevi tahribat ve toplumsal huzursuzluk tırmandı. Türkiye içte ve dışta büyük itibar kaybetti. Erdoðan hükümetinin hileli davrandıðı ortaya çıktı. Dış diplomaside yaşanan tıkanıklık, iç politikada yaşanan sıkışma bu gerçeði çok çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır. Bunlar gözle görülen bariz siyasi sonuçlarıdır. Erdoðan hükümeti, Kürt sorunundan dolayı bölgesel düzeyde kendi kendisini tecrit eder noktaya getirdi. Hani bunlar orta doðuya demokrasi modeli olacaklardı. Bölgede liderlik hevesine kapılmışlardı. Önderliðimiz ile diyalog ve Kürt sorununa çözüm olmadan bunun hayalden öteye geçemeyeceði anlaşıldı. Uygulanan tecrit ve inkârcı politikalarla bunun mümkün olamayacaðı ortaya çıktı. Eðer doðru deðerlendirilirse ortaya çıkan bu durumun uygulanan tecrit politikaları ve inkârcı siyaset sonucu olduðu görülecektir.
Türk devleti her fırsatta dış dünyaya özellikle Ortadoðu ve Suriye devletine demokrasi devrisini vermeye çalışıyor. BDPeş başkanı Selahattin Demirtaş en son Mardindeki toplantıdan sonra Erdoðana baktıðımızda Esat görüyoruz dedi. AKP ve Erdoðanın söylem ve pratikleri tezatlık teşkil etmiyor mu? Tezatlık teşkil ediyor tabi. Başkasına demokrasi dersini vereceksin kendi içinde özellikle Kürtlere karşı dikta rejimlerini aratmayacak uygulamalara girişeceksin. Türkiye hükümeti Beşar Esat rejimini diktatörlükle suçlarken karşısında aldıðı yanıt haklı olarak, siz bizden daha zalim ve anti demokratiksiniz, Kürtlere uyguladıðınız mezalim ortadadır yanıtı oluyor. Bu gerçeðe karşı Türkiye cevap veremez ve çektiði demokrasi nutku ne olursa olsun, ikiyüzlülüðünü gizleyemez. Müslümanlar AKPnin bu yaklaşımına münafıklık diyorlar. Onlara münafıklık bile az geliyor, çünkü Beşar Esad rejimini ayakta tutan gerçek anlamda AKPnin izlediði bu politikadır. Çünkü başta Kürtler olmak üzere Ortadoðu halkları Türkiye rejimine güvenmemekte, yaðmurdan kaçarken doluya tutulmanın endişelerini taşımaktadırlar. Bu endişe ve korkular Suriye rejimine güç vermekte ve ömrünü uzatmaktadır.
Kürtlerle kalıcı bir barışı saðlanmadan Türkiyenin gelişmesi mümkün mü? Kürtlerle samimi ve eşit haklara dayanan birliktenlik kurulmadan Türkiyenin orta doðuda bir adım atamayacaðı son bir iki yıllık pratik süreçten anlaşılmış oldu. Kuşkusuz Önder APOya uygulanan tecrit ve siyasi soykırım politikaları olmasaydı durum çok daha farklı ve parlak olurdu. Türkiye gerçek anlamda bölgeye liderlik yapabilir, demokrasi modeli sunabilirdi.
GEÇMÝŞTEKÝ GUGUK HUKUKU YERÝNE DÜDÜK HUKUKU ÝŞLÝYOR
Bu politikaların hukuki sonuçları ne olabilir sizce? Bu politikanın hukuki sonuçları ise daha vahimdir. Zamanında Erbakan Türk devlet hukukuna guguk hukuku derdi. Şimdi ise guguk yerine düdük hukuku getirildi. Eskiden Türkiyede inkârcı ve faşist bir hukuk düzeni vardı. Kimin hangi suçlardan ne kadar ceza alacaðı beliydi. Bölücülüðe ölüm fermanı düzenleyen 125. Maddesi ile adam öldürmeyi cezalandıran 450. maddesi bilinmekteydi. Şimdi oda kalmadı. Kimin ne zaman neden ceza alacaðı, neden yargılandıðı beli olmayan, nerden yönettiklerini kimsenin bilmediði cemaat ve tarikat adamlarının insafına kalmış keyfi bir hukuk düzeni getirildi. Katil, soyguncu ve toplum düşmanı birçok insan ve suç şebekesi çok basit ve sıradan cezalarla elini kolunu sallayıp ortada dolaşırken, topluma bilinç taşırmak için kutsal bir görevi ifa eden aydın ve toplum önderleri yıllarca içeride tutularak hak etmedikleri her türlü muameleye maruz kaldılar.
Türkiye geçmişi arar duruma mı geliyor. Bu yargı paketleri ile ne hedefleniyor? Türkiye klasik Kemalist hukuk düzeninden Ýslam motifli, cemaat renkli bir hukuk düzenine sokuldu. Peş peşe meclisten geçirilen yargı reformu paketleriyle yargı alanı tümüyle elle geçirildi. Anaysa mahkemesini yeniden düzenlediler. HSYK yapısını ve işlevini kendilerine göre deðiştirdiler. Kürt özgürlük hareketine ve muhalif kesimlere karşı özel işlevli yargı organlarını oluşturdular. Kurulan özel yetkili mahkemeler bu görevi gördüler. Nasıl ki Kılıç Alinin istiklal mahkemeleri Kemalist diktatörlüðün mahkemeleri olarak işlev gördüler ve seksen yıllık inkarcı sistem bunlara dayanarak kuruldu, özel yetkili mahkemelerde benzer işlevi AKPnin oluşturduðu yeni rejim için görmektedirler. Bunlar AKP faşizminin yargı ayaðıdır. Kendi yargı kurumlaşmalarını bunlarla saðladılar. Belki eskiden olduðu gibi sokak ortasında yargısız infazlar fazla yapılmadı. Ancak genç, yaşlı, suçlu suçsuz, çocuk ve kadın denilmeden binlerce insan hapishanelere dolduruldu. 12 Eylül cunta dönemini geride bırakan sayıda insan içeri tıkıldı. Üç kişilik hücrelere otuz kişi dolduruldu. Öyle ki bu insanlık dışı koşular dayanılmaz noktaya gelince ceza infaz kurumlarında isyanlar çıktı. Urfa, Mersin, Adana cezaevlerinde onlarca insan diri diri yakılarak bu uygulamaların kurbanı oldu. Barış ve kardeşlik için iki söz söyleyen aydınlar ve akademisyenler içeri atıldı. Halkın oylarıyla seçilen milletvekillerinin tutukluluk halleri devam ediyor.
AKP TERÖRÜNE YARGIYI KILIF UYGULUYOR
Bu nokta kamuoyunda avukatların tutuklanmasının savunma hakkında bir müdahale olduðu yargısı var. Önderliðinizin tecridi devam ederken, avukatlarının tutuklanmasını nasıl deðerlendiriyorsunuz? AKP yargı garabetinin en ilginç uygulamalarından bir de Önderliðimizin avukatlarının tutuklanması ve Asrın Hukuk bürosu üzerinde estirilen terördür. Bu uygulamaların hiç birinin hukuk literatüründe yeri ve benzeri yoktur. Avukatlar KCK üyesi olmak ve Önderlikle örgüt yönetimi arasında kuryelik yapmakla suçlanıyorlar. Ama on iki yıl boyunca bu görüşmelerin tümü devlet kontrolünde yapıldı. Bu görüşmelerin her saniyesinin görüntüleri ve ses kayıtları devletin elinde mevcuttur. Madem öyleyse neden bu uygulama yılarca sürdü ses çıkarılmadı ve birden bire yasa dışsı sayıldı. Bunun hukuktan ziyade siyasi bir karar olduðu açıktır. Burada Önderliðe gözdaðı verilmek isteniyor. Diyelim ki yasa dışı bir faaliyetse o halde Önderliðimizin de ifadesinin alınması ve suçlanan bir kişi olarak dinlenmesi gerekmez mi? Herhangi bir nedenle suçlanan kişinin baðımsız bir mahkemede savunma yapma hakkı, Birleşmiş Milletler evrensel haklarından biridir. Bu hak alenen ihlal edilmekte ve uluslararası hukuk hiçe sayılamaktadır. Hukuk adına şantaj ve baskı uygulanarak avukatlar teslim alınmak istenmekte, Önderliðimizin savunma hakkı engellenmektedir.
AKPnin uyguladıðı hukukun uluslar arası ve evrensel insan haklarına aykırı olduðunu belirtiyorsunuz. Nasıl bir yönetim ve şekle büründürülerek yürütülüyor? Bu hukuksal sistem ancak olaðan üstü rejimlerin ve darbeci cuntaların hukuku olabilir. Hiçbir demokratik hukuk sistemlerinde böyle bir uygulama olamaz. Bu bakımdan AKP belki seçimlerle işbaşına gelmiştir. Lakin tüm siyasi ve hukuksal uygulamaları olaðanüstü rejimlere mahsustur. Bu hukuk sistemi, bir rejim yıkılır yenisi kurulurken tümüyle güncel siyasi amaçlara baðlanmış olaðan üstü dönemlerin hukuk sistemidir. Öncelikle olup biteni böyle anlamadan gelişmeleri doðru okuyamayız. Kaldı ki faşist ve diktacı rejimler için seçimlerle veya darbelerle iş başına gelmeleri fazla sonucu deðiştirmiyor. Almanya da Hitler de serbest seçimlerle iş başına gelmişti. AKPnin yaptıðı da benzer bir durumdur.
Peki bu altını çizdiðiniz uygulama ve koşullarda yeni bir anaya çalışması da yürütülüyor.Bu koşullarında saðlıklı ve demokratik bir anayasanın uygulanabilirliðinden söz edilebilinir mi? AKP devlet ve toplumsal kurumlaşma alanında yapmış olduðu bu deðişiklikleri ve ele geçirdiði iktidar olanaklarını kalıcı kılmak için bu süreci yeni anayasa ile tamamlamak istiyor. Bu gelişmelere bakılarak yeni anayasanın nasıl olacaðını kestirmek artık zor deðildir. Dört partinin ortaklıðına dayanan anayasa uzlaşma komisyonu bir aldatmadan başka bir işleve sahip deðildir. AKP bununla toplumu oyalayarak zaman kazanmak istiyor. Nitekim eðitim hakkı başlıðı altında anayasanın temel haklarından biri tartışılırken bu gerçek daha iyi anlaşıldı. BDPli temsilciler herkesimin anlayacakları kendi dilinde eðitim hakkını savunurken, AKP ve diðer düzen partileri resmi dil olarak Türkçeyi dayatmayı esas aldılar. Bu komisyonun esas görevi suya sabuna dokunmayan önemsiz maddeler üzerinde uzlaşma saðlamak deðildir. Öncelikli görevi temel sorunlar üzerinde anlaşma saðlamak olmalıydı. Öncelikle Kürt sorunu, cins özgürlüðü, demokrasi ve devlet yapılanmasının yeni biçimi üzerinde anlaşma saðlanmadan diðer konuları öncelikli kılmak zaman kaybından ve art niyetli bir oyalama taktiðinden başka bir şey olamaz.
Eskiyi aşacak ve temel toplumsal sorunlara, başta Kürt sorunun demokratik kriterlere oturtmayacak bir anayasa olacaksa o zaman insanlar yenisine ne gerek var demezler mi? Zaten yeterince baskıcıydı. APK ne bu şekilde ne yapmaya çalışıyor? Yeni rejimin AKPli kurmayları seçimlerin öngününe kadar toplumu oyalayıp beklenti içinde tutarak zaman kazanmak istiyorlar. Seçimler öngününde kendi bildikleri bir anayasayı yaparak, MHP ve CHPnin desteðiyle meclisten geçirmeyi amaçlamaktadırlar. Öncelikle Kürt özgürlük hareketi ve demokratik kesimlerle bir uzlaşma saðlanmadan, kendi başına meclis uzlaşma komisyonundan bir şey çıkmaz ve meclis uzlaşma komisyonun sadece toplumu oyalamak için bir araç haline getirmeye çalıştıðı anlaşılmaktadır.
Tüm bu anti demokratik ve faşizan uygulamalara karşı ne yapılmalıdır? Her şeyden önce mücadeleyi her yerde geliştirmeli ve halkların çıkarları temelinde örgütlenmeye gidilmelidir. Çünkü Olaðan üstü süreçler olaðan üstü mücadele azmi ile aşılabilirler. Nitekim Kürdistan halkının son Amed mitinginde ortaya koymuş olduðu direniş Kürt halkının bu sürecin yeterince farkında ve siyasal bilincinde olduðunu gösteriyor. AKP siyasetinin daha uzun süre bu gelişmeler karşısında devam ederek başarı kazanması mümkün görünmüyor. AKP teşhir ve gerileme sürecine girmiştir. Bu işlerin böyle yürümeyeceði yeterince anlaşılmaktadır. Toplumsal destek hızla düşmektedir. Ya AKP kesintiye uðrayan diyalog ve siyasi çözüm tercihine kaldıðı yerden devam ederek yeniden çözüme doðru yönelecek yada hızla aşılacaktır. Özelikle bu yıl AKP için çok kritik geçecektir.